BU BİR SAVAŞ İLANI MI?

2701 Words
Bu hayatta insanın kendine yaptığını dokuz köylü toplansa yapamazmış. Karan bunu daha net anlamıştı çünkü karşısındaki kız resmen sabrının ve sinir sisteminin anasını sikiyordu. Çünkü eline aldığı askılarda bir karış şortlardan başka bir şey göremiyordu. Giydiğinde iç çamaşırı bile zor kapanırdı. Buna rağmen yanındaki çalışana her renginden veriyordu. Sonra croplara geçti. Ardından iç gösteren ince gömleklere dar kotlara ve tabi ki olmazsa olmaz kumaş pantolon ve ceketlere. İki yan mağaza iç çamaşırı mağazasıydı. Oraya da giren Alin en seksi ve kışkırtıcı modellerden aldı. Bir ara kendine aynaya geçip jartiyer tutarak yakışır mı diye baktığında hemen arkasında olan adamın göz bebeklerinin karardığına an be an şahit oldu. Bu bile onun için haz vericiydi. İşleri bittiğinde yeniden otoparka indiler. Alin, telefonunu kontrol etti. Mesajı görülmüştü ama cevap alamamıştı. Bu biraz üzülmesine neden olsa da yorgundu ve başını geri yasladığında gözleri kapanıyordu. Eve varana kadar Alin uyudu. Karan ise ara ara onu izledi. Villanın önüne geldiklerinde kapı otomatik açıldı ve bahçe yolundan evin köşesindeki garaja girdiler. Araba durduğunda Karan kıza seslendi ama Alin duymuyordu. Kemerini çıkarıp kıza doğru eğildi ve parmağını yatay bir şekilde burnunun önüne tuttu. Nefes alıp vermesi kendi soluğunu bırakmasına neden olurken inip kızın tarafına geçti. Dikkat ederek kemerini açarken yine ona yakın olmuştu ve sıcaklığı ile duraksama yaşasa da kendi kendine kaşlarını çatıp kızı kucağına aldı. Alin uyanır gibi olsa da kollarında olduğu beden ve hissettiği koku biraz daha sert göğse sokulmasına neden oldu. Sıcağı ve rahatlığı gören kedi gibi. Garajdan eve açılan kapıdan geçen Karan aradaki büyük hole geldiğinde hemen bir kadın belirdi önünde ve “Hoş geldiniz Karan Bey” dedi. “Her şey hazır mı?” “Hazır efendim. İstediğiniz gibi. Mutfak için alışverişi de yaptılar birazdan gelirler.” “Tamam. Alin’in odası?” “Hemen sizin odanızın yanındaki efendim. İstediği gibi kullanabileceği şekle getirdik.” “Tamam. İşine bak sen. Gürültü istemiyorum.” Merdivenleri çıkarken Alin biraz daha sırnaştı ve yüzünü adamın boyun girintisine gömdü. Karan “Çok yaramazsın ufaklık çok.” diye homurdanırken derince soluyan kız sakin uykusuna devam etti. Yatağına yatırdığı kızın gözlerini araladığını gördüğünde “Eve geldik. Uyu dinlen yeterince yoruldun. Yemek hazır olduğunda haber ederim.” dedi. “Gidiyor musun?” “Evet.” “Ben kötü bir gün geçirirsem abim yanımda uyur saçlarımla oynardı. Kabus görmezdim.” “Yani?” Tek kaşı hava da bir oduna yakışır umursamazlıkta ve soğuklukta “Yani?” demesiyle burnundan sertçe soluk alıp veren Alin kaşlarını çattı ve “Yok bir şey. Çık dışarı uyuyacağım” değip adama sırtını döndü. Yastığa sarılırken “Yanlız benim evimdesin ufaklık hatırlatırım” diyen Karan ellerini cebine sokmuştu. “İyi, kapı kollarını götüne sokarsın artık.” “Alin.” “Ne var?” “Düzgün konuş siktirme dilinin ayarını.” “Yapma ya.” Genç kız hızla geri döndüğünde acıyan bedeni ve boynu yüzünden yüzünü buruştururken “Ben sana beni evime götür dedim buraya getirdin. Madem dediğimi dinlemiyorsun laflarımı da kale almazsın olur biter. Ev senin olabilir odayı benim kalmam için ayarladıysan oda benimdir. Benim odamda da bana artistlik taslayamazsın. Git haşin erkekliğini kırbaçladığın eskortlara göster. Bana sökmez çünkü. Anladın mı KARAN ABİ?” dediğinde genç adam dişlerini sıktı. Elleri cebinde yumruk olurken alaycı ama daha çok sinir yüklü bir yamuk gülüş dudaklarında misafir olan adam “Cazgır kedi yavruları gibisin ufaklık. Hala küçük bir kız çocuğundan farkın yok. Ha bir de durup dinlenip benim siktiğim kadınları dile getirmek hoşuna gidiyor olabilir ama benim gitmiyor. Malum bunlar seni aşan konular.” deyip arkasını dönerek odadan çıktı. Alin, arkasından “Öküz. Dağ ayısı. Kırbaçlı ruh hastası” diye homurdansa da “Ben sana göstereceğim beni aşan konuları. O kedi yavrusu seni kıvrandırdığında bakalım yine küçük kız çocuğu diyebilecek misin?” dediğinde geri yattı ve uyumaya devam etti. Kendi odasına geçen adam üzerini değiştirip ev haliyle çalışma odasına girdiğinde birkaç dosyayı inceledi. Ardından dövüş için geleceğinden bahseden bir mesajı arkadaşına yolladığında genç kızın varlığı aklına gelse de onun sorun olmayacağını düşündü. Sonuçta kendi yaptığı kimseyi ilgilendirmezdi. Alin de bu villa da güvendeydi. Gerisi sorun değildi. Akşam olduğunda hizmetli yemeğin hazır olduğunu haber verdi. Genç kızı uyandırmasını söyleyen Karan son bir telefon görüşmesi yaptığında yemek odasına indi. Alin hala yoktu. Hizmetli servis yaparken “Alin kalkmadı mı?” diye sordu. Sesi katıydı. “Birazdan geleceğini söyledi Karan Bey.” Başını anladığını belli eder gibi salladı ve suyundan bir yudum aldı ama içeri giren ve telefonda konuşan kızla içtiği su az daha boğulma nedeni olabilirdi. Beyaz tenine yakışan siyah yarım atlet altına beyaz şort ve dağınık bıraktığı bukleli saçları ile genç kız nefes kesiyordu. “Tabi biliyorum beni düşündüğünü ve bu konuda sana çok teşekkür ederim ama şu anlık gezecek havamda değilim Savaş. Belki sonra.” “....” Kıkırdayan genç kız sevisin açılmış olduğu sandalyeye oturup yerini alırken “Bende seni canım. Kendine iyi bak.” diyerek telefonu kapadı. Kaşları derinden çatılmış olan adam “Kimle konuşuyordun?” dediğinde gözleri hala kızın bedenini süzüyor gözlerine geri çıkıyordu. Yemeğe başlayan kız “Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum ABİ.” dedi. “Soruma cevap ver Alin kiminle konuşuyordun? Savaş kim?” Göz deviren genç kız ağzındaki lokmayı çiğnedi ve içtiği birkaç yudum su yardımı ile yuttu. Hala boğazı acıyordu. Adamın koyu renk gözlerine bakarken “Sanane” dedi. Bunu o kadar umursamaz ve alaycı söylemişti ki Karan’ın yumruğu masaya indi. “Beni zorlama ufaklık. İnan bunu hiç istemezsin.” Dudağının ucunu yukarı kıvıran Alin masaya eğildi. Böylece adama göğüsleri konusunda firikik vermişti. “Zorlarsam ne olur KARAN ABİ? Bak merak ettim şimdi. Seni zorlarsam ne olur?” Burnundan nefes alan adam gözlerini öfkeyle kapayıp açarken “İnadını siktirme bana küçük cadı. Sonu iyi olmaz.” dediğinde kıkırdayan genç kız geri yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirirken omuz silkti. “Benim inadım senin o sana göre kıymetli penisine oldukça büyük ve ağır gelir. Ucuz mal ılıcısına pahalıya kaçar. O yüzden uğraşma istersen.” El bir kez daha masaya indi. “Kızım, sen benim sinir uçlarıma ne bok yemeye girişiyorsun he. Amacın ne lan?” Soluğunu bırakan Alin yemeğe devam etti. Lokmaları arasında “Beni buraya sen getirdin. Benimle uğraşan laf sokmaya çalışan sensin. Her defasında tırnak içinde “KOMDO O. KOMLO KONOŞTON” diyen de sensin ki bu seni hiç alakadar etmez. Merak ettiğin konuları insan gibi sorarsan insan gibi cevaplar alırsın. Durup dinlenip küçük olduğumla ilgili saçma imaları da bırak istersen. Çünkü inan bana küçük olduğumu düşünen bir abim bir de sensin. Diğer erkekler ve hatta kadınlar bile nasıl da büyük olduğumun farkında. Tıpkı benim farkında olduğum gibi. Şimdi izin verirsen ki bu da benim umurumda değil yemeğimi yiyip ilacımı içip yeniden odama çıkacağım.” derken Karan’ı nasıl da patlama noktasına getirdiğinin farkına gözlerine bakınca anlıyordu. Artık içindeki canavar zincirlerini kırarken ayağa kalan adam kızın yanına kadar geldi ve ellerinin birini masaya diğerini kızın sandalyesinin tepesine koyup iyice eğildi. O kadar yakınlardı ki ön kısımları biraz uzun olan gri saçları kızın neredeyse yüzüne değiyordu. Dişlerini sıkarken kısık ama etkili bir tonla ılık nefesi kızın dudaklarına çarparken konuştu. Bağırsa bu kadar etkili olmazdı. “Alin. Benim ayarlarımla oynama kızım. İnan bana göreceklerin ve yaşama ihtimalin olan şeyler seni fersah fersah aşar. Aklını alırım senin. Az çok yapmaya çalıştığın şeyin farkındayım ama olmaz. Tolga benim kardeşim gibi. Ona rağmen seni altıma almam. Uğraşma.” Genç kız yavaşça yutkundu. Dudakları hafifçe aralandı ama bir şey diyemedi. Adamın koyu renk gözleri kendi yeşillerinde dolanırken kaç duygu geçip duruyordu bilmiyordu. İncecik kaşları kavislenirken “Bu bir savaş ilanı mı Karan?” dedi. Dudağının ucu kıvrılan adam “Baştan kaybettiğin bir savaşa hiç girme derim” derken biraz daha eğildi. Lanet olsun ki Karan kızın nefesini kendi dudaklarına hissettikçe onun teninden yayılan koku etrafında raks ederken ve göğsü oluğundaki siyah papatya kendini gösterirken kararları kalması zorlaşıyordu. Alin, birkaç milim daha yaklaştı. Şimdi ikisinin dudakları arasından geçen tek şey havaydı. Kendinden emin bir tebessüm dudaklarına misafir olan Alin “Biliyor musun hiç kaybedeceğim bir savaşa girmedim. Çünkü ben kaybetmem. Sadece berabere kalırım ama karşımdakine de öyle bir tahribat bırakırım ki her gece kendi elini düzer. Fazla küçük görme beni istersen.” deyip göz kırptı ve geri çekilip nazik bir biçimde ayağa kalktı. Telefonunu eline alırken “Sana afiyet olsun. Ben biraz bahçede oturacağım. Hem kim bilir belki keyfimi yerine getirmek için Savaş yeniden arar. Ne demişler savaşma seviş” dediği gibi arkasını dönüp kırıta kırıta yemek odasından çıktı. Karan, baş kısmını tuttuğu sandalyeyi “Sikerim lan böyle işin evveliyatını” diye kükreyerek yere atarken tek elini koyu gri saçlarına geçirdi ve sertçe çekiştirdi. Alin olun bildiğinden çok daha başka gibi konuşuyordu. Yıllar içinde bu kıza kendinin de görmediği ne olmuştu ki. *** Çiçek, mesaisi bittiğinde üzerini değiştirdi ve çıkmak için hemşire odasından ayrıldı. Koridordan geçerken aralık odanın kapısından yine aynı adamın gürleyen sesini duydu. “İstemiyorum diyorum amına koyim anlamıyor musunuz? Serum da iğne de istemiyorum!” “Ama Arcan Bey, tedaviniz için bunlar şart.” Birkaç saniye ses gelmedi. Korumalar da yoktu ve bu tuhaftı. “Siktirmeyin lan tedavinizi. Kör oldum bundan ötesi var mı? Nerede o doktor he? Neden hiç gelmedi yanıma? Ameliyata girerken sorun çıkmaz değip bu hale getirdikten sonra neyin izahını yapacak bana.” Çiçek, kaşlarını kaldırdı. Adama hak vermeden de edemedi ama karşısındaki bir sağlık çalışanıydı ve böyle bir muameleyi hak etmiyordu. “Doktor Bey şu an nerede ve ne yapıyor bilmiyorum Arcan Bey. Ben bu iğneyi yapmak zorundayım. İnat etmeyin.” Kendi de bu adamı terslemişti ama tanıdığı çalışma arkadaşları böylesi bir muamele yapmazdı. Kalkan kaşları çatıldı. Ses de tanıdık değildi. Her vardiya da bir süre çalışmış genel olarak hemşireleri bilirdi. Lakin bu ses hem bir kadına ait değildi hem de bildiği birine. Aralık kapıdan başını içeri doğru uzattığında gördüğü şeyle yüzü şaşkınlığının esiri olmuş gibiydi. Gördüğü kişi bir hemşire değildi. Üzerinde normal bir hasta bakıcı kıyafeti vardı. Elindeki enjektörün içinde ise yeşile dönük bir sıvı. Adının Arcan olduğunu öğrendiği kişiye zarar vermek için buradaydı. Peki ya korumalar neredeydi? Eli boynundan sarken postacı çantasına gitti ve daha yeni aldığı biber gazını avucuna aldı. Derince soluyup yavaş olmaya dikkat ederek içeri girerken hasta yatağında olan adamın itirazları ve küfürleri odayı dolduruyordu. Adam sinirlenmiş ve acele etmesi gereken bir durum içinde olacak ki dişlerini sıkarak “Kes sesini” dediği an birkaç adım attı ama nasıl bir cesaret bedenine dolmuşsa aynı anda Çiçek de odaya dalıp “Uzak dur ondan!” diye bağırıp aniden ona dönen adamın yüzüne sıkmaya başladı. Adam başta “Siktir gözlerim” diye bağırıp ellerini gözüne siper etse de “Geberteceğim seni” diye kızın üzerine atılmaya çalıştı. Adamı başta üzerinden iten Çiçek hemen yatağın baş ucuna gitti. Arcan ise “Lan! Ne oluyor?” deyip bağırsa da hiçbir şey göremediği için yatakta debelenmekten öte gidemiyordu. Hemşire düğmesine uzun uzun basmaya çalışan kız “Sizi öldürmek istiyor ne olacak” derken sırtından kase kabanından tutuldu ve geri çekildi. “Seni lanet şişko” diyerek bağıran adam ona vuracaktı ki odaya dalan korumalar hemen müdahale etti. Çıkan arbedede adam hepsini sağa sola itip kaçarken Çiçek duvar dibine düşmüş başını tutuyordu. Düşerken kafasını yatağın kenarına çarpmıştı. Arcan deli gibi bağırıp kalkmaya çalışıyordu ama bunu başaramayıp yere doğru kayarak düştü. Ayağa kalktığında ise adım atmak istediğinde bir şeylere çarpıp sendeliyordu. On dakika kadar sonra arkadaşları Çiçek ile ilgilendi. Kontrole gelen doktor önce Arcan’ın bandajlarına baktı. Ardından genç kıza “Başında ağrı var mı? Hemen bir tomografi çektir.” dediğinde “Ben iyiyim.” diyen kız suyundan bir yudum daha aldı. Korumaların başı olduğunu söyleyen adam büyük bir ciddiyetle neler olduğunu sordu. Yatağın altına doğru yuvarlanan enjektörü işaret etti. “Mesaim bitmiş çıkıyordum. Kapı aralıktı. Korumalar yoktu dikkatimi çekti. Malum kaç gündür odanın önünde koruma vardı. Ses gelince durdum. Birçok hemşireyi tanırım ve bu katta uzun zamandır erkek hemşire yoktu. Sonra adamın konuşmaları dikkatimi çekince içeri girdim. Aslında hemşire değil hasta bakıcı kılığından biri olduğunu gördüm.” Yatağın altına doğru yuvarlanan enjektörü işaret etti. “İçinde yeşile dönük bir sıvı var. Onu seruma karıştıracaktı. Çantamdaki biber gazıyla müdahale edip hemşire zilini çaldım ama bana da saldırdı. Sonra korumalar ve çalışanlar geldi işte.” Koruma şefinin kaşları çatılırken yatağında olan ve yeniden serum bağlanan Arcan “O kadar para veriyorum. Yıllardır yanımda tutuyorum ama gel gör ki beni öldürmeye geliyorlar korumalarım yok. Hemşirenin biri olmasa adam beni öldürecek. Ulan şu kıza dua edin yoksa alayınızın selası okunmuştu.” derken sesindeki soğukluk ve alaycı sertlik herkesin malumuydu. Üstelik onu ameliyat eden doktor da hastaneden ayrılmıştı. Kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Çiçek “Artık gidebilirim değil mi?” dediğinde Arcan “Sen şu gün içinde benden kan alan hemşire misin?” diye sordu. “Evet o benim.” “Bundan sonra benimle sen ilgilen. Bunlara kalırsam geberip gideceğim burada.” Çiçek aynı şeyi yine söyleyen adama “Arcan Bey bugün dediğim gibi vardiyamın olduğu zamanlarda elbette ilgilenirim ama onun haricinde ben kimsesin özel hemşiresi değilim.” dedi. “Ol o zaman.” “Anlamadım.” “Neyini anlamadın kızım? Parası neyse iki katını hatta beş katını veririm. Sürekli yanımda ol ilaçlarımla ilgilen beni bu beceriksizlerin eline bırakma.” Kaşları çatılan genç kız “Ben bakıcı değilim Arcan Bey hemşireyim. Ve burada zaten bir görevim var. Burada olduğunuz süre içinde ilgilenebilirim lakin dışarısı beni bağlamaz. Siz kendinize daha sağlam koruma seçerseniz bir şey olmaz. Geçmiş olsun ve iyi akşamlar” diyerek odadan çıktı. Dişlerini sıkan adam “Katır inadı var mübarekte.” diye homurdandı ağzının içinden. Ardından koruma şefine bazı talimatlar verdi. Hastaneden çıkan genç kız otobüs durağına doğru yürürken kulaklığını taktı. Burnundan derin soluklar alırken “Neymiş efendim beş katını verecekmiş. O beş katını sen al rulo yap üzerine otur. Anca işe yarar. Tövbe ya delirtti adam beni. Bir elin tetikçisi ile uğraşmadığım kalmıştı.” diyor otobüs kartını eline hazır ediyordu. Eve kadar iki vesait değiştirmesi gerekti. Geç saatlere kadar açık olan fırından ekmeğini alıp eski apartmanın kapısına kadar geldi. Anahtarı sokup açmak istediğinde paslanan kilide bir kez daha küfretti. Bu yüzden yine anahtar kırarsa kapıyı menteşelerinden söküp kenara koyacaktı. Neyse ki sorun çıkmadı. Yarım bodrumun üstü olan evine girdiğinde derince bir nefes aldı. Yanlızlığın resmen buram buram kokusu evine yayılmıştı. Gözlerini devirdi. Bu kendi seçimiydi. En güzeliydi belki de. Üzerini değiştirip pijamalarını giydiğinde öyle rahatlamıştı ki kalkıp dolaptaki hazır yemeği bile yemek külfet olmuştu. Ayaklarını sürüye sürüye mutfağa gidip yemeği ısıttı. Bir tabağı zorla yiyip ilacını içti. En az iki saati vardı tam uykusunun gelmesi ve kabus görmemesi için. Koltuğa yığıldığında telefonu eline aldı ve Alin’e dönüş yaptı. “Merhaba Alin. Tanıdım elbette. Çalıştığım için hemen dönüş yapamadım kusura bakma. Numaranı kaydediyorum.” Yolladı. Zaten aktif olan kız hemen gördü ve yazdı. “Ben, sana çok ulaşmaya çalıştım ama olmadı. Gitmiştiniz. Annen nasıl? Sen nasılsın? Hemşire olmuşsun çok sevindim.” “Ben iyiyim teşekkür ederim sen nasılsın? Gördüm. Sende büyük bir şirkette çalışıyorsun. Senin adına bende çok sevindim. Gitme konusunda öyle olması gerekmişti. Annem de vefat etti.” Bir dakika kadar görüldü ama cevap gelmedi. Sonra Alin yazmaya devam etti. “Ben bilmiyordum canım. Başın sağ olsun.” “Teşekkür ederim.” “Şey, hafta sonu çalışıyor musun ya da izin günün ne zaman?” Çiçek derince soludu. Dudaklarındaki o kırık dökük buruk tebessümle cevapladı. Üzerine bir sakinlik çökmeye başlamıştı. İlaç işe yaramaya başlamıştı. “İzin günüm cumartesi.” “Tamam süper. Eğer senin içinde mahsuru yoksa buluşalım mı?” Genç kızın enerjik ve hemen olaylara adapte olma hızına her zaman hayrandı. Onunla arkadaşken mutluydu. Zorluk yaşardı elbette ama güzeldi. Derin bir soluk alıp verirken parmakları ekran üzerinde hareket etti. “Olabilir. Ben sana her ihtimale karşı yarın akşam haber versem olur mu? Aniden nöbet yazarlarsa planımız bozulmasın.” “Olur tabi. Ya Çiçek ben seni bulduğum için çok mutlu oldum. Sanki hiç gitmemişsin hiç ayrılmamışız gibi hissettim bir an.” Çiçek, dolan gözünü silerken sesli biçimde “Keşke” dedi ama esnediğinde yatma zamanının ufaktan geldiğini anladı. “Bende öyle hissettim. Alin yanlış anlamazsan ben mesaiden geldim de çok yorgunum uyuyacağım. Yarın konuşuruz olur mu? Hem ararım ben seni. Şimdiden iyi geceler iyi uykular.” Alin, oturduğu şezlongun üzerinde uzanırken ekrana tebessüm ede ede baktı. Hala aynı Çiçek’ti. Kırmaktan korkuyordu. “Anlamam canım benim. Zor iş seninki. Sen uyu yarın konuşuruz. Sana da iyi geceler ve tatlı rüyalar.” Çiçek kızdan gelen mesajı okuduktan sonra interneti kapadı. Alarmı sabah altıya ayarladı ve kalkıp ışıkları kapatarak odasına geçti. Lavaboya girip işlerini hallettikten sonra yatağına gömüldü ve uyudu. Derin karanlığa çekilirken tek duası kabussun bir uykuydu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD