İnsan her zaman bir muamma olarak tam da yaşamın ortasında kalıyordu. Duygu düşünceleri, kalbin zihnin değişik oyunları ve daha fazlası onun bütününde gizliydi.
Davet sonrası Walker’ların evinde bir araya gelen aile üyeleri gergindi. Andrew ve Mike çatık kaşlarla öylece önüne bakıyordu. Genç adamlar ise sağa sola yürüyor yaşadıkları dakikaların sinirini ağızlarını açmadan atmaya çalışıyorlardı. Menekşe ile Laura kocalarının aklından geçenleri tahmin edebiliyor ve bunun için korkmadan duramıyorlardı. Karanlığı hayatlarından en uzağa yollamışlardı ama görünen o ki asklında hem bir adım ötelerindeydi.
Sonunda kalkan babalar çalışma odasına çıkarken geride kalanlar nefesleri sertçe dışarı veriyor gözleri Veronica’ya dönüyordu. Genç kız öyle bir gerginliğin ve çıkmaz sokağın ortasına düşmüştü ki ne yana baksa sorgulayan bir göz görüyordu.
Alexander sonunda dayanamadı ve “Bu adam senin adını nereden biliyor Ver?” diye ses tonunu bir ton yüksek tutarak sordu. Aldığı cevap omuz silkmekti. Daha kötü bir karmaşaya neden olmamak için susan genç kız elalarını sertçe bakan mavilerden çekti.
“Aklımı kaçıracağım. Biz bu adamdan uzak durmak için işleri bile belli bir düzende ilerletiyoruz ama gelmiş bize senin çikolata koktuğunu söylüyor. Hadi adını sağlık durumunu magazinden öğrendi diyelim peki kokunu nasıl tahmin edebiliyor?”
Yine aldığı cevap koca bir boşluktu. Menekşe “Alex, lütfen ses tonuna dikkat et. Onu korkutuyorsun ve bu hoşuma gitmedi.” diye oğlunu uyarırken sinirli ve alaylı bir “hah” sesi çıkaran genç adam ellerini hayretle iki yana açtı.
“Anne, siz bu akşam olanların farkındasınız değil mi? Piçin biri geldi masamızda bize gövde gösterisi yaptı. Hepimizin en değer verdiği kızı da öne sürüp siktir oldu gitti. Durumun ne denli sakat olduğunu bir ben mi görüyorum Tanrı aşkına. Bu pislik takıntılı olabilir -ki öyle- resmen açıkça hedef gösterdi.”
Arthur gözleri irileşen ve rengi git gide beyazlayan Veronica ile kardeşinin yanına yürüdü ve omuzuna dokunup “Sakinleş, onu gerçekten korkutuyorsun.” dediğinde bu defa dişlerini sıkan adam omuzunu silkti ve elin düşmesini sağladı.
Laura ise kızının daha fazla yıpranmasını istemiyordu. Korkusu artık bir kat daha artmıştı. Sakin ve anlayışlı bir tını ile “Kızım, hadi söyle neler oldu? Hava almaya çıktın ama geri döndüğünden bu yana iyi değilsin. Anlat güzelim, anlat ki bir çözüm bulunsun. Sende farkındasın bu gece olanlar normal değildi.” dediğinde uzanıp elini tutmuş ve buz gibi olması ne kadar baskı altında kaldığının da kanıtıydı.
Omuzları annesinin sözleri ile bir tık daha düşerken olan biteni anlattı. Sözleri bittiğinde ellerini saçlarına geçiren Alexander “Bir de adamın sana sarılmasına izin mi verdin? Aklımı kaçıracağım.” diye gürlediğinde Liam ile Arthur’un da kaşları çatıktı. Kendini savunmak ister gibi çıkışan genç kız “Sarılmadı sadece düşecekken tuttu. Hepsi bu” deyip ayaklandı. Salondan çıkmak üzereyken ablasının sözleri ile adımları yavaşladı.
“Tamam, bu adam kötü ama Ver’den etkilenmiş olma ihtimali yok mu?”
Vanessa bunu bilerek sormuştu. Alexander'ın bir süredir saçma sapan davranışlar içinde olduğunun farkındaydı. Üstelik şu an ki tepkileri çokta normal değildi. Damarına bilinçli basmıştı.
“Etkilenmek? Bizim kıvırcıktan hem de? Saçmalama Vanessa bu tür adamlar hastalıklı bir kızdan etkilenmeyi bırak onlara acımazlar bile.”
Sözler. Ağızdan çıkan ve madden olmasa bile manen kanatan parçalayan acı silahlar. Alexander konuşmuştu ama en çok yarayı alan kapının kıyısındaki uzun bambu lambaya zor tutunan Veronica almıştı. Nefesi kesilmiş gözleri dolu dolu olduğu için önünü göremiyordu. Menekşe ile Abby aynı anda “Alex” dese de iş işten çoktan geçmişti. Kaşları çatılan Laura ve Vanessa anında genç kızın olduğu yöne bakarken gözlerini sıkıntı ile kapatan Liam sağ elini sertçe saçlarına geçirmişti. Arthur kardeşinin karşısına geçmiş yumruğu yüzüne geçirmemek için kendini sıktıkça sıkıyordu.
Elbette o da anlamıştı yaptığı şeyin büyüklüğünü ama bir kez ağzından çıkıvermişti. İki eliyle başına birkaç kez vuran adam “Kıvırcık ben öyle demek istemedim” dediğinde başını geri çevirmeyen kız boğukça konuşmaya başladı. Sesi titriyor bedeni her an yere düşecekmiş gibi sarsılıyordu.
“Onun gibi adamlar hastalıklı kızları sevmezler acımazlarda ama senin gibi adamlar acır değil mi? Üzülür haline. Sonra tıpkı şimdi olduğu gibi de içinde tuttuğunu salıverir dışarıya.”
Bir adım atan genç adam “Hayır, lütfen saçmalama ben sana acımıyorum” diyerek atıldığında omuz silken genç kız “Artık bir önemi yok.” diyebildi yere devrilmeden hemen önce. Dayanamamıştı bedeni bunca strese ve duyduklarına. Adını haykırdı her bir beden ve koştu onun için. Küçücük bir kız çocuğu bir yaş daha büyüdü acının gölgesinde. Ruhu yaşlandıkça yaşlandı.
Bu olayın üzerinden bir hafta geçti. Geçen süre içinde aile değim yerindeyse diken üzerindeydi. O gece bayılan Veronica gözünü hastanede açmış sonrasında da derin bir sessizliğe gömülmüştü. Okula gidiyor iki koruma ile geri dönüyor odasına kapanıyor ve sadece kitap okuyor yazı yazıyordu. Alexander defalarca onunla konuşmak için girişimde bulunsa da Vanessa ile Arthur engelliyordu. Biliyorlardı ki küçüklerinin gözlerindeki yıkım kolay kolay geçecek gibi değildi.
Andrew ve Mike ise Martin Calvin’i daha derinden araştırırken karşılarına çıkanlar hoşlarına gitmiyordu. Alexander bir nevi haklıydı. Adam takıntılıydı. Daha önce üç kızın hayatını bu takıntılı hali yüzünden resmen söndürmüş ortadan kaybolmalarına neden olmuştu. Şimdi ise bu işin ucu Veronica’ya dokunacak gibiydi ve buna asla izin vermeyeceklerdi.
Oturduğu koltukta geri yaslanan Mike yüzünü sıvazladı. Gözlerinde korku endişe ve keder vardı.
“Küçüğüm günlerdir sessizlik yemini etmiş gibi tek kelime etmiyor. Bu Martin denen piçi iki kez okulun hemen karşısındaki büyük kafede görmüşler. Alexander desen ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum bile.”
Karşısındaki adamın gözlerine bakarken “Ben ailede olan tüm çocukları kendime aitmiş gibi sevdim korudum ve kolladım ama mevzu bahis doğduğu günden beri hayatı yarım yamalak yaşamaya çalışan Veronica olunca dur demem gerektiğini hissediyorum Andrew. Üçüzler benim kırmızı çizgilerimden ama Alexander ile konuşmamız şart çünkü kızım zarar görmeye başladı. Kalbinde hissettiği şeyler geçicidir diye düşünürken her defasında daha fazla kırılan ruhunu görmek canımı acıtıyor.” dedi ve sustu. Bir baba olarak kızını düşünmek zorundaydı.
Andrew ise dostuna katılıyordu. Evlatlarının hiçbirine şimdiye kadar asla müdahale etmemişti lakin artık konuşmalı ve yol yakınken işlerin önüne geçmeliydi. Anlayışlı bir tonla “Biliyorum Mike. İnan üçüzlerden farkı yok kızların. Özellikle kıvırcığın yaşadığı çöküş içe kapanıklık ve acı beni de derinden etkiliyor. Oğlum dahi olsa bir insana böylesine sıkıntı çektirmeye hakkı yok.” deyip başını salladı.
Yine okul çıkışı arkadaşları ile yan yana yürüyen Veronica sessizce önüne bakıyordu. Melanie hafifçe omuzuna vurup dikkatini çekerken sevimlice sırıtıyordu.
“Ver, sana şöyle dumanı üstünde yazarından taze imzalı bir kitap ısmarlasam bu ekşi yemiş gibi büzüşen suratını azıcık olsun düzeltip gülümsermisin?”
Emily arkadaşının kolunu çimdiklediğinde gözlerini belerten kız “Ne ya yalan mı? Ben kitap kurdu güzel arkadaşımı böyle ekşi suratla görmek istemiyorum. Sessizliğine dayanamıyorum. Tanrım aç gözünü bu kız daha on yedi yaşında ve resmen yüz yıllık ömür yaşamış gibi. İyi olsun istiyorum.” dediğinde az da olsa kendini tebessüm etmeye zorlayan Veronica güzel dostları olduğunu bir kez daha anlıyordu.
Gözünün içine bakan ikiliye başını olumlu anlamda sallarken “Ben kendi huzursuzluğum ve sıkıntımla sizi de zorda bırakıyorum özür dilerim ve tabi teklifine asla hayır diyemem.” deyip Melanie’ye göz kırptı. Tek arabayla daha rahat olur diye Mike’ın görevlendirdiği korumaların aracının arka koltuğuna kurulduklarında şoföre gitmek istedikleri adresi verdi. Ama koruma “Eve gitmemiz konusunda kesin talimat var efendim” değince kaşları çatılan kız hemen babasını aradı. Birkaç çalış sonrası tedirgin bir tonla “Kızım?” diyen adama karşın “Baba, okuldan çıktık ve kızlarla büyük avmdeki kitapçıda olan imza gününe gitmek istiyoruz lakin koruma eve gitmemiz gerektiğini söylüyor. Lütfen ona imza gününe gitmemiz konusunda talimat verirmisin?” dedi ve cevabını bekledi.
Mike bir dakika kadar düşündü. Yanında olan Andrew başını olumlu anlamda sallayıp kendi telefonunu eline alırken “Tamam kızım telefonu korumaya ver ve rica ediyorum çok dikkat et” dedi. Koruma patronu ile konuşurken sürekli “Tamam efendim” diyor gözleri siyah araç camından dışarı süzüyordu. Araç sonunda yola çıktığında arka koltukta çoktan koyu bir sohbet başlamıştı. Ara sıra genç kızı da dahil etmeye çalışsalar da sonuç camdan akan trafiği izleyen ve çoktan kendini soyutlayan bir Veronica’ydı.
Aslında bu kadar alınması saçmalıktı. Sonuçta Alexander haklıydı. O hastalıklı biriydi ve hiçbir erkek onu sevdiği için değil en fazla acıdığından ilgi gösterip yanında dururdu. Onu çok seven ailesi dostları vardı ama bazen sadece bazı durumlarda onların bile irislerinde acıma duygusunu görebiliyordu. Ama acınmak değil anlaşılmak ve normal kabul edilmek istiyordu. Düşündü. Belki de bu isteği bir gün yerine gelirdi. Şimdi olanla yetinmeyi bilmeli ve öğrenmeliydi.