OKAN…
Özlem’in telefonunu kapattığımda Buket’i çağırdım. ‘’Buket Hanım, kalan son toplantıyı yarına erteleyin.’’ dedim.
‘’Tamam Okan Bey.’’ diyerek yanımdan ayrıldı.
Madem Prenses beni özlemişti o zaman işler bekleyecekti. Eve gitmek için odadan çıkacakken Taha içeri girdi. ‘’Gidiyor musunuz? Toplantı?’’ dediğinde gülümsedim.
‘’İpek Hanım’dan emir geldi mecbur gideceğim.’’ dedim. ‘’Hadi sen de gel.’’
Teklifimi kabul etti ve şirketten çıkıp bekleyen arabaya bindik. Eve doğru yola çıktığımızda havadan sudan sohbet ediyorduk. Taha’yı severdim. Üniversiteden beri dostum dediğim tek insandı ama inatla Okan Bey deyip duruyordu ve sinir ediyordu. Kaç kez resmiyeti bir kenara bırak demiştim ama dinlemiyordu. Eve giderken Taha’nın telefonu çaldı. Bir süre konuştuktan sonra ‘’Tamam ben söylerim.’’ diyerek kapattı.
‘’Okan Bey!’’ dediğinde ‘’Efendim.’’ dedim. Biraz keyifliydim ama bu keyfimin sebebi kesinlikle Ahsen’i görecek olmam değildi. Neden şimdi aklıma gelmişti ki? Yeğenimi koruduğu içindi tabi başka neden olacaktı?
‘’İpek’i getiren arabaya bir saldırı olmuş.’’
‘’Anlamadım? Ne saldırısı?’’ İyiler miydi? Biri zarar görmüş müydü?
‘’Ayrıntı bilmiyorum. Selim aradı şimdi korumalar yol ortasında diğer adamlarla kavgaya tutuşmuş. Ahsen, İpek’i alıp yaya olarak kaçmış. Peşlerinden gidenler olmuş. Bizimkiler izlerini kaybetmiş. Ne durumdalar bilmiyoruz dedi.’’
Şoföre doğru bağırdım. ‘’Babamın evine sür hemen.’’ Sıkıntıyla olduğum yerde oturmakta zorlanıyordum. ‘’Kaç tane adam nasıl oluyor da izlerini kaybediyorlar? Selim’i ara.’’ Fazla öfkeliydim ama İpek benim için çok özeldi. Tek yeğenimdi, göz bebeğimdi ve daha beş yaşındaydı. Tabi bir de Ahsen vardı. İşe başladığından beri bizim yüzümüzden kaçıncı zor durumda kalışıydı!
Telefonu uzattığında elinden aldım. ‘’Selim bana hemen nerede olduklarını bulun.’’
‘’Emniyetteki tanıdıklarla iletişime geçildi. Mobese kameralarından oldukları alanı tarıyorlar. Babanız kendi çalışanlarını seferber etmiş durumda.’’
‘’Babamın adamlarına değil sana emrediyorum. İkisini de sağ olarak getirmezseniz elimden çekeceğiniz var.’’ Telefonu kapatıp yanımdakinin eline bıraktım.
Araba bahçeye girip durduğunda aceleyle indim. Özlem’in sesi her yere yayılıyordu. ‘’Kızımı istiyorum.’’ diyerek ağlıyordu ve sürekli bağırıyordu.
Yanlarına gittiğimde beni görünce annemin ellerinden kurtulup karşıma geçip yakama yapıştı. ‘’Bana kızımı getir.’’
Sarılıp kendime çektim. ‘’Söz veriyorum. Kızın yara bile almadan gelecek.’’
Babam içeri girerken arkasından gelen adamına bağırmakla meşguldü. ‘’Kaç tane adam biri bile yanlarında gidememiş mi? Torunumu bir kadın tek başına mı koruyacak?’’
‘’Hamit Bey diğer grup çok kalabalıkmış.’’ diyene daha çok bağırdı.
‘’Torunumu değil kaçırmak en küçük bir sıyrık bile alırsa ölümlerden ölüm beğenin. Şimdi defol git bana nerede olduklarını bul.’’
Babamın sözleriyle Özlem daha çok ağlamaya başlamıştı. ‘’Özlem sakin ol. Ahsen, kızını yara bile almadan getirecektir.’’ Bunu yapardı. Ona inancım tamdı ama öyle bir karakteri vardı ki koruması gerekeni koruyacağım derken kendi canını hiçe sayıyordu.
‘’Kızımı koruması için gerçekten bir kadına mı güveneyim?’’
‘’Ahsen’e güvenmeseydim İpek’in yanına koruması olarak bırakmazdım.’’ dediğimde babamın öfkeli bakışları bana çevrildi.
‘’Bıraka bıraka koruma diye bir kadın bırakmak ancak senin başının altından çıkardı zaten.’’
‘’Baba yeter!’’ diye bu defa ben bağırdım. ‘’Gerçekten gücüne güvenmesem neden bırakayım? İpek senin torununsa benimde yeğenim. Ayrıca burada esip gürleyeceğine gidip kimin kuyruğuna bastığını öğren.’’
‘’Bağırıp durmayın.’’ Bu defa araya annem girmişti.
Hepsini ardımda bırakıp bahçeye çıktım. Sakinleşmeye çalışıyordum da Özlem’in ağlama sesi olduğum yere kadar gelirken nasıl sakinleşeceğimi bilmiyordum. Çok geçmeden Selim geldi. ‘’Bir şey buldunuz mu?’’ dedim.
‘’Bir görüntü bulduk ama sonrası yok. İnşaat bölgesine girmişler. O taraflarda da kamera yok.’’
‘’Görüntüyü göster.’’ dedim.
Telefonunu uzattığında sadece on beş saniyelik bir görüntüydü. Ahsen kucağında İpek ile koşuyordu. Yara almış mı diye görüntüyü durdurup İpek’e baktım ama anlayamadım. Yüzü Ahsen’in omzuna kapanmıştı.
‘’Selim bana ikisini de bulun. Yanında çocukla tek başına ne kadar karşı koyabilir? Bütün korumaları o bölgeye gönder. Her yeri arasınlar.’’
‘’Gönderdik ama bizimkilerden önce Hamit Bey’in emrindeki korumalar bölgeyi taramaya başlamışlardı.’’
Babam dışarı çıktığında annemle kardeşim de ardından geliyordu. ‘’Aldın mı haberi?’’ dediğinde bakışlarım keskinleşti. Ne haberini alacaktım? Kötü bir şey mi olmuştu?
‘’Ne haberi?’’
‘’Koruma kadınla, İpek bir taksiye binmiş. Diğerleri taksinin yolunu kesmişler ama içi boşmuş. Şuan her neredeyseler kimse bilmiyor. O kadın torunumla nereye gidiyor? Biriniz bana onları bulun.’’ Bağırması bütün bahçeye yayılmıştı.
‘’Baba, Ahsen İpek’e zarar vermez. O aklından geçen saçma düşünceleri sil. İzlerini kaybettirmeyi başardıysa buraya gelecektir.’’
Başkalarını suçlayıp duracağına ne diye başımıza açtığı işler için kendini biraz olsun suçlamıyordu? Birinden ‘’Geldiler.’’ diye bir ses yükseldi ardından bir taksi bahçeye girdi.
Kapısı açıldığında İpek hiçbir şey olmamış gibi ‘’Anne, oyunu ben kazandım.’’ diyerek Özlem’e koşuyordu. Ahsen’i gördüğümde ikisi arasında kaldım. Hangisine gitmeliydim? Yeğenimle ilgilenen çoktu da Ahsen ile yoktu ve ayakta zor duruyordu.
Yanına gittiğimde ‘’Ahsen!’’ dediğim an kollarıma yığıldı.
‘’Biriniz arabayı getirin.’’ diye bağırdığımda hem Selim hem de Taha aynı anda hareket etmişlerdi.
Yerdeki bedenini kucaklayıp kaldırdım ve getirilen arabaya bindik. ‘’Hastaneye sür. Hemen!’’
Hastaneye geldiğimizde doktorlara emanet etmiştim ve odalardan birinde bekliyordum. ‘’Selim!’’ dediğimde yanıma geldi. ‘’Ahsen kendine gelince tazminatını öde ve işten çıkar.’’ dedim.
‘’Bu haksızlık olmaz mı Okan Bey? İşinde gayet iyi hiç başarısızlığı olmadı.’’
‘’O yüzden kovuyorum. İşe gireli çok olmadı ama şimdiden üç kez ölümle burun buruna geldi. Güçlü diye bu kadar yüklenmeye gerek yok.’’
‘’Siz öyle istiyorsanız.’’ Odadan çıktığında Taha yüzüme garip garip bakıyordu.
‘’Bakışlarını sevmedim.’’ dedim.
‘’Okan Kılıçhan işinde başarılı diye bir çalışanını kovuyor. Bu cümle karakterine ne kadar ters farkında mısın?’’
‘’Onca söylenmelerimi şimdi mi kabullenip Bey demeyi bıraktın?’’ diyerek konuyu değiştirmeyi denedim çünkü bakışlarını gerçekten beğenmemiştim.
‘’Lafı çevirme şimdi.’’
‘’Taha, nereye varmaya çalışıyorsun?’’
‘’Ahsen’i diyorum yaralandı diye evinde sakladın, yeğenini kaçırmaya çalıştılar ama senin ilk yanına gittiğin yine oydu. Benim bakışlarıma söyleneceğine sen kendi bakışlarını görsen keşke.’’
Söylemek istediğini anlasam da anlamazlığa vurdum. ‘’Saçma konuşmanın vardığı bir yer yok.’’
Yüzüme attığı bakışlar hâlâ çok tuhaftı. ‘’Sen var ya fena tutulmuşsun. O kalbin pıt pıt diye değil de Ahsen Ahsen diye atmaya başlamış.’’
‘’İyice saçmaladın ha.’’ Oturduğum yerden kalkıp pencereye doğru ilerledim ve arkamı Taha’ya dönüp dışarı baktım.
‘’Tabi sadece çalışanın olduğu için bulduğun her fırsatta evine gidiyorsun. Okan Kılıçhan o kadar düşünceli ki hep çalışanlarını evinde ziyaret eder.’’
‘’Taha yeter!’’ dediğimde sesim sert çıkmıştı. ‘’Bitir şu saçma konuşmayı da gidip işini yap. Bu olay dışarı sızmasın.’’
Attığı kahkaha ile gözlerimi devirdim. ‘’Hamit Kılıçhan’ın o muhteşem ekibi dururken ben kim oluyorum da araya giriyorum? Olaylarla birlikte beni bile silerler.’’
Tam söylenmeye başlayacaktım ki açılan kapıyla sustum. Ahsen’i getirmişlerdi. Taha yüzüme attığı bakışlarla odadan çıkıp gitti. Yatağa yatırdıklarında kendinde değildi. Üzeri örtülüydü ama omuzları çıplaktı ve sargı bezi görülüyordu. Çalışanların hepsi gittiğinde doktor benimle kalmıştı. ‘’Durumu nasıl?’’ diye sordum.
‘’Bacağına ince yuvarlak bir şey saplanmış. Her neyse kendisi çıkarmış ama açtığı yara derindi. Temizleyip, kapattık. Bedeninde çok sayıda doku zedelenmesi var. Sırtındaki yarası da aldığı darbeyle tekrar açılmış.’’
‘’Ne yarası?’’ Önceki dövüşlerinden kalan bir yarası mı vardı?
‘’Yanık yarası. Geçen defa buraya getirdiğinizde hatırlıyorum henüz yeni kapanmış bir yaraydı. Derinliğinden dolayı bedenin kendini toplaması zaman alır ama asla tamamen iyileşmez. Ardında büyük ve şekilsiz bir iz bırakır. Nasıl bir darbe aldı bilmiyorum ama yanan yerde oluşan yeni tabaka soyulmuş. Bu kadar acıya dayanamayıp bayılması çok normal.’’
Yanık yarası? Ahsen bana yangında evde olmadığını bu yüzden ailesini kurtaramadığını söylemişti. Neden yalan söyleyecekti ki? Farklı bir kazayla o yara oluşmuş olabilir miydi? Her gece kâbus görüyordu. O an evdeyse ve ailesini kurtaramadıysa bu onda bir travma yarattığı için kendini aksine inandırmış olabilir miydi? Biraz aklım karışmıştı.
‘’Durumunu gizli tutun. Kimseye bilgi vermeyin.’’ dedim doktora. Odadan gittiğinde yalnız kalmıştık.
Annemi arayıp İpek’in durumunu sordum. Hiçbir şeyden haberi olmadığını ve oyun oynadıklarını düşündüğünü söyledi. Kendini öldürme derecesine getirecek kadar dövüşüp bunu İpek’ten saklamayı başarması bile büyük bir yetenekti.
Sandalyeyi çekip yanına oturdum. Yüzü çok masum görünüyordu. Taha haklı mıydı? Şu an ona bakarken bile kalbim hızlanmaya başlamıştı. ‘’Ah be Şeker, sen nasıl birisin? O kalbinde hangi acılar var? Sırtındaki yara gerçekten aileni kaybettiğin yangında olduysa neden orada olduğunu sakladın? Senin için bir yabancıyım saklamana gerek yoktu ki!”
Öpsem masallardaki gibi uyanır mıydı? Onu böyle güçsüz görmek hoşuma gitmiyordu. Selim’e kovun demiştim ama kovunca tekrar nasıl görecektim? Bunu hiç düşünmemiştim ki! Yine de yanımda tehlikede olmasındansa görmemeyi yeğlerdim.
Yüzündeki yaralara rağmen çok güzel görünüyordu. Alnına düşmüş kısa saçlarını geriye ittim. Kendime engel olamadım ve alnından bir öpücük çaldım. Masalda değildik tabi uyanmamıştı. Ya da ben prens olmadığım için işe yaramamıştı.
Taha’ya hak vermek istemiyordum ama gerçekler o yöne doğru kayıyordu da bir konuda yanılmıştı. Kalbim Ahsen Ahsen diye atmıyordu Şeker Şeker diye atıyordu. Tüm sertliğine rağmen çok tatlıydı. Bir de Şeker denilince yüzünde bıkkınlıkla karışık bir öfke beliriyordu iyice tatlı oluyordu.
Yanında beklemeye devam ettim. Kâbuslardan uzak rahat bir uykudaydı. Zaman ilerledikçe kıpırdanmaya başladı ve ela gözleri parıldadı.
‘’Günaydın Şeker!’’ dediğimde yüzünde bir gülümseme oluştu ve o gülümsemesi kalbime güneş olup doğdu.