ALİN’DEN…
Zeka insanın elindeki en büyük silahtır bana göre çünkü akıl gücü olmazsa kas gücünün sadece ve sadece örülmüş cansız bir duvardan farkı yoktur. Karşımdaki adam da zekiydi ama o aklını bacak arasındaki aletin önüne geçirmekte zorlanıyordu. Belki de bir balık olarak manipülasyon yeteneğimde level atlamıştım.
Hala baş ağrısı ile mücadele eder gibi görünürken bana deyim yerindeyse mala bağlamış gibi bakan adamın karşısında kahkaha krizine görmemek için kendime insan üstü çaba harcıyordum. Hala bir cevap alamayınca kaşlarım çatıldı.
“Karan abi? Yasemin geldi değil mi?”
Burnundan aldığı sert solukların hala elinde tuttuğu kahve fincanına çarpması ve üzerinde tüten dumanın ileri doğru savrulması sinirinin an be an arttığını gösteriyordu. Tek kaşım havalanırken “Senden bir cevap gelmediğine göre beni sen soydun ve giydirdin. Bunu yardım amaçlı yaptığını düşünüyorum ama bir daha olmasın lütfen.” Dedikten sonra kendi kendime söylenmeye devam ettim.
“Bir daha o kadar içmeyeceğim. Off ne kadar rezil oldum acaba? Hiçbir şey de hatırlamıyorum ki.”
Sert bir çarpma ve kırılma sesiyle başımı sese çevirdiğimde sehpa üzerine doğru akan siyah sıvı tabi ki de kahveydi. Ayağa kalkan adam üzerime öyle bir hızda ve sertlikte geldi ki ne olduğunu anlayamadım. Bir elini koltuğun sırt kısmına diğerini de başını yasladığım kısmın kenarına koyup eğildiğinde sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu. Koyu renk irisleri birer kuyuyu andırırken “Bir daha hatırlamayacağın kadar içersen uyandığında hatırlaman için izlerle karşılaşırsın anladın mı Alin?” dediğinde gözlerim irileşti.
“Bu da ne demek şimdi? Hatırlamam gereken ne oldu ki?”
“Siktir et. Önemli hiçbir şey olmadı. Büyük saçmaladın o kadar. Canımı sıktın.”
Omuzuna parmak uçlarımı koyup geri itmeye çalıştığımda “Anladım tamam. Bu ağrıyı çekmemek için bile içmem merak etme. Şimdi izin verirsen kahvaltı yapıp ilaç alacağım. Öğlenden sonra da Çiçek ile buluşmaya gideceğim.” Dedim. Yanak kaslarından dişlerini sıktığını anlayabiliyordum.
Geri çekildi. Sonrasında “Ben çıkıyorum. Arabalardan birini al çıkarken. Fazla da gecikme. Bir de seni sağdan soldan toplamayla uğraşmak istemiyorum.” Deyip arkasını döndü. Homurdanır gibi “Sanki topla diyen var” dediğimde omuzunun üzerinden bakıp “Kes sesini. Canımı sıkma benim. Abin gelene kadar ben ne dersem o ondan sonra ne bok yersen yersin. Sikimde bile olmazsın.” Değince içime oturan öküzün adı Karan olmuştu.
Salondan çıktığında kaşlarım çatıldı.
“Sana yaptıklarım az bile.”
Kalkıp mutfağa geçtim ve kahvaltımı yaptım. Moral bozmak yoktu. Savaşına savaşla karşılık vermiştim. Beni zorlayan oydu. Şimdi triplere girmesi esas benim sikimde bile değildi.
Bir şeyler yedikten sonra Çiçek’e mesaj attım. O görüp cevap verene kadar gruba yazdım.
A – “Selam yavrular. İkinize de günaydın. Nasılsınız bakalım?”
Y – “Selam bebeğim. Sana da günaydın. Ben iyiyim senin de iyi olduğunu düşünüyorum ve acilen gece neler oldu anlatıyorsun. Hoş şu an yazabildiğinde göre herifi yatağa atamadığını anlıyorum ama boş durmuş da olmazsın.”
S – “Ay günaydın şekerler. Bende iyiyim. Kendime detoks yaptım onu içiyorum. Ay evet şekerim anlat meraktan çatladım tüm gece.”
Telefon başında kıkırdarken parmaklarım harfler üzerinde oynamaya başladı.
A – “Aslında çok bir şey olmadı. Bu beni sarhoş sandığı için başta ciddiye almadı. Sonra ben bunun yanında kendime mastürbasyon yapmaya başladım.”
Aldığım tepki büyük harflerle ve ünlemlerle “OHA!!!!!!!!” olmuştu.
A – “Neyse devam ediyorum. Ama görseniz nasıl mala bağladı. Arabayı sote bir yerde durdurdu ve beni engellemeye çalışıyor.”
Y – “Ahahahahahahah engellemek mi? Salak bu adam yemin ediyorum.”
S – “Bence de. Yalnız sende az şeytan değilsin he.”
A – “Ay durun girmeyin araya. Devam ediyorum. İşte elimi falan tutmaya çalışıyor ama durur muyum durmam tabi ki de. Onun elini yakaladığım gibi kendimi okşatmaya başladım mı?”
İkisi de aynı anda “EEEEEEEE?” yazıp yolladı.
A – “EEE si biraz beni okşamasını sağladım sonra da arabada resmen üzerine tırmanıp kucağına oturdum. Tabi ki ben bu anı hesaplayıp ona göre giyindiğim için altımda sadece tanga vardı. Yine engellemek istedi ama izin vermedim. Öptüm. Yapıştım dudaklarına. Ya bu kadar yumuşak ama akıl alıcı olacağı aklıma gelmezdi.”
Y – “Ayyyy çok fenasın kızım sen.”
S – “Ben bu Karan’a acımaya başladım.”
A – “Aman acıma o göte. Sinirlerimi bozdu sabah sabah zaten. Gece ben bunu öpücüklerle sürtüne sürtüne işte o benim göğüslerimi eme eme boşalttım ben de boşaldım ya. Göğsünde yattım orada sızmış numarası yaptım. Eve geldik beni odaya taşıdı hatta üzerimi soyup gecelik giydirdi gitti. Esas bomba geliyor.”
Yine aynı anda “Yolla gelsin” yazdıklarında kıkırdayıp hevesle devam ettim.
A – “Başım ağrıyor gibi dağılmış bir halde salona indim. Baktım kahvesini içiyor beyefendi ama gözü bende. Gözüne baka baka dün gece şişeyle içtiğim andan sonrası bende yok hatırlamıyorum. Bizle gelip beni soyan Yasemin’di değil mi KARAN ABİ dedim. Kendimi kahkaha atmamak için zor tuttum çünkü suratı öyle bir hal aldı ki görmeniz lazımdı. Gri saçlarına sanki birden nur inmiş gibi daha da beyazladı. Ahahahahah nasıl bozuldu nasıl sinirlendi.”
Kendimi yatağa atmış kahkaha atarken Yasemin güldüğüne dair ses atıyor Savaş ise emojilerle duygularını ifade ediyordu. Benim nasıl bir şeytan olduğumdan benden korkulacağından balık burcu olsam da yükselenimin kesinlikle ikizler olduğundan bahsedip durdular. Bizim mesajlaşmamız bittiğinde tanımadığım bir numara beni aradı.
Açtığımda naif ve uykulu bir ses “Günaydın Alin Çiçek ben. Mesajını yeni gördüm kusura bakma lütfen” dediğinde gözlerim ışıldadı. Eski dostumla konuşmak iyi hissettiriyordu.
“Günaydın Çiçek. Sorun değil bende hala yatakta oyalanıyorum diyebilirim. Nasılsın? Hayat nasıl gidiyor?”
“İyi diyebileceğim kadar iyi değil kötü diyebileceğim kadar şükürsüz olmak istemiyorum. Öyle böyle işte.”
“Bir sorun mu var sesin garip gibi.”
“Yok ya boşver. Eee nerede buluşalım? Ben bugün boştayım birazdan kalkıp hazırlanabilirim.”
Gözlerimi kısıp birkaç saniye düşündüm ve aklıma Yasemin’in kardeşinin işlettiği çok hoş bir butik kafe geldi.
“Ben sana çok şirin bir kafenin adını versem Taksim de. Orada buluşsak olur mu?”
“Olur. Sen bana adres yolla ben netten bakarım yerine.”
“Tamam. Ya Çiçek ben çok heyecanlandım biliyor musun? Geçen yıllara rağmen sanki dün ayrılmışız da bugün yine buluşacak mışız gibi hissediyorum.”
Bir an sessizlik oldu. Telefonun ucundaki arkadaşımın iç çektiğini duydum. Bu galiba aradan geçen zamanın onda bıraktığı bazı kötü etkilerin getirisiydi. Durgun bir tonla “Bende heyecanlandım yalan yok. Geçmişe dair hatırladığım tek güzel ve iyi anı sensin. Neyse buluştuğumuzda konuşuruz. Görüşene kadar kendine iyi bak.” Dediğinde onu onayladım ve telefonu kapadım.
Rahat olmak istediğim için pantolon triko kazak ve spor ayakkabı tercih ettim. Makyajımı yapıp alt kata indiğimde kapıda Karan ile karşı karşıya kaldım. Hala çatılmış kaşlarla bana bakıyordu. Çantamda bir şeyler kontrol ediyormuş gibi yaparken açık kapıdan kan kırmızısı mini Cooper araba gözüme çarptı.
Dibime kadar giren adam “Bunu al. Arabanın. Ruhsatı ve diğer evrakları torpido da. Depo dolu. Geç kalmamaya özen göster.” Dediğinde başımı salladım. O an istemsiz bir soru yönelttim. Merak etmiştim.
“Sen ne yapacaksın?”
Şirket bugün kapalıydı. Oraya gitme ihtimali olmadığından nerede olduğunu ya da olacağını sormak istedim.
Ellerini cebine koyarken omuzları dikleşti. Bana tepeden bakarken “Plazaya geçeceğim. Geç gelirim.” Dedi. Plaza. Ona bozulduğumu belli etmemeye çalışarak “Tamam Karan ABİ. Sana iyi günler” diyerek yanından geçtiğimde oraya neden gideceğini adım kadar iyi biliyordum. Kölelerinden biri gelecekti muhtemelen. Onun başka bir kadınla düzüşmesi fikri midemdeki kasları sıkıştırsa da bir şey demeye hakkım yoktu. Sonuçta aramızda duygusal ya da fiziksel bir durum yoktu. Dün geceyi saymazsak. Onda bile pek bir şey yoktu ya neyse.
Arabaya bindiğimde kapının önüne çıkmış hala o baskın tavrı ve duruşu ile dikiliyordu. Kontağı çevirip çalıştırdığım arabanın içinden “Göt herif” diye homurdansam da duymayacağı için sorun yoktu.
Yola çıktığımda Çiçek’i yeniden aradım. On beş dakika sonra kafede olacağını öğrendiğimde kendi varış süremi hesap ettim. Ben ondan yirmi dakika daha geç varacaktım. Bunun için “Sen otur ve bir kahve iç bende o zamana gelmiş olurum” deyip telefonu kapadım. Ardından Yasemin ve Savaş’ı konferansa alıp konuşmaya başladım.
“Bu adam beni çıldırtacak.”
S “Ne oldu yine bebeğim?”
“Ne olacak plazaya geçecekmiş. Siktiğimin piçi kadın çağıracak kesin.”
Y “Valla tatlım adamı gece o hale getirip sabah abi ayağı çekersen adam da kadın çağırır. Bir de bu adam dominant. Ne bekliyordu?”
“Mantıklı konuşmandan nefret ediyorum.”
Y “Bende seni seviyorum aşkım.”
S “Ya şimdi gülüyoruz falan ama kızım bu adamın cinsel istekleri belli az çok. Sen kendini kırbaçlatıp köle konumuna sokabilecek misin? Çünkü kolay kolay vazgeçilmiyor bu durumdan.”
Savaş’ın sorusu ile durup bende düşündüm. Bir yerde haklıydı. Ben çeşitli seks oyuncakları ile bedeninde oynanacak hatta acı verilecek bundan da mutlu olacak bir kadın değildim. En azından öyle umuyordum. Evet, seks konusunda bilgi olarak fazlasına sahiptim ama pratikte ne denli canımın yanacağını ya da sınırımı bilmiyordum. Karan’ın ne boyutta bir dominant olduğunu da bilmiyordum ki bu en sıkıntılısıydı. O benden daha tecrübeli ve istekleri olan bir adamdı.
Sessizliğim ikisini de biraz tedirgin etmiş olacak ki Yasemin “Aman ya neyse ne. Yaşayıp görünür her şey şimdiden varsayımla ilerlemek doğmamış çocuğa don biçmek gibi.” Diyerek sessizliği bozdu.
Daha sonra akşama kadar ki planımdan buluşacağım arkadaşımdan bahsettim. Belki birer kahve sonrası bize katılabileceklerinden bahsettiklerinde onları onaylayıp telefonu kapadım.
Kafenin önüne geldiğimde uygun bir yere aracımı bırakıp çantamı alarak renkli kapıdan giriş yaptım. Şöyle bir etrafı taradığımda en köşede içtiği kahve fincanına odaklanmış gözlüklü arkadaşım görüş açıma girdi. Yüzümde beliren tebessümle yanına doğru yürürken buradan bile ne kadar kilo aldığını görebiliyordum. Ona ne olmuştu acaba.
YAZARDAN…
Alin, sakin ama heyecanlı adımlar atarken Çiçek ne yapacağını düşünüyordu. İş sıkıntısı vardı. Üstüne ev de eklenmişti. Bunu da Arcan’a bağlamak istedi ama bu kadar ileri gidebileceğine imkan vermedi. Tamamen daldığı sırada narin bir sesin “Çiçek?” demesiyle girdiği dikenli çukurdan çıktı ve başını kaldırdı.
Kızıl saç tutamları, beyaz ten, burnunun üzerindeki çiller, boncuk gibi parlayan yeşil gözler. Alin, daha olgunlaşmış ama aynı gülümsemeye sahip bir şekilde yanı başında dikiliyordu.
İçi bir an sevinçle dolan kız kalkıp “Alin” diyerek gülümsediğinde sıkıca sarıldılar. Genç kız arkadaşına eskiden sarıldığında kollarından kaybolmasıyla gülerken şimdi kollarının kavuşmamasıyla şaşırıyordu. Geri çekildiğinde Alin “Sen, yani çok değişmişsin.” Dediğinde omuz silken Çiçek “Sen de fena bir şey olmuşsun. Güzelleşmişsin.” Cevabını verdi. Onun demek istediğini anlamıştı. Çok kilo almışsın diyemiyordu kırmamak için. Her zaman ki Alin diye düşündü. Karşılıklı oturdular. Kısa bir selamlaşma sonrası masanın ortasından elleri birleşirken gözleri dolan Alin “Ben seni çok özlemişim arkadaşım” dedi.
Gerçek dostluk yıllar geçse de yan yana gelince sanki aradan hiç zaman geçmemiş gibi hissetmekti galiba.
“Bende özlemişim yalan yok. Şimdi daha iyi anladım.”
İkili biraz geçmişten biraz şimdiden sohbet ederken Alin annesinin nasıl olduğunu sordu. O sorudan sonra Çiçek’in elalarına oturan hüzün ve karanlık Alin’in gözünden kaçmasa da bir sıkıştırmamak adına bir şey soramadı. Belki sonra anlatır diye düşündü çünkü artık dostunu yeniden bulmuşken kaybetmeye niyeti yoktu.
Aradan geçen iki saatin sonunda Çiçek’e onu iki arkadaşı ile tanıştırmak istediğini söyledi. Genç kız başta biraz tedirgin olsa da itiraz etmedi. Sonuçta o arkadaş ortamlarının aranan kızı değildi. Birçok hemcinsinden ve karşı cinsten kilosu yüzünden zorbalık görmüştü.
Yasemin ile Savaş geldiğinde ve tanıştığında şaşkındı. Çünkü Yasemin çok sıcak kanlıydı. Savaş ise zararsız bir tip olduğunu belli etmişti. Birer kahve daha içip sinemaya gitme kararı aldıklarında Çiçek de farklı bir gün geçirdiği için sorunlarından az da olsa uzaklaşmıştı.
Ta ki eve gittiğinde gördüğü manzaraya kadar. Tüm eşyaları dışarıdaydı ve kapısının kilidi değiştirilmişti. Delirmiş gibi ev sahibini aradı ama ulaşamadı. Polise haber verdiğinde kira kontratının olmaması ve elden verdiği için elinde ödeme dekontunun olmaması tamamen elini kolunu bağlamıştı.
Delirmek üzereydi. Telefonu çaldığında arayan bilmediği bir numaraydı. Ev sahibinin olduğunu düşünüp saydırmak için açtı ama “Sen nasıl karaktersiz bir adamsın lan? Yakıştı mı sana eşyalarımı kapıya atmak. Göt herif özel eşyalarıma nasıl dokunursun. Senin belanı sikecem sen bekle beni neredeysen söyle yerini puşt herif!” derken “Hey hey sakin olun lütfen Çiçek Hanım. Ben Şahin, dün Arcan’ın yanında görmüştünüz. Onun arkadaşıyım.” Diyen adamla duraksadı.
“Ne? Nasıl yani ne alaka?”
“İşinizden olduğunuzu biliyorum. Az önceki laflarınıza bakarsak ev sorunu da yaşıyorsunuz. Bugün Arcan’ı taburcu ettiler ama evde bile pek güvende değil. Ben ondan habersiz arıyorum.”
Dişlerini sıkan kız “Şimdi o fırlamayı da sikicem tam olacak. İşimden o piç kurusu etti beni neyi söylüyorsunuz bana siz ya.” Diye çıkışsa da Şahin uzlaşmacı bir tonla devam etti.
“Haklısınız. Haddini aştı ama şu an kör ve etrafında onun iyiliğini istemeyen insanlar var. Benim uyarımı pek bir yerlerine takmıyor. Onun canını kurtardınız. Size güvenebilirim. Lütfen çok rica ediyorum. Yeniden ameliyat olup gözleri açılana kadar ona yardım edin. İlgilenin. Hem kazancınız çok olsun istediğiniz gibi bir ev alma şansınız artsın hem de benim gözüm arkada kalmasın. Size yaptığı tüm o şeyler için ben defalarca kez özür dilerim. Rica ediyorum bir düşünün.”
Çiçek, sinirle “Asla. O göt lalesinin yanında değil çalışmak hakaret etmek için bile on saniyeden fazla kalmam. İyi akşamlar.” Değip telefonu kapadığında etrafına baktı. Alt dudağını dişlerken kenara konmuş pufun üzerine oturup kaldı. Üstelik polis kısa sürede eşyaları kaldırımdan kaldırmasını da söylemişti.
Yüzünü sıvazlarken “Ben ne yapacağım ya?” diye söyledin. Sahi Çiçek şimdi ne yapacaktı?