23

1907 Words
Son iki gündür sakindi. Özlem neredeyse bütün gün dışarıda oluyordu ama İpek’i her yere götürmediği için günün yarısı dışarıda yarısı evde geçiyordu ve akşamları da mesaim erken bitiyordu. Bugün yine erkenden eve gelmiştim ve Leyl-ü Nehar kimliğime bürünüyordum. Biraz ortalığı karıştıracaktım. Beni aradıklarını biliyordum. Ümit söylemişti. Gazeteci kimliği çok işime yarıyordu. Her yerden her türlü bilgiyi öğrenmeyi başarıyordu. Kılık değiştirmekte, insanlara yaklaşıp ağızlarından laf almakta üstüne yoktu. Şenlik mahallesi şimdilik sakindi ama kendi mahalleme gidecektim ve eylem yapacaktım. Kıyafetlerimi değiştiğimde, saçımı boyayıp, lenslerimi taktığımda bez maskemi alıp evden çıktım. Ümit her zamanki gibi beni bekliyordu. Arabaya binip yola çıktık. ‘’İnşaat alanında bekleyen beş tane güvenlik görevlisi var ama senin işini kolaylaştırdım ve hepsini hallettim.’’ ‘’Nasıl hallettin?’’ dedim yanımdakine bakarken. ‘’Akşam yemeğini dışarıdan sipariş vermişlerdi. Siparişleri getiren kuryeden aldım içine uyumalarını sağlayacak bir ilaç ekledim sonra kurye kılığına girip yemeklerini verdim. Sen sadece yapacağını yapıp gel.’’ ‘’Sen bu kadar yetenekle bugüne kadar bu aileyi nasıl batıramadın şaşıyorum.’’ Omuz silkti. ‘’Söylediğim gibi yanlış yoldan savaştım. En başında senin yolunu izleseydim belki başarırdım. Gençliğin verdiği cahillik işte güçlerini hesaba katmadan heyecanıma yenildim ve hayatımdan oldum.’’ ‘’Ben ikimizin de intikamını alacağım.’’ dedim kendime güvenen bir sesle. Araba mahalleye yakın bir yerde durduğunda maskemi taktım, ellerime eldiven giydim ve boya dolu kovayı alıp indim. İnşaat alanına girdiğimde etraf sessiz ve karanlıktı. Alandaki sokak lambaları bile sökülmüştü ve her yer kazılmış dümdüz edilmişti. Eski evlerden kalan kalıntılar bile yoktu. İş makineleri park edildikleri yerde uslu uslu bekliyorlardı. Etrafa biraz bakındığımda güvenlik görevlilerinin hepsini bir köşede sızmış halde buldum. Uykuları ilaçtan derindi. Hepsinin ellerini ayaklarını bağladım. En azından uykuya daldıkları için azar yemezlerdi de karşı koyduklarını düşünürlerdi. Sonuçta onlarda burada emir kuluydu. Arka plandaki pis işleri bilemezlerdi. Güvenlik görevlileri için yapılmış bekleme odasına girdiğimde anahtar dolabını buldum ve hepsini aldım. Yapacaklarıma başlamadan önce yanımda getirdiğim boyayla boş alanlardan birine büyükçe ‘Leyl-ü Nehar’ yazdım ve altına da kuru kafa ile yapılan ölüm işaretini çizdim. Daha sonra tuğla dolu kamyona gittim. Doğru anahtarı bulup çalıştırarak arka tarafını havaya kaldırdım. Bütün tuğlalar gürültüyle yere dökülüp parçalanmaya başladı. Bu şekilde üç kamyon vardı hepsindeki yüklü tuğlaları kullanılmayacak hâle getirdim. Güvenlik görevlileri seslerden dolayı kıpırdanmaya başlamışlardı. Etraftan işimi görecek birkaç malzeme buldum ve kepçelerin olduğu yere gittim. Depolarından yakıtlarını çekerek üzerlerine döktüm. Cebimdeki çakmağı ateşlemek üzereyken uzakta beni izleyeni gördüm. Kıyafetlerime rağmen tanıdığını biliyordum. Elini havaya kaldırdı sonra kalbinin üzerine götürdü. Aynı şekilde karşılık verince arkasını dönerek uzaklaştı. Asaf kalbimdeki acıyı olduğu gibi görüp anlayan tek kişiydi. Çakmağı çakıp kepçenin üzerine attım. Alevler gökyüzüne yükselirken bütün iş makineleri bir bir o alevlere kurban oldu. Arkamı dönüp olduğum yerden uzaklaşırken her yanım gündüz gibi aydınlanmıştı ama ilk defa ateşten acı değil huzur duyuyordum. Seni yavaş yavaş bitireceğim Hamit Kılıçhan! Geceleri başını yastığa koyup rahat bir uyku çekemeyeceksin. Ensende her daim nefesimi hissedeceksin ve zamanı geldiğinde hapiste çürüyeceksin. Sabah işe geldiğimde bahçede her zamanki yerimde bekliyordum. Hamit Kılıçhan evden çıktığında öfkesini ve hissettiği zorlanmayı hareketlerinden anlayabiliyordum. Arabasına bir hışım binip gittiğinde ardından gülmemek için kendimi tuttum. Bu daha başlangıçtı. Asla rahat vermeyecektim. Bugün Özlem’de evden çıkmamıştı. İpek’de ortalarda görünmüyordu. Neredeyse bütün gün boş boş bekledim. Akşamüzerine doğru İpek koşarak evden çıktı. ‘’Şeker abla.’’ diyerek doğrudan yanıma geldi. ‘’Nasıl olmuş?’’ Elinde tuttuğu resmi gösterdi. Bir kadın bir erkek vardı ve aralarında ellerini tutan bir çocuk. ‘’Çok güzel olmuş. Annen ve baban mı?’’ dedim çizdiklerini göstererek. ‘’Hayır sen, dayım ve ben.’’ Resme biraz daha dikkatli bakınca kadının saçlarının pembe olduğunu fark ettim. ‘’Çok beğendim.’’ dedim aklımdaki görüntüleri kovmaya çalışırken. Ne diye Okan ve beni aramızda gerçekten bir çocuk varken hayal etmiştim ki? Saçmalığın daniskasıydı! ‘’Dayımı özledim.’’ diyerek koştu ve eve girdi. Yaklaşık kırk dakika sonra Özlem yanında İpek ile geldi. ‘’Hey sen.’’ dediğinde terslememek için dilimi ısırdım ve yanına gittim. ‘’Buyurun Özlem Hanım.’’ dedim sakince. ‘’İpek’i Okan’ın evine götür.’’ ‘’Tamam Efendim.’’ dediğimde arabada gelmişti. Özlem kızının saçlarını okşuyordu. ‘’İpek’ciğim dayın işlerini halledip eve geleceğini söyledi. Eğer gittiğinde evde değilse biraz tek başına beklemen gerekecek.’’ ‘’Tamam dayım gelene kadar Şeker ablayla oynarız.’’ Arabanın arka tarafına oturduğunda emniyet kemerini ayarlayıp taktım. Ön tarafa geçtiğimde Özlem kızına kulaklığını veriyordu. Sonrasında iki araba yola çıktık. Yolda ilerlerken gözüm yine hep olduğu gibi etraftaydı. Bir süre sonra arkamızdaki minibüs tarzı bir araba dikkatimi çekmişti. Şoföre ‘’Bulduğun yol ayrımlarına gir.’’ dediğimde yüzüme kısa bir bakış attı. ‘’Yoldan mı sapayım? Neden?’’ ‘’Arkadaki araba takip ediyor olabilir. Emin olmam gerek.’’ Söylediğimi yaptığında araba bizimle birlikte yollara girip durdu. En son ana yola çıktığımızda takip edildiğimize emindim. Kulağımda yankılanan ses arka arabadaki korumalardan birine aitti. ‘’Neden saçma yollara girip çıkıyorsunuz?’’ ‘’Arkamızda takip eden araç var. Hiç mi dikkatinizi çekmedi?’’ Sesim biraz sert hesap sorar tarzdaydı. Bu ailenin belalarından gerçekten bıkmıştım. Ne diye sürekli aynı durumda kalıyordum ki? Bir kez daha dayak yemek istemiyordum! Bir de korumam gereken bir çocuktu! Bir süre sonra trafiğe takıldık ve ilerleyemedik. ‘’Başka yol bulsana.’’ dedim sinirle. Şoför benden daha gergindi. ‘’Ne tarafa gideyim? Araçların arasında sıkışıp kaldık.’’ Gözüm arkadaki siyah minibüsteydi. İçinden inen kalabalık bir grup vardı. Onlarla birlikte bizimle gelen korumalarda araçtan indi ve iki grup arasında arbede başladı. Aman ne güzel! Şoförün üzerindeki takım elbisenin yaka cebindeki mendili çekip aldım ve arkaya İpek’e uzandım. ‘’İpek’ciğim seninle bir oyun oynayacağız.’’ dedim. Gözleri ışıldayarak yüzünde bir gülümseme oluştu. ‘’Ne oynayacağız?’’ ‘’Şimdi senin gözlerini bağlayacağım ve kulaklığını takıp yüksek sesle müzik açacaksın. Sonra ben uçak olup seni uçuracağım. Bu sürede gözlerini açmayacaksın ve müziği kapatmayacaksın. Aynı şekilde konuşmayacaksın da. Dayının yanına gidene kadar söylediklerimi yapar ve kurallara uyarsan kazanırsın. Ödül olarak da dondurma alırım.’’ ‘’Tamam.’’ derken ellerini çırpıyordu. Gözlerini bağladım ve kulaklığını takıp müziğin sesini iyice yükselttim. Bu kadar yüksek ses kulaklarına zarardı ama olacakları duyup korkmasından iyiydi. Arabadan inip arka taraftan İpek’i kucağıma aldım. Trafiğin arasından kaldırıma çıkıp koşmaya başladığımda arkamdan bağıran sesi duydum. ‘’Çocuğu götürüyor. Elinizden kaçırmayın.’’ En azından kucağımdaki ufaklığın keyfi yerindeydi. Yol ayrımından dönerken arkama hızlıca göz attım. Diğer korumalar engel olmaya çalışıyordu ama üçü kurtulmuş arkamdan geliyordu. Koşmaya devam ettim. Bulduğum ilk ara yola girdim ve hızımı asla azaltmadım. Adamları gördüğüm bir anda karşıma çıkan inşaata girdim. Korunaksız merdivenlerden çıkarken nefes nefese kalmıştım. Kucağımda İpek varken koşmak zordu ve gittikçe ağır gelmeye başlamıştı. Adamlardan birinin yetiştiğini görünce İpek’i yere oturttum ve kulaklığının birini kaldırdım. ‘’Şimdi uçak yakıt alacak. Bu sürede burada hareket etmeden oturman gerekiyor.’’ Başını tamam anlamında aşağı yukarı salladı. Oyun oynadığını düşündüğü için hâlâ gülüyordu. Geriye döndüğümde adamlardan biri yetişmişti. Merdivenlerin başında karşıladım ve tekmeyi savurdum. Geriye yuvarlandığında acısına rağmen hızlıca geri kalktı. Merdivenleri tekrar tırmandığında birbirimize tamamen girdik. Yüzüme gelen yumrukla geriye doğru bir adım sendeledim ama anında kendimi toplayıp karşılık verdim. Arada İpek’e kaçamak bakışlar atıyordum. Yüzünde gülümseme müziğini dinliyordu. Gelen tekmeyle yere düştüğüm bir an çimento yığınını gördüm. İçindeki tozu avuçlayıp geri doğru savurdum. Gözlerine dolduğunda etrafı görebilmek için çırpınıyordu. Bacak arasına tekmeyi attığımda iki büklüm dizleri üzerine çöktü. Ayağa kalkıp İpek’in yanına gittim. Bedenimdeki acıları görmezden gelmeye çalışıyordum. Kulaklığını kaldırıp ‘’Uçak tekrar havalanıyor.’’ dedim ve kucağıma alıp merdivenleri çıkmaya devam ettim. Diğer adamlar ulaşmadan bir yol bulmalıydım ama nasıl? İki kat daha çıktığımda yan taraftaki inşaata uzatılmış bir tahta köprü vardı. Köprüde denmezdi ya neyse! Koruması falan yoktu. ‘’Yapabilirsin Ahsen!’’ dedim ve bir adım attım. Derin nefesler alıp sakin kalmaya çalışıyordum. Bu yükseklikten düşecek olursak kesinlikle parçalara ayrılırdık. Yavaş yavaş ortasına kadar geldik. Tahta çok sallanıyordu. Adımlarımı yavaş ve dengeli atmaya çalışıyordum. Diğer tarafa yaklaştığımda ‘’Buradalar.’’ diyen bir ses duydum. Yapabilirdim. Yedi kişiye karşı koymuşken arkamdaki birkaç adamla baş edebilirdim. Tahtanın sallanması artmıştı. Gerizekalı arkamdan geliyordu. Hepimizi düşürecekti! Son adımları bir cesaret hızlıca attım ve diğer tarafa geçtim. Merdivenlerden çıkışa giden yolu inmeye başladığımda diğeri de bu tarafa geçmiş takip ediyordu. Sonunda yine İpek’i bir kenara oturttum ve bir öncekinde olduğu gibi uçağın yakıt alması gerektiğini söyledim. Adamla karşı karşıya geldiğimizde ilk saldıran o oldu. Bir elimle yumruğunu durdurup diğer elimle ben yumruk attım. İkinci yumruğu atacağımda kolumdan tutup geriye kıvırdı ve yere bastırdı. Dudağımdan acıyla bir inilti döküldü. Yerde gördüğüm çiviyi alıp geriye bacağına sapladım. Kolumu tutan eli gevşediği an kendimi kurtarıp geri çekildim ve ayağa kalktım. Çiviyi çekip çıkardığında yüzüme attığı bakış fazla ölümcüldü. ‘’Bir kadının seni alt etmesini hazmedemedin mi?’’ diyerek havaya sıçradım ve tekmeyi göğsüne indirdim. Tekmeme rağmen kendini ayakta tutmayı başardı ve yerde bulduğu bir tahtayı sırtıma geçirdi. Acıyla yere düştüğümde ‘’Sen mi alt edeceksin?’’ dedi alayla. ‘’Evet ben alt edeceğim.’’ diyerek tüm acıma rağmen ayağa kalktım ve tekmeyi öyle bir savurdum ki geriye doğru havalanıp merdivenlerden aşağı düştü. Sanırım bayılmıştı. Sırtımdaki ağrı nefesimi kesiyordu ama durma zamanı değildi. Kulağımdaki kulaklıktan diğerlerine ulaşmayı denesem de ses yoktu. Aramızdaki mesafe hâlâ uzaktı. İpek’i alıp merdivenlerden inmeye devam ettim. En alt kata ulaştığımda diğer adamla göz göze geldik. Kucağımdaki ufaklığı aynı şekilde bir köşeye bıraktım ve bitmiş bir hâlde yeni bir dövüşe girdim. Bu diğerlerinden daha iyi dövüşüyordu. İkimiz de diğerini alt edemiyorduk. Gelen darbeyle geriye savulup yere düştüğümde bacağımın üst tarafındaki ağrıyla kendime engel olamayıp çığlık attım. Nefesim kesilmişti. Gözlerim kararıyordu. Yerdeki demir parçası bacağıma saplanmış yarısına kadar içeri girmişti. Adam İpek’e doğru gidiyordu. Almak için uzandığında olduğum yerde emekler pozisyonda doğrulup ileri uzandım ve ayağını tutup çektim. Dengesini sağlayamayıp yüzüstü yere düştü. Ayağını elimden kurtarmak için geriye savurdu ama üzerine kapanıp göğsümle yere sabitledim ve bir elimle bacağımdaki demire uzanıp acıyla çığlık atarak geri çektim. Kanımla kaplanmış demiri bu defa adamın bacağına sapladım. Aynı acı şimdi ondaydı. Biraz daha zorlayarak dizlerimin üzerine kalktım ve son darbeyi başına vurarak yaptım. Bayılarak yere düştü. Gömleğimin bel kısmını boydan boya yırtıp kan akan bacağıma sardım. İpek’i kucaklayıp inşaattan çıktım. Bayılmak üzereydim ama o zamana kadar güvenli bir yere gitmem gerekiyordu. Araçların geçtiği yola adım attığımda peşimde iki kişi daha belirdi. O anda gelen taksiyi gördüm ve elimi kaldırıp durdurdum. Şansıma boştu ve durmuştu. Aceleyle bindim. ‘’Gazla, çabuk.’’ dedim. Halime dikiz aynasından tuhaf bakışlar atıyordu ama sessiz kalmıştı. Belki de İpek’ten dolayı koca dayağından kaçan biri olduğumu düşünüyordu. Geriye baktığımda adamların telefonla konuştuğunu gördüm. Bir yerde taksiyi değişmeliydim. Plakadan takip edip yolu kesebilirlerdi. İyice uzaklaşınca ücreti ödeyip indim ve başka bir taksiye binip Hamit Kılıçhan’ın evinin adresini söyledim. Olduğumuz yere en yakın orasıydı. Okan’ın evi uzak kalıyordu. Taksici, ‘’Abla sıkıntılı durum varsa emniyete götüreyim.’’ dedi. Kana bulanmış, perişan haldeydim tabi. ‘’Hayır, sana söylediğim adrese sür ve gidene kadar sakın durma.’’ İpek hala oyun oynadığını sanıyor gözü bağlı, kulağında kulaklık neşe içinde oturuyordu. Şu an tek dileğim bayılmadan eve varabilmekti. Sırtıma aldığım darbe yanık yarasına denk gelmişti ve acısını hissediyordum. Bacağımda demirin açtığı yara zaten tek başına yeterdi. Onun dışında aldığım darbeleri saymıyordum bile. Dün gece adamın inşaat alanını mahvetmiş zarar vermiştim, onun cezası mıydı bu? İntikam alayım diye bu yola çıkmıştım da sürekli bu aile için ölümle burun buruna gelip dayak yiyordum. Yorulmuştum artık. Koruma taksiyi bahçenin girişinde durduğunda camı indirdim. Beni gördüğü an yolu açtı ve içeriye haber verdi. Taksi durduğunda kapıyı açıp İpek’i yere indirdim ve göz bağını açıp, kulaklığını çıkardım. ‘’Oyunu sen kazandın.’’ dedim. Herkes bahçedeydi. Okan’dan Taha’ya, Selim Bey’e kadar gelmişlerdi. Özlem yaşlı gözlerle İpek’e doğru geliyordu. ‘’Anne, oyunu ben kazandım.’’ diyen ufaklık annesine doğru koşmaya başladı. Taksiden indiğimde Okan ile göz göze geldik. Herkes İpek’in etrafına toplanırken o bana doğru yürüyordu. Bir adım attım ama devamını getiremedim. Nefeslerim iyice düzensizleşmişti. Gücüm yok olmuştu. Karşı karşıya geldiğimizde Okan’ın ‘’Ahsen!’’ diyen sesini belli belirsiz duydum ve daha fazla ayakta duramadım. Yere düşerken tutan güçlü kolların arasında bilincim tamamen kapandı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD