Gözlerimi açtığımda berbat hissediyordum. Yatağın içinde yüzüstü dönüp yastığa gömüldüm. Başımda bir ağrı vardı ama geceyi kâbussuz geçirmiştim. Bu nasıl olmuştu?
Gece olanlar kendini hatırlattığında başımı olduğu yerden hızla kaldırdım. Ben ne yapmıştım? Okan’a neler söylemiştim bir de… Allah’ım. Yüzümü yastığa geri gömdüm. Adamın dudağını öpmüştüm. Kazaylaydı ama öpmüştüm işte. Yetmemiş o kaslarını resmen ellemiştim ama o da benim popoma vurmuştu.
‘’Gerizekalı Ahsen!’’ dediğimde yatağın içinde debelendim. Bulduğun her şeyi yersen müstahak sana. Sen kim alkol kim? Nasıl bakacaktım şimdi yüzüne? İstifa etsem? Edemezdim. İntikamım için babasına yaklaşmalıydım.
Bugün eve dönecektim. Zaten iki güne işe dönecek durumda olurdum. Saate baktığımda öğlen olmuştu. Şu an evde olmazdı. O gelene kadar kaçabilirdim. Eşyalarımı toplarken taksi çağırmıştım.
Yola çıktığımda rahat bir nefes aldım. Neyse ki karşılaşmamıştım. Eve geldiğimde Ümit’e mesaj atıp kahvaltı hazırladım.
Çok geçmeden o da gelmişti. Beraber kahvaltı yaparken bir yandan da son gelişmeleri konuşuyorduk. ‘’Okan’ın babasının işlerinden haberi yok. Artık eminim.’’
‘’O zaman kanıt bulabilmek için Hamit Kılıçhan’a yaklaşman gerek.’’
‘’Evet ama nasıl yapacağım bilmiyorum. Sen yeni bir şey öğrendin mi?’’
‘’Bazı yerlerde kapı dinledim. Şenlik mahallesindeki inşaatın durdurulduğu konuşuluyor ama sebebini bilen yok. Bir de mahallede dönen dedikodular var. Sanırım el altından tehditlere devam ediyorlar ve bu iki gün içinde orada bir şey olacak gibi.’’
Ağzımdaki lokmayı yuttum. ‘’O zaman iki gün boyunca orada pusuya yatacağım.’’
‘’Ahsen yaptığın tehlikeli biliyorsun değil mi?’’
Omuz silktim. ‘’Acı çekmek, ölmek umurumda değil ama öncesinden gerçekleri ortaya çıkaracağım.’’
Kahvaltıya devam ederken Okan’ın evinden neden ayrıldığımı sorunca çok ayrıntıya girmeden anlattım. Yüzüme bakışları tuhaftı. ‘’Bakma öyle.’’ dedim.
‘’Dikkat et. Tehlikeli sularda yüzüyorsun.’’
‘’Ne ilgisi var. Anlamadan yedim işte o çikolataları.’’
Bakışları daha da tuhaflaştı. ‘’Ahsen, anlattıklarını nasıl anlattığının farkında mısın? Ona söylediklerini anlatırken yanakların kızardı, gözlerini kaçırdın. Onun sana söylediği teselli sözlerini söylerken yüzünde bir tebessüm vardı.’’
Öyle mi olmuştu? Ben normal bir şekilde konuştuğumu düşünüyordum da söyledikleriyle ne ima ettiğinin farkında mıydı? ‘’Saçmalama. Adam benim düşmanım.’’
‘’Okan değil babası senin düşmanın.’’
‘’Bu saçma konuşmaya devam etmek istemiyorum.’’ dedim ve çatalımı sapladığım salatalığı ağzıma attım. Allah'tan kazayla da olsa öptüm dememiştim. İyice dolardı diline, kurtulamazdım.
‘’Yaptığım meslekten dolayı insanların hareketlerini az çok yorumlamayı öğrendim ve sen farkında olmasan da yakındır kalbinin kendini sana açması. Sadece dikkat et daha fazla canın yanmasın.’’
‘’Bu konuyu kapatabilir miyiz?’’ dedim öfkeyle.
Daha fazla uzatmadı. Kahvaltıdan sonra akşam için almaya geleceğini söyleyip gitti. Söyledikleri yer etmişti beynime fare gibi kemirip duruyordu. Olamazdı. İmkânı yoktu. Ben asla Okan’ı sevmezdim. O da beni sevmezdi. Böyle saçma bir şeyi neden yapacaktık ki zaten? Şaka gibiydi. Babası ailemin katiliydi. Bu bile yeterli bir sebepti nefret etmem için.
Aklımı dağıtabilmek için evde kendi kendime dövüş hareketlerine çalışıp durdum. Akşama doğru ter içinde kaldığımda kapının çalan ziliyle durdum ve nefes nefese kapıya ilerledim. Ümit biraz erken gelmişti.
Kapıyı açtığımda Okan’ı görünce küçük çaplı bir şok yaşadım. Burada ne işi vardı? Davetimi bile beklemeden içeri girdi. Elim üzerime gitti. Neyse ki tişört vardı da sırtım görünmüyordu.
‘’Neden geldin?’’ diye sizli bizli konuşmayı bırakıp doğrudan sordum.
‘’Evden kaçmışsın. İyi misin diye merak ettim.’’ Koltuğa oturduğunda rahattı. Sanki dün gece olanlar çok normaldi de öyle hal hatır sormaya uğramıştı. Elinde de bir paket vardı.
‘’Kaçmadım. İyiyim bu yüzden evime döndüm.’’
Bakışları yüzümde sabitlenip kaldı. Tuttuğu paketi bana uzattı. ‘’Sana aldım.’’ dedi.
Tereddüt ederek paketi aldım ve içindekini çıkardım. Bir kutu çikolata vardı. Gözlerimi devirerek baktığımda gülüyordu.
‘’Yiyeceksen düzgün bir şey ye sonra millete sarkıntılık edip durma.’’
Tekmeyi kafasına indirsem hapse girer miydim acaba? ‘’Sağ ol ya.’’ dedim tersleyerek. ‘’Eminim bütün gün işlerimi bitireyim de gidip Ahsen ile dalga geçeyim diye beklemişsindir.’’
Attığı kahkaha evde yankılandı. ‘’Biraz beklemiş olabilirim. Evde de bulamayınca buraya gelmek zorunda kaldım.’’ Bakışlarım çikolata kutusundaydı. Tekme yerine bunu kafasına geçirsem nasıl olurdu peki? ‘’Buraya geldiğine göre iyileştin demektir. İşe ne zaman dönüyorsun?’’
‘’İki gün daha izin verin. Yüzümdeki şişlikler tamamen insin. Eminim arkanızda şiş yüzle gezen bir koruma istemezsiniz. Sonra karizmanız bozulur.’’
‘’Ha yani beni korusun diye bir kadın yanımda gezince karizmam bozulmuyor ama yüzü şiş olunca mı bozuluyor? Sanki bu işin en başında bir terslik var.’’
‘’Öyle mi?’’ dedim meydan okuyarak. Sesimi onun gibi kalınlaştırarak konuştum. ‘’Gücüne güvenmediğim birine emeğimi emanet edemem.’’
Adam bildiğin her dediğime gülüyordu. Kahkaha atarken oturduğu yerden kalkıp üzerime doğru gelince geri adım attım. ‘’Fazla eğlencelisin. Şakayı da kaldırabilen bir karakterdesin.’’
‘’Sen de sanki fazla ukalasın.’’
Dudaklarından bir cık cık sesi yükseldi. ‘’Patronuna sen mi diyorsun? Çok ayıp! Okan Bey’e ne oldu?’’
‘’Hadi ben Bey’i öldürdürdüm de siz ne zamandan beridir çalışanlarınızı omzunuza alıp taşımaya başladınız?’’ Hak etmişti ama neden hep ben utanıyordum ki biraz da o utansın işte.
Uzun boyuyla biraz öne eğilip yüzüme yaklaştı. ‘’Beni öptüklerinden beridir.’’
Sözleriyle gözlerim kocaman açıldı. Bu adam herkese mesafeli bir buz kalıbıyken ne zaman böyle samimi konuşmaya başlamıştı? ‘’Oldu, iki gün sonra görüşürüz.’’ diyerek dış kapıya ilerledim ve sonuna kadar açtım.
Evden çıkmadan son kez yüzüme baktı. Gülmesi bir saniye bile solmamıştı. ‘’İki gün sonra görüşmek üzere Şeker.’’
‘’Şeker değil Ahsen.’’ diyerek kapıyı üzerine sertçe kapattım ama kapıya rağmen gülmesini duyuyordum.
Koltuğun üzerindeki kırlente tekmeyi bastığım gibi savrulup duvara çarptı ve yere düştü. Öfkeyle oturup çikolatanın kutusunu açıp yemeye başladım.
Çikolatanın yarısını yedikten sonra zorda olsa sakinleşmiştim. Kalkıp hazırlanmaya başladım. Leyl-ü Nehar kimliğime bürünüp evden ayrıldım ve Ümit’in arabasına binip yola çıktım.
Mahalleye geldiğimde bir öncekinde yaptığım gibi karanlığa sığınarak evlerden birinin çatısına çıktım ve etrafı gözlemlemeye başladım. Yaklaşık iki saat bekledim. Saat ilerlediğinde ve insanlar evlerine çekildiğinde mahallenin başındaki hareketlilik dikkatimi çekti. Kiremitlerin üzerinde birkaç adım atıp hareketliliğe dikkat kesildim.
Mertol’u tanımıştım. Yanında üç kişi daha vardı. Ellerinde bir bidon vardı ve geçtikleri yerlere içindeki sıvıyı döküyorlardı. Zihnimde beliren anıları geri itmek için derin nefesler aldım. Burayı da mı yakacaklardı? Evlerde insanlar vardı. Engel olmam gerekiyordu.
Karanlıkta ilerleyip adamlara yaklaştım ve üzerinde durduğum bahçe duvarından adamlardan birinin üzerine atladım. Ne olduğunu bile anlamadan başına üst üste yumruğu geçirip bayılttım.
Mertol dövüşmeye hazır bana bakıyordu. ‘’Seni uyarmıştım.’’ dedim sesimi yine değiştirerek. Yüzüm zaten maskeden görülmüyordu. Tamamen siyahlar içindeydim.
Üzerime geldiğinde yumruk yumruğa kavgaya tutuştuk. O yumruklarını aralıksız savuruyordu ben ise kollarımla bedenime çarpmasına engel oluyordum. Geri çekildiğim bir an tekmemi savurdum ve omzuna sert bir darbe indirdim. Diğer adamda yanımıza gelmiş kavgamıza karışmıştı.
Aynı anda ikisiyle baş edebilirdim. Bunu yapabilirdim. Mertol tekrar üzerime yürüdüğünde atmak istediğim yumruğumu havada yakaladı ve diğer adamı aynı anda sırtıma tekme attı. Yüzüstü yere düşerken bacaklarıma birkaç küçük taşın sivri kenarları batmıştı. Olduğum yerde hızla dönerek ayağa fırladım ve vakit kaybetmeden üzerlerine yürüdüm.
Hedefim Mertol’du. Bulduğum ilk fırsatta yumruğumu tam yüzünün ortasına indirdim. Acıyla geri çekildiğinde olduğum yerde dönerek tekmeyi başının yan tarafından yine yüzüne doğru savurdum.
Diğer adamı üzerime yürürken atacağı yumruğu havada yakalayıp kolunu geri büktüm ve sırtına dirseğimle vurdum. Bununla yetinmeyip kıvırdığım kolunu öyle bir çektim ki omzu yerinden çıktı. Acıyla yere düştüğünde kıçına tekmeyi bastım ve yerdeki toprağa yüzüstü yuvarlandı.
‘’Seni öldüreceğim.’’ Mertol delici bakışlarını üzerime dikmişti. Yüzü kan içindeydi. Attığım tekmeden sonra başında dayanılmaz bir ağrı olduğuna emindim ama yine de iki ayağı üzerinde durabiliyordu.
‘’Ama ben seni öldürmeyip sadece hapse attıracağım ki orada yavaş yavaş çürü.’’
Üzerine doğru koştum ve havaya zıplayıp ayağımla tam göğsüne vurdum. Yere düştüğünde nefes almakta zorlanıyordu.
Elimi maskenin altında dudaklarıma götürüp güçlü bir ıslık çaldım. Mahalledeki evlerde yaşayan insanlar ıslık sesine dışarı çıkıyordu. Önce bana baktılar sonra yerdeki adamlara. Az çok durumu anlamışlardı. Sonuçta bu mahalledeki ilk kavgamız değildi.
‘’Polisi arayın ve bu adamların mahallenizi yakmak için geldiklerini söyleyin. Onları durdurmak içinde biraz dövdüğünüzü eklersiniz. Adım ifadenizde geçmesin ve unutmayın hepiniz bu pisliklerin evlerinizi yakıp sizleri öldüreceğim diye savurduğu tehditlere şahitsiniz.’’
Yerde nefes almakta zorlanan Mertol’a baktım. ‘’Sen aslında yaşamayı hak etmiyorsun ama ölüm sadece kurtuluş olur.’’ Yüzüne bir tekme daha attım. Kalabalığın arasından yine bahçe duvarından atlayıp karanlığa karışarak uzaklaştım. Bir evin çatısına çıkıp gizlice olacakları izlemeye başladım.
Kalabalık yerdeki üç yaralı adamın etrafındaydı. Bir süre sonra polis ekipleri geldi. Herkes şikayetçiyiz diye bağırıp duruyordu. Polis üçünü de toplayıp götürdüğünde mahallenin erkeklerinin hepsi arabalara doluşup peşlerinden gitmişlerdi.
Ümit’in beklediği yere geri döndüğümde yüzümdeki maskeyi açtım ve rahat bir nefes aldım. ‘’Hepsini tutuklattım. Senin emniyette tanıdıkların vardır. Peşlerine düş bakalım Hamit Kılıçhan adamlarını içeriden kurtaracak mı yoksa bırakacak mı?’’
‘’Tamam. Hallederim.’’
Evime getirdiğinde vedalaşıp ayrıldık. Hızlıca bir duş alıp üzerimdeki kirden kurtuldum. Hapiste uzun süre kalmayacaklarını biliyordum ama yine de biraz olsun huzurla dolmuştum. Başımı yastığa bu gece rahat koyacaktım.