14

1560 Words
Güzel ve uzun bir kahvaltı yaptım. Rahat hareket edebilmek için üzerime bir tayt ve sporcu atleti giydim. Böylece sırtımdaki yanık izi de kapanmış oldu. Kıyafet için laf ederlerse bu defa ağzımı açardım. Böyle bir sorumluluğu onların verdiği pantolon ve gömlekle yapamazdım. Bir kez dövüşmüştüm o kıyafetlerle ve zorluğunu yaşamıştım. Makyajımı yapıp kısa saçlarımı elimle düzelttim. Kulaklığı kulağıma taktım. Telefonu da taytımın cebine sıkıştırdım. Silahı da belime sokuşturdum. Taha aradığında spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip evden çıktım. Bakışları bir süre üzerimde takılı kaldı. ‘’Seni daha önce sivil görmemiştim. Garip geldin.’’ ‘’O kıyafetlerle dövüşmek çok zor. Bir günlük görmezden gelsinler.’’ ‘’Sen işi sorunsuz hallet istersen bikiniyle hallet. Okan Bey her türlü görmezden gelir.’’ Küçük bir kahkaha attım. ‘’Bikini kalsın. Bu kıyafetlerle iyiyim.’’ Atölyeye geldiğimizde Levent diye bir adam bizi karşıladı. Orta yaşlardaydı. Bakışlarım atölyeyi koruyan çok sayıdaki korumanın üzerindeydi. ‘’İçeri gelin.’’ diyen Levent ile ardından takip ettik. İçeride masa başlarında çalışan başka elemanlarda vardı. Masanın üzeri anlamadığım eşyalarla doluydu. Ee tabi herkesin ustalığı kendineydi. Siyah bir bez çantayı getirip önümüze bıraktı. ‘’Hepsi eksiksiz içinde.’’ Taha çantayı açıp içindeki kutuları çıkardı ve tek tek elindeki listeyle kontrol etti. ‘’Tamamdır.’’ dediğinde tekrar çantaya yerleştirdi ve fermuarını kapattı. Levent gülerek bakıyordu. ‘’Bizden bu kadar. Artık şu korumaları çekin geri diğer müşterilerim korkup kaçıyor.’’ ‘’Hepsini alıp gidiyorum.’’ dedi Taha. Kapıya yöneldiğimizde bana baktı. ‘’Hadi bakalım Ahsen Şeker göster kendini.’’ Elimi yumruk yapıp iki kez kalbimin üzerine vurdum. ‘’Ayıpsın o iş bende.’’ Dışarı çıktığımızda korumalara gerekli talimatı verdi ve hep beraber yola çıktık. Bir süre ilerlediğimizde kulaklığımdan bir ses geldi. ‘’Misafirlerimiz var.’’ Düğmeye basıp cevap verdim. ‘’Kaç araba?’’ O anda yan yoldan çıkan bir kamyon önümüzdeki korumaların olduğu araca çarptı. Hatta çarpmak masumca kalırdı resmen ezip geçti. Taha kamyona çarpmamak için arabayı durdurdu. ‘’Yer değişelim.’’ dediğim an ben şoför koltuğuna geçerken o yolcu koltuğuna süzüldü. Arabayı geri vitese takıp biraz hareket ettim ve sonra yan yoldan içeri saptım. Gaza yüklenirken kulaklığımdan bir ses geldi. Fazla gürültülüydü. ‘’Arabayı tarıyorlar.’’ Düğmeye bastım. ‘’Kaçın, kendinizi kurtarın. Bizi boş verin.’’ Kulaklıkta bir başka ses yükseldi. ‘’Uzaklaşıyoruz. Sizin peşinizden geliyorlar.’’ ‘’Anladım. Halledeceğim.’’ dediğimde kulaklığın sinyali kesildi. ‘’Lanet olsun.’’ dedim direksiyona yumruk atarak. ‘’Gündüz vakti araba taramak ne demek? Polis denen bir şey var.’’ Taha alaycı bir ses çıkardı. ‘’Bu olay hiç yaşanmamış olacak. Yıllardır böyle saldırılar olur daha bir tanesi bile ne polise gitti ne de haberlere çıktı. Üzeri öylece kapatılır. Sonuçta iki tarafta güçlü insanlar.’’ ‘’Çantayı gözünün önünden ayırma.’’ dedim gaza biraz daha basarak. ‘’Ve ardımdan trafik cezası gelirse sizin beceriksizliğiniz diye yüzünüze vururum.’’ ‘’Orası kolay. Sen yeter ki fuar alanına ulaşmayı başar.’’ Ardımdaki arabadan kaçmak için kırmızı ışığa aldırış etmeden hızla geçtim. Araçlara çarpmamak için biraz makas atmak zorunda kaldım. ‘’Baban seni böyle görmeliydi. Gurur duyardı.’’ ‘’Kes sesini Taha.’’ diye bağırdım. Aklımda düşünceler dönüp duruyordu. Yanımdaki dosyadan yol güzergâhına bakıyordu. Dosyayı elinden alıp arka tarafa attım. ‘’Bu işleri hesap kitapla yapamazsın. Arkamdaki arabaların görüş alanından çıktığımız an çantayı alıp aşağı atla.’’ ‘’Ne!’’ bu sefer bağıran oydu. ‘’Bu hızda giden arabadan mı atlayayım?’’ ‘’Evet. Onlar beni takip ederken sen takıları götürürsün. Popon çizilecek diye bu kadar korkma.’’ ‘’Tamam bunu yapabilirim. Aslında yapamam ama mecbur yapacağım. Ölürsem nişanlıma onu sevdiğimi söyle. Allah’ım kesin öleceğim. Ne olur intihardan sayma iş kazası diye kabul et. Amin.’’ Söyledikleriyle istemsizce kahkaha attım. Korkudan hatim inmesine az kalmıştı. Yan yola hızlıca kırdığımda kapıya doğru yan yattı. ‘’Hazırlan.’’ dedim. Araba ardımdan dönene kadar atlaması gerekiyordu. Önce emniyet kemerini sonra kapıyı açtı. Çok az yavaşladım. ‘’Atla.’’ dediğimde kendini dışarı attı. Ben yola devam ederken Taha binalardan birine girmişti. O esnada arabada görüş alanıma girdi. Sürmeye devam ettim o da peşimden geldi. Neyse ki yaptığımızı fark etmemişlerdi. Telefondan hızlıca Selim Bey’i aradım. ‘’Ahsen!’’ diyen sesi telaşlıydı. ‘’Taha’yı bul ve destek gönder.’’ der demez telefonu kapattım. Direksiyonu kıvrılan yolla çevrildim. Uzun bir süre kaçma kovalamaca oynadık. Ne kadar geç fark ederlerse o kadar iyiydi. Yeni bir yola girdiğimde çıkmaz sokakla çığlığı bastım. Artık kaçışım kalmamıştı. Taha’ya zaman kazandırmak için arabadan indim ve kapılarını kilitleyip anahtarı cebime sıkıştırdım. Dayanabildiğim kadar dayanacaktım. Elbet arabanın sinyalinden olduğum yere Selim Bey birilerini gönderecekti. Arabadan inenlere baktım. Kalabalıklardı. Adamlardan biri öne çıktı. ‘’Çantayı ver.’’ dediğinde alaycı bir gülüş gönderdim. ‘’Arabada. Gel de al.’’ dedim meydan okuyan sesimle. Daha yeni iyileşmiştim. Neden bu işi üç günden fazla sağlıklı kalarak yapamıyordum? Ellerimi birbirine kenetleyerek öne doğru uzattım ve başımı sağa sola yatırıp kütlettim. ‘Canım babam, öğrettiklerin için seni çok seviyorum.’ diye içimden bir teşekkür gönderdim. Adam üzerime geldiğinde yumruğunu kolumla durdurup ayağına çelme takıp yere düşürdüm ve suratına tekmeyi indirdim. Kadın olduğuma aldanırsa böyle ilk saniyeden bayılıp kalırdı işte. ‘’Sıra kimde?’’ dedim diğerlerine bakarak. ‘’Zor yoldan olsun diyorsun yani.’’ diyen adamlardan biri öne çıktı. Yere tükürdüğünde dudaklarımdan bir cık cık sesi yükseldi. ‘’Hayvanlar bile çevrelerini senden temiz tutuyor.’’ ‘’Gel de göstereyim sana hayvanı?’’ Üzerime yürüdüğünde attığı tekmeden kaçtım ve yüzüne yumruğu geçirdim. O anda bir diğeri kolumdan tuttuğu gibi yanağımda bir tokadın acısı belirdi. Gerçekten tokat mı? Bu kadar basitleşmeye gerek var mıydı? Yumruklarım güçlüdür ama tekmelerim şahanedir. Olduğum yerde dönerek kolumu kurtardım ve ikisine art arda tekmeyi bastım. Az çok gücümü anlamışlardı. Karşımda duran yedi adama baktım. Hepsiyle baş etmeme imkan yoktu. Tekrar üzerime geldiklerinde tekmelerim, yumruklarım ard arda bedenlerine indi ama bunu yaparken ben de onların savurduğu darbelerden nasibimi alıyordum. Her yerim kan içinde kalmıştı. Yarısı benim kanımdı yarısı onların. Karnıma gelen tekmeyle yere düştüğümde üzerime gelene tekme atarak yere devirdim ama bir diğeri gelip kolunu boğazıma bastırınca alamadığım nefeslerle ayaklarım yeri dövmeye başladı. Kolu çözmeye çalışırken adamlardan diğeri ayağıyla karnıma bastı. Üçüncü biri daha geldi ve üzerime eğilip ellerimi tuttu. Hareket etmemi tamamen engellemişlerdi. Yüzüme inen yumrukla acı başımın içinde havai fişek gibi patlamıştı. Ayağını karnıma bastıran biraz daha güç uygulandığında dudaklarımdan acıyla bir hırıltı çıktı. Biri gelip taytımın cebine uzandı ve araba anahtarını aldı. Ayaklarım hâlâ serbestti. Geriye doğru ayağımı tamamen açıp anahtarı alanın kafasına tekmeyi geçirdim. Darbeyle düşerken karnıma ayağıyla basana çarptı ve onuda kendisiyle yere düşürdü. Hafifleyen ağırlıkla onlar ne olduğunu anlamadan ikinci tekmeyi geri doğru ellerimi tutana savurdum ve ellerindeki güç azalınca kendimi kurtarıp boğazıma kolumu bastıranın kulaklarından yakalayıp sertçe kendime çekerek kafa attım. Olduğum yerde dönerek ayağa kalktığımda diğer adamlar üzerime geliyordu. Belimdeki silahı çıkarıp çektiğimde onlarda aynı şekilde karşılık verdi. “Şu arabadan takıları alın.” diyen adamla anahtarı benden alan arabaya ilerledi. Bu kadar zaman kazandırmak yeterli miydi? Daha fazla direnecek gücüm kalmamıştı. Adamlar yedi kişiydi gerçi birkaçını halletmiştim ama ben de hallolmuştum. “Arabadan uzak durun.” dedim bilerek. Silahımı arabaya ilerleyene doğrulttum. “O takıları asla alamayacaksınız.” “Bu kadar adamın arasından kaçışın yok.” diyerek arabanın kilidini açıp içine uzandı. Burnumdan akıp ağzıma dolan kanı yere tükürdüm. Aldığım darbelerden biraz başım dönüyordu. Gözlerim kararınca olduğum yerde sendeledim ama ayaklarımın üzerinde durmayı başardım. “Araba boş. Kandırmışlar.” diyen sesin ardından yüzüme bir yumruk daha indi. Gözlerim karardığı için fark edememiştim. Daha fazla dayanamayıp dizlerimin üzerine düştüm. “O takılar çoktan fuara gitti.” dedim kesik kesik soluyarak. Biri yanıma gelip çenemi sıkıca tuttu. “Dua et sen de emir kulusun yoksa şurada canını alırdım.” “Patronuna selamımı söyle.” dediğimde yumruğu karnıma indi. “Gidiyoruz.” diyerek yanımdan kalktı ve adamlarla uzaklaştılar. Düştüğüm yerden zor da olsa kalktım ve arabaya ilerledim. Koltuğa oturduğumda nefeslerim hâlâ kesik kesikti. Telefonum arabanın zeminine düşmüştü. Alıp ekrana baktım. Selim Bey ve Taha’dan birçok çağrı vardı. Taha'yı geri aradım. Çok geçmeden telefonu açtı. “Çok şükür. İyi misin?” “Takılar yerine ulaştı mı?” dedim. “Evet.” “Tamam.” diyerek telefonu kapattım. Çalmaya başlayan telefona baktım. Selim Bey'di. “Alo.” dediğimde karşıdan sesi duyuldu. “Ahsen neredesin? Arabanın sinyali kesildi takip edemedik.” Bir bu eksikti! Ben de bilmiyordum ki öylece girmiştim yollara. “Fuar alanına geliyorum.” dedim. Yola çıktığımda dörtlüleri yaktım ve yavaşça ilerledim. Arada gözlerim kararıyordu. Her an bayılabilirdim. Fuar alanına geldiğimde etraf çok kalabalık ve canlıydı. Arabayı bir şekilde park ettim ama içinden inemedim. Saat on olmuştu. Takıların şimdiye sergilenmiş olması gerekiyordu. Başımı koltukta geriye yasladım. Kalan gücüm de araba sürerken bitmişti. Keşke buraya gelmek yerine eve gitseydim ya da Ümit’e. Acıdan düşünemiyordum ki! Yedi kişi resmen üzerimden ezip geçmişti. “Araba burada!” diyen sesin sahibi elini kapıya attı. Kapı açıldığında bir ses daha duydum. “Durumu nasıl?” “Kendinde değil gibi.” Bu da başka bir sesti. “Ahsen!” yüzümde bir el hissettim. “Ahsen, beni duyuyor musun?” “İyiyim.” dedim ama çok zor konuşmuştum. “Hadi, gel bakalım.” Bir el belime sarıldı ve arabadan inmem için yardım etti. Burnuma keskin parfüm kokusu doldu. Gözlerimi açtığımda yanımda beni tutan Okan’ı gördüm ama gözlerim tekrar geri kapandı. İstemsizce bedenine dayanmıştım. İlk adımı zorla attım. İkinci adımı attığımda ayaklarım taşımayı reddetti. Düşecekken belime sarıldı kol engel oldu. “Arabamı getirin kimse görmesin.” Sesi emir doluydu. Çok geçmeden arabası tam önümde durdu. Bütün ağırlığımı kendine alarak arabaya yürüttü ve koltuğa oturttu. “Taha, doğrudan eve gidin. Doktoru da çağır. Ben burayı halledip geleceğim. Dikkat çekmeyelim.” Araba hareket ettiğinde acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordum. “Ahsen, biraz daha dayan.” Taha’nın sesinde korku vardı. Gözlerim kapalı, acıdan kaybolmuş halde dayanmaya çalıştım. Başka çarem de yoktu. Buna mecburdum. İntikamım için yaşadığım her şeye dayanmak zorundaydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD