13

1929 Words
Sabah gelen arabaya bindiğimde diğerleri uyuklarken ben fazlasıyla ayıktım. Bugün ilk iş günümdü. İznimi ne fazla kullanmıştım ne de az. Gerçekten iyileştiğimde işe dönmüştüm. ‘’Neyse ki yarın izinliyim. Biraz daha izin olmadan çalışmaya devam etseydim karım kapının önüne koyacaktı.’’ diyen Saygın ile güldüm. ‘’Sen evli miydin?’’ dedim. ‘’Niye o kadar şaşırdın?’’ diyerek soruma soruyla karşılık verdi. Gözleri kapalıydı. Yarı uyuklar haldeydi. ‘’Bilmem. Böyle bir işi yapıp da evli olmak tuhaf geldi. Gece, gündüz kavramı yok ki evde ailenle ilgilenesin. Ayrıca can güvenliğin olan bir iş değil.’’ Sözlerime Mert karşılık verdi. ‘’Adam evleneli daha üç ay olmuş. Başka işten kazanacağı parayla o düğün borçlarını yıllarca ödeyemez.’’ ‘’Sen de haklısın.’’ dedim. ‘’Hangimiz bu işi zevk aldığımız için yapıyoruz ki?’’ diyen Özgür’dü. ‘’Zenginler güvende olsun diye biz fakirler ölümü bekliyoruz.’’ Saygın gülerek konuştu. ‘’Iyy pis fakirler sizi.’’ Sözleriyle hepimiz kahkaha attık. ‘’Sizlerin iş uzmanlığı nereden?’’ diyerek soruyu ortaya attım. Özgür eliyle Saygın’ı gösterdi. ‘’Saygın ile benim karatede siyah kuşağımız var. Burada işe girmeden önce yine aynı okulda hocalık yapıyorduk. Mert ise tekvandoda siyah kuşak sahibi.’’ ‘’Peki Dağhan?’’ diye sordum. Burada olmayan tek kişi oydu. Soruma Mert cevap verdi. ‘’Aikidoda siyah kuşak almış. O kadar dövüş sanatı dururken niye onu seçmiş bilmem. Kendisine sorarsan herkesle aynı olamam bir farkım olmalı der. Yaşından dolayı serserilikten çıkamamış daha.’’ Ben gülerken Saygın konuştu. ‘’Yaş ile ne ilgisi var? Ahsen’de onunla aynı yaşta gayet olgun, aklı başında.’’ Bu defa araya Özgür girdi. ‘’Kadınların aklı erkeklerden daha erken olgunlaşıyor da ondan. Fiziksel olarak aynı yaştalar ama akıl yaşına bakarsak aralarında en az on yıl vardır.’’ Hakaret mi etmişlerdi, övmüşler miydi? Hem genç olduğumu hem yaşlı olduğumu aynı anda söylemişlerdi. ‘’Kafam karıştı. Beni övdünüz mü, yerdiniz mi? Çünkü az önce olduğumdan on yaş yaşlı olduğumu söylediniz.’’ dedim. Özgür gülerek konuştu. ‘’Aslında Dağhan için on yaş daha küçük, bir çocuk gibi demek istemiştim. Lafı hemen kendine çek. Kadınların klasik alınganlıkları.’’ ‘’İyi, demedim bir şey.’’ Saygın kapalı gözlerini açtı. ‘’Senin siyah kuşak üç dalda değil mi?’’ diye sordu. ‘’Evet.’’ Bakışlarım yüzüne çevrilmişti. ‘’Ama babam sağ olsun başlangıç seviyesinde öğrendiğim farklı alanlarda var.’’ ‘’En ilginci hangisi?’’ dedi Mert. ‘’Dağhan’ı geçebilir misin?’’ ‘’Krav Maga ya da Sayokan sayılır mı?’’ dediğimde hepsinin şaşkın bakışları üzerime döndü. ‘’Babam söz konusu dövüş olduğunda biraz takıntılıydı. Hepsini öğrenip onun gibi olmamı istiyordu ama ömrü yetmedi. Yaşasaydı sadece üç siyah kuşakla yetinmezdim daha fazlası olurdu da bir yerden sonra kursları bırakıp çalışmak zorunda kaldım.’’ ‘’O gün beş kişiyle nasıl baş ettiğin şimdi belli oldu.’’ Saygın’ın sözlerine tebessüm ettim. ‘’Diğer alanlarda çok bilgim yok sadece basit hareketler ama o hareketler ustalığını aldığım alanlarla birleşince işime yarıyor.’’ ‘’Dağhan olsaydı şu an ne derdi?’’ diyen Özgür’e diğer ikisi aynı anda cevap verdi. ‘’Kıskandım!’’ Hepimiz gülerken araba durunca aşağı indik. Gelen kahvaltıları yaparken yanımda getirdiğim börek dolu saklama kabını çıkardım. ‘’Sizi izinsiz uzun süre çalışmak zorunda bıraktığım için küçük bir özür diyelim.’’ Böreklerden alıp yemeye başladıklarında Mert ‘’Sen arada yaralansana.’’ dedi aşk yaşadığı börek dilimine bakarak. ‘’Yaralanmadan yapsam olmaz mı?’’ dedim gülerek. ‘’Daha güzel olur.’’ diyen Özgür’dü. Börekleri yerken arabaya dayanmış sohbete devam ediyorduk. Konuşmaya biraz fazla dalmıştık çünkü Okan’ın geldiğini elimdeki saklama kabından börek alana kadar fark etmemiştik. Hepimizin duruşu değişirken börekten bir ısırık aldı. ‘’Sizlere mesai başlamadı galiba?’’ Özürler havada uçuşurken cevap vermeden arabaya ilerledi. Çocukların bakışları bana döndüğünde elimdeki saklama kabını ellerine tutuşturup iç çekerek ardından gidip arabasına bindim. Yol boyu sessizdik. Koşu yoluna geldiğimizde yine yanında koşuyordum. ‘’Diğerleri hızıma senin gibi yetişemiyordu.’’ derken ters dönerek yüzüme baktı ve bu şekilde koşmaya devam etti. ‘’Siz babamla koşmalıydınız. Yetişeceğim derken bir yerden sonra yerde sürünüyor olurdunuz.’’ Hala tersten koşmaya devam ediyordu. ‘’Sen yetişiyor muydun babanın hızına?’’ Yüzümde bir gülümseme oluştu. ‘’Ölmeden önceki son bir yılda geçmeye başlamıştım.’’ ‘’Gerçek hızını görmek istiyorum.’’ dediğinde kaşlarım çatıldı. ‘’Görevim sizi korumak. Ardımda bırakmak değil.’’ ‘’Sana yetişirim.’’ ‘’Yetişemezsiniz.’’ Ses tonum biraz iddialı çıkmıştı. ‘’Hadi deneyelim.’’ diyerek tekrar yola döndü ve hızla koşmaya başladı. Cebimden çıkardığım ruju dudaklarıma sürdüm. Aynaya bakmadan tek hamlede kusursuzca sürerdim ve söz konusu bir yarışsa makyajım tam olmalıydı. ‘’Ardımda kaldığınızda biri sizi öldürürse sorumluluk almam.’’ diyerek hızla yanından geçtim. Hızıma yetişmeye çalışıyordu ama yetişemezdi. Babam beni eğitirken gerçekten canıma okumuştu. Yorgunluktan yerde sürünürdüm yine de yakamı bırakmaz zorla devam ettirirdi ve o zaman daha küçük bir çocuktum. Büyüdükçe bedenimde güçlenmişti ve her şey daha kolay gelmeye başlamıştı. Patronum diye yumuşak davranmayacaktım. Aradaki mesafeyi açıp kısa sürede yolu bitirdim. Çıkışta bekleyen Saygın ile Mert beni gördüklerinde Okan’ı arayan bakışlarla arkama baktılar ama yoktu. ‘’Okan Bey nerede?’’ dediklerinde yola baktım hala gelmemişti. ‘’Yenilgiyi kabullendiğinde gelir.’’ dedim. Yaklaşık on beş dakika bekledik ama gelmemişti. ‘’Hay ben böyle işe!’’ diyerek koşarak geldiğim yolu yine koşarak geri dönmeye başladım. Bir süre sonra yere çökmüş halde buldum. ‘’Yenilgiyi kabul edemediniz mi?’’ dediğimde bana doğru dönünce kucağındakini gördüm. Yüzünde bir gülümseme vardı. ‘’Yenildiğimin farkındayım ve çoktan kabul ettim ama bu miniği bırakıp gelemedim.’’ Birkaç adımda aradaki mesafeyi kapatıp yanında diz çöktüm. Ellerinde minik bir sincap vardı. Nasıl kaçmadan elinde duruyordu? Normalde insana yaklaşmazlardı ki! Tüylü başını okşarken o da boyun eğmiş avucuna kıvrılmıştı. Yavru olduğu küçüklüğünden belliydi. ‘’Almak ister misin?’’ dediğinde elini bana doğru uzattı. Yavaşça uzanıp başını okşadım. Olduğu yerde hareketlenip Okan’ın koluna yukarı tırmanıp saçlarının üzerine yattı. ‘’Bunu yapmamalıydın!’’ Sesi keyifli çıkmıştı. Başına uzanıp minik bedeni ellerinin arasına aldı. ‘’Saçlarımı yapmam ne kadar zamanımı alıyor biliyor musun?’’ Şikâyet eder gibiydi ama aynı zamanda eğleniyordu. Sincabın başına bir öpücük bırakıp ormandaki ağaçlardan birinin altına bıraktı. ‘’Annene git, seni daha fazla merak etmesin.’’ Sıçrayarak ileri gitti ve ağaçlardan birine tırmanıp gözden kayboldu. Dönüş yoluna geçtiğimizde koşmaya devam ediyordu. Bu kadar koşmak zorunda mıydım? Arkasından takip ettim ve koşusu bittiğinde arabaya binip eve geri döndük. Eve girdiğinde bir saat bekledik ve sonra tekrar yola çıktık. Bütün gün dışarıda dolaşmıştık. Yarın fuar vardı ve bununla ilgili birçok toplantıya katılmıştı. Bir ara fuar alanına gidip defilenin yapılacağı yeri gezmişti ve seçilen mankenlerin takısız halleriyle podyum yürüyüşlerini izleyerek kıyafet, ışıklandırma gibi konularda beğenmediği yerleri değiştirtmişti. Evine geri döndüğünde akşam sekizdi ve ilk defa bu kadar erken eve dönmüştü. Bizlerin mesaisi bittiğinde eve gelen Taha ve Selim Bey ile karşılaştık. Taha, ‘’Ahsen, sen gitme.’’ dediğinde yüzüne neden der gibi baktım. ‘’Okan Bey toplantı için bizi bekliyor, hadi.’’ diğer çocuklarla birbirimize kısa bir bakış attık. Onlar arabaya binip gittiklerinde ben de Taha’yı takip ettim. Evin içine ilk kez giriyordum. Girişte büyük bir salon vardı. Üst kata çıkan merdivenlerin olduğu tarafta bir koridor uzanıyordu. Koridorda ilerleyip bir odanın önünde durduk. Neden içinde benim olduğum bir toplantı yapılacaktı ki? Amacımla ilgili bir şey mi anlamıştı? Taha kapıyı tıklattığında gelen onay sesiyle içeri girdi. Biz de ardından takip ettik. Okan bir masanın arkasında oturuyordu. Sanırım çalışma odasıydı. Köşede kitaplarla dolu büyük bir dolap vardı. Orta tarafta deri koltuklar yerleştirilmişti. Oturduğu yerden kalktığında koltukları gösterdi. ‘’Buyurun.’’ Hepimiz koltuklara geçtiğimizde Okan çalışanlardan birinden dört kahve isteyip tam karşıma oturdu. ‘’Yarın fuar var biliyorsunuz?’’ diyen patronumuzla Taha elindeki dosyayı ortamızda kalan alçak masanın üzerine bıraktı. ‘’İstediğiniz tüm bilgiler burada.’’ Pekala, ben neden şu an buradaydım? Okan dosyayı açıp içini inceledi. Ne olduğunu tam göremedim ama sanırım yol adresi falan vardı. ‘’Güzergâhtan emin miyiz?’’ deyince Selim Bey araya girdi. ‘’Defalarca teyit ettik. O güzergâhta birçok yan yol var birilerinin saklanması için tehlikeli evet ama aynı zamanda olası bir durumda kaçılacak yollar çok.’’ Aralarında konuşurlarken kahvelerimiz gelmişti. Konuya dair rolümü hala anlayamamıştım. Fuar olduğunu biliyordum ve olası tehdidin farkındaydım ama zaten koruması olarak yanında olacaktım. Kahvemi içerken Okan elindeki dosyayı önüme bıraktı. ‘’Şeker, bu iş sen de.’’ Kahve fincanım elimde öylece kalmıştım. ‘’Anlamadım? Hangi iş?’’ Fincanı bırakıp dosyayı aldım. Ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Selim Bey konuşmaya başladı. ‘’Yarın sergilenecek takılar atölyeden alınıp fuar alanına getirilecek. Atölyeyi koruyorduk ama takılar yola çıktığı an bu konuda yetenekli biri olsun dedik. O takıları eksiksiz defileye yetiştir.’’ Bu çok büyük bir yüktü. O takıları elimden kaptıracak olursam diri diri mezara gömerlerdi. Bir de hepsi pahalı taşlarla işlenmiş olacaktı. ‘’Bunu yapamam.’’ dedim. ‘’Tek başıma böyle bir işi bana yıkamazsınız.’’ ‘’Seçim şansın yok.’’ dedi Okan. ‘’Sen yapacaksın. Gücüne güvenmediğim birine emeğimi emanet edemem.’’ ‘’Ben de senin yanında olacağım.’’ diyerek Taha araya girdi. ‘’Çalışanların hepsini tanıyan tek kişiyim böylece yabancı birinin yalanlarla yanına yaklaşmasına engel olmuş olacağım.’’ ‘’Dövüşmeyi biliyor musun?’’ diye sordum. Başını hayır anlamında salladı. ‘’Pekâlâ, zor durumda kalırsam seni mi kurtarayım yoksa takıları mı?’’ Sesim hem sitemliydi hem de alaycıydı. ‘’Takıları.’’ dedi hiç tereddüt etmeden. ‘’Tehditlerin farkındayım zor da kalırsak beni görmezden gel.’’ ‘’Bu haksızlık.’’ dedim. Sesim oldukça sert çıkmıştı. Şu an istifa edip gitmek vardı da yapamazdım işte varmak istediğim hedef farklıydı. ‘’Yaptığın işin bir parçası bu. Haksızlık olan ne?’’ Selim Bey’in sesi her zamanki otoriterliğine bürünmüştü. ‘’İyi.’’ dedim dosyayı elimle sıkarak. ‘’Öyle olsun ama şimdiden söyleyeyim birileri hakkımdan gelip elimden alırsa zararı karşılayacak param yok.’’ ‘’Sen elinden geleni yap. Engel olamazsan da üzerine sorumluluk yüklemeyeceğim.’’ Okan’ın sözleriyle dudak kıvırarak dosyaya daha dikkatli baktım. Arabanın izleyeceği yol ayrıntısıyla belirlenmişti. Hangi caddede ne var ne yok her şey en ince detayıyla vardı. ‘’Saat kaçta gideceğiz?’’ diye sordum. ‘’Takı tanıtımları akşamüzeri saat beşte başlayacak. Biz en son çıkacağız. Yani akşam sekiz civarı ama takılar en geç akşam yedide elimizde olmalı.’’ Okan’ın cevabıyla Taha’ya döndüm. ‘’Atölyeye kaçta gideceğiz?’’ ‘’Her ihtimale karşı öğlen oradan hareket ederiz. Yolda aksilik çıkarsa fuar alanına varmamız gecikmesin.’’ Taha susunca Selim Bey konuştu. ‘’Sabah buraya gelme. Sadece bu işe odaklan.’’ ‘’Tamam. Artık gidebilir miyim?’’ dedim. ‘’Dinlenmek istiyorum.’’ Okan başıyla onaylayınca oturduğum yerden kalktım. Gidecekken Selim Bey elimdeki dosyayı aldı. ‘’Yanında olmasın. Ne olur ne olmaz!’’ Sadece iç çekip odadan çıktım. Bahçeye adım attığımda Taha arkamdan koşarak geliyordu. ‘’Ahsen, eve ben bırakayım.’’ dedi. ‘’Gerek yok.’’ ‘’Israr ediyorum. Arınç Şeker’in kızını arabama alma fırsatını bulmuşum beni mahrum etme.’’ Yüzümde bir gülümseme oluştu. ‘’İyi bakalım.’’ Arabasına oturduğumda şoför koltuğuna geçti. Yola çıktığımızda pencereyi açtım. Hava fazlasıyla sıcaktı. ‘’Okan Bey ile ne kadar süredir çalışıyorsun? Diğer çalışanlarına göre iletişiminiz daha samimi gibi.’’ Birazcık bilgi işime yarardı. ‘’Üniversite de birlikte okuduk. Özel üniversiteydi, ben de bursluydum. Durumumla biraz dalga geçen zengin bebeleri olmuştu. Sağ olsun Okan Bey ‘Arkadaşımla dalga geçen karşısında beni bulur.’ diyerek sahip çıktı. Üniversite zamanları sürekli çizim yapardı mezun olunca da takı işine girmek istedi. ‘Yanımda güvenebileceğim biri olsun, gel.’ dedi. Öyle yanında çalışmaya başladım. Bakma sen ailesinin zenginliğine sahip olduğu her şeyi sıfırdan kurdu. Babasından tek kuruş para almadı.’’ Şaşırmıştım. Tamam kendi işini kurmuş olabilirdi ama büyüdüğü zenginlik içinde sıfırdan başlamak cesaret isterdi ve hala babasının yaptıklarından haberi olup olmadığını bilmiyordum. ‘’Peki sen?’’ dedi kısa bir an bana bakıp. ‘’Baban tanınmış biri. İstesen ismini kullanıp kendine birçok kapı açabilirdin ama onun yerine zorlu işlerde çalışıyorsun.’’ Söylemek istediğini anlamıştım. Babamın ismiyle adımı duyurup ünlü olabilirdim ama bunu hiç istememiştim. Göz önünde olmak istediğim bir durum değildi. Dedem aldığı maaşla hepimizi geçindirmekte zorlanınca da erken yaşta çalışmaya başlamıştım. ‘’Babam hayattayken o durumu fazlasıyla yaşadım. Sürekli haberlerde adım dolaşıyordu. Ailem beni uzak tutmaya çalıştı ama yine de etkisini hissettim. Dışarı çıktığımda tanıyan insanların attığı laflar çok rahatsız ediciydi. Bacak kadar boyumla birkaç kez bu yüzden sokak ortasında kavga etmişliğim oldu. Ailem ölünce de yok olmak kolay geldi.’’ Cevap vermedi. Anlayışla başını salladı. Arabayı durdurduğunda, ‘’Yarın öğlene doğru almaya gelirim.’’ dedi. ‘’Anlaştık.’’ Arabadan inip eve çıktım. Yarın kesinlikle zorlu geçecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD