26

1562 Words
Aradan geçen zamanın sonunda yeterince iyileşmiştim ve evime dönmüştüm. Kendi kendime antreman yaparken bir yandan da aklım hem alacağım intikamda hem de nasıl para kazanacağımdaydı. Nefes nefese durduğumda suya uzanacakken telefonum çaldı. Yabancı bir numara arıyordu. “Alo.” diyerek cevap verdim. “İyi günler, Ahsen Şeker ile görüşecektim.” Bu kimdi şimdi? “Benim, siz kimsiniz?” “Ben İlhan Yener, Kılıçhan Holdingte çalışıyorum. Müsaitseniz yüz yüze görüşmek istiyorum.” “Kovulduğum yere neden geleyim?” derken sesim fazla sertti. “Yanlış anladınız. Okan Bey’in adına aramadım. Hamit Bey’in adına aradım.” Hamit Kılıçhan? Adamı neden beni arıyordu ki? Yaptıklarımla ilgili bir şey mi anlamışlardı? “Konu neydi?” “Şirkete gelebilirseniz yüz yüze konuşalım.” “Tam olarak adresinizi verin.” dedim. Bildiğimi belli etmek istemiyordum. Adresi alınca hızlıca hazırlandım ve ne olduğunu anlamak için yola çıktım. Şirkete geldiğimde İlhan denilen adamı buldum. Beni bir odaya alıp kahve ikram etti. “Artık neden burada olduğumu söyleseniz?” “Hamit Bey sizinle özel olarak konuşmamı istedi. Okan Bey'in işten kovduğunu yeni öğrendi ve başka bir yerle iş için anlaştınız mı öğrenmek istiyor.” “Neden? Torununu kurtaran kadını kovdu diye oğlunun kulağını mı çekecek?” Konuşmam rahattı ama bende öyleydim. Korku hissetmiyordum. İlhan’ın yüzünde bir gülümseme oluştu. “Açık konuşacağım. Hamit Bey çalışanları konusunda çok titizdir ve ekibine yeni birini asla dahil etmez ama sizin yeteneğinizden etkilenmiş durumda. Kabul ederseniz kendisi için çalışmanızı istiyor.” Doğru mu duymuştum? Hamit Kılıçhan beni yanında mı istiyordu? Kovulduğuma hiç bu kadar sevinmemiştim. “Oğlu bunu sorun etmeyecek mi?” “İşleri için oğluna hesap vermez. Eğer çalışmayı kabul ederseniz öncesinde konuşup anlaşmamız gereken konular olacak.” Her şeye tamamdım. Yeterki düşmanıma yakın olayım. “İşe ihtiyacım var. Şartlarınız neler?” “Öncelikle burada yapacağımız konuşma burada kalacak. Aksi hâlde sizin için kötü olur.” İlk dakikadan tehditler başlamıştı. Sadece başımı salladım. “Koruma işinde sınırınız var mı? Okan Bey ile çalışırken zor durumlarda kaldınız ama gerektiğinde karşı tarafı zor durumda bırakan kişi olur musunuz?” Demek pis işlersen bahsedecektik. “Tam olarak hangi zor durumlardan bahsediyorsunuz?” Bilmemezliğe vurmak iyiydi. “Verilen her emri sorgusuzca yerine getirir misiniz? Etik kuralları hiçe saymanız gerekse bile.” Hadi bakalım Ahsen şimdi gösteri zamanıydı. “Açık konuşabilir miyim?” dediğimde başıyla onayladı. “Korumalık işini seçmemin sebebi parasıydı. Bu zamanda normal bir maaşla sadece karnınız doyar ama ben yaşamak istiyorum. Anlarsınız ya!” Yüzündeki ifade doğru hedefi vurduğumun kanıtıydı. “Gayet iyi anlıyorum. Siz emirlere uyan sadık biri olun alacağınız maaşla istediğiniz rahat hayatı yaşarsınız.” “Bu konuda oğlunun ne kadar üstünde?” Hedefi biraz daha delecektim. “Fazlasıyla üstünde.” “O zaman ben işe başlamak için hazırım.” Okan’ın yanında işe başlayacağımda olduğu gibi yine bir gizlilik sözleşmesi imzalattılar. Yarın da doğrudan şirkete gelmemi söylediler. Eve dönmeden Ümit’in evine geldim ama yoktu. Ben de kutlama için mutfağa girip yemek hazırlığına başladım. Yemekleri pişirip masayı hazırlamaya başladığımda dış kapının sesi duyuldu. “Hoş geldin.” diyerek mutfaktan başımı uzattım. “Hoş buldum.” Üzerindeki ceketi çıkarıp mutfağa geldi. Yemek masasını görünce yüzüme bir bakış attı. “Bu masanın sebebi olmalı?” “Yarın işe başlıyorum.” dediğimde ıslık çaldı. “Nerede?” “Kılıçhan holding.” “Okan geri mi çağırdı?” deyince kahkaha attım. “Hayır, Hamit Kılıçhan koruması olarak iş teklifi etti.” Yüzündeki şaşkınlık görülmeye değerdi. İkimiz de bunun olacağını tahmin edemezdik ama olmuştu. Sonunda düşmanın inine girebilecek bir yol bulmuştum. “Bu güzel bir haber ama çok tehlikeli.” “Tehlikeli kısmını düşünme sadece güzel haber kısmını düşün ve bunu kutlayalım.” Masadaki yerimizi aldığımızda beraber neşe içinde yemeğimizi yedik. Sonrasında birkaç el tavla oynadık. Saat ilerlerken eve gitmek için yola çıktım. Keyfim yerindeydi. Hamit Kılıçhan’ın yanında daha fazla bilgi elde edebilirdim. Gerçek bir kanıt elde ettiğimde de hamlemi yapıp işi bitirirdim. Yine de tehlikenin farkındaydım. Oğluna güvenmeyip özgeçmişimi derinlemesine araştırırlarsa gerçek kimliğimi ele verirdim. İşte o zamanda öldüm demekti. ~~~~ Ertesi gün şirkete geldiğimde yine İlhan karşılamıştı. Sanırım buradaki korumalar ile ilgilenen oydu. “Beni takip et.” dediğinde ardından gittim. Bir odaya girdik. Burada da diğer şirkette olduğu gibi bizlere ait bir oda ve ayarlanmış kıyafetler vardı. “Üstünü değiş sonrasında Hamit Bey'in evine gideceksin. Özlem Hanım yurtdışına geri dönene kadar İpek Hanım'ı korumak senin görevin. Son olaydan sonra sürekli seni soruyormuş ve yaptıklarından sonra bu konuda güvenlerini kazanmış durumdasın.” “Tamam.” dedim. Odada tek kaldığımda dolaptan kıyafetleri çıkarıp giydim. Okan’ın yanında çalışırken siyah pantolon ve beyaz gömlek vardı ama burada gömlekte siyahtı. Hazır olunca dışarı çıktım. Araçlardan biriyle eve gönderdiler. Aşina olduğum bahçeye girdiğimde İpek beni görür görmez yanıma koştu. “Şeker abla!” Yanıma geldiğinde eğilip yanağını okşadım. “Merhaba.” dedim gülen bir yüzle. “Neredeydin? Neden hiç yanıma gelmedin?” “Geldim işte artık yanındayım.” Konuşurken evden çıkan Hamit Bey'i gördüm. Bizi fark ettiğinde yanımıza doğru yürüdü. Karşımda durduğunda hafifçe başımı öne eğdim. Bu adamın önünde bu şekilde durmak bile vicdanımı sızlatıyordu. Torunuyla biraz gülerek konuştu sonra “Hadi sen git salıncakta sallan.” diyerek yanımızdan gönderdi. İpek gidince bakışları bana çevrildi. “Olanlardan sonra iş teklifini kabul etmezsin diye düşünmüştüm.” “İlhan Bey’in sundukları cazip geldi diyelim. Ayrıca verdiğiniz maaş oğlunuzun verdiğinden daha cömert.” Biraz aşırı bir konuşma olmuştu ama güvenini kazanmak için bir şeyler yapmalıydım. Yüzündeki gülümsemeyi görür gibi oldum. “Ayakları sağlam basan insanları severim. Sadık olmaya devam edersen o maaş yaptığın işlerle artacaktır.” “O zaman bundan sonraki hedefim en yüksek maaşı alan çalışanınız olmak.” Konuşmamdan memnun kalmıştı. Kendisi için yetenekli ve sadık birini bulduğunu düşünüyordu. Tabi parayla her şeyi satın almaya alışmıştı. Arabasına binip gittiğinde günün geri kalanı evde geçmişti. Özlem yine gitmişti ama kızını bırakmıştı. Akşam olduğunda Özlem babasıyla birlikte dönmüştü. Onları da Okan takip etmişti. Arabasından indiğinde beni görünce yüzündeki şaşkınlık akşamın karanlığına rağmen belli oluyordu. Adımları doğruca olduğum yere yöneldi. “Senin ne işin var burada?” dediğinde giydiğim kıyafetleri fark etti. “Bana bunun şaka olduğunu söyle.” Ben konuşana kadar İpek koşarak dayısının yanına geldi ve elini tutup çekiştirmeye başladı. “Dayıcığım gel sana yaptığım resmi göstereyim.” Okan yeğenine uyup gitti ama şaşkın bakışları hala üzerimdeydi. Bahçede beklemeye devam ederken zamanda ilerliyordu. Dışarıda bir gürültü duyuldu sonrasında bahçeye bir çanta atıldı. Bütün korumalar alarma geçmişti. Çantaya ilk yaklaşan ben oldum. “Dur. Belki bomba vardır.” diyen korumalardan biri birkaç adım ötemde durmuştu. Olabilir miydi? Olabilirdi ama açsam da açmasam da patlardı. Değişen bir şey olmazdı. Zaten boyutu da küçüktü. Fermuarı açarken ev sahipleri de seslere dışarı çıkmıştı. Çantayı tamamen açtığımda içinde sadece siyah bir maske vardı ve üzerine beyaz boyayla ‘Leyl-ü Nehar’ yazılmıştı. Fermuarı hızlıca geri kapattım. “Bomba falan değil.” dediğimde rahatlamayla verilen nefesleri duydum. Okan yanıma geldiğinde çantaya uzanınca geri çektim. “Ahsen!” dediğinde çantayı alıp yerden kalktım. “Bu bahçeye atılan babanıza gönderilmiş demektir. Sizi ilgilendiren bir durum varsa kendisinden öğrenirsiniz.” “Tavır mı yapacaksın?” dediğinde gözlerinin içine baktım. “Patronum siz değilsiniz. Size hesap vermem.” yanından geçip Hamit Bey’in beklediği yere ilerledim. “Hamit Bey, ne olduğunu anlamadım ama sanırım size gönderilmiş.” “Getir.” dediğinde eve girince arkasından takip ettim. Odalardan birine girdik. Sanırım çalışma odasıydı. Masanın arkasındaki sandalyesine oturduğunda eliyle işaret verince çantayı masanın üzerine bırakıp fermuarını açtım ve içindekini çıkarıp önüne bıraktım. Yazıyı görünce yüzünden öfkesini anlayabiliyordum. Bu çantayı kim atmıştı bilmiyordum ama Ümit’in dediği gibi bu isim canı yanan insanlara bir cesaret vermişti ve harekete geçirmişti. Tanımadığım bir sürü müttefikim vardı. “Bununla ilgili Okan’a tek kelime etmeyeceksin.” sesi fazla sertti. “Düşünmemiştim. Emirleri sizden alırım oğlunuzdan değil.” “Güzel. Şimdi çık dışarı.” Hep yaptığım gibi dilimi ısırıp odadan çıktım. Bahçeye adım attığımda Okan hala dışarıdaydı. Beklediğim yere gidip nöbetimi tutmaya devam ettim. Zaten bir saat içinde evime geri dönecektim. Üzerimdeki bakışları keskindi ama rahatsız olmuyordum. Lanet adamı görünce zaten kalbim hızlanıyordu ve sebebini anlayamıyordum. Ne diye bakıp duruyordu ki? İşten kovduğu için başta kızsam da şu an teşekkür ediyordum. Mesaim bittiğinde ve evime döndüğümde üzerimdeki kıyafetleri tayt ve tişörtle değiştim. Havalar biraz serinlemişti bu yüzden üzerine de ceket giydim. Aç değildim ama televizyon karşısında biraz keyif yapmak için çay demleyip buzluktan kurabiye çıkardım. En azından bu evdeki çalışma saatim daha insaflıydı. Çayımdan içip, kurabiyemden yerken kapı alacaklı gelmiş gibi vurulmaya başlandı. “Yuh be kırdın kapıyı.” diyerek açtım. Karşımda Okan’ı görünce biraz afallamıştım. “Defol.” diyerek kapıyı kapatmaya çalıştım ama engel olup içeri girdi. “Ahsen, babamın yanında nasıl işe girersin?” Bağırmasına “Sana ne!” diye bağırarak karşılık verdim. “Seni güvende ol diye işten kovdum ama sen babamın yanında işe girip kendini daha çok tehlikeye atıyorsun.” “Okan, sana ne! Tehlikede olup olmamam seni neden ilgilendiriyor?” “İlgilendiriyor çünkü!” dediğinde sessiz kaldı. Öfkeliydi ama neden? Birkaç adım yakınıma geldiğinde bedeninden yayılan hoş koku her yanımı sardı. Sıcaklığını zaten aramızdaki mesafeye rağmen hissediyordum. “Çünkü ne? Çalışanındım kovdun yeni bir iş buldum bu kadar basit.” “Çünkü…” dediğinde sadece iki adımla aramızdaki mesafeyi kapattı ve belimden tutup kendine çekerek dudaklarını dudaklarıma mühürledi. Donup kalmıştım. Tepki veremiyordum ama kalbim şahlanmış at gibiydi. O kadar hızlı çarpıyordu ki duymasından korkuyordum. Geri çekilmem gerekiyordu, engel olmam gerekiyordu hatta yüzüne bir yumruk atmam gerekiyordu ama bunları yapmak yerine kendimi dudaklarına karşılık verirken bulmuştum. Benden aldığı karşılıkla belimdeki eli daha çok sıkılaşıp kendine çekti. Sıcak dudakları dudaklarımı yakıyordu. Ben bu yanlışa nasıl düşmüştüm!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD