Telaş, merak, korku ve acı hepsi bir araya toplanmıştı. Veronica ortalarda yoktu. Emily ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmış tüm aile bunu kimin yaptığını merak ediyordu. Mike, sağa sola dönüyor sinirden yüzü kızarıp nefesi sıklaşıyordu.
Arthur kaşları çatılmış vaziyette “Kim yapar bunu aklım almıyor. Bu kız hasta, şimdiye kadar hiç kimseye zararı dokunmamış biri.” derken Liam telefonla konuşuyor, Andrew ise bağlantılarından haber bekliyordu. Alexander aklına gelen şeyle ayaklandı bir anda ve “Ben demiştim. Bu iş Martin denen adamın başının altından çıkmadıysa bende bir şey bilmiyorum. Düşünün bir neden şimdi oldu? Niye daha önce aileden birine birleri zarar vermeyi aklın bile getirmezken şu an Veronica kaçırıldı?” dedi.
Aslında aile için bu da bir seçenekti ama işin Martin ile alakalı olmadığını Andrew çoktan öğrenmişti. Derken Mike’ın telefonunun bildirim sesi sanki bomba misali dağıldı dört bir yana ve yürekler ağıza geldi. Adam eli titrerken bildirim kutusuna tıkladı ve açılan videoyu gözleri an be an büyüyerek izledi.
Bunun olduğuna inanamıyordu. İzledikleri sanki kabus gibiydi. Bakışlarını kaldırdığında ona dikkatle bakan Andrew bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Laura kızından gelen bir haber olarak düşünüp “Mike, tanrı aşkına ne yollamışlar. Kötü bir şey mi?” diye haykırdığında Menekşe kardeşinin kolunu tutup “Lütfen sakin ol, kötü bir şey olsa Mike bize söylerdi.” Deyip gözlerini adama çevirdi.
“Söylersin değil mi?”
Andrew, arkadaşının yanına gidip telefona baktığında gördükleriyle en az arkadaşı kadar sarsıldı. Alexander ve Arthur “Baba neler oluyor?” diye ileri atıldığında telefonun tuş kilidini kapatan adam dağılan ifadesini çatık kaşları ardına gizleyip karısına ve onu tutan kardeşine baktı. Hiçbir şey söylemeden salondan çıkarken ardından onu takip eden diğerleri hiçbir şeyin gizli kalmayacağını yaşadıkları tecrübelerle öğrenmişti. Vanessa giden büyüklerin ardından göz yaşını silerken “Neler oldu az önce?” dediğinde çocukların hiçbiri mantıklı bir açıklama yapamıyordu.
***
Sarsıldığını hissediyordu. Göğsünün sol yanındaki acı kapalı göz kapakları ardından bile damlaların yanağından sızmasına yeterliydi. Zor nefes alıyordu. Ağzını açmak ciğerlerine daha fazla oksijen yollamak istedi ama yapamadı. Bilinci daha hızlı yerine gelirken kımıldamak istediğinde de tıpkı ağzını açmada olduğu gibi başarılı olamadı. İncecik el ve ayak bilekleri sanki tenine kızgın demir değmiş gibi yanıyor derisi sızlıyordu. Boğuk bir inilti ile sıkıştığı yerde etrafı görmeye çalıştı. Başına geçirilen bezden torbayı o zaman fark etti. Korku kanlı canlı karşısına geçmiş onun boğazına ellerini geçirmiş gibiydi. Boğazına kadar korkunun zifti ile dolduğunu hissetti.
Sonra durdu. Aklına arkadaşı geldiğinde göz pınarları yeniden yaşardı. Onun zarar görmüş olma ihtimali bile ruhunu acıtıyordu.
Sonra sarılma kesildi ve yine biri tarafından omuza alındığını anladı. Bekledi debelenmedi. Ne durumda ya da kimin elinde olduğunu anlamaya çalıştı. Çok fazla roman okumuş film izlemişti. Çırpınıp sorun çıkarması zararına olabilirdi. Kaldı ki zaten kalbi yeterince ona zaman tanımıyordu. Her an yeniden kendinden geçecek gibi hissediyordu.
Oldukça serin bir yere girdiklerini ürpermeye başlayan teninden fark ettiğinde zorla da olsa nefes almayı denedi ve genzine dolan koku ile midesi bulandı. Resmen çok fazla kan kokusu yüzündeki bez torbaya rağmen ciğerlerine hücum etmişti.
Boğazını yakan safra ile kıvranmak zorunda kaldığında hemen arkasında bir ses işitti.
“Uyandı sonunda.”
“Evet. Hadi babasını arayalım da küçük hastalıklı kızını ne kadar merak etmiş öğrenelim.”
Kalbi daha da sıkışırken topuklu ayakkabı sesleri duydu ve bir anda başlındaki torbanın çekilmesiyle boğukça iniltiler çıkarmaya başladı. Sakinliği bir yere kadardı çünkü ışığa yavaş yavaş alışan gözleri nerede olduğunu fark etmesini sağlamıştı. Olduğu yer morgu andırıyordu. Üç ya da dört tane çok da yüksek olmayan masalar vardı ve üzerinde içi boşaltılmış insan bedenleri yer alıyordu. Gözleri kocaman açıldığında geri kaçmak istedi ama sırtı bir şeye çarptığında durmak zorunda kaldı. Sanki büyük bir kaosun içine hapsolmuş gibi çıkış kapısını bulamıyordu. Yerde organ parçaları arada geçen ince kanallardan akan dan nehirleri derimsi kokuya eklenen çürük et parçaları kusmak isteğini arttırıyor öleceğini düşünüyordu.
Ölmedi. Önce babasını aradılar ve öksürük krizine girdiğinde konuşmasına izin verdiler. Korku nefesini an be an keserken içi çekilmiş beden gibi hissediyordu. Belki de ölmüştü ve burası cehennemin girişiydi ya da Emily ile bayılmış çok ama çok saçma rüyalar görüyordu. Lakin ne rüya görüyordu ne de ölmüş ve cehennemin girişine gelmişti.
Öksürükleri arasında “Siz kimsiniz? Benden, ailemden ne istiyorsunuz?” dese de aldığı cevap yüzüne sert bir tokattı. Lavaboda gördükleri iri kadının yanında en az onun kadar iri olan adamın büyük avucu tüm yanağını kaplamış hatta kulağını bile çınlatmıştı. Yere serildiğinde yanağına değen kan ile artık midesindeki hiçbir şeyi tutamamış ve sarı su damlacıkları ağzının kıyısından sızar olmuştu.
Saniyeler dakikaları dakikalarsa saatleri misafir ederken artık kendinden geçme evresine çoktan ulaşmış gözleri sabit bir noktaya bakamayacak kadar kötü hissediyordu. Kadının ayak seslerini uzaklardan bir yerden geliyormuş gibi duyarken tüm kemiklerinin sızladığına yemin edebilirdi.
Gözlerini saniyelik kapatıp açmak istedi ama irislerinin üzerine örtülen kapak bir daha açılmadı. Veronica neden ve niçin alı konulduğunu bilmiyordu ama gördükleri eğer yaşarsa uzun süre hafızasında kalacak hatta büyük bir travma olacağı için kalbi dayanamayıp iflas ederek ölümüne neden olabilirdi.
***
“Mike, biriniz bir şey söylesin delirmek üzereyim. Neler oluyor bak yeniden soruyorum?”
Adam koltuğa kendini bıraktığında avucundaki telefonu karısına uzattı. Omuzları yıllar sonra ilk defa tamamen çaresizlikten düşmüş tüm bedeni yıkılmak için an kolluyordu. Kızını koruyamamıştı. Üstelik sadece Veronica değil Vanessa da tehlikedeydi. Karanlığı yok ettiklerini düşünürken aslında hep orada olduğunu fark etmeleri uzun sürmüştü.
Laura hemen telefonu alıp ezbere bildiği şifreyi girdi ve sessizce ama oldukça net halde çekilmiş videoyu izlemeye başladı. Her karede gözleri büyüdü elleri dahil tüm bedeni titremeye başladı. İşte bunu hiç beklemiyordu. Nasıl veya kimlerin böyle bir şeyi yapacağını düşünecek kadar aklı kendinde değil gibiydi.
“Tanrım, bu. Ama bu nasıl olur? O gün orada sadece biz vardık. Etraf ıssızdı.”
“Çok da ıssız değilmiş demek ki. Daha Veronica ne halde onu bilmezken bir de Vanessa’yı kaybetmeyle karşı karşıyayız.”
Mike gözlerini kapatıp alnını ovarken başının ağrıdan çatladığını hissetti. Videoda ise yıllar önce kaza yapan araçtan küçük bir bebeği alan karı kocanın görüntüleri vardı. Geçmiş her zaman geçip gitmiyordu. Koca aile onlardan da büyük bir kaosun içinde sadece saatler içinde yer almış savrulup dağıldıkça parçaları biraz daha kaybolmuyordu.
Akşam nasıl oldu zaman nasıl aktı bilmedikleri bir anda evlerinin yakınına bir araç yaklaştı ve sürücüsü kontağı kapatır kapatmaz araçtan indiği gibi koşarak uzaklaşmaya başladı. Onu bekleyen büyük siyah ford minibüse atlayarak gözden kaybolurken korumalardan biri çoktan eve haber uçurmuştu.