19

2196 Words
Kahvaltı saatinde yemek odasına indiğimde Okan’ın kahvaltısının aynısından bir tabakta benim için hazırlanmıştı. Bir haşlanmış yumurta, birkaç zeytin, bir dilim peynir ve bolca yeşillik. Neden sabah kahvaltı diye maydanoz, tere falan yiyorduk ki? Bu resmen işkenceydi. Bir de portakal suyu vardı tabi. ‘’Ekmek yok mu?’’ dediğimde yüzüme attığı bakış alaycıydı. ‘’Hayır.’’ Yumurtadan bir ısırık aldım. Ben bunlarla doymazdım ki! Elime aldığım maydanozla bakışıp duruyorduk. ‘’Midemde büyük bir yer tutar mısın?’’ dediğimde ağzıma attım ama ağzımı bile doldurmamıştı ki midemi doldursun. Çektiğim işkenceyi bitirmek için yumurtanın hepsini ağzıma attım ve çiğnemeden yuttum. ‘’Yumurtayı bütün mü yuttun?’’ diye sordu Okan. ‘’Evet.’’ dedim. ‘’Sonuçta sindirim ağızda başlar. Ben de buna engel oldum ki midem uzun süre sindirmekle uğraşsın ve açlığıma açlık eklemesin.’’ Komik bir şey mi söylemiştim? Niye kahkaha atıyordu? Öfkeyle peyniri de ağzıma alıp öylece yuttum. Zeytinler zaten miniklerdi. Çekirdeğini çıkarınca geriye bir şey kalmıyordu. Tereyi alıp havaya kaldırdım. ‘’Bunu da bahçedeki çiçeklerin yanına mı eksem? Ne de olsa karnımı doyurmayacak bari orada yeniden kök salsın.’’ ‘’İddiaya giren sendin. Şimdi mızıkçılık yapma.’’ Yumruk haline gelen elimi sakin kalması için açıp kapayarak esnettim ve portakal suyumu tek dikişte içtim. ‘’Öğlene kadar yatıp kalkmayacağım. Kalan enerjimi de harcarsam açlıktan bayılırım.’’ Aynur içeri girdiğinde Okan çalışanına döndü. ‘’Aynur Hanım, öğlene kadar Ahsen’in yemek yemesi yasak. Kaçamak yapacak olursa engel olun yoksa siz işinizden olursunuz.’’ Gözlerimi devirerek derin bir nefes aldım. Pisliğin tekiydi. ‘’Elbet düşersin elime.’’ dedim dişlerimin arasından. Bence söylediğimi duymuştu ama karşılık vermedi. Gülerek çekip gitti. Aynur’un garip bakışları üzerimdeydi. Oturduğum yerden kalktım. ‘’Senin bu patronun pisliğin teki.’’ dedim ve odaya çıktım. Midem resmen açlıktan isyan ediyordu ama inat etmiştim dönmeyecektim sözümden. Öğlene kadar yemek falan yemeyecektim. Biraz bahçede takıldım, biraz odada, biraz salonda. Öğlene kadar nasıl vakit geçirdim bilmiyorum ama bir şekilde geçirmiştim. Yemek için mutfağa gidecekken bir kurye gelmiş ve büyük boy pizzayı bırakıp gitmişti. İçinde de ‘Umarım küçük gelmez. Afiyet olsun.’ yazan bir not vardı. Komik miydi yani? Tamam biraz komikti ama gülmemiştim işte. Zaten açlıktan kan şekerim düşmüştü sinirim tepemdeydi. Şu an hiç de şeker gibi bir insan değildim. Salonda oturup televizyonu açtım ve pizza kutusunu kucağıma koydum. Büyük bir ısırık aldığımda sinirim bir anda yatışmıştı. Yarısını nefessiz yemiştim. Yemeksiz bir Ahsen düşünülemezdi. Annem bile bebekken durmadan meme isterdin normal bebeklere göre daha çok emerdin derdi. Pizzanın geri kalan yarısını da keyfini sürerek yemiştim. Boşalan kutuyu çöpe attığımda daha iyi hissediyordum. Çalışanların hepsi bir köşede işleriyle uğraşırken gizlice çalışma odasına çıktım. Açıp bakacağım dosya falan hiçbir şey yoktu. Masanın çekmecelerini karıştırmaya başladım. Bir çekmecede resim defteri vardı. Çıkarıp sayfalarına baktım. Karakalem çalışması yapılmıştı ve her sayfası doluydu. İç ısıtan resimler vardı. Annesinin boynuna gülerek sarılan bir çocuk, iki patisi üzerine kalkmış minik bir kedi, bir çocuğun uçurduğu uçurtma ve manzara resimleri. Resimlere bir süre hayranlıkla bakıp geri bıraktım. Çekmecenin birinde küçük bir takı kutusu vardı. Açmaya gerek duymadım. Bir ajanda buldum. İçine sadece iş ile ilgili programları yazılmıştı. Masanın üzerinde tableti duruyordu. Biraz karıştırayım dedim ama sadece çizim yapacağı programlar yüklüydü. Bu adamın gerçekten hiç pis işi yok muydu? Bu düşünce neden içimi rahatlatmıştı? Çalışma odasından çıkıp odasına gittim. İçerisi fazla düzenliydi. Giyinme odasına girdiğimde ortada büyük camlı bir masa şeklinde dolap vardı. İçi saat doluydu. Bir tarafta da çeşit çeşit yaka iğnesi sıralanmıştı. Kıyafetleri ütülenip asılmıştı. Duvara gömülü bir kasa vardı ama tabi açma imkânım yoktu. Banyosu zaten banyoydu işte. Gizli işleri varsa da burada ipucu olacak değildi ya! Odasında sadece büyük bir yatak vardı. Bir de başucunda elektronik bir fotoğraf çerçevesi. Farklı fotoğraflar sürekli akıp geçiyordu. Bir süre fotoğraflara baktım. Hepsi aile fotoğrafıydı ama daha çok yeğeni vardı. Doğduğu andan itibaren ne kadar fotoğraf çekilmişse hepsini içine yüklemişti. Bahçeye çıktığımda elim boştu. Bence Okan’ın babasının işlerinden gerçekten haberi yoktu. Yanında olduğum zamanlar da iş dışında bir aktivitesi olmamıştı. Görüştüğü herkes kendi işlerinin bir parçasıydı. Babasına yaklaşmam gerekiyordu ama nasıl? Yüksel’in yerine Hamit Kılıçhan yaptıklarımı övüp iş teklif etseydi keşke. Sonuçta oğlunun işini kurtarmıştım. Okan akşam eve Taha ile birlikte döndüğünde çocuklarla ayaküstü biraz sohbet ettik. Bu evde kalıyor olmamla biraz dalga geçmişlerdi ama art niyet taşımıyorlardı. Sadece biran önce işe dönmemi istiyorlardı çünkü aksi durumda izin günleri yine yanacaktı. Akşam yemeğine geçtiğimizde Taha sürekli babamla ilgili soru soruyordu. Çığlık atma derecesine gelmiştim. Okan, ‘’Bıraksan da kız biraz nefes mi alsa?’’ diye araya girdi. ‘’Olmaz merak ettiğim her şeyi sormam gerek. Ergenlik dönemlerimde bütün arkadaşlarım odalarına manken posterleri asardı ben Arınç Şeker’in posterini asmıştım.’’ ‘’Taha Bey.’’ dediğimde ‘’Lütfen sadece Taha de.’’ dedi. ‘’Peki Taha, babam da herkes gibi sıradan bir insandı. Sadece yaptığı işte fazla ustalaşmıştı ve onu bu kadar tanınmış yapanda kenar mahallelerden topladığı çocukları eğitip milli sporcu haline getirmesiydi. O çocuklar zaten yetenekliydi ama ihtiyaçları olan tek şey ellerinden tutacak birisiydi babam da bunu yapmıştı.’’ Aklıma kendi çocuklarım gelmişti. İntikamımı aldığımda onlara geri dönecektim ve o günü sabırsızlıkla bekliyordum. ‘’Yine de baban bir efsaneydi.’’ dedi ve sonra Okan’a baktı. ‘’Siz neden Buket’i hala kovmadınız?’’ Konuşması resmiydi ama yine de aralarındaki samimiyet anlaşılıyordu. ‘’İlk defa işini doğru yapan birini bulmuşum neden kovayım?’’ Taha oldukça gürültülü bir kahkaha atınca diğeri ‘’Çalışanımı kovmadığım için gülemezsin.’’ diyerek bir sitem gönderdi. ‘’Buket benim baldızım.’’ ‘’Ciddi misin?’’ Okan’ın yüzünden şaşkınlığı belli oluyordu. Taha konuşmaya devam etti. ‘’Siz diğer sekreterinizi son dakika kovunca yerine birini bulamadık. Buket’te işinden yeni ayrılmıştı. Dedim gel bir gün idare et zaten akşam mesai bitene kadar kovacaktır biz de o arada yeni birini bulmuş oluruz ama bir türlü kovmadınız. Maaşta iyi olunca Buket’te ayrılmak istemedi.’’ ‘’Madem işini böyle güzel yapacak bir baldızın vardı ne diye daha önce getirmedin de beni uğraştırıp durdun?’’ İkisi de gülüp duruyordu. ‘’Sizin Neşe ile düğün ne zaman?’’ ‘’Seneye mayıs ayında. Tutturdu tanışma yıldönümümüzde evlenelim diye ben de mecbur uyum sağlıyorum. İlişkinin bir numaralı kuralı kadın ne derse doğrudur sen sadece tamam diyeceksin.’’ Bu defa söylediklerine ben de güldüm. ‘’Sana bir sır vereyim mi?’’ dedim Taha’ya bakarak. Başıyla onayladı. ‘’O hayranlık duyduğun herkese sözünü geçiren güçlü babam tam da söylediğin gibi annem ne derse tamam diyordu.’’ ‘’Bizimkilerde mi bir sorun var?’’ Okan ikimize birden bakıyordu. ‘’Evde sözü geçen genelde babam oluyor.’’ Taha cevap verdi. ‘’Hamit Bey’e kafa tutmak cesaret ister.’’ Bilmiyormuş gibi davranarak konuştum. ‘’Çok mu sert biri?’’ ‘’Biraz katıdır.’’ dedi Okan. ‘’Bana disiplinli diyorlar da babam benden daha disiplinlidir. Sadece yıllardır aynı ekiple çalışıyor o yüzden benim işten kovduklarım insanların gözüne batıyor.’’ ‘’Yeni bir inşaata başlamış.’’ Taha konuyu bir anda değiştirmişti. Diğeri cevap verdi. ‘’Evet. Geçenlerde yanına çağırıp fikir almıştı. Fuar alanı yapacakmış nasıl olsun falan diye.’’ Elimdeki çatalı sıkıca kavramıştım. Konuştukları inşaat için ben ailemi kurban vermiştim. ‘’Alan çok büyük. O kadar kişiyi yerlerini satmaları için nasıl ikna etmiş acaba?’’ Taha tam da benim sormak istediklerimi soruyordu. ‘’Tapusuz gecekondu mahallesi olduğunu söyledi. Hepsine yeni bir ev alacakları kadar ödeme yapmış. Orada yaşayanlar içinde güzel bir fırsat işte.’’ Okan’ın gerçekten haberi yoktu. Konuşması çok rahattı. Bu kadar iyi rol yapamazdı. Buna inanmıyordum. Acaba babasının gerçek yüzünü bilse ne yapardı? ‘’Neyse boş ver babamı. Bir gün Neşe ile gel yemeğe.’’ ‘’Olur. Ayarlarız bir gün.’’ Konu yine değişmişti ama ben içimde boğuluyordum. Düşüncelerimi geriye itmeye çalıştım. Şimdi sırası değildi. Yemeğime odaklanmayı denedim ama aklım dağılmıştı bir kez toparlayamıyordum. ‘’İzninizle.’’ diyerek masadan kalktım. Yemeğimin çoğu tabağımda duruyordu ama ikisi de sessiz kaldı. Doğrudan mutfağa indim ve buzdolabından maden suyu alıp nefessiz içtim. İçim yanıyordu ama söndüremiyordum. Gözüme rafta parlayan çikolatalar takıldı. Kutuları garipti, üzerinde yazanlar da yabancı dildeydi anlayamamıştım ama biraz tatlı iyi giderdi. İki kutuyu alıp bahçeye çıktım ve çiçeklerin arasına oturdum. Kutunun birini açtığımda içinde bayram çikolataları gibi küçük yuvarlak çikolatalar vardı. Birini ağzıma attım. Tadı fazla acıydı sanırım bitterdi. Bir kutunun yarısını yediğimde telefonumu çıkarıp dedemi aradım. ‘Aradığınız numaraya şuan ulaşılamıyor. Lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın.’ ‘’Dede!’’ dediğimde ağlamaya başlamıştım. ‘’Sizi çok özledim. Lütfen geri dönün.’’ Gözyaşlarımı hızlıca sildim. ‘’Kardeşime iyi bak olur mu? Ben olduğunuz yere gelemiyorum siz birbirinize emanetsiniz.’’ Telefonu kapattığımda gözyaşlarımın arasında kutudaki çikolatayı tamamen yedim ve ikinci kutuyu açtım. Onu da bitirmeme az kalmışken biraz tuhaf hissediyordum. Gözyaşlarım dinmişti. Acım yine vardı ama çok canımı yakmıyordu. Biraz hissizleşmiş gibiydim. Çikolatadan bir tane daha ağzıma aldığımda konuşma seslerini duydum. Sevgili patronum ve yancısı bahçeye çıkmış vedalaşıyorlardı. ‘’Pişştt, gidiyor musun? Güle güle.’’ diye bağırdım gülerek. Hareketlerimi pek kontrol edemiyordum. Bakışlar olduğum yere çevrildi. ‘’Bunun kafası mı güzel?’’ diyen Taha olduğum tarafa doğru yürüdü. ‘’Yüzündeki gülümsemeye baksana.’’ Kutudaki çikolatadan bir tane daha ağzıma attım ve sonra karşımdakine uzattım. ‘’Yer misin? Biraz acı ama güzel.’’ Okan gelip elimdeki kutuyu çekip aldı. Kapağını kapatıp üzerine baktı. Sonra da boşalmış kutuya. ‘’Bunların hepsini sen mi yedin?’’ ‘’Evet.’’ Arkama yaslanıp bacağımı kabaca diğerinin üzerine attım. ‘’Evinden iki kutu çikolata eksildi diye batmazsın.’’ Taha da gelmiş kutuya bakıyordu. ‘’Ahsen, alkolle aran nasıl?’’ ‘’Sevmem. Ağzıma da sürmem.’’ dedim. ‘’Belli. İçme de zaten biraz çikolatayla bu hale geldiysen içince sızıp kalırsın muhtemelen.’’ ‘’Çikolatayla ne ilgisi var?’’ dedim yine gülerek. Okan’da gülmeye başladı. ‘’Yediğin şey alkollü çikolata ve yurtdışından bir müşterim göndermişti. Özel üretim içindeki alkol oranı normalden daha fazla.’’ ‘’Ciddi misin?’’ dediğimde hıçkırdım. Bu defa gülen Okan’a Taha’da eşlik etti. ‘’Bitter olduğu için acı değildi yani?’’ Bir kez daha hıçkırdım. ‘’İlgilenmemi ister misiniz?’’ diyen Taha’ya patronu cevap verdi. ‘’Hayır, sen daha fazla geç kalma. Ben hallederim.’’ Taha giderken arkasından el salladım. Ne yaptığımı kesinlikle bilmiyordum. Hareketlerimi, konuşmamı yöneten ben değildim. Sevgili olmayan sevgili patronum koluma uzandı. ‘’Hadi gel seni odana götüreyim.’’ Ayağa kaldırmak için çektiğinde karşı koyamadım. Bir adım attığımda ayaklarım birbirine dolanınca kolu belime dolandı ve kendine doğru çekti. ‘’Dikkat et. Düşeceksin.’’ ‘’Tut o zaman düşmeyeyim. O kasların bir işe yarasın.’’ Tekrar hıçkırdım. ‘’Bu konuşmalarını yarın hatırlamazsan tek tek hatırlatacağım.’’ ‘’Niye sen ajanda mısın?’’ dediğimde yaptığım iğrenç espriyle kahkaha attım. Kafam çok bulanıktı. Algılarım birbirine karışmıştı. ‘’Şeker gibi kızsın. Hiç bu iğrenç espri oldu mu şimdi?’’ Adımlarımı durdurup yüzüne baktım. ‘’Yaklaş.’’ dedim ve yakasından tutup yüzüme yaklaştırdım. ‘’Alnımda Şeker mi yazıyor? İyi bak. Neden herkes bana Şeker diyor?’’ Geri çekilmek istedi ama yakasını bırakmadım ve yüzünü yüzüme yakın tutmaya devam ettim. Zaten boyu uzundu parmak uçlarımda yükselmem gerekmişti. ‘’İyi bak. Yazıyorsa sileceğim.’’ ‘’Hayır yazmıyor ama Şeker ismi sana çok yakışıyor.’’ Gülüyor muydu? Ben şu an çok sinirliydim ama sanırım benim de yüzümde bir gülümseme vardı. Engel olamıyordum ki. Yoksa biri beynime çip takmıştı da beni uzaktan mı yönlendiriyordu? Ayak uçlarımda daha fazla dengemi sağlayamadım ve öne doğru düşerken dudağım dudağına değdi. Geri çekilmeye çalıştı ama öne doğru düştüğüm için tutmak zorunda kaldı. Düşmeme engel olan kollarını hafifçe sıktım. ‘’Boş değillermiş. En azından beni tutacak kadar güçlülermiş.’’ ‘’Sakinim.’’ dediğinde derin bir nefes aldı. ‘’Oldukça sakinim.’’ ‘’Sen mi?’’ dedim kahkaha atarken ve o arada yine hıçkırdım. ‘’Sen hep sinirli ve ciddisin. Arkandan yaptığımız dedikoduları duymak ister misin?’’ ‘’Hayır.’’ dedi ve tuttuğu gibi omzuna attı. Belimden aşağı sırtına doğru sarkmıştım. Eve girip hızlıca merdivenlere yöneldi. ‘’Sen beni mi kaçırıyorsun?’’ ‘’Ahsen, biraz susmayı denesen nasıl olur?’’ Üst üste iki kez hıçkırdım. ‘’Seni döverim. Bana elini bile süremezsin.’’ dediğimde sırtına yumruğumu geçirdim. Karşılığında popoma bir şaplak yedim. ‘’Uslu dur. Şimdi yuvarlanacağız merdivenlerden aşağı.’’ Odanın kapısını açtığında yatağa bıraktı. ‘’Gerçekten içki içsen ne hale gelirsin acaba?’’ Yattığım yerde sırt üstü döndüm. ‘’Sen bilmiyorsun.’’ dedim. Elim kalbimin üzerinde durdu. ‘’Burası ne kadar acıyor bilmiyorsun? O acıdan kurtulmak için çözüm bir adım ötemde ama o adımı atmam için öncesinde binlerce daha adım atmam gerek.’’ Örtüyü üzerime örttü. ‘’Biraz uyumayı dene.’’ ‘’İstemiyorum. Uyuyunca kâbuslar geliyor.’’ Yanıma oturdu. ‘’O kâbuslar için yardım edebileceğim bir yol var mı?’’ Başımı dizine yatırdım. Lastik tokanın olduğu bileğimi havaya kaldırdım. ‘’Bu Nefes’imindi. Her gün eve dönerken ona bir tane toka alırdım. Eğer almazsam beni eve almıyordu. Bu yüzden geceyi komşuda geçirdiğim zamanlar olmuştu.’’ Saçlarımda sıcak elini hissettim. Hafifçe okşuyordu. “Yaptığı her şeyin suçlusu bendim. Yemeği üzerine dökerdi ablam döktü derdi. Oyuncağını kırardı ablam kırdı derdi. Bir defasında babaannem ile bayram için bir tepsi baklava açmıştık. Gizlice yarısını yemiş. Sonra karnı ağrıyınca fark ettik ama bil bakalım suçlu kimdi? Tabi ki bendim! Baklavaları karnıma ablam saklamış, dedi.’’ Gözlerimden yine yaşlar akmaya başlamıştı. ‘’O gün evde değildim. Olsaydım onları kurtarabilirdim ama değildim. Aklıma geldikçe göğsüm sıkışıyor, nefesim kesiliyor. Kâbuslarımda onlar ateşler içinde yanıyor ben de yanıyorum ama onlardan uzakta oluyorum. Beni istemiyorlar, yanlarına almıyorlar.’’ Hıçkırıklarım şiddetlenmişti. ‘’Keşke yanımda olsaydı da yangını ablam çıkardı diye yine suçu üzerime atsaydı.’’ Saçlarımdaki el yüzüme uzandı ve yaşları nazikçe sildi. ‘’Ahsen, olanları değiştiremem ama konuşmak istediğinde seni dinlerim. Yalnızlığının içine daha fazla hapsolma. Dışarıya karşı davranışların çok rahat, çok güçlü ama değilsin. Geceleri gördüğüm Ahsen aksine dayanamayacağı kadar çok acı çeken kırılgan bir kız. Kendine bu kötülüğü yapma.’’ ‘’Neden bu kadar iyisin?’’ dedim. ‘’Senden nefret etmek istiyorum. Doğru olan bu ama edemiyorum. Öfkemi alıp götürüyorsun.’’ Eli yanağımın üzerinde kaldı. ‘’Sanırım bu dünyada kimse patronunu sevmez. Nefret etmek istiyorsan et. En azından acına karşı duracak daha güçlü bir duyguya sahip olmuş olursun.’’ ‘’Denerim.’’ dediğimde gözlerim kapanmaya başlamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD