OKAN…
Sabah uyandığımda koşuya gitmek için hazırlandım. Evden çıktığımda gördüğüm yüzle oluşacak tebessümümü anında yok ettim ve o duygusuz halime büründüm. Ahsen’de beni kendine çeken bir enerji vardı ve bunun sebebini anlayamıyordum. Zaten o gece kazayla da olsa dudağımdan öptüğünde kalbimde dönen fırtınaları nasıl dindireceğimi şaşırmıştım. Yaptığıyla yetinmemiş bir de kollarımı sıkıp durmuştu. Utanması var mıydı yok muydu onu da anlayamıyordum. Bazen bir cesarete gelip yılan gibi sokuyordu sonra gayet uslu bir çalışan gibi boyun eğiyordu.
Bir de içinde olduğu yası vardı. Hissettiği acı bakışlarından bile belliydi ama hareketlerine yansıtmamayı başarıyordu.
Koşmaya başladığımızda yanımda eşlik ediyordu. O yüzüme bakmıyordu ben de sessizliğimde takılıyordum. Adımlarımı durdurduğumda o da durdu. Kenardaki ağaçlardan birinin altına oturdum. Neden bilmiyorum sadece biraz bu sessizlikte yalnız kalmak istemiştim.
Tek kelime etmeden yanı başımda bekliyordu. Elinden tutup aşağı çektim. ‘’Otur. Başımda dikilip durma.’’
Oturdu ama hala yüzüme bakmıyordu. ‘’Diğer korumalarla arkamdan yaptığınız dedikoduları düşündüğün için mi bu kadar sessizsin?’’
‘’Ne?’’ dedi panikle. ‘’Yok öyle bir şey.’’
‘’Neden? Sen söylemiştin arkandan dedikodu yapıyoruz diye.’’
‘’Söylemediğime eminim söyleseydim hatırlardım.’’ deyince yüzüne yaklaştım. Kışkırtmak, sinirlendirmek hoşuma gidiyordu.
‘’Tam olarak ne zaman söylediğini hatırlatmamı ister misin?’’
‘’Ne zaman, rüyanda mı?’’ Sinirlenince sizli konuşması bir anda senli konuşmaya geçiyordu ve çok tatlı oluyordu.
Sözlerine tebessüm edip yüzüne biraz daha yaklaştım ve dudağının hemen kenarına minik bir öpücük bıraktım. ‘’İşte tam bu zaman.’’
Yüzüme yumruk atmasını beklemiştim ama hareketsiz kalmıştı. Sanırım biraz şoka girmişti. Patronumdur yaptığına karşılık veremem kafasında biri değildi. Şurada döver, pestilimi çıkarır sonra da arkasını döner çekip giderdi.
‘’İşe geç kalmıyor musunuz?’’ diyerek ayağa fırladı. Şok hali buraya kadardı. Şimdi yok sayma faslı başlamıştı.
‘’İşimin patronu olduğuma göre sorun yok.’’ Oturduğum yerden kalkıp kalan yolu tekrar koşmaya başladım. Bu defa yanımda değil bir adım arkamdan takip ediyordu.
Arabaya binip eve döndüğümüzde hızlıca hazırlanıp kahvaltımı yaptım ve tekrar yola çıktık. ‘’Havaalanına gidiyoruz.’’ dedim şoföre. Ahsen ön koltukta sessizce oturmaya devam ediyordu. Ben de başkalarının yanında samimi olmak istemediğim için ona uyum sağlıyordum.
Havaalanına girdiğimizde etrafıma toplandıklarında ‘’Arabalarınıza geri dönün.’’ dedim emredici bir sesle. ‘’Özellikle de erkek korumalar arabadan çıkmasın.’’ Hepsini ardımda bırakıp içeri girdim. Bugün kardeşim ve yeğenim geliyordu. Onları ben karşılayacaktım. İkisini de özlemiştim ama İpek doğduğundan beri kardeşimi biraz ikinci plana attığımı kabul ediyordum.
Korumaların hepsini bir arada gördüğünde korkacağını da biliyordum. Henüz küçüktü ve bu kadar baskı altında hissetmesi iyi olmazdı. Karşılama alanında beklerken saate baktım. Uçak inmişti muhtemelen birazdan olduğum yere gelirlerdi. Beklerken sekreterimi arayıp bugünkü tüm işleri iptal etmesini söyledim.
Sonunda sevdiğim yüzleri gördüm. Hemen yanlarına gittim. Önce İpek’i kucağıma aldım. Kolları boynuma dolandı. ‘’Dayıcığım.’’ dediğinde yanağından öptüm. ‘’Özlemişim.’’ dedim ve boştaki kolumla kardeşime sarıldım. ‘’Nasılsın bir tanem?’’
‘’İyiyim ama uçak yordu. Bir an önce eve gitmek istiyorum.’’
Özlem’in yanındaki büyük valizi aldığımda İpek hala kucağımdaydı. Diğer valizi de kardeşim alıp tekerlekleri üzerinde sürütmeye başladı. ‘’İki valizle yetinmeyi nasıl başardın?’’ dediğimde güldü.
‘’Yetindiğimi kim söylemiş? Çoğunu önden eve kargolamıştım.’’
‘’Senin bu alışveriş sevdan bir gün Korhan’ı batıracak.’’
‘’Bakamayacaktıysa evlenmeyecekti. Evlendiyse şikâyet etmeyecek.’’ derken gülüyordu. Zaten on sekizine girdiği gibi evlenmiş evlendiği gibi de çocuk yapmıştı. Şikayetçi değildim. İpek gibi güzel bir yeğenim vardı ama biraz hayatını yaşasaydı, üniversite okuyup kariyer yapsaydı daha güzel olurdu tabi. Bir aşkın peşine o yaşta koşmamasını isterdim.
Havaalanından çıktığımızda şoför ile Ahsen gelip valizleri aldılar. Diğerleri sözümü tutmuş arabadan inmemişlerdi.
‘’Bana yeni bir oyuncak almaya söz verdin. Unutma!’’ diyen yeğenimin burnuna parmağımla dokundum.
‘’Unutmadım Prenses. Bugün dinlen yarın gider istediğin oyuncağı alırız.’’
‘’Benim kadar hayır senin kadar büyük bir oyuncak istiyorum.’’
Özlem arabaya binerken gülüyordu. ‘’Anneciğim dayın biraz fazla büyümüş normal boy standartlarında kalsan daha kolay oyuncak bulursun.’’
Bir seksen boyum varsa ne yapabilirdim ki? Kendisi anneme çekmiş bir altmış beş boyla kalmıştı. Çocukluğundan beri kıskanıyordu bu yüzden. Hayır benim kadar uzun olsa bu defa kocasına yukarıdan bakacak bir de bu durumdan şikayet edecekti. Tam bir kocam da kocam diyen kadınlardandı kardeşim. Bazen sinir oluyordum bu hallerine. Annem kardeşini kıskandığın için diyordu da alakası yoktu. Belki de vardı. Zaten önemi de yoktu. Evlenip gitmişti yurtdışına işte yıl bir kez yüzünü zor görüyorduk.
İpek ile arabaya oturduğumuzda kucağımdan inmek istememişti. Yola çıktığımızda kardeşim telefonuna sarıldı. ‘’Kocama geldiğimi haber vereyim.’’ dediğinde gözlerimi devirdim.
‘’Ver tabi. Ölmüştür meraktan.’’
Yüzüme alaycı bir bakış attı. ‘’Altı yıl oldu altı yıl. Kabullen artık.’’
‘’Güzelim ben kabullendim de keşke sen de biraz ağabeyini dinleyip üniversite okuyup eğitimini tamamlasan.’’
‘’Neden ki? Kocam zengin, babam zengin, ağabeyim zengin. Okuyup ne yapacağım? Bakarsınız işte bana.’’
‘’Prenses sen sakın anneni dinleme ve okulunu oku.’’ dediğimde İpek yüzüme baktı.
‘’Ben balerin olacağım.’’
Özlem araya girdi. ‘’Sorma. Bir yıldır kursa gidiyor. Her gün başımızı şişiriyor büyüyünce balerin olacağım diye.’’
‘’Bilmiyordum. Söylememiştiniz.’’ dedim. Yeğenimin uzun saçlarını okşadım. ‘’Balerin olmak istiyorsan olabilirsin ama yine de okula git.’’
Özlem’in sesi konuşmamızı bitirdi. ‘’Kocacığım, geldim evet. Ağabeyimle eve gidiyoruz. Ben de öptüm. Görüşürüz.’’
Korhan gayet efendi çocuktu. İşinde gücünde çalışkandı da o da konuşma konusunda kardeşime uyuyordu. Karıcığımlar, kocacığımlar havada uçuşuyordu. Yanlarında olunca bir yerden sonra kaçmak istiyordunuz.
Eve geldiğimizde annemle babam evdeydi. Kızlarını en son geçen yıl görmüşlerdi. Çoktan bayram havası oluşmuştu ama babamın morali bozuk gibiydi. İpek zaten gördüğü ilgiden mutlu etrafta koşuşturup duruyordu.
‘’Bugün işe gidecek misin?’’ diyen anneme baktım.
‘’Hayır, bugün sizinleyim.’’
Vakit geçtikçe babam çalışma odasına kapanmıştı. ‘’Babamın neyi var?’’ dedim anneme. ‘’Fazla sıkıntılı gibi.’’
‘’Bilmiyorum. Sanırım işle ilgili. İki gündür böyle yanına yaklaşılmıyor. Soramadım bile ne oldu diye.’’
‘’Bir bakayım.’’ Kalkıp çalışma odasına gittim. Kapı aralık kalmıştı öfkeli sesi dışarıya taşıyordu.
‘’Leyl-ü Nehar denen kişi kimse bana bulacaksınız.’’ Odaya girdiğimde beni görünce ‘’Sonra konuşuruz.’’ deyip telefonu kapattı.
‘’Hayırdır?’’ diyerek kenardaki koltuğa oturdum. ‘’Kime sinirlendin yine?’’
‘’Yok bir şey.’’ Karşımdaki koltuğa oturduğunda sakin görünmeye çalıştığının farkındaydım.
‘’Aradığın kişi kim? İsmi garipti, yabancı mı?’’
‘’Evet yabancı. İnşaat yapmak istediğim bir alan vardı oradaki evlerden birinin sahibi ama kimse ekibimdekiler bulup ulaşamamış. Onlara sinirlendim biraz.’’
‘’Yardım etmemi ister misin? Bizim çocuklar bulurlar belki.’’
‘’Hayır!’’ Ne diye kızıyordu ki bu kadar?
‘’Tamam ama en azından sinirini biraz yatıştır. İpek’in yanında belli etme.’’
Sert sesi odaya doldu. ‘’Torunumu benden çok düşünüyormuş gibi davranma.’’
Sözleriyle sessiz kaldım. Kendi işimi kurar kurmaz evden ayrılmamın tek sebebi babamdı. Öfkesinden yorulmuştum. Annem evlendiğinden beri nasıl katlanıyordu anlayamıyordum. Odadan çıkmak için kalktığımda sesi yükseldi.
‘’Arada yeni inşaat alanına uğra. İnsanlar iyice dedikodu yapmaya başladı. Sen benim tek varisimsin ama işlerle hiç ilgin yok. Ben ölünce hepsi sana kalacak. Kılıçhan Holdingin başına sen geçeceksin.’’
‘’Olur baba.’’ dedim sadece. Karşı koysam iyice sinirlenecekti. Zaten zamanında yaktığı ormandan sonra işlerinden soğumuştum. Yaptığı yanlışı bir daha tekrarlamadığını söylüyordu ve ona inanmak istiyordum. Aksini düşünmek bile istemiyordum.
Odadan çıktığımda İpek görür görmez koşarak geldi ve kucağıma atladı. ‘’Dayı oyun oynayalım. Sıkıldım.’’
‘’Ne oynamak istersin?’’ dediğimde eli çenesine gitti ve düşünmeye başladı.
‘’Yakalamacılık oynayalım. Ama ben kaçacağım sen beni yakalayacaksın.’’
‘’Tamam ama bahçeye çıkalım. Anneannenin değerli vazolarından birini kıracak olursak bizi evden kovar.’’ İpek kıkır kıkır gülerken annemin sesi duyuldu.
‘’Seni kovarım da torunuma kıyamam.’’
‘’Anneannem seni evden kovarsa yalnız kalma diye ben yanında gelirim.’’
‘’Bu ailede beni düşünen tek kişisin Prenses.’’ dediğimde bahçeye doğru adımladım.
İpek’i kucağımdan indirdiğimde çoktan koşmaya başlamıştı. Bir yandan da ellerini çırpıp ‘Yakala beni dayı.’ diye bağırıyordu. Küçük adımlarına yetişmek kolaydı da yetişmemek gerekiyordu tabi.
Arkasından koşup dururken Ahsen’in beklediği yere doğru ilerlemeye başladı. Diğer korumalarım emrimden dolayı arabadan çıkmamışlardı. Ahsen’in arkasına saklandığında tam önlerinde durdum.
‘’Saklanma çık ortaya minik prenses.’’ dediğimde gülme sesi yükseldi.
Ahsen’i kenara çekip ulaşmaya çalıştığımda bacaklarına tutunup onunla beraber diğer tarafa kaçtı. Sevgili korumam ikimizin arasında kalmıştı. İstese rahatlıkla kurtulurdu ama sanırım nasıl davranması gerektiğini pek anlayamamıştı.
Göz göze geldiğimizde ‘’Aranızdan çıkayım mı?’’ diye fısıldadı.
Aynı şekilde fısıltıyla karşılık verdim. ‘’Bozma oyununu. Kaçar birazdan.’’
İpek olduğu yerde biraz daha saklanıp tekrar koşmaya başladığında arkasından gidip yakaladım ve havaya kaldırdım. ‘’Yakaladım işte.’’
Gülme sesi bütün bahçeye yayılıyordu. ‘’Omuzlarına alsana. Herkese yukarıdan bakacağım.’’
Omuzlarıma oturttuğumda ‘’Dayı, senden uzun oldum.’’ deyince ben de güldüm. ‘’Herkes de benden küçük oldu.’’ Eve doğru yürüyecekken yine konuşmaya başladı. ‘’O ablanın saçlarına boya dökülmüş.’’
Sözleriyle gülmeden edemedim ve omzumdan tutup indirdim. ‘’Sen yaramazlık yapıp evin duvarlarını boyuyorsun o da aynı şekilde yaramazlık yapıp saçlarını boyamış.’’
‘’Adı ne O ablanın?’’
‘’Şeker.’’ dedim.
‘’Çok komikmiş.’’ derken gülüyordu. ‘’Tanışmak istiyorum.’’ Çekingen bir çocuk değildi. Fazlasıyla girişkendi. Koşarak yanına gitti. Doğrudan elini uzattı. ‘’Şeker abla tanışalım mı? Ben İpek.’’ dediğinde elini uzatmıştı.
Ahsen yüzüme öfkeli bir bakış attı ama bozuntuya vermeden İpek’in uzanan elini tuttu. ‘’Memnun oldum.’’
‘’Sen neden yaramazlık yapıp saçlarına boya sürdün?’’
‘’Öyle mi yapmışım?’’ dediğinde o sert bakışları yine bana döndü.
‘’Evet. Ben de evin duvarlarını boyamıştım sonra da annem kızmıştı.’’
‘’Bence evin duvarlarını boyamak eğlenceli değil onun yerine dayının saçlarını ya da tırnaklarını boyayabilirsin.’’
O benimle mi uğraşıyordu? Hesabını sonra sorardım! İpek bana döndü. ‘’Dayıcığım, senin saçlarını turuncuya boyayabilir miyim?’’
‘’Hayır bana turuncu hiç yakışmaz onun yerine yeşil yapalım.’’ dedim yanlarına giderek. ‘’Seninkileri de bence mavi yapmalıyız ama biz bunları yaparsak bu defa annen ikimize de kızacaktır.’’
‘’Annem görmeden sileriz.’’ Parmağını dudağına götürüp sus işareti yaptı.
‘’Tamam söz gitmeden sana saç spreyi alacağım birlikte boyayacağız.’’
İpek boya konusunu kapatıp alakasız bir sürü konuyla ilgili konuşmaya başladı. Sürekli Ahsen’e bir şeyler anlatıyordu. Bir şekilde onu kendine arkadaş olarak görmüştü. Sonra konuyu gittiği bale kursuna getirdi.
Ayaklarını iki yana açıp yere oturdu. Ahsen’in de aynısını yapmayı bildiğini öğrenince yap diye tutturdu ama üzerindeki pantolonla yapamayacağına ikna etmemiz zor oldu.
Akşam olduğunda korumalarımı evlerine göndermiştim. Kendi evime ne zaman döneceğim belli değildi ve gerek duyarsam bu evdekilerden destek alırdım.
Yemekten sonra ise İpek, Şeker ablaya gidelim o hareketi birlikte yapacağım diye tutturmuştu.
‘’Kim bu Şeker abla?’’ diye kardeşim sormuştu.
‘’Korumam.’’ dedim.
‘’Koruman?’’
‘’Bugün arabadaki pembe saçlı kız.’’
‘’İpek, ne işin var gece vakti çalışanların evinde? Git oyuncaklarınla oyna.’’ diyerek sert çıkmıştı. Bu konularda kardeşimle çok zıttık.
‘’Özlem, yapma.’’ dedim. ‘’Çocuğun aklına saçma sınıf ayrımını sokma.’’
Sözlerimle gözlerini devirdi. ‘’Aman ağabey haksız mıyım?’’
‘’Haksızsın.’’
Tartışmamızı bitiren İpek’in ağlamaya başlaması olmuştu. ‘’Ağlama Prenses.’’ desem de dinlemiyordu. Şeker ablaya gidelim diye tutturmuştu. Ağzından başka söz çıkmıyordu.
En sonunda dayanamayarak ‘’Tamam.’’ dedim. ‘’Ama önce arayacağım kabul ederse gideriz.’’ Daha önce hep çat kapı gitmiştim ama o zamanlar saat erkendi. Akşamın geç saati öylece gitmek doğru gelmiyordu.
‘’Ağabey, ciddi olamazsın?’’ Özlem’e sert bir bakış attım.
‘’Karışma.’’
Yanlarından ayrılıp Selim’i aradım. Ahsen’in numarası ben de yoktu. Daha önce ihtiyaç duymamıştım. Numarayı aldığımda arayıp açması için bekledim. Cevapladığında yabancı numara olduğu için sesi biraz soru sorar tondaydı.
‘’Ahsen, ben Okan. İpek yanına gelmek için ağlayıp duruyor. Senin için sorun olmayacaksa yarım saatliğine de olsa gelebilir miyiz?’’
‘’Tamam.’’ dediğinde uzatmadan telefonu kapattık.
Ağlayan İpek’in yanına döndüm. ‘’Hadi bakalım Prenses gidiyoruz ama fazla kalmayacağız. Anlaştık mı?’’ dediğimde ağlaması bir anda durdu.
‘’Anlaştık.’’
Olası bir soruna karşılık babamın korumalarından birkaçı bize eşlik edecekti. Babamın işlerinin getirileri belli olmuyordu. İpek’de yanımda olduğu için karşı çıkmamıştım ve hep beraber yola koyulmuştuk.