4

1479 Words
Sırtımdaki yanığa pansuman yapmayı bitirdiğinde tişörtü üzerime geçirdim. Bir haftadır yabancının evinde kalıyordum. O kim olduğunu anlatmamıştı ben de sormamıştım. Acıdan dolayı hayattan öyle bi kopmuştum ki olduğum yerde öldürse karşı koymazdım. Ruh halimin farkında olduğu için konuşmadan sessizce iletişim kurmaya çalışıyordu. ‘’Dışarıda biraz işlerim var. Akşama çok geç kalmadan dönerim.’’ dedikten sonra yanımdan ayrıldı. Hep yaptığım gibi yatağa uzanıp cenin pozisyonu aldım. Sürekli ağlamaktan gözlerim şiş, yarı kapalıydı. Dış kapının sesi duyulduktan sonra bir saat daha yattım ama en sonunda yatmaktan vazgeçip kalktım. Üzerimde iki parça kıyafetten başka bir şeyim yoktu. Onları da yabancı alıp getirmişti. Bir de çantamı vermişti. O gün eve koşarken öylece bir kenara fırlatıp atmıştım. Ne zaman buldu, nasıl buldu bilmiyorum hiç sormadım. Çantamı alıp evden çıktım. Canım çok yanıyordu ama bir şeylerle ilgilenmem gerekiyordu yoksa delirecektim. Yavaş yavaş benliğimi kaybedecektim. Taksiye bindiğimde ilk durağım mezarlık oldu. Hepsiyle uzun uzun sohbet ettim. Onları ne kadar özlediğimi anlattım. Mezarlıktan ayrıldığımda tapu müdürlüğüne gittim. Evin tapusu dedemin üzerineydi ama o artık yoktu. Amcam hak iddia edecek miydi? Babam öldüğü için ben de mirasçı sayılmaz mıydım? Evi bir şekilde tekrar yaptırmak istiyordum. Anılarına sahip çıkmak istiyordum. Miras işlerine dair bilgim yoktu. Başvuracağım yolu öğrenmem gerekiyordu. Çalışan memura durumu anlatıp kimliğimi verdim. Kayıtlara bakarken oturup beklemeye başladım. Sırtımı yaslamadan oturuyordum çünkü yanık yarası bir yerle temas edince canımı yakıyordu. ‘’Ahsen Hanım,’’ diyen memur beye baktım. ‘’Dedeniz, İhsan Şeker yangının olduğu gün evi satmış. Mirasçısı olarak yararlanabileceğiniz başka mal varlığı da görünmüyor.’’ ‘’Satmış? Kime satmış? Satmışsa parasını almıştır nasıl başka mal varlığı görünmez?’’ diye sordum. Söylenenler tutarsız gelmişti. Zaten aklımı meşgul eden düşünceler vardı. Yüzüme baktığında tekrar bilgisayara döndü. Bu bilgiler gizli tutuluyor muydu bilmiyordum ama öyleyse bile halime acımış olmalıydı. O kadar perişan görünüyordum ki! ‘’Satış Kılıçhan Holding üzerine görünüyor.’’ Sözleri belli bir anlama oturtmaya çalışıyordum ama olmuyordu. ‘’Ücrete bir şey söyleyemem. Sadece başka mal varlığı yok diğer işlemler için gerekli belgelerle kurumlara başvurmanız gerekir. Elinizde ölüm belgesi olmadan bu kadar bilgi vermem bile doğru değil.’’ ‘’Anladım. Teşekkür ederim.’’ dedim ve binadan ayrıldım. Neyi nereden temin edeceğim sora sora saatler sonra elimde Şekerlerimin ölüm belgeleri, otopsi raporları ve yangın raporu duruyordu. Bir kafede oturup soğuk su istedim. Doluya koyuyordum almıyordu, boşa koyuyordum dolmuyordu. Ölüm raporlarında yandıkları için öldükleri yazıyordu ama değildi. O eve girmiştim. Yerdeki kanı hatırlıyordum. Kardeşimi kucağıma aldığımda yaşadığına dair belirti görmemiştim ve yangın henüz onlara ulaşmamıştı. Gözlerimden akan yaşı hızlıca sildim. Yangın raporunu tekrar tekrar okudum. Mutfak tüpünden çıktığını yazmışlardı. Bu koca bir yalandı. O tüp ben evdeyken patlamıştı. Kardeşimi de bu yüzden dışarı çıkaramamıştım ya! Pencerede gördüğüm karartıyı unutamıyordum. Asaf’ın söyledikleri sürekli aklımdaydı. Bir de dedemin evi satması vardı. Bankalarda adına kayıtlı para da yoktu. Ne sikim haltlar dönüyordu! Telefonumu çıkardım ki bu da çantada olduğu için sağlam kalmıştı. Kılıçhan holdingi arattım. Ülkenin en büyük holdinglerinden biriydi. Sanırım ilk ona girerdi. Zenginlerin oturduğu villalardan oluşan siteler onların mimarisiydi. Ülkenin hemen her yerindeki alışveriş merkezleri yine onlara aitti. Aynı şekilde bir çok lüks otellerin işletmesi ellerindeydi. Bunlar kimdi böyle? Burnuma pis kokular geliyordu. Bunca şeyden sonra kaza, kader deyip geçemezdim. Peki bana yardım eden yabancı? Onun da bunlarla bağlantısı var mıydı? İyi miydi yoksa kötü mü? Gerçekten delirecektim? Kafeden çıktığım gibi yabancının evine gittim. İyi ya da kötü bilgi alabileceğim biri varsa o da oydu. Eve döndüğümde benden önce geldiğini gördüm. İçeri girdiğimde ‘’Seni merak ettim.’’ dedi. Elimdeki raporları eline tutuşturdum. ‘’Bence her ne dönüyorsa sen biliyorsun. Gerçekleri anlat çünkü polise gidip yangının yeniden araştırılması için dilekçe vermeyi düşünüyorum.’’ ‘’Anlamışsın.’’ dedi anlayışla bakarak. ‘’Yasını geride bırakıp bir adım attığına göre artık konuşma vakti.’’ Eliyle mutfağı gösterdiğinde uyum sağladım. Yemek masasının sandalyesini çekip oturdum. Birer kahve yapıp karşıma oturdu. ‘’Anlatmaya en başından kim olduğumla mı başlayayım yoksa sadece ailene olanlardan mı?’’ Kahveden bir yudum aldığımda gözümden akan yaşı hızlıca sildim. ‘’En başından başla. Sen kimsin? Bana neden yardım ediyorsun? Ailemle ne bağlantın var?’’ ‘’Biraz uzun olacak.’’ diyerek kahvesinden bir yudum daha içti. ‘’Gazetecilik bölümünden mezun olduğumda yirmi iki yaşımdaydım. Hevesliydim, gözü karaydım, hırslıydım. O dönem çok büyük bir gazete vardı; Ay gazetesi. O gazetenin kapısında günlerce yattım, dil döktüm ve bir şekilde işe girmek için ikna ettim. Öyle küçük haberlerle yetinmezdim. Büyük balığın peşindeydim. Bu arada kimliğinde adını görmüştüm; Ahsen Şeker. Baba isminde Arınç yazıyordu. Dövüş sanatları ustası olan Arınç Şeker ile bağlantın var mı?’’ dediğinde yüzümde acı bir tebessüm oluştu. ‘’Babamdı.’’ dedim. ‘’Gerçekten mi?’’ Sorusunu başımla onayladım. ‘’Öğrenciyken staj yaptığım gazete için babanla röportaj yapma şerefine erişmiştim. Çok naif bir insandı. Diğer ünlüler gibi sorulan sorulardan beğenmediklerini tersleyerek geri çevirmek yerine ‘Evlat, bu soruya cevap vermek beni terletir yazmakta seni zora sokar. En iyisi mi yok say.’ diyerek geçiştirirdi.’’ ‘’Babam hep öyleydi.’’ dedim. ‘’Konuya geri dönebilir miyiz?’’ dediğimde hafifçe başını salladı. ‘’Neyse işte o yıllar haber peşinde koşarken birgün bir kadın yolumu kesti. Yüzünde çaresiz bir öfke vardı. ‘Sen nasıl gazetecisin ki bizim sesimizi duymuyorsun.’ dedi. ‘Kaç yere gittiysek kapıdan geri çevirdiler.’ diye sitem etmeye başladı. Olayın ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bana mahallelerindeki evlerini terk etmeye zorlandıklarını ve şikayet etmelerine rağmen sonuç alamadıklarını söyledi. Seslerini duyurmak için bir çok gazeteye, haber kanalına gitmişler ama evleri satın almak isteyen ismi duyunca hepsi geri çevirmiş. Toyluk mu dersin, merhamet mi dersin bilemem ben de haber yapmaya karar verdim. Biraz araştırınca olayın arkasında Kılıçhan Holdingin ismini buldum. O zaman haklarında pek bir şey bilmiyordum haberi üstümün onayından geçirmeden doğrudan gazeteye bastırdım. Ertesi gün işten atıldım ve eve dönerken tesadüf bu ya yolumu birileri çevirdi bir güzel dayak yedim ama öyle böyle değil. Tam bir ay hastanede yattım. Sonrasında iyice hırslandım bu Kılıçhanlara kafayı taktım. Uzun bir süre sessiz kalıp toplayabildiğim bilgileri topladım. Bir otel mi yapmak istiyorlar hop orman yangını ertesi yıl orada bir otel, alışveriş merkezi mi dikecekler hop insanlar bir şekilde ya evlerini satıyor ya da ölüyor. Bunun gibi bir çok olay ama hiçbirinde de yasal olarak aralarında bağlantı bulunmuyor. Sanki onlar olaylar yaşandıktan sonra ortaya çıkıyorlar öncesi yok. Şu an yayına devam eden etmeyen neredeyse bütün gazeterlerde çalıştım. Her çalıştığım gazetede de Kılıçhanları zora sokacak bir haber yaptım ama zora giren hep ben oldum onların bir kılını bile oynatacak rüzgar estiremedim. İşten kovul, tehdit edil, hastenelik ol falan.’’ Anlattıklarını şaşkınca dinliyordum. Bu adam ne anlattığının farkında mıydı? Dudaklarından acı dolu bir kahkaha çıktı. Gözleri de dolmuştu. ‘’Şimdiki aklım olsa o kadını gördüğüm gibi arkamı döner kaçardım. Yirmi altı yaşıma geldiğimde bir haber daha yaptım yine orman yakmıştı ve bunu internet üzerinden yapınca küçük bir kesimin de olsa dikkatini çekti. Sinek küçüktür ama mide bulandırır derler. Haberden birkaç gün sonra polis kapıma dayandı. Sonrası iki yıl hapis. Ben kadın pazarlıyormuşum. Kılıçhan Holdingin adını karalayan adam pezevenkmiş diye duymayan kalmadı. Ailem beni evlatlıktan reddetti. Yüzüme bakmadı. Hapisten çıktığımda beni öldürmek için bekleyen biri vardı. Elindeki bıçak göğsümü yarıp geçti. Öldüm sandı bir kuytuda bıraktı. Şanslıymışım gibi kalbime denk gelmemişti o da anlamamıştı. Keşke ölseydim ama olmadı. Kendime geldiğimde yıllardır bu işi araştırırken edindiğim çok tanıdık olmuştu. Onlardan yardım aldım. İyileştikten sonra sahte kimlik çıkardık. Kayıtlarda gerçek ben öldüm ve son iki yıldır hayatıma Ümit Avcı olarak devam ediyorum.’’ Sustu. Yaşadıklarının onun için zor olduğu belliydi. Hayatının en güzel yıllarını kaybetmişti. Bakışları acı doluydu, pişmanlık doluydu. ‘’Ben yapamadım. Vazgeçemedim. Uzaktan onları bir hayalet gibi takibe devam ettim. En son sizin mahalleye dadandılar. Gözüm üstlerindeydi. O yangın kazayla çıkmadı. Deden muhtemelen evi satmaya ikna olmayınca olanlar oldu işte. Değişiklik var mı diye mahalleyi şöyle bir dolaşmaya geldiğimde yangını gördüm. Seni ambulansa bindiriyorlardı. Sonra takip ettim. Farklı bir isimle hastaneye kayıt ettirdim. Yaşadığını öğrenmesinler yarım kalan işleri için geri dönmesinler diye. İşi şansa bırakmak istemedim.’’ ‘’Ben bunu yanlarına bırakmam.’’ dedim acıyla dolmuş sesimle. ‘’Babam beni zayıf biri olarak yetiştirmedi. Peşlerini bırakmam. Hayatıma mal olsa da bunu yapamam.’’ dediğimde gözlerimden yine yaşlar boşalmıştı. ‘’Ahsen, geçen bu yıllarda onların ellerinden senin gibi kurtardığım çok insan oldu. Deden gibi evlerini satmak istemeyenlere gidip gizlice konuştum satmaları için ikna ettim ya da senin gibi ailesini onlara kurban verenlerin yeni bir hayat kurmalarına yardım ettim. Sen de bu işin peşini bırak. Başka bir şehre git, hayatına devam et.’’ ‘’Yapmam.’’ dedim. ‘’Beni onlarla karıştırma. Ben Arınç Şeker’in kızıyım.’’ Bu işin peşini asla bırakmazdım. Ümit’in bakışları üzerimdeydi. Söylediklerimde ne kadar kararlı olduğumu anlamaya çalışıyordu. ‘’Ahsen, eğer kararlıysan bu işi yasal yollarla çözemeyeceğini bil.’’ ‘’Düşünmemiştim.’’ dedim dürüstçe. ‘’Dişe diş göze göz. Aptal bir insan değilim.’’ Oturduğu yerden kalktı. ‘’Benimle gel!’’ dediğinde kalkıp takip ettim. Buraya geldiğimden beri kapısı kilitli bir oda vardı. Anahtarı cebinden çıkarıp kilidi açtı. İçeri girdiğimizde ışığı açınca duvarda gördüklerimle afalladım. Boydan boya resimlerle notlarla kaplıydı. ‘’İşte sana Kılıçhan ailesi.’’ Bu adam bu aileyi gerçekten takıntı haline getirmişti de ben de onun izinden gitmeye hazırdım. Bir kadının kaybedecek bir şeyi kalmamışsa kim olduğuna, büyüklüğüne, gücüne aldırmadan ardına bakmadan kaçacaksın. Bekle beni Kılıçhan ailesi Ahsen Şeker eceliniz olmak için gelecek!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD