12

2079 Words
Gözlerimi açtığımda hastane odasında yatıyordum. İçeride tektim ama çok geçmeden kapı açıldı ve Selim Bey’i gördüm. Kesinlikle kovulacaktım. İntikam için mecbur yeni bir yol bulmam gerekiyordu. ‘’Uyanmışsın. Ağrın var mı?’’ ‘’Biraz.’’ dedim olduğum yerde doğrulmaya çalışırken ama çakının saplandığı yerde oluşan acıyla hareketsiz kaldım. ‘’Dinlen ve biran önce toparlan. Sonra da işinin başına.’’ Yüzüne şaşkınca baktım. ‘’Kovulmadım mı?’’ dedim. ‘’Hayır. Okan Bey adamlarla dövüşmenden memnun kalmış olmalı. İlk defa bir korumasını yapılan saldırı sonrası işten atmadı. Tabi senin sayende diğer çocukları da görmezden geldi.’’ Rahatlamıştım. Kovulsaydım bütün planlarım çıkmazda kalacaktı. ‘’Ne kadar izin verdi?’’ diye sordum. ‘’İyileşene kadar ama bu süreyi suiistimal etme.’’ Sadece başımı sallayarak onayladım. ‘’Şirketteki dolabına bıraktığın kıyafetlerinden getirdim. Yanına çağırabileceğimiz biri var mı? Dosyanda aileni kaybettiğin yazıyor ama yardımcı olabilecek arkadaş, akraba falan varsa arayalım.’’ ‘’Hayır. Tekim.’’ dedim. Bakışlarında acımaya benzer bir duygu oluşup kayboldu. ‘’Yanına birini ayarlamamı ister misin?’’ Yine ‘’Hayır!’’ dedim. ‘’Başımın çaresine bakabilirim.’’ ‘’Tamam o zaman. Şimdi işe dönmem gerek ama bir durum olursa arayabilirsin.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ dediğimde yanımdan gitti. İçeride tek kalınca yavaşça yattığım yerden doğruldum. Acı hareketlerimi biraz kısıtlıyordu ama dayanabilirdim. Selim Bey’in getirdiği çantadan kıyafetlerimi çıkardım ve üzerimdeki hastane önlüğüyle değiştim. Uzun sürmüştü ama tek başıma elimden gelen bu kadardı. İçinde olduğum odaya baktım. Bütün eşyalar pahalıyım diye bağırıyordu. Bir de buranın faturasını ödemek vardı! Ne diye devlet hastanesine götürmemişlerdi ki? Yatağa oturur pozisyonda uzandığımda telefonumu alıp Ümit’ten haber var mı diye baktım ama yoktu. Bankadan gelmiş bir mesaj vardı. Hesabıma yatan para için bildirim mesajıydı. Kontrol etmek için internet bankacılığına girdim. Maaşım kadar değildi ama yine de yüksek bir meblağdı. Açıklama kısmına baktığımda yüzümde bir tebessüm oluştu. Fazla mesaiye girer dediğimde ciddi olarak para istememiştim ama Okan hallederiz derken ciddi olarak fazla mesai ücreti ödemeleri için emir vermişti. Neyse şikâyetçi olmayacaktım. Ne kadar para o kadar iyiydi. Kapı açıldığında içeri girene baktım. Doktor olmalıydı. Yanında da hemşiresi vardı. ‘’Merhaba,’’ diyerek yanıma geldi. ‘’Merhaba.’’ dedim telefonu yatağa bırakırken. Hemşire yaklaşıp yan tarafımdaki bandaja uzandı ve pansuman yapmaya başladı. Dikişler biraz rahatsız ediciydi. ‘’Ahsen Hanım, bedeninizde çok fazla doku zedelenmesi var ama ciddi bir durum yok. Bir süre acısını çekeceksiniz o kadar.’’ ‘’Sorun değil.’’ dedim doktora. ‘’Bir de sırtınızda büyük bir yanık izi vardı. Çok eski bir yara değil ama yeni de değil. Son yaşadığınızla ilgisi olamaz.’’ ‘’Hayır değil.’’ dedim hızlıca. ‘’Farklı bir kazadan kaldı.’’ Hemşire pansumanı bitirip geri çekildi. ‘’Eve gidebilir miyim?’’ diye sordum. ‘’Gidebilirsin ama en az bir hafta dinleneceksin. Sonrasında da bir süre bedenine fazla yüklenme.’’ ‘’Tamam.’’ dediğimde yanımdan ayrıldı. Zaten eşyam yoktu. Gitmeye hazırdım. Odadan çıkıp hesabı ödemek için vezneye geçtim. Adımı söylediğimde genç adam sadece yüzüme baktı. ‘’Hesabınız yok.’’ dediğinde ‘’Emin misiniz?’’ diyerek tekrar sordum. ‘’Okan Bey’in talimatı.’’ deyince uzatmadan hastaneden çıktım. Bu adam hepimize karşı mesafeli davranırken nasıl oluyordu da böyle düşünceli davranışlar sergileyebiliyordu. Onu korumaya çalışırken yaralandığım için miydi? Zaten işim buydu. Bunun için minnet duyacak değildi ya! Henüz çözemediğim bir düğümdü Okan ama babasının kim olduğunu iyi biliyordum ve o da onun oğluydu sonuçta. Bekleyen taksilerden birine binip evin adresini söyledim. Bu halde dolmuşla gidemezdim. Zaten yürümekte zorlanıyordum. Eve gelince Ümit’e ‘Bana gel.’ diye mesaj attım. İntikam alacağım derken birkaç gün içinde neredeyse ölecektim. Tehlikenin farkındaydım da ölmeden önce intikamımı almak istiyordum. Salondaki koltuğa kıvrıldığımda biraz uyumak için gözlerimi kapattım. Uyandığımda sabah olmuştu. Bu kadar uzun süre uyuduğuma inanamıyordum. Yattığım yerden kalkıp mutfağa gittim. Fazlasıyla acıkmıştım. Hızlıca tost yapıp salona geri döndüm. Televizyonu açtığımda kapı çalındı. Ümit’in anahtarı vardı. Başka kim gelirdi ki? Tostu tabağa bırakıp kapıya gittim. Açtığımda kara çarşaflı biri duruyordu. ‘’Buyurun.’’ dediğimde ince bir ses ‘’Temizliğe gelmiştim.’’ diyerek izin vermemi beklemeden içeri girdi. ‘’Ben birini çağırmamıştım.’’ dediğimde yüzündeki peçeyi indirince kahkaha atmaya başladım. ‘’Bu ne hâl?’’ dedim Ümit’e. ‘’Bundan sonra böyle. Etrafın Kılıçhanlarla çevrilirken görülmek istemiyorum. Yaşadığım anlaşılırsa bu defa gerçekten öldürürler.’’ ‘’Ne olur çıkar şunları üzerinden gülmeye devam edersem dikişlerim patlayacak.’’ Siyah eteği üzerinden çıkardı. ‘’Ne oldu anlat bakalım? Ne bu halin?’’ Salona geçtiğimizde tostumu yerken o da kendine kahve yapmış içiyordu. Yaşadıklarımı anlatırken dikkatle dinledi. ‘’Kötü olmuş.’’ dedi sadece. ‘’Senden bir şey isteyeceğim.’’ dedim. ‘’Bana Hamit Kılıçhan’ın korumalarının resimlerini çeksene ama yüzlerinin net görünmesini istiyorum.’’ ‘’Hallederim de ne yapacaksın?’’ ‘’Sen getir, aklımdaki düşünceleri teyit edeyim öyle konuşuruz.’’ ~~~~ Altı gündür evdeydim. Neyse ki çakı boyutundan dolayı büyük bir yara açmamıştı da çabuk toparlıyordum. Kapı çaldığında açınca yine karşımda kara çarşaf giymiş Ümit’i gördüm. İçeri girdiğinde üzerini çıkartıp salona geçti. Cebinden bir zarf çıkarıp verdi. ‘’Hepsini toplamam biraz zaman aldı ama eksiksiz bütün fotoğraflar burada.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ dedim. Zarfı çıkarıp fotoğraflara baktım. Gözüm özellikle o gün evdeyken konuştuğu korumasının resminde takılı kalmıştı. Konuşurken yakın duruyorlardı. Okan’ın bizlerle konuştuğu zamanlarda olduğu gibi mesafeli değildi. Bu yakınlık normal miydi emin olmak istiyordum. ‘’Vakit kaybetmeye gerek yok. Haberleşiriz yine.’’ dedim ve fotoğrafları alıp evden çıktım. Mahalleme geldiğimde bulduğum tek şey yıkılan evlerdi. Her yönde iş makinaları aralıksız çalışıyordu. Aileme mezar olan ev artık yoktu. Gözlerimden akan yaşları hızlıca sildim. Etrafa bakınırken bir köşede iş makinalarını izleyen Asaf’ı gördüm. Hızlıca yanına gittim. Beni görünce yüzünde bir gülümseme oluştu. Cebimdeki çikolatayı çıkarıp uzattım. Hemen aldı. ‘’Evler gitti. Herkes gitti.’’ dedi. ‘’Öyle olmuş.’’ dedim. Kolundan tuttum. ‘’Hadi gel. Biraz oturalım.’’ diyerek ilerideki yıkıntının yanına yürüttüm. Beraber yere oturduk. Zarfın içinden fotoğrafları çıkarttım. ‘’Asaf, yangının olduğu gece evime giren adamlar bunlardan biri miydi?’’ Fotoğrafları elimden alıp bakmaya başladı. Asaf’a neden deli diyorlardı hala anlayamamıştım. Biraz farklıydı ama bizden daha akıllı olduğu belliydi. ‘’Bu, bu, bu, Ben gördüm. O buydu.’’ Parmağını fotoğrafın üzerine vurup duruyordu. Sesi heyecanlı çıkmıştı. Gösterdiği fotoğrafa baktım. Bingo! Doğru tahmin. Yanağında büyük beni olan, Hamit Bey ile fısır fısır konuşan o adam. Demek ailemin kanı ilk senin eline bulaştı. Seni de patronunla beraber gömmezsem bana da Ahsen Şeker demesinler. ‘’Sağ ol Asaf.’’ diyerek oturduğum yerden kalktım. ‘’Sen peşindesin.’’ dedi yüzüme bakarak. Sadece başımı omzuma doğru eğdim. ‘’Bırakma. Ben olsam ben de bırakmazdım ama anlarsın ya benim akıl yok, eksik.’’ Hafifçe tebessüm ettim. ‘’Sen hepimizden akıllısın Asaf. Bizler senin yanında çok akılsız kalıyoruz o yüzden uyum sağlayamıyoruz.’’ Birbirimize el salladık ve yanından uzaklaştım. Eve geldiğimde Ümit gitmemiş beni bekliyordu. Fotoğrafı kucağına bıraktım. ‘’Adamımız bu. Ailemin katili. Gözün üzerinde olsun Ümit. Bir sonraki hedefini bilmek istiyorum. O adamı hepsinden önce hapse tıktıracağım.’’ ‘’Emin misin? Nereden öğrendin?’’ Gözü fotoğrafın üzerindeydi. ‘’Asaf teyit etti. Evimde yanıma geldiğinde biri vardı ya o.’’ Üzerime attığı bakışları tuhaftı. ‘’Bir delinin sözüne mi inanıyorsun?’’ ‘’Deli deme. Asaf’ın sözüne güvenirim. Hepimizden akıllı adam.’’ ‘’Ne kadar güveniyorsun?’’ diye tekrar sordu. ‘’Asaf diyorsa doğrudur. Sen bana güven ve onu takip et.’’ ‘’Peki, dediğin gibi olsun.’’ Fotoğrafları burada kalmasın diyerek elimden aldı. ‘’Çalışma saatlerin berbat. Yazıyla haberleşemiyoruz. Bundan sonra izin günlerinde bana ‘temizliğe gel’ diye mesaj at. Yüz yüze görüşelim.’’ Oturduğu yerden kalkıp kara çarşafını giydi. ‘’Hadi görüşürüz.’’ diyerek evden gitti. Akşam yemeği için buzdolabına baktım. Evde kaldığım günler iyi olmuştu. Buzluğumu yine eski alışkanlıkla tıka basa yiyecekle doldurmuştum. El açması mantılar, sarmalar, içli köfteler, börekler, kurabiyeler falan. Pişirmek için bir poşet mantı çıkardım ve yanına börek ile kurabiyeden ekledim. Yemek konusunda kendimi kısıtlayan biri asla olmamıştım. Zaten günlük çalışma rutinim içinde yediklerimi fazlasıyla yakıyordum. Mantıyı pişmesi için suya boşalttığımda kurabiye ve böreklerin buzu açılsın diye mikrodalga fırına koydum. Kapı çaldığında Ümit’in geri geldiğini düşünerek dürbüne bakmadan kapıyı açtım. Karşımdakiyle donup kaldım. Burada ne işi vardı? ‘’Gelen misafiri kapıda mı bekletirsin?’’ dediğinde hala hareketsizdim. ‘’Şey, kusura bakmayın. Sizi beklemiyordum.’’ dedim Okan’a ve geri çekilip kapıyı açtım. Neden gelmişti ki? İçeri öylece girdiğinde hafifçe öksürdüm. ‘’Ayakkabılar.’’ dediğimde durup yüzüme baktı. Sonra dediğimi anlayıp ayakkabılarını çıkardı. ‘’Salona buyurun.’’ diyerek salonu gösterdim ve hızlıca odaya kaçtım. Üzerimde taytım ve cropum vardı. Dolaptan salaş bir tişört alıp kafamdan geçirdim. Sırtımdaki yanık izini görmesini istemiyordum. Salona geri döndüğümde oturduğu yerden bana baktı. ‘’Kahve içer miydiniz?’’ dedim. ‘’Olur.’’ deyince mutfağa geçtim. Kahveyi ocağa koyup bıraktığımda mantıyı süzüp aradan çıkardım. Pişen kahveyi fincana alıp yanına mikrodalgada çözülen kurabiyeden koydum ve salondaki adama götürdüm. Orta sehpayı çekip önüne yerleştirdim. Karşısındaki koltuğa geçip oturduğumda bakışları üzerimdeydi. ‘’Nasıl olduğunu merak ettim o yüzden geldim.’’ dedi meraklı bakışlarımı sonlandırmak için. ‘’Gerek yoktu.’’ dedim sakince. ‘’Ben size iyi bakayım ki siz de beni iyi koruyun.’’ Biraz dalga geçerek söylemişti. Kahvesinden bir yudum içti. Bakışları hala üzerimdeydi. ‘’Teşekkür ederim. O gün iyi iş çıkardın.’’ ‘’Görevimi yaptım.’’ Kahve yanına koyduğum kurabiyeden bir ısırık aldığında yüzünde hoşnut bir ifade oluştu. Okan’ı gerçekten çözemiyordum. Normalde çalışanlarına karşı buz gibi soğuktu. Konuşmuyordu, muhatap olmuyordu ama konuştuğunda da sanki arkadaşlarıymış gibi çok samimi konuşuyordu. Aklından geçenleri anlamak çok zordu. Dışarıya karşı kapalı bir kutuydu. Düşüncelerini gece gibi örtüyordu. Adam giyinişiyle bile heykel gibiydi. Kasları giydiği gömleğin omuzlarını germişti. Saçları her daim yapılıydı. Önü su dalgası gibi hafif kalkık geriye dönüktü. Yüzüne yakışıyordu. Mavi gözleri koyu bir tondaydı. Lanet adamın boyu bir seksen civarı falan olmalıydı. Giyimi zaten fazla özenliydi ve parfümünün kokusu kendinden önce geliyordu. Sessizce oturacak mıydık? Ne konuşacaktık ki? Zaten varlığını hissettiğimde sadece ailemi hatırlıyordum. Kahvesinden bir yudum daha içti. ‘’Gelerek rahatsız mı ettim? Fazla gerginsin.’’ ‘’Hayır, sadece beklediğim bir misafir değildiniz.’’ Kaşları hafifçe havaya kalktı. ‘’Erkek arkadaşın mı gelecekti? Yanlış bir zaman mı seçtim?’’ ‘’Ne!’’ dedim şaşkınlıkla. ‘’Erkek arkadaşım yok. Çekemem öyle sevgili tripleri falan.’’ Bu kadar ayrıntı vermek zorunda mıydım? Ne gerek vardı ki? Yüzünde bir gülümseme oluştu. ‘’Sakin ol Şeker.’’ dedi. Kahvesinin son yudumunu içtiğinde bakışları hala üzerimdeydi. ‘’İşe ne zaman döneceksin? Diğer korumalarım senin gibi koşamıyor. Koşu yolunun yarısında tıkanıp kalıyorlar ve hepsini kovmama az kaldı.’’ Kovar mıydı? Kovardı! ‘’Patron sizsiniz. Emriniz bu yöndeyse hemen dönebilirim ama koşabilecek kadar yaram iyileşmedi.’’ ‘’Önce iyileş. Bana sağlıklı lazımsın.’’ ‘’Niye tekrar ölümle burun buruna geleyim diye mi?’’ Sözlerimle kahkaha attı. ‘’Fazla cesursun.’’ ‘’Babam beni korkak biri olarak yetiştirmedi.’’ ‘’O kadarını gördük.’’ dedi gayet ciddi bir şekilde. Gerçekten acıkmıştım ve aklım mutfakta bekleyen mantıdaydı. ‘’Siz gelmeden önce yemek yiyecektim. Eşlik etmek isterseniz beraber yiyelim. Fazlasıyla acıktım ve gitmenizi bekleyemeyeceğim.’’ dedim açık sözlü bir şekilde. Kalkıp gideceğini falan düşünmüştüm ama gayet rahat bir şekilde ‘’Tamam.’’ dedi. Sessiz kalıp mutfağa gittim ve mantının sosunu hazırladım. İçine bilerek sarımsak ekledim. Biraz etrafına kötü koksun istiyordum. Börekleri tabağa alıp yemek masasının üzerine bıraktım. Önceden yıkayıp temizlediğim yeşilliklerle hızlıca bir salata yaptım. Masayı hazırladığımda salonun kapısından başımı uzattım. ‘’Yemek hazır.’’ dediğimde elindeki telefonu cebine koyup oturduğu yerden kalktı ve mutfağa geldi. Hareketleri rahattı. O saray gibi evinden sonra böyle küçük bir evde rahat edemez diye düşünmüştüm ama pek umursuyor gibi değildi. Sandalyeyi çekip oturduğunda bakışları mantıdaydı. ‘’Hamur işi mi? Senden daha sağlıklı bir menü beklerdim.’’ Bardaklara su doldurup karşısına oturdum. ‘’Otlanarak beslenseydim o kadar dövüş için gücüm olmazdı.’’ ‘’Bir de sarımsaklı!’’ ‘’Sarımsaksız yapıp mantıya hakaret mi edeyim?’’ Bakışlarımız havada buluştu. ‘’Her söze verecek bir cevabın var değil mi?’’ ‘’Size patronumsunuz diye yumuşak davranıyorum. Sonuçta el mahkûm.’’ Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. ‘’Öğrencin olmak istemezdim.’’ Dudaklarımı güler gibi kıvırdım. ‘’Soyadıma aldanan öğrencilerimin yeri öpmüşlüğü çoktur.’’ ‘’Tahmin edebiliyorum.’’ Mantısından bir kaşık ağzına aldı. Ben de yemeye başladım ama onun gibi kibar olamayacaktım. İki kaşığı art arda ağzıma teptim. Nedense davranışlarımla eğleniyor gibiydi. ‘’O adamlar neden peşinizdeydi?’’ diye sordum. ‘’Bu yıl satışa çıkacak takı tasarımlarımı elde etmek isteyen biri var. Onun adamlarıydı.’’ Cevap vermez diye düşünmüştüm ama vermişti. Biraz da şaşırmıştım. Babasının işleriyle ilgili bir şey beklemiştim. Bu çok masumca olmuştu. ‘’Fuara kadar durmayacaktır.’’ diyerek ekledi. Konuşmalarımız biraz atışmalı devam etti. Önüne koyduğum mantıyı sarımsağına aldırış etmeden yedi. Bir dilim de börekten almıştı. ‘’Eline sağlık. Güzeldi.’’ dedi. ‘’Teşekkür ederim.’’ Oturduğum yerden kalkıp boş tabaklara uzandım. Benden önce davranıp tabakları aldı ve muslukta kirini akıtıp bulaşık makinesine yerleştirdi. ‘’Arkamdan yedikten sonra kaçtı diye konuşmanı istemem.’’ dedi gülerek. ‘’Düşünmemiştim.’’ derken güldüğümü fark edince hemen gülümsememi geri sildim. Bu adama neden gülüyordum ki? Düşmanımdı o benim! Gitmek için kapıya yöneldi. Ayakkabılarını giydikten sonra bana baktı. ‘’Biran önce iyileş ve işine dön. En iyi korumamdan uzak kalmak hoşuma gitmiyor özellikle de fuar öncesi.’’ ‘’İyileşmek için kendime iyi bakacağım. Söz.’’ dediğimde yine gülümsediğimi fark ettim. Gittiğinde kapıyı ardından kapattım. ‘’Kendine gel Ahsen. Şu adama gülüp durma.’’ dedim ve balkona ilerledim. Okan’ı arabaya binerken gördüm. Diğer korumalar etrafındaydı. Araba uzaklaştığında ben de eve geri girdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD