Üzerimdeki kıyafetleri değiştiğimde şefimiz olan kadın içeri girdi. Elindeki zarfı uzattığında aldım. ‘’Bugün iyi iş çıkardın.’’ dediğinde tebessüm ettim. Tabi adamı yere düşürdüğümü hiç kimse anlamamıştı ama biri popoma elleyecekti ben de sessiz kalacaktım. Asla olmazdı!
Eve döndüğümde zarfı açıp paraya baktım. Çok değildi ama az da değildi. Bir ay idare ederdim en azından. Okan Kılıçhan ile karşılaşmasam daha güzel olurdu ama yapacak bir şey yoktu.
Sabah telefonun çalan sesine uyandım. Gece geç gelince yorgunlukla uyuyakalmıştım tabi. Yabancı bir numara arıyordu. Cevapladığımda söylenenlerle yataktan fırladım. ‘’Tabi bir saat içinde orada olurum.’’ diyerek telefonu kapattım ve hızlıca hazırlanmaya başladım. Gerçekten bu kadar hızlı olmasını beklememiştim. Bu adam Ümit’in dediği gibi sürekli çalışanlarını kovuyor muydu? Öyleyse yanında nasıl tutunacaktım? İşim gerçekten çok zordu.
Üzerimi giyindiğimde geç kalmamak için taksiye bindim. Bu uğurda tüm paramı harcardım sanki çok varmış gibi! Makyajımı takside giderken yaptım. Siyah göz makyajım ve kırmızı rujum olmadan ben de olmazdım. Zamanında yarışlarda maça çıkarken de küçük yaşıma rağmen makyajımı yapıp öyle çıkardım babamda benimle dalga geçerdi; Defileye mi çıkıyorsun dövüşmeye mi, diye ama dinlemezdim.
Okan Kılıçhan’ın şirketine geldiğimde yine aynı güvenlik görevlisiyle karşılaştım soru sormadan girişi açtı. ‘’Çağırdılar.’’ dediğinde gülümsedim.
‘’Öyle oldu.’’
‘’Giriş kattaki soldan üçüncü odaya git.’’ deyince teşekkür ederek yürümeye devam ettim.
Söylenen odaya geldiğimde kapıyı tıklatıp içeri girdim. Bir adamla göz göze geldik.
‘’Merhaba, özel koruma işi için çağrılmıştım.’’
‘’Ahsen Şeker?’’ diyen sorusunu başımla onayladım.
‘’Gel.’’
Odaya girdiğimde kenardaki dolaplardan birini açtı. ‘’Burası artık senin dolabın. Dolaptaki kıyafetler sana ait. Üzerine olur diye düşünüyorum olmazsa da haber ver hemen halledelim. Dış görünüş önemli.’’
Sessizce dinlemeye devam ettim. ‘’Her sabah saat beşte Okan Bey’in evinde hazır olacaksın. Günlük rutininde her daim bir adım gerisinde takip edeceksin tabi diğer korumalarla birlikte. Akşam ne zaman evine döner o zaman evine gidebilirsin ve evine sabahın dördünde dönmüş olsa bile bir saat sonra yine güne hazır olacaksın. İzin günleri biraz karışık. Korumalarla aranızda dönüşümlü yapacağınız içi günler değişiklik gösterecektir. Toplam beş kişisiniz ve her gün dört kişi çalışıyor olacaksınız.’’
Konuşurken kenardaki ayrı bir dolabın çekmecesini açmış içini karıştırıyordu. ‘’Tüm korumalardan sorumlu kişi benim. Adım; Selim. Benden habersiz hiçbir şey yapmayacaksın. Son dakika işe gelmiyorum lafı kesinlikle yasak en az bir gün öncesinden haber vermen gerek ve geçerli mazeretin olmazsa canına okurum. İhtiyaç molası vermen gerektiğinde diğer korumalara haber vereceksin ki sen gelene kadar yokluğunu tolore etsinler.’’
‘’Anladım.’’ dediğimde önüme bir deste kağıt ve kalem bıraktı. ‘’Gizlilik sözleşmesi. İşi kabul ediyorsan imzalamak zorundasın. Gördüğün, duyduğun her şey sen de gizli kalacak hatta unutacaksın. Kendi kendine dedikodusunu yapman dahi yasak. Aksi halde başına gelecekleri sen düşün.’’
Sözleşmeyi düşünmeden imzaladım. Dedikodunuz size kalsın ben intikamımı alacağım. Sözleşmeyi önümden aldı ve elime bir kulaklık bıraktı. ‘’Buradan iletişim kurulacak. İş saatleri kulağından çıkarma. Konuşmak istediğinde de üzerindeki düğmeye basarak konuş.’’ Kulaklığı aldığımda bu defa kilitli bir çekmeceyi açtı ve içinden bir silah çıkardı. Uzattığında aldım.
‘’Bu silah artık sen de kalacak. Eğer kaybedersen ya da bununla bir suça bulaşırsan canına okuyacak kişi ben olmam bunu sakın unutma. Gerçekten zorunlu kalmadıkça da ateş etmeyi düşünme.’’
‘’Tamam.’’ diyebildim sadece. İçimden sürekli ‘Uyumlu ol Ahsen.’ deyip duruyordum.
‘’Üzerini değiş bekliyorum.’’ diyerek odadan çıktı.
Tek kalınca gösterdiği dolaptan askılığa asılı kıyafeti aldım. Siyah klasik bir pantolon ve beyaz gömlek. Siyah cekette vardı ama yaz sıcağında giymek zorunda kalmazdık diye düşünüyordum.
Üzerimi değiştiğimde kıyafetler olmuştu. Bence çok fazla çalışan değiştiği için ellerinde her beden kıyafet vardı. Silahı belime yerleştirip, kulaklığı kulağıma taktım. Dolabın alt tarafındaki siyah ayakkabılarla kendi ayakkabılarımı değiştirdim. Kapıyı açtığımda Selim Bey dışarıda bekliyordu. ‘’Ceket giymek zorunda mıyım?’’ diye sordum.
‘’Yaz bitene kadar hayır. Diğerleri de giymiyor.’’
Üzerime doğru birkaç adım attığında odaya doğru geriledim. ‘’Bu konuşmayı bir kez yapacağım iyi dinle. Kadın ya da erkek olman beni hiç ilgilendirmez ben gücüne bakarım ki dosyana göre üç farklı alanda siyah kuşak sahibisin yani donanımlısın ama işe geldiğin an gidene kadar kadın olduğunu unutacaksın. Bu şirket ile bağlantısı olan hiç kimseye karşı duyguların olmasın. Özellikle de…’’ diyerek sustu ve gözlerimin içine baktı. ‘’Sen anladın.’’ dediğinde başımla onayladım.
Okan Bey’e tabi ki aşık olmazdım ona karşı hissettiğim tek şey nefretti ve o benim için babasına giden yolda bir basamaktı. Eğer, babasının yaptıklarına ortaksa o zaman diğer hedefim olacaktı.
‘’Beni takip et.’’
Odadan çıktığında arkasından takip ettim. Asansöre bindik ve en üst katın tuşuna bastı. ‘’Okan Bey disiplinlidir. En küçük bir hatanda kapının önüne koyar bu yüzden dikkatli ol işine odaklan. Bir gözün Okan Bey’in üzerinde olacak diğer gözün çevreden gelecek tehditlerde. O tehditler dışında olurda gizlice fotoğraf çeken bir haberci görürsen engel olacaksın.’’
‘’Tamam Selim Bey.’’ dedim.
‘’Ah, az kalsın unutuyordum.’’ diyerek cebinden bir kart çıkardı. ‘’Yakandan çıkarma.’’
Elinden alıp gömleğimin yakasına taktım. Personel kimlik kartıydı ve ismimle birlikte pozisyonum yazıyordu. Ahsen Şeker; Özel Koruma. Üstünde de özgeçmişimin içine bıraktığım vesikalık fotoğraf vardı. Kısa sürede her şeyi hazır etmişlerdi. ‘’Sormak istediğin bir şey var mı?’’
‘’Hayır.’’ dedim.
Asansörün kapısı açıldığında dışarı çıktık. Bir odanın önünde bekleyen üç kişi vardı. Kıyafetlerimiz aynıydı. Diğer korumalar olduğunu hemen anladım. Yanlarına geldiğimizde Selim Bey hepsiyle tanıştırdı; Saygın, Dağhan, Mert.
İkisi otuzlu yaşların başındaydı sadece Dağhan benimle aynı yaşlarda görünüyordu. Bir de Özgür diye biri varmış ama o bugün izin günündeymiş. Selim diğer korumalara baktı. ‘’İlk günü biraz yardımcı olun ve kadın diye sakın dışlamayın karşınızda beni bulursunuz.’’
Selim de muhtemelen otuzlu yaşlarının başındaydı ama konuşması elli yaşında birinin konuşması gibi otoriterdi. Diğerleri başıyla onayladığında bizi yalnız bırakıp gitti. ‘’Ne yapıyoruz?’’ diyerek sordum.
Dağhan cevap verdi. ‘’Okan Bey şu an toplantıda toplantı sonrası başka bir toplantı için dışarı çıkacak biz de takip edeceğiz.’’
Yanlarında beklemeye devam ederken bir adam olduğumuz yere geldi ve tam karşımda durdu. ‘’Sen Ahsen Şeker’sin değil mi?’’ dediğinde bakışları yaka kartıma kaydı. ‘’Gerçekten O’sun.’’ Yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Bu kimdi?
Elini uzattı. ‘’Ben Taha. Baban gençlik zamanlarımın kahramanıydı. Seninle tanışmak büyük onur.’’
Taha? Ümit’in söylediklerini hatırladım. Okan Kılıçhan’ın sağ kolu ve işten kovmadığı tek adamı. Uzanan eli tutup hafifçe sıktım. ‘’Memnun oldum.’’ dedim.
‘’Görünüşün babana hiç benzemiyor.’’ dedi.
Çünkü anneme benziyordum. Yüz hatlarımdan, göz rengime kadar her şeyimi annemden almıştım. ‘’Fiziksel görünüş annemden ama güç babamdan.’’ diyerek karşılık verdim.
‘’Korumalarımdan uzak dur.’’ Sesle elimi hemen geri çektim. Kapının açıldığını fark etmemiştim. Okan Bey arkamda duruyordu. Birkaç adım geriye atıp Dağhan’ın yanına geçtim. Tek başına bekleyen oydu. Diğer ikisi yan yanaydı. İlk günden dikkat çekip kovulmak istemiyordum. Hedefim için biraz boyun eğecektim.
Taha’nın yüzünde büyük bir gülümseme vardı. ‘’Arınç Şeker’in kızı bu kadar yakınımdayken nasıl tanışmadan durabilirim? Öğrencisi olmak için her şeyimi verirdim de o zaman başka şehirde yaşıyorduk işte.’’
Babamın hayranlarının bu tepkilerine alışmıştım. Gerçekten tam bir efsaneydi ve ben bununla gurur duyuyordum.
‘’Neyse. Araba hazır mı?’’ diyen Okan Bey’i Taha başıyla onayladı.
‘’Hazır.’’
Asansöre yöneldiğinde ardından takip ettik. Resmen nefret ettiğim adamı koruyordum. Şirketten çıkınca Saygın Okan Bey’in arabasına bindiğinde biz de ayrı bir arabaya bindik ve takibe başladık. Dağhan arabayı sürüyordu. Mert önde yanına oturmuştu ben de arka koltuktaydım.
Mert elindeki telefonu bana uzattı. ‘’Taha Bey öyle aşkla konuşunca merak ettim. Baban gerçekten bu mu?’’
Telefonda babamın resmine baktım. ‘’Evet.’’ dedim.
‘’Yalan yok şu ana kadar tanımıyordum ama bayağı ustaymış. Kaç tane milli sporcu yetiştirmiş valla helal olsun. Seni de iyi eğitmiş olmalı yoksa burada işe girmek kolay değil.’’
‘’Öyle oldu.’’ dedim.
Arabayı süren Dağhan konuştu. ‘’Zor işe girdin. Daha geçen ay bir saldırı olmuş, korumalar vurulduğu için yerlerine biz işe başladık.’’
‘’Peki ben kimin yerine başladım?’’ diye sordum.
Cevabı Mert verdi. ‘’Diğer arkadaşın kan davası varmış ona kurban gitti. Kendi belası yani.’’
Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim! Öldüğü için tabi üzülmüştüm ama onun ölmesi benim burada işe başlamam için kapı açmıştı.
Araba durduğunda hemen dışarı indik ve büyük bir binaya girdik. Bir odaya gireceğinde Okan Bey elini havaya kaldırınca Dağhan kolumdan tutup durdurdu. Bu takip etmeyin demekti.
Neredeyse üç saat kapının önünde bekledik. Böyle hareketsiz beklemek bana göre değildi. Öğrencilere sürekli aktif ders verdiğim için alışmıştım hareket etmeye. Üç saat sonra kapı açıldığında yüzümüze bile bakmadan çıkışa ilerledi ve tekrar yola çıkıp bir restorana geldik.
Bir kadınla yemek yiyordu. Biz yine kapının girişinde beklerken bir adam yanımıza geldi ve yemek için çağırdı. ‘’İkişerli.’’ diyen Saygın ile sanırım yaşımız küçük olduğu için ilk Dağhan ve beni gönderdiler. Yemek yedikten sonra kısa bir ihtiyaç molası verip tuvalete girip geri döndüm. Diğerleri yemek için gittiklerinde biz kapıda beklemeye devam ettik.
Bir gözüm sürekli etraftaydı. Olası bir tehdide karşı tetikteydim. Etrafı tararken birine gözüm takıldı. Park halindeki arabanın arkasında durmuş fotoğraf çekiyordu ve makinenin objektifi cam kenarında oturan Okan Bey’in olduğu tarafa çevriliydi. İlk günden ne muhteşem!
Bir an izin vermeyi düşündüm. Yemek yediği kadının yaşı büyüktü haklarında ne güzel dedikodu yapılırdı ama hedefim daha büyüktü bu yüzden koşmaya başladım. Dağhan arkamdan ‘’Nereye?’’ diye bağırıyordu. Fotoğraf çeken beni fark ettiğinde kaçmaya çalıştı ama uçan tekmelerim iyidir demiş miydim?
Havaya sıçradığım gibi ayaklarımı öne aldım ve tekmem kafasına indi. Yere düştüğünde dengemi sağlayarak iki ayağımın üzerine iniş yapınca adamın üzerine hızla atılıp kolunu tutup geriye kıvırarak sırtına dizimle bastırdım.
‘’Kim olduğunu söyle?’’ dediğimde dudaklarından acıyla bir ses çıktı.
‘’Gazeteciyim. Bırak.’’ dediğinde hem Dağhan hem de diğerleri yanıma gelmişti.
Saygın boynundaki fotoğraf makinesini alıp içindekilere baktı. Hafıza kartını çıkarıp kırdı. ‘’Bir daha seni Okan Bey’in etrafında görmeyeceğim yoksa kötü olur.’’ Makineyi yere attığı gibi üzerine bastı. ‘’Ahsen, bırak.’’ dediğinde geri çekildim.
‘’Bu yaptığınız suç.’’ diyen yabancı yerdeki makinesine bakıyordu.
‘’Konuşma ikile.’’ Mert’in sert sesiyle daha fazla üstelemeden yerdeki kırık makinesini alıp uzaklaştı.
‘’Aferin.’’ diyen Saygın’a sadece başımı salladım.
Yerimize geri dönecekken restoranın camından Okan Bey’in bize baktığını gördüm. Yüzünde bir gülümseme vardı ama misafiriyle her ne konuşuyorsa onunla ilgili olmalıydı. Bakışlarımı hızlıca çevirip restoranın girişine geldim.
Yerimizde beklemeye başladığımızda Dağhan dalga geçip duruyordu. ‘’O nasıl tekmeydi öyle? Resmen uçtun havada.’’
Öyle bir yüz ifadesi, ses tonu vardı ki ben de güldüm. ‘’Sen bir de dövüşürken gör.’’ dedim. ‘’Madalyalarımı oturduğum yerde kazanmadım ve asla ikincilikle ya da üçüncülükle yetinmezdim.’’
‘’Baban iyi yetiştirmiş belli.’’ dedi Mert.
‘’Öyle.’’ dediğim an Okan Bey’in geldiğini görünce sessizliğe geri döndük ve dışarı çıkması için yolu açtık.
Tekrar yola çıktığımızda akşama kadar birçok yerde gezip durduk. Gittiğimiz her yerde en az iki saat kalıyordu. Akşam olup eve döndüğünde saat gece yarısı olmuştu.
Sonunda serbest kaldığımızda bir araç bizi alıp evlerimize bıraktı. Bütün gün ayakta durmaktan yorulmuştum. Başım yastığa düştüğünde telefonuma baktım. Bankadan gelen bir mesaj vardı. İnternet bankacılığına girdiğimde gördüğüm para miktarıyla gözlerim büyüdü. İlk günden bir aylık maaşım yatmıştı ve miktar çok fazlaydı.
Maaşıma daha sonra şaşıracaktım çünkü uyuyabileceğim sadece dört saatim vardı. Diren Ahsen Şeker! İntikamın için diren!