5

1924 Words
Duvardaki resimlere bakmaya devam ediyordum. ‘’Anlat bana. Her şeyi bilmek istiyorum.’’ dedim. Ümit yanıma yaklaştı. ‘’Ahsen, emin misin? Bugüne kadar onların ellerinden kurtardığım kişiler oldu ama hepsi de güvenli bir hayatı tercih etti. İlk defa sen intikam istediğini söylüyorsun.’’ Bakışlarım duvardaki resimlerden yanımdakine kaydı. İkimizin de gözleri kendi yaşadığımız acıyla doluydu. ‘’Kaybedecek neyim kaldı ki? Benden alabilecekleri tek şey canım onu da seve seve veririm.’’ ‘’Kararlıysan öyle bodoslama intikam diye kapılarına dayanamazsın. Ben zamanında öyle yaptım. Açıkça savaştım ve kaybettim. Sen aynı hatayı yapma akıllıca ilerleyelim.’’ Elimi uzattım. ‘’Ortak mıyız?’’ dediğimde yüzünde bir gülümseme oluştu ve elimi tutup sıkıca kavradı. ‘’Arınç Şeker’in kızıyla ortak olmak benim için büyük onurdur.’’ ‘’O zaman anlatmaya başla.’’ Resimlere doğru yaklaştı ve en başa asılmış resmi gösterdi. ‘’Hamit Kılıçhan; ailenin babası, yılanın başı. Adam medya önünde başarılı bir iş adamı ve fazlasıyla yardımsever. Her yıl yardım vakıflarına milyonlarca para yatırıyor. Çalışan ekibiyle çok uzun yıllardır birlikte. Etrafına çalışanlarından etten bir kale örmüş durumda ve asla yeni birini içlerine sokmaz.’’ Eli yanındaki kadının resmine kaydı. ‘’Melda Kılıçhan; Ailenin annesi, kocasının yaptıklarını biliyorsa da sessiz kalıyor. Kimsesiz çocuklara yardım eden bir vakfın başkanlığını yapıyor ve kocası bu vakfa karşı oldukça cömert bağışlarda bulunuyor. Araştırmalarıma rağmen vakfın kocasından gelen bağışları dışında holdingle bir bağlantısını bulamadım. Gerçekten kimsesiz çocuklara yardım ediyor gibi görünüyor.” Bu defa eli genç bir kadının üzerinde durdu. Daha doğrusu bir aile resmiydi. Kadın, adam ve küçük bir kız çocuğu vardı. ‘’Kılıçhanların küçük kızı, Özlem Kılıçhan Kara; On sekiz yaşına girdiği ay Kara ailesinin oğlu Korhan Kara ile evlendi ve bir yıl içinde bir kızları oldu. İpek Kara. İki ailenin de tek torunu. Bu yüzden çok kıymetlidir. Kara ailesine gelince onlar daha çok yurtdışında iş yapıyorlar ve orada yaşıyorlar bu yüzden Özlem arada ailesini görmeye ülkeye gelir o kadar. İşlerle bir ilgisi yok. Tam bir ev kadını.’’ Eli ileriye doğru kaydı ve bir adamın üzerinde durdu. ‘’Ve ailenin son üyesi; Okan Kılıçhan. Kılıçhanların büyük çocuğu ve tek oğlu. Yirmi yedi yaşında ve hala bekâr. Bugüne kadar bir kadınla hiç haberi çıkmadı. Takı tasarım işinin başında. Zengin kadınların bedenlerini süsleyen takılar onun ellerinden çıkar. Babasının işlerine karışmaz ve sadece kendi işini yürütür. Kızların gözbebeğidir ki oldukça büyük bir hayran kitlesi var.’’ ‘’Babasının işlerinden haberi var mı?’’ diye sordum. ‘’Bilmiyorum. Arada bağlantı bulamadım. Haberi varsa da bilmezlikten geliyor. Belki de gizlice yardım ediyordur ama izlerini iyi kapattığı için bir ipucu bulamamışımdır. Adam babasının aksine çalışanlarını sürekli değiştiriyor. Özellikle sekreter ve korumalarını. En uzun çalışan bir ay kalmıştır yanında. Bir tek sağ kolu Taha. Uzun yıllardır yanında ve garip bir şekilde onu hala kovmadı.’’ ‘’Neden?’’ diye sordum bu defa. ‘’Sıkıntılı bir tip mi?’’ ‘’Dışarıdan yürüyüşü, oturması, kalkması fazla efendi duruyor ama çalışma stilini bilmiyorum. Sadece bir kez kovulan bir sekreteriyle konuşabildim çünkü işe alınanlara gizlilik sözleşmesi imzalatıyorlar. Kadın dosyayı yanlış yerleştirdiği için işten kovulduğunu söylemişti.’’ Birkaç adım atıp Okan’ın resminin tam karşısında durdum. Aklımda düşünceler dönüp duruyordu. Elim resme uzandı. ‘’Madem yılanın başına doğrudan ulaşamıyoruz o zaman biz de ayağından tırmanmaya başlarız. Bu adamın yanında işe gireceğim.’’ ‘’Kimliğini gizli tutsan nasıl olur?’’ diyen Ümit’e gülümsedim. ‘’Sana tahminimi söyleyeyim. Kardeşim bilinen biri değildi. Down sendromluydu ve üstesinden gelemediğimiz bazı korkuları vardı. Mesela hiç okula gönderemedik çünkü kalabalığa girmiyordu. Evden pek çıkmazdı dışarıdaki seslerden korkardı. Bu tür fobileri vardı. O gün eve gelen adamı her kimse muhtemelen Nefes’i öldürdüğünde beni öldürdüğünü düşünmüştür çünkü göz önünde olan ve bilinen torun bendim.’’ ‘’Bu yapmak istediğin tehlikeli.’’ diye ısrar etti ama neden korkacaktım? Zaten her şeyimi kaybetmiştim. Benden alabilecekleri ne kalmıştı ki? ‘’Ya hep ya hiç. Sekreterlikle uğraşamam. Sadece iş yerinde yanında olmak bana istediğimi vermez ama koruması olarak her an yanında olabilirim.’’ Gözleri büyümüştü. ‘’Bunu yapamazsın. Babasının işlerinden dolayı sürekli tehlike altındalar. Arada saldırılar oluyor.’’ Kazadan sonra ilk defa kahkaha attım. ‘’Görünüşüme aldanma zayıflığım sadece fizikseldir. Sonuçta Arınç Şeker’in elinde büyüdüm. Üç farklı alanda siyah kuşak sahibiyim.’’ ‘’Sınırın yok değil mi? İntikam için kendini ortaya atacaksın.’’ Söylediklerini başımla onayladım. ‘’O zaman göz önüne çıkana kadar söylediklerime uyacaksın. Ben artık bir hayaletim senin gibi ortaya çıkamam çünkü savaşımı defalarca kaybettim ama arka planda her türlü yardımı sağlayacak gölgen olacağım.’’ Odadan çıktığımızda tekrar mutfağa dönüp birer kahve daha yaptık. Ümit bu işle o kadar uzun zamandır uğraşıyordu ki attığı adımlar yerinde ve mantığa uygundu. ‘’Senin adına sahip birini bulsak ve kimliğini onunla değişsek. Ailene ulaşamasınlar.’’ ‘’Hayır.’’ diyerek reddettim. ‘’Eğer koruması olacaksam geçmişimi dikkate alacaklardır ve babamın ismi bana avantaj sağlar. Hem dedemi, kardeşimi falan öğrenseler de ailem yangında kazayla öldü değil mi? Bütün raporlar bunu söylüyor. Ben neden raporlara inanan uysal bir vatandaş olmayayım ki? Eh, evsiz kaldım. İşe ihtiyacım var ve şansa oraya başvurdum. Ayrıca Okan babasının işlerini bilmiyorsa yangını dikkate almayacaktır.’’ ‘’Gerçekten tehlikeli sularda yüzüyorsun.’’ ‘’Yalan daha fazla yalan ve sorun demek. Ne kadar şeffaf olursak o kadar rahat hareket ederiz. Güven bana.’’ diyerek gülümsedim. ‘’Peki, bu konuda sana uyacağım. Önce sırtındaki yara iyileşsin, sonra silah kullanmayı öğren ve gereken ruhsatı al. Koruması olacaksan ihtiyacın olacak. Bir de özgeçmiş meselesi var. Kendini saklamıyorsun ama yine de geçmişini önlerine öylece sermeyelim ve farklı çalışma yerleri ayarlayalım.’’ ‘’Bu konuda yardımcı olacak tanıdıklarım yok.’’ deyince bu defa o gülümsedi. ‘’O işleri bana bırak. Muhtemelen bu yıllarda edindiğim çevre Hamit Kılıçhan’ın çevresi kadar geniştir de tek eksiğimiz para. Para olmayınca sözümüz geçmiyor.’’ Doğruydu bu devirde her şey para demekti. Biz de yoktu ve adam yerine konmuyorduk. ‘’Ahsen!’’ dediğinde yüzüne baktım. ‘’Nefes!’’ dediği an gözlerim doldu. Kardeşimin yokluğuna nasıl alışacağımı bilmiyordum. ‘’Şu ifadeyi silmen gerek.’’ dedi parmağını havada sallayıp yüzümü daire içine alan hayali bir çizgi çizdi. ‘’Duygusuz durabilmelisin. İlk dersin bu olsun. Ne zaman sana aileni hatırlattığımda yüzündeki hissiz ifadeyi korumayı başarırsın o zaman hazırsın demektir.’’ ‘’Bu imkansız.’’ dedim akan yaşı silerek. ‘’İmkansızı gerçek kılmalısın. Neyse ben birkaç yere telefon edip şu özgeçmişe eklenecek işyerlerini ayarlayayım.’’ ‘’Biraz dinleneceğim.’’ dedim ve kalkıp kaldığım odaya gittim. Yatağa yattığımda boş hissediyordum. Ailemin yokluğuyla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Bir türlü alışamıyordum. Onlar böyle bir ölümü hak etmemişti. Kendi hallerinde yaşayan insanlardı, kimseye zararları yoktu. Gece çocuklarla kutlama için kalmasaydım ve eve zamanında dönseydim onları kurtarabilirdim. Gelen adamla baş edebilirdim. Gücüme güveniyordum ama olmamıştı. ~~~~ Sabah uyandığımda Ümit’in yanına gittim. ‘’Senden bir iyilik isteyebilir miyim?’’ dedim. Başıyla onayladı. Ona çalıştığım yeri ve çocuklarımı anlattım. ‘’Benim için gidip onlara bakar mısın? Şu an ne yapıyorlar? Benimle ilgili ne konuşuluyor?’’ Olaylar sıcakken ortaya çıkmak istemiyordum. Biraz daha yangın alevinin soğuması gerekiyordu. ‘’Bakarım.’’ dediğinde ‘’Teşekkür ederim.’’ dedim minnetle. Kahvaltıdan sonra o çocuklarıma giderken ben de alışveriş için dışarı çıktım. Maaşımdan kalan son parayı da üst baş almaya harcadım çünkü hiç kıyafetim yoktu. Eve döndüğümde akşam olmuştu ve Ümit gelmişti. Elimdeki paketleri kenara bırakırken anlatmaya başladı. ‘’Senin yangında ortadan kaybolduğunu konuşuyorlar. Hatta bazıları hastanede öldüğünü ve kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü falan konuşuyordu. Çocuklarına gelince Eylem diye bir hoca onlara sahip çıkmış ve senin yerine ders vermeye devam ediyor.’’ ‘’Sevindim.’’ dedim koltuğa otururken. ‘’Ortada kalmalarını istemezdim.’’ ‘’Çocuklardan birine Ahsen Şeker’i arıyorum okuldan arkadaşıydım iletişimi yıllar önce kaybettik falan diye sordum. Gözlerinde hem sevgi hem üzüntü vardı. Kalplerine fazlasıyla yer edinmişsin. Anlatılanları dinledikçe sanki babanı anlatıyorlardı. Röportaj yapmak için yanına gitmeden önce bayağı araştırmıştım. Karakterleriniz çok benziyor.’’ ‘’Beni o büyüttü. Onun öğrencisiydim ve bundan gurur duyuyorum.’’ ‘’Duymalısın da. Öyle bir babaya sahip olmak büyük bir şans.’’ Oturduğu yerde arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne attı. ‘’Ve özgeçmişine eklemek için iki farklı yer buldum. Biri boks okulu diğer tekvando. Sahipleri yardım etmeyi kabul ettiler. Hatta evrakları bile düzenlediler. Geçmişte çalışıp sonrasında işten ayrıldın ve son üç aydır işsizsin.’’ ‘’Güzel.’’ dedim. ‘’Boks biraz alakasız olmuş ama hiç yoktan iyidir.’’ ‘’Ayrıca silah kullanımı için yarından sonra derslere başlıyorsun.’’ Anlatılanlarla derin bir nefes aldım. ‘’Ümit, beş kuruş param kalmadı. Son paramı da kıyafet almak için kullandım. Yandan çalışabileceğim bir iş bulsak.’’ ‘’Kazancım çok değil ama idare ederiz. Birkaç ay dişimizi sıkalım ve eğitimine odaklan. Sonra işe girebilirsen zaten maaş almaya başlarsın ki verdikleri ücret az olmayacaktır.’’ ‘’Sen ne iş yapıyorsun? Hiç işe gittiğini görmedim.’’ dedim merakla. ‘’Bir internet magazin sitesinde çalışıyorum. Tamamen tehlikesiz. Saçma sapan aşk testleri falan oluyor ya onlardan düzenliyorum. Bildiğin uyduruyorum insanlar da girip bana gerçekten âşık mı diye testleri çözüyorlar.’’ Söyledikleriyle güldüm. O testleri hep saçma bulmuştum. ‘’Arada da gece dışarı çıkıp ünlüleri takip ediyorum. Kim nerede, kiminle yemek yedi, nereye tatile gitti falan. Onları da magazin haberlerine satıyorum işte. Büyük kazançlar değil ama hem belli bir iş saati olmadığı için rahatça hareket ediyorum hem de kendimi geçindirecek parayı kazanıyorum.’’ Hayat zordu da bizim gibiler için daha zordu. İntikam alalım diyorduk en basitinden maddiyatta takılıp kalıyorduk işte ama bunlarla yılmayacaktım. Ailemin kanının üzerine inşaat yapıp ceplerine parayı dolduramayacaklardı. Ölmelerini istemiyordum aksine bütün ülke yaptıklarını bilecekti ve o bakışlar altında hapishaneye girip orada çürüyeceklerdi. Ümit sırtımdaki yaraya pansumanı yaptığında odama çekildim. Yanık yaram kabuk bağlamıştı da kalbimdeki yaram durmadan kanıyordu. Kabuk bağlaması içinde sebep olanları demir parmaklıklar ardında görmem gerekiyordu. Sırtımda o günden hatıra büyük bir iz kalacaktı. Yanık derindi. Sızlaması bile yeni geçmişti. Başımı yastığa koyduğumda uykum vardı ama uyumamak için kendimi zorluyordum çünkü uyuduğum an yangının kâbuslarıyla doluyordum. Uzun bir süre dirensem de gözlerimi daha fazla açık tutamadım ve uyuyakaldım. Evdeydim. Şekerlerim yerde yatıyordu, alevler her yanlarını sarmıştı. Gözleri açıktı bana bakıyorlardı. Yanlarına yaklaşmak istediğimde alevler geçit vermedi. ‘’Abla!’’ diyen Nefes ile bir kez daha alevlere doğru yürüdüm. Sıcaklık canımı yakıyordu. Her yanımı alevler sarmıştı. Kardeşime ulaştığımda birlikte yanmaya başladık. ‘’Abla, canım yanıyor. Korkuyorum.’’ diyordu. ‘’Buradayım Nefes’im.’’ dediğimde gelen patlamayla yere savruldum ve aynı anda çığlık atarak uyandım. ‘’Ahsen!’’ sesinin ardından odanın ışığı açıldı. Ümit yanıma gelip gözlerimden akan yaşları sildi. ‘’Tamam geçti. Sadece kabus gördün.’’ ‘’Bitmiyor.’’ dediğimde şefkatle sarıldı. ‘’Hapishaneye ilk düştüğümde ben de senin gibiydim. Hala o kabuslarla ara ara boğuşuyorum ama korkularını yönlendirmeyi zamanla öğreniyorsun.’’ Biraz olsun sakinleştiğimde başım tekrar yastıkla buluştu ama uyuyamadım. Ümit yanımdaydı. Tek bırakmıyordu yine de yalnızdım. İçim soğuktu, üşüyordum. Annem ile babamı kaybettiğimde bile böyle olmamıştım. O zaman dedem yanımdaydı, babaannem yanımdaydı ve kardeşim vardı. Onların verdiği sıcaklık kendimi toplamamı sağlamıştı ama şimdi kimsem yoktu ve çok soğuktu, ısınamıyordum. Kalbimde yanan acı alevine rağmen tir tir titriyordum. Bazen kardeşimin sesini duyar gibi oluyordum başımı çeviriyordum ama kimseyi göremiyordum. Dedemin, babaannemin görüntüsü beliriyordu hasretimi gideremeden yok oluyorlardı. Ben onlara hiç doyamamıştım ki! Ben ailemden kimseye doyamamıştım. Bileğimde kardeşimin tokası vardı. Saçlarım kısa olduğu için bileklik gibi takmıştım lastik tokayı. Burnuma her götürdüğümde kokusunu hissediyordum. Dedeme saçlarını ördürdüğü anları hatırlıyordum. Babaanneme fıstık, şeker, güzellik diye takılmalarımı duyar gibi oluyordum. Sanki o anlarda elime vurduğundaki basıncı hissediyordum. ‘Kaç yaşına gelmişiz neyin güzelliği.’ diyordu her defasında. Hıçkırıklara boğulduğumda yanımdaki sessizce saçlarımı okşuyordu. Ölümün acısı geçmiyordu işte. Zaman alıp götürmüyordu. Sadece özlemleri büyütüyordu. Ayrılığın her türlüsü kötüydü de böylesi bin beterdi. Babamları kaybettiğim kaza gerçekten kazaydı. Yağmurluydu, yol kaygandı ve karşıdan gelen araç kayarak üzerimize gelmişti babam da frene basmasına rağmen kaydığı için duramamıştı ama şekerlerim bile bile öldürülmüştü. En çok canımı acıtan da buydu. Biri seksen yaşında diğeri yetmiş beş yaşında insandı. Kardeşim zaten on beş yaşında özel bir çocuktu. Ne kendilerini koruyabilirlerdi ne de birbirlerini. Yanlarında olabilseydim böyle olmazdı. Onları tek başıma koruyabilirdim. Kardeşimin o an ki korkularını tahmin edebiliyordum. Yabancılardan zaten korkuyordu. Çok ürkekti. Özellikle babamların ölmesi onun korkularını artırmıştı ve bu konuda aldığımız terapiler işe yaramamıştı. Uzun süre ağladım. Sabaha doğru yorgun düştüğümde Ümit hâlâ yanımda saçlarımı okşuyordu ve o elin sıcaklığıyla biraz olsun rahatlayıp tekrar uykuya daldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD