Bazı anların verdiği o haz asla unutulmaz. Hele de beklediğin ve olmasını istediğin bir şeyse. Alin de bunu istemişti hep. Onunla aynı evi paylaşmayı aynı havayı solumayı bu süre zarfında da kollarında olup her duyguyu doruklarda yaşamayı ama şimdi tam da bu halde olmazdı. Yardım için bile aradığında başka bir kadınla düzüştüğünü biliyordu. O eve girdiği an başka kadınlarla da seksini odada uyurken dinlemek zorunda kalacaktı. Üstelik görmeden bilmek biraz olsun sakinliğini korumasına nedenken kadınların geldiğini görmek iradesini elinden alıp götürebilirdi.
Kaşları çatılan genç kız “Ben o eve gelmem” dedi. Sesi net ve katiydi. Eyvallah platonik olduğu adamın seks hayatını bilmek ayrıydı görmek apayrı bir durumdu. Buna izin veremezdi. Üstelik işi de söz konusuydu.
Karan, asansörden çıkıp hastane bahçesine geçtiklerinde arabayı itmeyi durdurdu ve önüne geçip ona tepeden bakarken “Bu da ne demek?” diye sordu. Alin, başını yana çevirmek istediğinde acıyan boyu yüzünden canı yanarken birer karanlık kuyuyu andıran siyah gözlerine bakıp “Ben senin kadınları düzdüğün ve büyük ihtimalle ben oradayken de sikmeye devam edeceğin eve gelmem. Beni kendi evime götür. Sonra da git işlerini hallet.” dedi.
Genç adam gözlerini kapayıp sağ elinin baş ve işaret parmağı ile kapalı göz kapaklarını ovan adam soluğunu sertçe bıraktı. Zifiri mağara gibi karanlık gözleri açığa çıktığında dişleri arasından “Benim sabrımı sikme kızım. Eve gidiyoruz dedim. Konu kapandı.” derken oldukça korkutucu bir tonla çıkan sesiyle resmen Akrep’e geçiş yapmıştı.
Alin ise bunu fark ettiğinde onu kulüpte gördüğü zamanki hissettiği gibi hissetti. Şaşkınlık ve az da olsa korku. Lakin içindeki asi kıza bundan vız gelip tırıs geçiyordu.
Canı acısa da sandalyeden kalktı. Adamın karşısında dikildiğinde “Ben senin emir erin değilim. Bu şekilde konuşmayı kes. Beni evime götür gerisine de karışma. Bak duydun mu? KA-RIŞ-MA.” deyip arkasını döndü. Yavaş adımlarla yürümeye çalıştığında tek bir hamle de iri kollar tarafından kucağa alındı ve arabaya taşındı. Küçük bir çığlık atan genç kız “Ne yapıyorsun sen aklını mı kaçırdın?” diye bağırmadan edemedi.
“Bağırma kulağımın dibinde.”
“Bağırtma o zaman.”
“Kızım, seni bana sayıyla mı veriyorlar. O eve tek başına gidebileceğini sana düşündüren şey ne?”
“Senin evine asla gelmem.”
“Rezidansa gitmiyoruz.”
Alin bir an durdu. Çoktan ön kapı korumalar tarafından açılmış ve poposu koltuğun yumuşak dokusu ile buluşmuştu.
Dikkat ederek çatık kaşlarla kemeri takan adama “Nereye gidiyoruz o zaman?” dediğinde nefesini tuttu çünkü Karan kemeri takmak için eğilmiş ve çok fazla yakınlaşmışlardı. Genzine dolan sigarayla karışık mentol kokusu burnunu kırıştırsa da hoşuna gitmişti. Boynundaki akrep dövmesi, kollarındaki küçük izler ve ara ara ortadan kaybolması Akrep’in aslında nasıl da var olduğunu ortaya seriyordu. İşin en komiği ise abisi dahi onun ne olduğunu bilmemesiydi.
Geri çekilen adam “Alin, siktin güzelim beynimi itina ile siktin. Bir sus” dedikten sonra kapıyı kapadı. Direksiyona geçtiğinde yola çıktılar. Alin nereye gittiğini anlamaya çalışırken telefona uzanan adam ışıklarda durunda bir numara çevirdi. Açıldığında ise “Eve geçiyoruz. Gelene kadar ev hazır olsun.” dedi. Merak kızı daha da sararken sakin ama ciddi bir tonla “Karan, nereye gidiyoruz?” deyip ona baktı. Boynu hala acıyordu.
“Eve.”
“Şaka yapıyorsun.”
“Yoo gayet ciddiyim.”
“Karan.”
“Abi güzelim. Karan abi.”
Sıkkınca soluğunu veren kız göz devirirken yorgunca homurdandı.
“Şu saçma diyaloğu kesip bana gerçekten de nereye ya da hangi eve gittiğimizi söyler misin?”
Karan, göbekten dönüp yolun diğer tarafına geçtiğinde buz gibi bir sesle “Beykoz da kullanmadığım bir ev var. Oraya geçiyoruz.” dediğinde kaşları kalkan genç kız başını sallamakla yetindi. Ardından “Arkada çantan var. Telefonun cüzdanın içinde. Diğer eşyaları şimdi giderken alacağız. Bir süre seni idare edecek kadar kıyafet almak için dayanabilir misin kendini nasıl hissediyorsun?” dedi.
Alin, kaşlarını çatarken kendini şöyle bir dinledi. Bir an önce yatsa iyiydi ama şu an var olan durum da bunu erteleye bilirdi. Kurumuş dudaklarını yalayıp “Sorun yok dayanırım ama ben acıktım. Atıştırmalık şeyler alabilir miyiz?” derken başını arkaya çevirmiş çantasını almaya çalışıyordu.
Alıp önüne döndüğünde büyük bir alışveriş merkezinin olduğu yere doğru ilerlediklerini yeni fark etti. Üzerindeki siyah eşofman takımı ile pek uygun değildi buraya ama yapacak bir şeyi yoktu. Karan elbette çakı gibiydi. Yine siyah bir takım giymişti ama bu defa gömleği de siyahtı. Hangi ara üzerini değiştiğinden haberi yoktu.
Çantasından telefonu çıkarıp bildirimleri kontrol etti. Nünü’nün “Bebeğim bir ay kapalıyız. Mekan değişikliği yapıyoruz.” “Ay bebeğim neler olmuş öyle? Yasemin sana uğramış ama evin etrafında polis falan varmış. Kız iyi misin? Lütfen beni habersiz bırakma bebeğim kızlarla seni çok öpüyoruz” mesajlarını görünce dudaklarında tebessüm belirdi. Onları seviyordu.
Hemen “İyiyim merak etmeyin. Hırsız girdi eve ve karşı karşıya kaldım. Yeni mekan için de hayırlı olsun diyorum şekerim. Kızlara selam söyle. Ben bu bir ay da ne yazık ki Karan ile birlikteyim. Ve bil bakalım bu Karan kim? Abimin arkadaşı benim patronum veeeee Akrep’in ta kendisini. Gece olunca konuşuruz bolca ama şu an sadece bu kadarını söyleyebilirim. Sizleri seviyorum. Seksi kalın bebekler.” diyerek yazarken kıkırdamadan edemedi. Çünkü biliyordu ki bunu okuyan adam kesin ince bir tonla çığlık atıp kızlarla saatlerce dedikodu yapacaktı.
“Kimle yazışıyorsun sen?”
Alin, bir anda sesi bir tık yüksek çıkan adamla kafasını ekrandan kaldırdığında “Hı?” dedi. Yeniden bir ışıkta duran adam “Kiminle konuşuyorsun da yüzün güldü?” diyen soran adam dikkatle kızın yüzüne bakıyordu.
“Arkadaşım. Yeterli mi?”
“Arkadaşın?”
“Karan. Pardon Karan ABİ. Biz bu konuşmayı daha önce de yaptık. Sana arkadaşım dedim değil mi? Neden uzatıyorsun ki?”
Burnundan soluyan adam yola devam ederken “Tamam sormadım bir şey” diyerek sessizliğe gömüldü. O sırada sosyal medyaya giren genç kız bitirdiği lisenin eski öğrencilerle paylaşımlarına denk geldi. Resimleri kaydırırken üzerinde hemşire üniforması elleri önlüğünün cebinde güler yüzlü balık etli bir kız dikkatini çekti. Etiketlenmelere bakınca gözleri büyüdü. Dudakları aralanırken “Oha” dedi. Gerçekten de oydu. Karan “Ne oldu?” derken alışveriş merkezinin otoparkına girişlerdi.
Alin şaşkınca “Hani ben liseye yeni başladığımda bir arkadaşım vardı. Çiçek. Sıska bir kızdı. Ara ara buluşur ders çalışırdık. Siz de görürdünüz. Gözlüklü, böyle kumrala yakın saçları vardı. Hatta abim kızla rüzgara çıkma uçarsın diye dalga geçerdi.” değince genç adam gözlerini kıstı. Sonra da kimi dediğini anımsadı.
“Evet hatırladım. Çırpı bacak Çiçek de ne olmuş ona?”
Genç kız telefonun ekranını çevirdi. Karan resimde yine sıska bir kız beklerken baya baya balık etli bir kızla karşılaştı. Tek kaşı kalkarken “Şimdi bu sıska Çiçek mi?” derken sesindeki şaşkınlık elle tutulur cinstendi. Tek değişmeyen şeyi gözlüğüydü. Onun haricinde içe göçmüş yanakları dolgunlaşmış hatta biraz fazla şişmiş, bu nedenle de gülünce gözleri çekik gibi durmuştu. Saçları hemen omuzlarının üzerindeydi. Tebessüm edince az biraz gamzeleri belirmişti. Bedeni de yanakları gibi kiloluydu. Boyuna bakılırsa ve görünüş itibariyle seksen kilo civarıydı.
Alin hemen kızın sosyal medyasından yazdı. Lise üçün sonlarına doğru babası ölmüş annesi ise geçinemediği için onu da alıp memlekete dönmüştü. O günden sonra da ne kadar ulaşmaya çalışsa da olmamıştı. Hevesle ve buruklukla “Selam Çiçek. Ben Alin. Liseden. Yakın arkadaştık. Gittikten sonra görüşemedik. Lütfen mesajımı gördüğünde bana ulaşabilir misin? Numaramı yazıyorum” diye yazdı ve numarasını ekleyip gönderdi.
Karan onun işinin bitmesini beklerken bir sigara yaktı. Bittiğinde arabadan inmesini sağladı. Koluna girmek istedi ama kızın boyu kendine göre kısa olunca kucağına aldı.
“Önce yemek katına çıkalım. Sonra da bilindik bir markanın mağazasına girer her şeyi tek bir yerden alırız. Başka istediğin bir şey olursa adamlar evden getirir.”
Alin, düşmeyeceğini bile de kolunu adamın boynuna dolarken “Umarım avm için de de böyle dolaşmayı düşünmüyorsun” dedi. Heyecanlanmıştı. Adamın kokusu, sıcaklığı zihni ile oynuyordu. Yutkunurken kabinde yalnızlardı. Karan “Dolaşırım ne olacak. Sonuçta hastasın. Bu halde yürürsen en fazla on dakika içinde bayılır kalırsın.” derken sesi sıkıldığını belli eder tondaydı.
Alin bunu hissettiğinde içindeki kuşların bir ağaca tünediğini ve esen soğuk rüzgarlar yüzünden donduğunu hissetti. O hiçbir zaman farkına varmayacaktı. Duygusal olarak gönül kıyılarında dolaşamayacaktı. Ama tensel olarak delirte bildiği kadar delirte bilirdi. Nasıl olsa kulüp bir ay yoktu. Bu bir ayda onu zorlayabildiği kadar zorlayacaktı. İçindeki şeytan günah tohumlarını dört bir yana saçarken gidecekleri evin onlar için köşe kapmaca oynayacakları oyun alanı olmasını sağlayacaktı.
Diğer yandan molada kahvesini yudumlayan Çiçek temiz havayı içinde çekti. Telefonundan gelen bildirim sesiyle kaşları havalandı. Bildirime tıkladığında önce mesaj isteğini gördü. Profilde bir kız olunca mesajı açtı.
Alin'in yolladığı mesajı okuduğu an dudakları aralandı ve fısıltı gibi “Alin” derken yüzündeki tebessüm içindeki acının izlerini taşıyordu. Yutkundu. Numarayı kaydetti. Arama ya da mesaj atma işini akşama bıraktı. Son yudumunu alıp telefonunu cebine atarak çalıştığı kata çıktı.
Özel bir hastane olduğu için hastalara daha bir özen istiyordu yönetim. Bu saçma geliyordu Çiçek’e çünkü insan hayatı maliyetle bakmazdı. Bakmamalıydı.
Koridorun sonundaki odanın önünde adamları görünce göz devirdi. Beş gündür bir iş adamının korumaları kapının önünden ayrılmıyor, üstelik adamın onunla ilgilenen doktorla hemşirelere hatta hasta bakıcılara bile kan kusturduğunu uzaktan izliyordu. Yine kapı açıldı ve elinde enjeksiyon tepsisi ile çıkan hemşire arkadaşı ağlıyordu. Bankoya geldiğinde burnunu çekip “Bıktım ya yemin ediyorum canımdan bezdim. Adam tüm yaşam enerjimi sömürdü. Hayır, anlıyorum durumunu ama bize eziyet etmesine gerek var mı? İşimi yapıyorum diye hımbıl gerizekalı dedi bana” derken göz yaşını sildi.
“Ne? Bir dakika sana ne dedi dedin sen az önce?”
Yutkunan kız “Hımbıl gerizekalı dedi.” değince elindeki kan alması gereken tüplerin ve enjektörlerin olduğu tepsiyi aldı. Sert adımlarla odanın önüne geldiğinde arkasındaki kız “Çiçek” dese de genç kız dinlemedi.
Korumalara bakıp “Kan alınacak” dediğinde birbirlerine bakan adamlar “Patrona sormamız lazım” dedi. Kaşları çatılan Çiçek gözlüğünü düzeltip “Burası hastaneye beyler sizin iş yeriniz değil. O yüzden çekilin önümden beyaz kod verdirmeyin” diyerek adamları tersledi. Normalde bu beyaz kod olayını böyle kullanmak istemezdi ama mecbur kalmıştı. Adamlar kenara çekilirken kapıyı açtı ve içeri girdi.
Yatakta oturur pozisyonda olan ve gözlerinde bandajları duran adam elindeki kumandayı sesin geldiği yöne fırlattığında omuzuna gelen kız “Ah” diye inledi. Ardından kaşları daha da çatılırken “Siz aklınızı mı kaçırdınız beyefendi? Bu da ne demek oluyor ya?” diye cırladığında “Sende kimsin? Odaya nasıl girdin? Kapının önündeki koduklarımın adamları bir işe yaramıyor mu lan?” diyen adamla soluğunu bıraktı.
“Önce insan gibi konuşmayı deneyin. Sonra size yardım etmek isteyen insanları canından bu denli bezdirip zarar vermeyin. Son olarak küfrettiğiniz adamlar sizi koruyor ve yardımcı oluyor. Bu kadar nankör olmayın. Kolunuzu uzatın kan alacağım.”
Elleri iki yanında yumruk olan adam “Çık dışarı. Hadsiz terbiyesiz. Defol. Şikayet edeceğim seni. Sen nasıl benimle böyle konuşursun” diyerek gürlerken adamı duymazdan gelen genç kız yatağın diğer tarafına geçti ve yumruk olan elinin bileğinden tutup kendine çekti.
“Ben bu kanı alacağım. Siz sonra istediğiniz yere şikayet edersiniz ama ettiğiniz hakaretleri uyguladığınız psikolojik ve fiziksel şiddeti de eklemeyi unutmayın çünkü ben unutmayacağım.”
Adam kolunu çekmek istediğinde “Rahat durun lütfen. Yoksa iğne kırılır ve damarınızın içinde kalır. Bunun için bir ameliyat daha geçirmek istemezsiniz diye umuyorum.” diyen kız işini yaptı. Adam sinirden delirse de ona ilk defa böylesine karşı gelen laf çakan bir kızı hatta bir canlıyı görmediğinden duraksamıştı. Üstelik koluna sarılmış turnike çıkıp pamuk bastırılana kadar kan alındığını da anlamamıştı.
“Evet hepsi bu kadar. Bunca tantana etmenize gerek yokmuş değil mi? Az önceki tavrım için kusura bakmayın ama biz sağlık çalışanları sizin fabrikanızın işçisi değiliz. Kaldı ki onlara dahi böyle davranma hakkınız yok. Geçmiş olsun.”
Yanından geçip yatağın ucuna geldiği an “Adın ne senin?” dedi adam.
“Neden?”
“Şikayet edeceğim ya.”
“Anladım. Adım Çiçek. Çiçek Tuğlu.”
Adamın sık olan nefesleri bir anda durdu. Kulaklarında yankılanan soy isim yutkunmasına neden olurken kapının açılma sesi ile “Bundan sonra benimle sen ilgilen.” diyen adam dişlerini sıktı. Çiçek ise “Vardiyam olduğu sürece elbette” deyip gitti. Kanları az önceki hemşireye veren Çiçek dudağının içini kemirirken şikayet olayı konusunda göğsüne çöreklenen sızıyı görmezden gelmeye çalıştı. Bir an gelen delilikle aklına eseni yapıyordu ama sonrasında durulunca mesleğini tehlikeye attığını fark ediyordu.
Kapıdaki korumaları çağıran adam onlara talimat verirken kulağının bir köşesinde hala “Çiçek Tuğlu” adı ve soyadı yankılanıyordu.