6

1433 Words
‘’Duranı vurmak kolay. Hareket edeni vurmak yetenektir. Bir daha dene.’’ Mücahit’in bağırmasıyla önümde hareket eden hedefe odaklandım ve derin bir nefes alıp tetiğe bastım. Tam ölümcül noktadan vurmuştum. ‘’Aferin. Bir ayda bu kadar ilerlemen mucize gibi.’’ ‘’Mecburiyet. Biliyorsun.’’ dediğimde başıyla onayladı. Mücahit, Ümit’in zamanında hayatını kurtardıklarından biriydi. Daha önceki iş yeri Kılıçhanların radarına girdiğinde satmak istememiş, direnmiş ve Ümit fark ettiğinde gizlice konuşup uyararak işyerini satmasını sağlamıştı. Şimdi bana yardım ederek can borcunu ödüyordu. Tabi bir de hâlâ kaybettiği iş yerinin acısı vardı ve intikam isteğimde başarılı olmam için dua ediyordu. Bir aydır gece gündüz çalıştırıyordu. Öğretebileceği her şeyi öğretiyordu. Silah taşımam için gerekli işlemleri halletmiş ruhsatımı almıştık ama önemli olan gerçekten kullanmayı öğrenebilmekti. Olası bir çatışmada yumruklarım bana yetmezdi. ‘’Ahsen, derslere yine devam ederiz ama bence hazırsın.’’ ‘’Ustası sensin. Hazır olduğumu düşünüyorsan benim için tamamdır.’’ dedim gülümseyerek. Yanından ayrıldığımda giyinme odasına gittim. Biraz terlemiştim. Kenarda duran tişörtümü aldığımda aynada sırtımı gördüm. Üzerimde sadece crop vardı ve sırtımdaki yanık izi parlıyordu. İşe başladıktan sonra bu croplara veda etmeliydim. Sırtımı onlara sergileyemezdim. Eve döndüğümde Ümit’i bilgisayar başında yine o saçma testleri hazırlarken buldum. Tüm bu zamanda ağabeyim gibi olmuştu. Sanırım ailesiz hayat onun içinde zordu ve beni kardeşi olarak kabullenmek çok kolay gelmişti. ‘’Yaz.’’ dedim gülerek. ‘’Aşkın için ölmen gerekse hangisini yaparsın?’’ Elimle bir işareti yapıp tek tek saymaya başladım. ‘’Bir; Çatıdan atlarım. İki; Trenin altına yatarım. Üç; O ölsün ben niye ölüyorum? Dört; Kadın/Erkek hepsinin canı cehenneme ben sadece kendime aşığım.’’ Güldüğümde o da gülüyordu ama söylediklerimi yazmıştı. ‘’Cidden yazıyor olamazsın.’’ dedim. ‘’Neden yazmayayım? İnsanlar bu testleri zaten saçma olduğu için çözüyor.’’ Masasının çekmecesini açıp bir anahtar çıkardı. ‘’Bugün senin için bir ev tuttum. Buraya yakın. Acil bir durumda kolayca buluşuruz ama aynı zamanda uzak. Aramızda bağlantı olmasın. Kirası uygun ve ev eşyalı. Sahibi başka bir ilde yaşıyor sadece 'evime temiz bakın ve kirayı zamanında yatırın yeter,' dedi.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ Elindeki anahtarı aldım. Birçok işi ben söylemeden hallediyordu. Gölgen olacağım demişti ama daha çok önümde gidip yolumu açan bir greyder gibiydi. ‘’Mücahit artık hazır olduğumu söyledi. Yarın gidip iş başvurusunda bulunacağım.’’ Cevap vermedi onun yerine hazırladığı teste odaklandı ve yazmaya devam etti. Mutfağa giderek yemek yapmaya başladım. Yaklaşık bir saat sonra masayı hazırlarken içeri girdi. Elindekini bana uzattı. ‘’Bunu yere düşürmüşsün.’’ Kardeşimin tokası elindeydi. Yapmaya çalıştığını anladığımda yüzüne duygusuzca baktım. Bunu yapmayı öğrenmek en çok zorlandığım şey olmuştu. Duygularımı açıkça yaşayan bir insandım ama şimdi en derin acımı bile maskeleyebiliyordum. İmkânsızı başarmıştım. ‘’Benim değil.’’ diyerek gözlerinin içine baktım. Bir süre bu şekilde kaldık sonra yüzünde bir gülümseme belirdi. ‘’Artık gerçekten hazırsın.’’ Tokayı elinden çekip aldım. ‘’Kardeşimin eşyalarından uzak dur.’’ dedim yalancı bir sitemle. Üzerinde minik kelebeği olan bir tel tokaydı. Saçıma takıp yaptığım işe geri döndüm. Yemekten sonra evraklarımın içinde eksik olup olmadığını kontrol ettik. Özgeçmişime özellikle Arınç Şeker’in kızı olduğumu yazmıştım. Ümit bunu yapmamı hala istemiyordu ama doğrular en inandırıcı yalanlardı. Her şeyi hazır ettiğimizde saat iyice ilerlemişti ve ikimizde odalarımıza adımladık. Kabuslarla geçen bir gecenin ardından önce eşyalarımı yeni evime taşıdım. İki oda bir salondu. Güzel manzaralı bir balkonu vardı. Ümit özellikle bu evde intikamımı çağrıştıracak bir şey saklamamı istememişti ve ailemden kalan eşyaları bile evinden buraya getirmeme izin vermemişti. Tamamen sıradan bir hayat sürmelisin deyip duruyordu. Acil durum olmadıkça telefondan iletişim kurmayacaktık. Haberleşmek için limon suyu kullanacağız demişti. Basitti ama etkiliydi. Limon suyuyla yazıyı yazacaktın kuruyup kaybolacaktı ve kağıdı ısıtınca ortaya çıkacaktı. Birbirimizde evlerimizin anahtarları vardı. Haber bırakacağımızda yastıklarımızın altına bırakacaktık. Biri eve girdiğimi görürse de sevgiliyiz, iş arkadaşıyız falan der geçiştiririz demişti. Hızlı düşünmesi, attığı emin adımlar kendimi çok acemi hissetmeme neden oluyordu. Ben ne kadar korkusuzsam o da o kadar korkusuzdu çünkü kaybedecek her şeyini kaybetmişti ama artık açıkça savaşamam çünkü kim olduğumu biliyorlar ve beni çoktan alt ettiler deyip geri planda kalmayı tercih ediyordu. Eşyaları yerleştirdikten sonra Okan Kılıçhan’ın şirketine geldim. Güvenlik kim olduğumu sorduğunda elimdeki dosyayı gösterdim. ‘’İş başvurusu için CV bırakacaktım.’’ dedim. ‘’Hangi pozisyon?’’ diye sordu bu defa. ‘’Hedefim özel korumalık ama güvenlik de olur.’’ dediğimde yüzünde alaycı bir gülüş belirdi. Kadın olduğum için küçük görüyordu tabi. ‘’Kabul edileceğine eminsin yani?’’ dedi. ‘’Ben CV’mi bırakayım da belli mi olur?’’ Tatlı kız gülümsemesi gönderdiğimde geçmem için yolu açtı. İnsan kaynakları departmanını bulup bu işlerle ilgilenen kişiye sonunda ulaştım. Büyük şirket olunca birine ulaşmak da zor oluyordu. Etekli, gömlekli takım giymiş bir kadın vardı. Saçlarını tepesinde sıkı bir topuz yapmıştı. Hafif makyajlıydı. Orta yaşlarda olmalıydı. ‘’Ne için gelmiştiniz?’’ dediğinde elimdeki dosyayı uzattım. ‘’İş başvurusu için CV’mi bırakacaktım.’’ Dosyayı alıp üstten bir göz attı. Üzerime çevrilen bakışları tuhaftı. ‘’Garip bir özgeçmiş. Tam olarak hangi pozisyon için gelmiştiniz?’’ ‘’Koruma olarak.’’ dediğimde bakışları daha da keskinleşti. ‘’Bir süredir işsizim ve paraya ihtiyacım var. Çocuklara ders vermekten de sıkıldım ve maaşı az. Özel korumalara iyi para veriyorlar diye duydum. E, tabi risk çok olunca. Birkaç yere daha dosyamı bırakacağım. Belki biriniz kabul edersiniz.’’ Yüzünde bir gülümseme oldu ama anında ciddiyetine geri döndü. ‘’İlgili birime ileteceğim. Olursa dönüş yaparız.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ deyip şirketten çıktım. Elbet ihtiyaç olacaktı. Adam Ümit’in dediği gibi haftalık çalışan değiştiriyorsa bir yerde sıra bana da gelecekti. Hem benden daha kalifiyeli elemanı nereden bulacaklardı? Babamın ismi bile yeterdi be. Söylemesi sadece dile kolaydı. Koskoca Arınç Şeker’in kızıydım. Onun sayesinde bu ülkeye altın madalya getiren milli sporcular yetişmişti. Babam olmasa o madalyaları getirenler doğdukları kenar mahallelerde serseri olarak büyüyüp yok olurlardı. Eve geri döndüğümde mutfak için biraz alışveriş yapmıştım. Cebimde çok az para kalmıştı. O işe ya bir an önce başlamalıydım ya da o zamana kadar bir iş bulmalıydım. Ümit’i yeterince zora sokmuştum. Salonda otururken telefondan iş ilanlarına bakıyordum. Gözüm bir ilana takıldı. Sadece bir geceliğine bir davette garsonluk yapacak birini arıyorlardı. Yazan numarayı aradım. Bir süre konuştuktan sonra yüzümde gülümseme telefonu kapattım. Geceyi düzenleyen organizasyon firması son dakika çalışanları işi bıraktığı için acil olarak birini arıyordu. Henüz başvuran olmamıştı ve işi almıştım ama hemen gitmem gerekiyordu. Dolmuşa binip verdikleri adrese gittim. Ne için geldiğimi söylediğimde beni hemen giyinme odasına aldılar ve kıyafetleri gösterdiler. Siyah topuklu ayakkabı, siyah ince külotlu çorap ve siyah etek üzerine beyaz gömlek. Hızlıca üzerime giydim. Yanıma gelen kadın durmadan anlatıyordu. ‘’Geleceklerin hepsi zengin iş adamları, ne söylerlerse söylesinler sesini çıkarma, hareketlerine gözlerini kapat tepki verme. Sorun çıkarmazsan iş bitiminde alacağın ücret dolgun olur.’’ ‘’Neden başıma bir bela gelecekmiş gibi konuşuyorsun?’’ diye sordum. Eli popoma gitti ve tutup avuçladığında hızlıca ittim. ‘’İşte bunu söylüyorum.’’ dedi. ‘’Bu gece bunu yapacak birileri olacaktır ama tepki verme. Kovulduğunla kalırsın.’’ ‘’Pis zengin züppeleri.’’ dediğimde gülümsedi. ‘’Hepimiz aynı durumdayız ama ekmek kavgası işte.’’ Bir gece katlanacaktım mecbur. Gerçekten para gerekiyordu. Elimde kalan beni en fazla iki gün idare ederdi. Bu aralar Ümit’in durumu da sıkışıktı çünkü kaldığım evin kirasını vermişti. Mutfağa doğru yürürken anlatmaya devam ediyordu. ‘’Sadece içecek taşıyacaksın. Biten bardakları toplayıp doluları dağıtacaksın. Yapacağın tek şey bu.’’ ‘’Kolaymış.’’ dedim. Geldiğim yer lüks bir villaydı. Hatta tripleks demek daha doğruydu çünkü üç katlıydı. Muhtemelen zengin bir iş adamının davetiydi. Hepsinin canı cehenneme! Mutfakta elime tutuşturdukları içki bardaklarıyla dolu tepsiyi alıp havuzun etrafında toplanmış insan kalabalığına doğru yürüdüm. Yanlarına yaklaşmam yetiyordu. Yüzüme bile bakmadan elimdeki tepsiden içki kadehini alıyorlardı. Tepsim boşalınca bistro masaların üzerindeki boş bardakları sessizce toplayıp geri döndüm. Biri sarkıntılık etmezse iş kolaydı da pembe saçlarımla biraz dikkat çekiyordum işte. ‘’Pembeli, buraya gel.’’ diyen adama baktım ve yanına gittim. Sanırım şeflerden biriydi. ‘’Bunlara yardım et yetişmeyecek yoksa.’’ diyerek televizyonda gördüğüm içinde zeytin salınan içki kadehlerini hazırlıyordu. Gösterdiği gibi kürdanlara zeytini takıp bardaklara yerleştirmeye başladım. Üstlerine belli seviyede içki doldurdum. Ben hazırladığım anda birileri gelip hazırladıklarımı tepsilere doldurup gidiyordu. Su gibi içki içiyorlardı! Biri yanımıza geldi. Beni buraya geldiğimde karşılayan kadındı. ‘’Allah aşkına Hayrettin kendi şeflerini kullansana. Yukarıda çocuklar tek başlarına yetişemiyor dağıtıma uzak dur garsonlarımdan.’’ ‘’Yemedik ya garsonunu.’’ dedi Şef. ‘’Al senin olsun.’’ Kadın bana baktı. ‘’Hadi sen dağıtıma devam et.’’ Başımla onaylayıp boş bir tepsiyi alıp içki kadehleriyle doldurdum ve davetlilerin olduğu yere geri döndüm. İçkileri dağıtırken bir hareketlilik oldu ve sonra kalabalık arasında biri içeri girdi. Okan Kılıçhan’ı gördüğüm an tanımıştım. Etrafı koruma ordusuyla çevriliydi. Korumalara eliyle işaret verdiğinde takip etmeyi bıraktılar. Yürüyüp birkaç kişinin yanında durdu ve sohbete başladı. Diğer konuklar sürekli yanına gidip geliyordu ve selam veriyordu. Varlığı tam anlamıyla ilgi odağıydı. Burada karşılaşmak zorunda mıydık? Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. ‘Sakin ol Ahsen, sen sadece para kazanmak için çalışıyorsun. Zaten o özgeçmişi de bu yüzden şirkete bıraktın. Bu kadar garsonun içinde sana mı dikkat edecek! Hem hep dediğin gibi en iyi yalan söylenen doğrulardır.’ diyen iç sesimle işime geri döndüm.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD