ALİN’DEN …
Odama çıkıp duşa girdim. Yaralarım olsa da ılık su iyi gelmişti. Kendimi daha temiz hissediyordum. Beni getirdiği ev daha doğrusu villa büyüktü. Isıtma sistemi ise oldukça sağlam çalışıyordu ki duştan sonra sadece bir yarım atlet ve penye kumaş şort giyip yatağa girdim. Karan gitmişti. Daha önceleri olsa nereye gittiği konusunda kafamda kırk düşünce dolandırırdım ama artık biliyordum. O akrepti ve kesin dövüşe gitmişti. Kafama takılan şey bu durumu abimin dahi bilmemesiydi. Anlaşılan Karan Efendi bizden ikinci hayatını iyi saklamıştı.
İlaçlarımı aldığım için ağırlık çöktüğünde ve bedenim hala ağrı hissettiğinde uykumun gelmesi kaçınılmazdı. Son kalan suyumu içip gözlerimi kaparken aklımda Karan ile girdiğim savaşın detayları vardı. Dudaklarımda oluşan gülüşle karanlığa çekildim.
Bir ara çok susadığımı hissettiğimde gözlerim yarı açık kalktım ve oflaya oflaya aşağıya indim. Mutfağa girip iki bardak suyu peş peşe içtiğimde rahattım. İçim yanmıştım. Sonra bir tıkırtı işittim. Güvenlikli bir yerdeydim ama korku istemsiz içime düşmüştü.
Gözüm, dolapla tezgah arasında asılı duran dört boy tavaya takılınca bir cesaret ortanca büyüklüktekini aldım. Sapını iyice kavrarken yere düşen anahtarı ve “Siktir” diyen Karan’ın sesini işittim. Bedenim gerginliğini atsa da içimdeki hinlik üreten yanım aktifti. Gözlerimi kısıp kapının yanına kadar yavaş yavaş yürüdüm. Nasıl olsa çıplak ayaklıydım ve neredeyse iç çamaşırı denebilecek iki parça kıyafetleydim. Kızıl bukleler beyaz tenimi süslerken resmen yatağa atılıp sevişilecek görüntüdeydim.
Safa yatmaktan bir şey olmazdı. Sonuçta savaşta her yol ve silah mübahtı. Hiç istifimi bozmadım ve kapının önünden geçerken arkasından “Yakaladım seni hırsız” dediğim an tavayı başına indirdim. Öne doğru eğilip başını tutarken “Siktir amına koyim ne oluyor lan beyin amcıklaması yaşadım elinin ayarını sikeyim” dediğinde gözlerim büyüdü. Edepsiz demek gelse de içimden rolüme çabuk büründüm ve “Ay sen miydin Karan Abi” diyerek şaşkınca baktım. Eli başında geri dönen adamın gözlerindeki ateş yere oturup kahkaha atmama neden olacak kadar çok ve komikti. Hele yüzü. Ağzımın içinde yanağımı ısırarak kendime telkinler veriyordum. Ah ben yokmuyum ben.
“Lan sen delirdin mi? Amacın ne amına koyim.”
“Ben su içmeye kalmıştım. Sesleri duyunca hırsız sandım.”
“Alin, sen aptal mısın? Mal mısın? Hangi hırsız eve anahtarla girer bir açıklasana bana.”
“Ne bilim ben ya. Yaşadıklarım ortadayken onu düşünemedim kusura bakma. Hem iyi ki kırdım kafanı. En azından karşındaki insanla nasıl konuşman gerektiğini öğrenirsin. İki saattir küfürün ayrı hakaretin ayrı yankılanıyor evde.”
Karan, öyle bir sinirlendi ki bir an beni ikiye ayıracak diye düşünmedim değildi. Bana yanaşıp burnumun dibine kadar girdiğinde “Tam bir baş belasısın.” Diye hırladı. Göz devirip “Hıhı aynen ondan. Öf aman ya seninle mi uğraşacağım. İyi ki kafanı kırdık. Ne çene yaptın” derken yanından geçip gitmek istedim. Onun fevri hareketlerinin farkındaydım. Laf soktuysam altta kalmak huyu değildi.
Umduğum gibi de oldu. Ben onu geçmeden kolumdan tutup kendine çekti. Burnumun dibine kadar girip “Kızım senin derdin ne?” dediğinde yeşillerim koyu renk gözlerine sabitlenmişti.
Omuz silktim.
“Bir dedim yok ama sen baya dert ettin küçük bir darbeyi. Uzatma istersen. Rahat bırak beni.”
O kadar sakin ve sinir bozucu söylemiştim ki onun da sabrının sonu gelmişti. Tek bir hamle ile canımın acıyıp acımayacağını düşünmeden “Şimdi siktim belanı” der demez beni tuttuğu gibi omuzuna attı. Hala yarı çıplak olduğumun farkında değildi. Ben anında çığlık atıp “Bırak beni ruh hastası manyak.” Diye bağırırken o çoktan evden çıkmıştı. Bahçedeki ışıklandırmalar sayesinde rahatça nereye gittiğini fark ettiğimde gözlerim kocaman oldu. Lanet herif beni havuza atacaktı.
“Hayır, bak sakın düşündüğüm şeyi yapma. Hayatı sana dar ederim. Yemin ediyorum pişman ederim seni.”
Sözlerimin bir anlamı yoktu onda çünkü kendini kapamış gibiydi. İçten aydınlatmalı büyük havuzun başına geldiğinde hırlar gibi “İyi bir dersi hak ettin bacaksız fare” dediği an beni omuzundan suya fırlattı. Şaka değil gerçek anlam da fırlattı. Su soğuktu. Tenime değen iğneler iliklerime kadar etki ederken dibe kadar battım. Tek yaptığım akıllılık suya düşene kadar aldığım derin nefesti. Madem o beni suya atıyordu ben de onun bu suya girmesini sağlayacaktım. Dipten yukarı hemen çıkmadım ve beni gördüğünü bildiğimden hemen ayak boynumu tutup birkaç çırpınmayla suyu dalgalandırdım. Ardından kollarımı serbest bırakıp bedenimi gevşettim. Gözlerimi kapatırken suyun beni yukarı kaldırmasına izin verdim. Şimdi sırtım suyun üzerinde yüzüm ise içinde olacak şekilde yatıyordum.
“Boşa numara yapma Alin. Ne kadar iyi yüzücü olduğunu bilmiyorum sanki.”
Benden tepki alamadı. Haklıydı. İyi yüzücüydüm ve nefesimi uzun süre tutabilirdim lakin yine de çabuk inanması ve suya girmesi için dua da etmiyor değildim.
Saniyeler geçerken “Alin, o sikik oyununa gelmem kızım ben.” Dese de içimdeki seksi kadın dudaklarını parlatırken sırıtıp “Geleceksin akrep” diye fısıldadı.
Nefesimi daha ne kadar tutarım bilmezken havuzun ortasına doğru bedenimin gittiğini anlayabiliyordum. Villa büyüktü ama havuzu ondan da büyüktü.
“Alin?”
Sesindeki o ufaktan endişe duymaya başlayan tını doğru yolda olduğumu gösteriyordu. Birkaç saniye sonra “Hasiktir” der demez suya atladığında suyun altındaki yüzümde şeytani bir sırıtış belirdi. Adamı böyle yola getirirler işte.
Bana ulaşıp bedenimi çevirdiğinde kendine yasladı ve yüzümü görmeye çalıştı. Saçlarımı yüzümden çektiğinde “Alin, Alin kendine gel.” Diyor yanağıma dokunuyordu. Sakince almaya çalıştığım soluklarla oldukça başarılı bir oyunculuk sergiledim ve öksürmeye başladım. Gözlerimi araladığımda karşımda duruyordu ve gerçek anlam da telaşlıydı.
Kıyıya doğru yüzmeye başladığında kollarımı boynuna dolamış hala öksürüyordum. Kenara geldiğimizde bedenimi yukarı kaldırmak istediğinde “Karan” diye fısıldadım ve gözlerine baktım.
“Özür dilerim. Sadece küçük bir ders vermek istemiştim.”
Gözlerine bakmaya devam ederken yüzümdeki ifade an be an değişti. Onun da telaşlı ve korkmuş ifadesi git gide değişirken bacaklarımı beline sardım. Biraz daha yaklaştığımda bedenlerimiz birbirine yapışmıştı.
“Demek küçük bir ders vermek istedin?”
Kaşları çatılan Karan beni havuz duvarı ile kendi bedeni arasına aldığında bedeninin sıcaklığında üşümeyi geç yanmaya başlamıştım. Üstelik ıslanan çamaşırlarım yüzünden tüm bedenini hissediyordum.
“Sen canına mı susadın?”
Bacaklarımı biraz daha sıkılaştırdım kaslı bedeninde. Şimdi sert ve büyük aletinin kabarıklığı resmen alttan değiyor baskı yapmaya başlıyordu.
“Yoo onu da nereden çıkardın?”
“Bir şey oldu sandım.”
“Bir şey oldu zaten.”
Karan anlamaya çalışır gibi bakarken dudağımın ucu kıvrıldı. Kahretsin ki dudaklarına yapışmamak ve tam da burada içime girmesini sağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
“Bana savaş ilan ettin.”
Tek kaşı kalkarken sanki mümkünmüş gibi biraz daha kendini bana bastırdığında nefesim düzensizleşti.
“Kaybedeceğini de söyledim.”
O an dişlerimi sıkıp kendimi aletine bastırdım. Gözleri çatılmış kaşları altın da büyürken “Bende kaybedeceğim savaşa girmem dedim.” Diyerek meydan okudum.
“Sence şu an burada ne yaşanır? Üzerimdeki iki parçanın tenimi terk etmesi kaç saniye sürer? Ya da o kalın sertliğin kadınlığımın katmanlarında dolanması seni ne derece etkiler? Ağzının göğüslerimi sömürmesi için ne kadar süreye ihtiyacın var? Sert darbelerle kucağındaki bedenimi becermek kaç dakikana mâl olur? Bir yatağa kelepçeleyip kıçımı kırbaçlamak sana yeterince erotik gelmez mi?”
Altımdaki sertlik her cümlem de biraz daha sertleşti. Bedeni biraz daha duvarla bütünleştirdi ve gözleri, ah o gözleri yokmuydu? Kırk ateşi tel seferde yakardı. Orada gördüğüm ateş içimdeki kadının bacaklarını açıp “Lanet olsun gir artık içime” demesine neden olsa da yaptığım son hareket onun inlemesine ve havuz duvarına yumruk atmasına neden oldu. Başımı yan yatırıp gözümün önündeki adem elmasına dudaklarımı bastırmıştım.
O an “Aaaaah! Sikerim lan böyle işi” diyen Karan bir yumruk daha attığında başımı geri çekip omuzlarına ellerimi koyduğum gibi geri ittim. Normal şartlarda asla hareket ettiremezdim ama öyle bir kıvama getirmiştim ki beni burada becermesine çeyrek vardı.
“Neyse ki tüm bunları seninle yaşamak şu an çok saçma geldi. Farklı seçenekler varken neden sen olasın ki.” Suyun içinde geri giderken ölüm kadar soğuk ve katı yüzüne rağmen köşedeki merdivene yürüdüm ve sakin adımlarla çıktım. Göğüslerim ve tanga giydiğim için içimi belli eden şortumla eve doğru yürümeye başladım. Saçlarımın suyunu sıkarken şeytani bir tebessüm ile “Bir sıfır” dedim.
Odaya çıktığımda deli gibi titriyordum. Hemen duşa girip sıcağa yakın bir suyla yıkanmaya başladığımda sızlayan kasıklarımla dişlerimi sıktım. Rahatlamam lazımdı. Parmaklarım kendimi okşamaya başladığında bedenim titriyor göğüs uçlarımdan kirpiklerime kadar zevkle doluyordum. Onunla seviştiğimi düşünüp kendimi tatmin ederken başımdan aşağıya akan suyun sıcaklığında daha da gevşedim. Dakikalar sonra inleyerek boşalırken sesimi asla kısmadım. Duyuyorsa da bu onun sorunuydu.
İşim bittiğinde yıkanıp çıktım. Bedenimi ve saçlarımı kurularken çıplaktım. Sonrasında iç çamaşırına gerek duymadan mürdüm rengi dantel bir geceliği üzerime geçirip yatağa girdim. Sabah olmak üzereydi. Gün doğduğunda okuyan bana dönsün diye gruba yazdım.
A – “Akşama bendesiniz ikiniz de.”
A – “Savaş taş gibi giyinmeni ve görünmeni istiyorum. Gören kadınların ağzının suyu akmalı erkekler ise kıskanmalı.”
A – “Neler olduğuna inanamayacaksınız 😊 anlattığımda aklınızı kaçıracaksınız.”
A – “Ona doğru beni arayın ve uyandırın. Sizleri seviyorum seksi bebeklerim.”
Yastığıma sarılıp gözlerimi kapadığımda onun ne halde olduğu ya da bu hamlenin bana dönüşünü düşünmek istemiyordum. Benim adım Alin olabilir ama aynı zaman da Günah’ım da. Madem savaşıyoruz dibine kadar günahın tadına bakacaktı.
***
Telefonumun sesiyle kafamı yastığın altına biraz daha gömdüm. Sonunda peş peşe gelen mesaj bildirimleri ile başımı yastık altından çıkarıp tek gözüm açıp komodinin üzerindeki telefona uzandım.
Elime aldığım cihazın ekranını açtığımda dört arama ona yakın da mesaj vardı. Mesajlara girdiğimde gülmeden edemedim.
Y – “Günaydın bebeğim.”
Y – “Kızım neler oldu lan?”
S – “ Ben niye seksi ama taş gibi oluyorum kızım?”
S – “Günaydın bu arada şekerler.”
….
Böyle devam edip gidiyordu. Önce Yasemin’i aradım. Ardından da Savaş’ı konferansa ekledim. Aynı anda konuşmaya başladıklarında yüzümü buruşturdum. Hemen “Stop. Stop. Stop” değip susmalarını bekledim. Sustuklarında ise kıkırdayıp “Günaydın benim sabah şekerlerim. Seksi kıçlı bebeklerim. Şimdi telde anlatmıyorum siz akşam dediğim gibi bana geliyorsunuz. Savaş, bebeğim sen pahalı bir şarap getiriyorsun ve dediğim gibi erkeksi bir seksilik olacak üzerinde. Yaso’cuğum sende aynı seksilikte giyinip geliyorsun. Bir süre evde takıldıktan sonra bara gidebiliriz çünkü. Gidişata göre ayar çekeceğim.” Dedim. Yasemin anlamış olacak ki “Kızım şeytansın” derken Savaş “Ay yetişin a dostlar karı niyeti bozdu beni sikecek. Kendi yapamazsa kaslı Akrebe yaptıracak. Hoş hayır demem ama neyse. Sen ne diyorsan o olsun kuşum ama dikkat et o kas yığını seksi şey beni dövmeye kalkmasın.” Dediğinde kendimi tutamayıp kahkaha attım. Yataktan kalkıp üzerine kıza sabahlığımı alıp odadan çıktığımda hala telefonda konuşuyordum.
Karan büyük ihtimalle şirkete geçmişti. Lakin bunun öyle olmadığını mutfağa girdiğimde fark ettim. O an Savaş “Ben kapatıyorum bebeğim. Akşama görüşürüz seviyorum seni” diye bağırdığında ses dışarı fazla çıktı. Kahvaltı masasında tüm ihtişamı ile oturan adam elindeki çay içtiği fincanı sıkarken gözlerini kısıp gözlerini bana dikti. Bense onun bakışlarına sırtımı dönüp kahve yaparken “Bende seni seviyorum canım. Kendine dikkat et” deyip kapamasını bekledim. Yasemin “Eee aşkım kaldık mı baş başa” dediğinde “O kadar da baş başa değiliz şekerim ben seni sonra ararım.” Diyerek kapadım ve kahve demlenirken hızla A – “Karan işe gitmemiş daha kahvaltı yapıyor” diye yazdım.
“Kiminle konuşuyordun?”
Kupaya kahveyi döktüğümde ona döndüm. Bakışları gözlerimden dudaklarıma orada da bedenime kayarken yutkunuşunu ve adem elmasının aşağı yukarı oynayışını izlemek keyif verdi. Umursamaz bir tavırla hemen karşısına kurulurken “Günaydın Karan abi. Sen şirkete neden geciktin? Normalde bu saatte çoktan iki toplantıya girmiş olurdun.” Deyip kahvemden yudumladım. Canım sigara çekince sağa sola bakındım ama göremedim. Masanın üzerinde hemen elinin yanındaki paketi gördüğümde ise dudaklarım kıvrıldı. O sırada bana ciddiyetle bakan adam konuştu. Senin kasıntı hallerini sevsinler kıçı iğneli.
“Günaydın. Şirkete birazdan geçeceğim. İşlerimi ona göre ayarladım ve sana bir soru sordum. Kiminle konuşuyordun?”
Kendi farkında değildi ama bana hesap veriyordu. Kalkıp yavaş adımlarla yanına kadar gidip eğildim ve paketinden bir dal aldım ve dudaklarıma kıstırıp havalı çakmağı ile yaktım. Dumanı başımı kaldırıp havaya üflerken ona göğüslerimle ilgili firikik verdiğimi biliyordum. İşin komik yani geceliğim danteldi yani transparandı. Üzerine geçirdiğim sabahlık da aynı şekildeydi ve dikkatli bakıldığında göğüslerim popom ve kadınlığım görünüyordu. Başımı ona eğdiğimde “Arkadaşlarım. Yasemin ve Savaş. Akşama beni ziyarete gelecekler. Olanlar duydular çok üzülmüşler. Biraz burada takıldıktan sonra bara gidebiliriz. Ama sana sormam lazım değil mi?” dedim.
Sevimlice tebessüm edip masum kızlar gibi “Onlar gelebilir sonra da biraz eğlenebiliriz değil mi Karan abi? İzin verirsin.” Dediğimde yüzünün aldığı şekli keşke fotoğraflayabilseydim. Çünkü adı ağırlığı olan akrebin bu ifadesi durup dinlenip kahkaha atılmalıktı.
Burnundan sert bir soluk alırken “Tamam. Abartmamak şartıyla olabilir. Bende sizinle dışarı geleceğim. Seni yalnız yollayamam. Abine sözüm var. Yoksa ne bok yersen ye umurumda olmaz.” Dediğinde gözlerimi kıssamda yeniden tebessüm ettim ve “Teşekkürler” değip sözde çok sevinmiş gibi boynuna sarılıp yanağını öptüm. Masum bir öpücüktü ama kasılan bedeni ile sanki yanlış bir şey yapmışım gibi hemen doğrulmaya çalışırken bu defa da dengemi kaybedip kucağına düştüm. Oturdum desem daha doğruydu.
Yeşillerim korku ile ona döndüğünde “Özür dilerim” deyip hemen kalktım. Sigara ve kahvemi alıp mutfaktan çıkarken başım eğik ve suçlu gibi çıktım. Oturma odasına girdiğimde ve cam kıyısındaki tekli koltuğa kendimi bıraktım ve kıkırdadım. Savaş demişti değil mi? O zaman sss kadınlarını aratmamalıydım. Kendi kaşınmıştı.