Arkamı dönecekken Okan’ın sesiyle duraksadım. ‘’Gelsene Ahsen.’’ Fark etmeseydi ne güzel geri kaçacaktım. Yavaş adımlarla oldukları yere yürüdüm. Tek boş yer Okan’ın yanıydı mecbur oraya oturdum. Ekrem’in şaşkın bakışları üzerimdeydi. Ağzından ders verdiğim okulla ilgili bir şey kaçırırsa biterdim. Özgeçmişime bilerek yazmamıştık. Yangından hemen sonra işi bırakmamı şüpheli bulmasınlar diye böyle bir yol izlemiştik ama hep söylediğim gibi doğrular en güçlü yalanlardı. Şimdi durumu neresinden tutup çevirecektim?
‘’Vay Şeker!’’ dedi o lakayt tavrıyla. ‘’Senin ne işin var burada?’’
‘’Sana ne!’’ dedim kendimi tutamayarak. Sert tavrımla diğerlerinin bakışları da üzerime çevrilmişti. Toplam üç erkek iki kadın vardı. Hepsi de bizlerle aynı yaş grubuydu.
‘’Tanışıyor musunuz?’’ Okan’ın sorusuna yine Kemal cevap verdi.
‘’Dövüş okulunda hocamdı.’’ Umarım o okulu fazla sorgulamazlardı. ‘’Gerçekten burada ne işin var? Bakınca dayak yediğin belli. Senin sırtın yere gelir miydi?’’
‘’Yedi kişi bir araya gelip anca sırtını yere getirdi.’’ Okan’ın sesinden bir keyif tınısı yayılmıştı.
Konuşmanın daha fazla uzamaması için araya girdim. ‘’Okan Bey’in özel korumasıyım. Durumumdan da anlaşılacağı üzere zorda kalınca yardım etti. Yani şu an burada sizinle olmamam gerek.’’ Kalkacakken Okan bileğimden tutup engel oldu.
‘’Yanımda kimse sınıf ayrımı yapmasın.’’
‘’Aslında şu yedi kişi bir araya geldi kısmını merak ettim. Kadın korumaya denk gelmek kolay değil. Biraz anlatsana.’’ diyen kadın misafirlerden biriydi.
Okan, arkadaşlarının hepsiyle tek tek tanıştırıp sonrasında Yüksel’in yaptıklarını anlatmıştı. Hepsi hayranlıkla dinlemişti. Bir tek Ekrem’in tavrı aynıydı. Öğrencimken de sevmezdim zaten.
‘’Şeker gibi kadınsın ama fazla acısın.’’ diyen Ekrem’di.
Bakışlarım Okan’a döndü. ‘’Mesai saatleri dışındayız ya davranışlarım işimi etkiler mi?’’
Söylemek istediğimi anlamıştı. Yüzüne yine o gülümsemesi yerleşti. ‘’Rahat ol.’’ dediğinde Ekrem’e baktım.
‘’Zamanında yediğin dayaklar az mı geldi? Benimle böyle konuşacak cesareti nereden buluyorsun?’’
Rahatça arkasına yaslandı. ‘’O zaman öğretmen öğrenci ilişkisi deyip serttin de şu an sivil hayattayız. Bu kadarına gerek var mı Şeker?’’
Sakin kalmaya çalışıyordum yoksa birazdan panter gibi atlayacaktım üzerine. ‘’Adım Şeker değil Ahsen. Bir kez daha öyle seslenirsen canına okurum.’’
Adının Murat olduğunu öğrendiğim misafirlerden biri araya girdi. ‘’Ekrem, git çapkınlıklarını başka yerde yap. Şuraya iki muhabbet etmeye geldik içine etme.’’
‘’Bence de rahat bırak hemcinsimi.’’ diyen Selen’di.
Yağmur, ‘’Özel ders veriyor musun?’’ diye sordu. ‘’Eğer veriyorsan senin gibi yetenekli birinden kendimi korumayı öğrenmek isterim.’’
Hafifçe tebessüm ettim. ‘’Hayır. Şimdiki işim bütün zamanımı alıyor.’’
‘’Okan ve bitmeyen disiplini. Tahmin edebiliyorum.’’ Çınar’ın sesi biraz alaycıydı.
‘’Yanımda dedikodumu yapmayın bari.’’ Okan’ın konuşması üzerine Aynur içeri gelerek yemeğin hazır olduğunu söyleyince hep beraber yemek odasına geçtik.
Yemek yerken sessiz kalıp Okan’ı gözlemledim. Arkadaşlarıyla konuşurken fazla rahattı. O disiplinli halinden eser yoktu. Sürekli gülüyordu. Şakalaşıyordu.
Aklımı çok karıştırıyordu. Babasının işlerinden haberdarsa ve ya ona yardım ediyorsa nasıl bu kadar masum durabiliyordu? Ellerindeki kan kendini belli etmez miydi? Yoksa gerçekten hiç bağlantıları yok muydu? Babası yaptıklarını kendi ailesinden saklamayı başarmış mıydı?
Ayağımda hissettiğim sürtünmeyle bakışlarım karşımda oturan Ekrem’e çevrildi. O ayağını benim ayağıma mı sürtmüştü? Hala da sürtmeye devam ediyordu ve aynı zamanda utanmadan yüzüme bakıyordu. Bir saniye bile düşünmeden sandalyesine ayağımı takıp çektim. Sandalyeyle birlikte sırt üstü yere düştü. Ayakları daha doğrusu nalları havaya dikilmişti.
Herkes ona bakarken o kendini toparlayıp ayağa kalkmaya çalışıyordu. Ben ise umursamadan yemeğimi yiyordum. Okan önce bana baktı sonra ayağa kalkmayı başarmış Ekrem’e.
‘’Ekrem, evimden git.’’ Sesi sertti. Tartışmaya kapalıydı.
‘’Gerçekten mi?’’ Ekrem’de öfkeyle yanımda oturana bakıyordu. ‘’Bir çalışanın için beni mi kovuyorsun?’’
‘’Daha fazla iğrençleşmeden hemen çıkıp git.’’ Öfkeyle çekip gittiğinde herkes sessizdi. Yaptığım için suçluluk duymuyordum. Daha fazlasını hak etmişti de neyse. ‘’İyi misin?’’ derken bana bakıyordu. Arkadaşını evden kovup beni mi merak ediyordu?
‘’İyiyim ama özür dilerim.’’ dedim.
‘’Hak ettiğini yaptın.’’
Daha fazla konuşmadık. Yemek biraz sessizlik içinde geçti. Yemek bittiğinde onlar kahve eşliğinde sohbetlerine devam ederken izin isteyerek kaldığım odaya çıktım.
Saatlerce yatakta hareketsiz yattım. Hiçbir şey düşünmeden, bir işle meşgul olmadan tembellik yaptım. Kapı tıklatıldığında ‘’Buyurun.’’ diyerek yattığım yerden doğruldum.
Okan içeri girdiğinde kapıyı açık bırakarak olduğum yere yaklaştı. ‘’Kusura bakma.’’ dedi. ‘’Ekrem kadınlara nasıl davranacağını pek bilmez. Geçmişiniz olduğundan da haberim yoktu.’’
Oturduğum yerde bağdaş kurdum. ‘’Sorun değil. Onun gibilerle baş etmeye alışkınım.’’
Kollarını birbirine bağlayıp omzunu duvara dayadı. ‘’Dik durmaya alışmışsın ama bazen düşmek iyidir. Duyguların da dışarıya çıkması gerekir aksi halde seni yavaşça yok eder.’’
‘’Piçin teki sapıklık yaptı diye açığa vurmam gereken bir duygum yok. Söylediğiniz şeyi yapmak isteseydim de sandalyesini devirmekle kalmaz doğrudan onu döverdim.’’
‘’Bence ne söylemek istediğimi anladın.’’ Dayandığı duvardan ayrılıp odadan çıktı.
Anlamıştım da nasıl vuracaktım dışarıya onu bilmiyordum ki. Annem ve babamı kaybettiğimde kardeşim için dik durmam gerekmişti. Zaten özel bir çocuktu hepimizden daha hassastı. Onun yanında nasıl düşebilirdim? Ben de kendime bunu yasaklamıştım işte. Sonra da Hamit Kılıçhan kardeşimi, babaannemi ve dedemi benden koparıp almıştı. Tüm bunlardan sonra düşemezdim, olmazdı. Onların intikamı için dimdik ayakta durmam gerekiyordu.
İçimdeki bu intikam hırsı, nefreti beni yavaş yavaş tüketiyordu bunun farkındaydım ama vazgeçemezdim. Bu yolda ölmeyi bile göze almıştım.
Birkaç saat daha odada yattım. Saat fazlasıyla ilerlemişti ve acıkmıştım. Odadan çıktığımda etrafta hiç ses yoktu. Çalışanlarda günü bitirmişti. Doğrudan mutfağa gidip buzdolabını karıştırmaya başladım. Gördüğüm sucukla burnuma çoktan yumurta kokusu dolmuştu.
Malzemeleri çıkarıp kendime sucuklu yumurta yaptım. Mutfaktaki masaya kuruldum. Çatal kullanmadan elimle yemeye başladım. Ağzımdaki tatla aşk yaşıyordum. Yemek kesinlikle kırmızı çizgimdi. Duyduğum kahkaha sesiyle başımı kaldırınca Okan’ı beni izlerken gördüm.
‘’Ayıp ayıp insan misafirinin yediği lokmaları takip etmez.’’ dedim.
Buzdolabına gidip bir şişe maden suyu çıkardı. Kapağını açıp karşıma oturdu. ‘’Sadece maden suyu almak için gelmiştim ama seni öyle aşkla yerken görünce izlemeden geçemedim. Bir insan yemekle nasıl bu kadar mutlu olabilir?’’
‘’Siz genel olarak yemek yemediğiniz için bunu bilemezsiniz. Sadece ölmemek için besleniyorsunuz.’’
‘’Sağlıklı besleniyorum.’’ dedi altını çizerek.
Önümdeki tavaya baktım. Yarısı duruyordu ki zaten çok yapmıştım. ‘’Siz bu saatte bu tavadaki sucuklu yumurtayı bitirin söz ben de sabah sizin yediğiniz kadarıyla kahvaltı yapacağım.’’
Meydan okuyan bakışlarıma gülerek karşılık verdi. ‘’Emin misin? Ben onu yerimde sen öğle yemeğine kadar açlıktan yerlerde sürünürsün.’’
‘’Ben sözümden dönmem.’’
Tavayı önüne çekti. ‘’Buna pişman olacaksın.’’ dediğinde yemeğe başladı. Ekmeği banarak yemeyi de iyi biliyordu paşam! O yedikçe benim de canım çekiyordu. En sonunda dayanamayıp yandan tavaya uzandım ve bir lokma aldım.
‘’Yumurtamdan uzak dur.’’ diyerek tavayı benden uzaklaştırdı.
‘’İyi de ben onu kendime yapmıştım.’’
‘’Artık benim. Anlaşma anlaşmadır. Sabah kahvaltını yaparsın.’’
Pis uyuz bütün sucuklu yumurtayı iştahla yemiş hatta tavanın dibinde kalan yağı bile sıyırmıştı. ‘’Elin oldukça lezzetli.’’ dedi son lokmasını yuttuğunda.
Sert bakışlarımı yüzünden ayırmıyordum. Bir inadım yüzünden gitmişti bütün yemeğim.
Oturduğum yerden kalktım. ‘’Madem aç kaldım. Gidip uyuyayım da o açlığı hissetmeyeyim.” O tavrıma gülerken ben de odama çıktım.
~~~~
‘’Kardeşim bizi özlediği için ağlamaz mı?’’ diye sordum anneme. Oturduğu ön koltuktan geriye dönüp bana baktı. Gülümserken gözleri parıldıyordu.
‘’Babaannen ve deden ona iyi bakacaktır.’’
‘’Çok yağmur yağıyor. Gök gürlerse korkar işte’’ Her zamanki inatçılığım tutmuştu.
‘’Korkarsa gidip getiririm.’’ dedi babam. Gözü yoldaydı ama yağmur o kadar çoktu ki farların ışığı aydınlatma için yeterli olmuyordu.
Yolda ilerlemeye devam ederken gözümü alan sarı ışık gittikçe üzerime geliyordu. Annem ‘’Arınç!’’ diye bağırıyordu. Babam sanırım frene basmıştı çünkü tiz sesini duymuştum. Yine de araba hareket etmeye devam ediyordu. Işık iyice arttığında olduğum yerde savrulduğumu hissettim.
Gözlerimi açtığımda o sarı ışık arabanın içini aydınlatıyordu. Arabada ters haldeydim ve emniyet kemerim düşmemi engelliyordu. ‘’Baba!’’ dedim korkuyla ama cevap alamadım. Bu defa ‘’Anne!’’ diye seslendim. Konuşmakta zorlanıyordum. Gözlerim kapanırken hiçbir şey hissetmiyordum.
Tekrar gözlerimi açtığımda ateşler içindeydim. Alevler etrafımda yanıyordu ama bana dokunmuyordu. Kardeşim, babaannem ve dedemle yan yana oturmuş bana bakıyordu. ‘’Beni de yanınıza alın.’’ dediğimde ağlamaya başlamıştım.
‘’İstemiyoruz seni.’’ diyen kardeşim doğrudan gözlerime baktı. ‘’Zamanında eve gelseydin ayrı kalmazdık. Şimdi bizden uzak dur.’’
‘’Özür dilerim.’’ Hıçkırıklarım bedenimi sarsıyordu. ‘’Lütfen, beni affedin. Hepsi benim suçum.’’
‘’Ahsen!’’ diye bir ses duydum.
Ağlamaktan nefes alamıyordum. ‘’Lütfen, beni affedin.’’
‘’Ahsen, kâbus görüyorsun. Uyan.’’
Şekerlerim oturdukları yerden kalktıklarında her yanları alevler içinde yanıyordu. ‘’Beni bırakmayın.’’ dedim ama arkalarını dönüp uzaklaşmaya başladılar. ‘’Gitmeyin, hayır.’’
‘’Ahsen!’’
‘’Hayır!’’ Ağlamam, çığlıklarım birbirine karışmıştı. Uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum. Ne ayılıp çektiğim acıdan kurtulabiliyordum ne de uyuyup şekerlerimin yanına dönebiliyordum. Akan gözyaşlarımın arasında ‘’Canım yanıyor.’’ dedim. ‘’Nefes alamıyorum.’’
‘’Geçecek hepsi geçecek.’’ Bir el saçlarımı, yüzümü okşayıp duruyordu. Başım sıcak bir sertliğin üzerindeydi. O sıcak iyi gelmişti. Sakinleştiğimi, acımın yavaşça geri çekildiğini hissettim. Uyku tekrar içine alırken hiçliğe alıp götürmesi için izin verdim.
Gözlerimi açtığımda sabah olmak üzereydi. Bedenime sarılı kollar vardı. Başım bir göğsün üzerindeydi. Yine mi? Bu evde kalmaya başladığımdan beri kâbuslarım iyice tetiklenmişti ve bu adamda sakinleştireceğim diye yanıma gelip duruyordu.
Uyandırmadan kalkmak istedim ama anında gözlerini açtı. ‘’Ahsen!’’ dediğinde başım hala göğsündeydi ve kolları bedenime sarılıydı.
‘’Özür dilerim.’’ dedim kollarından sıyrılıp kalkarken.
‘’Sürekli özür dileyip durma.’’ Yattığı yerden doğruldu. ‘’Ahsen, her gece kâbus görmekten yorulmuyor musun? Neden psikolojik yardım almaktan kaçınıyorsun?’’
‘’Okan Bey, desteğiniz için teşekkür ederim ama ben tek başıma bir şekilde baş etmeye alışkınım. Bir iki güne tamamen toparlanmış olurum ve hem evime hem de işime geri dönerim. Siz de rahat edersiniz.’’
Bakışlarını okuyamıyordum. Duygusuz kalmayı iyi başarıyordu. ‘’Benim rahatsız olduğum bir durum yok. Sadece senin için söylemiştim.’’ Yataktan tamamen kalktı. Kolundaki saate baktı. ‘’Koşuya çıkacağım. Kahvaltıda görüşürüz.’’
Yanımdan gittiğinde yatağa kendimi bıraktım. Dün gecenin anıları bölük pörçüktü ama verdiği hissi hatırlıyordum. Varlığının verdiği sıcaklık kâbuslarımı geri çekmişti. İyi de neden? Bu adamdan nefret etmem gerekirken neden hislerim farklı yönde ilerliyordu?