7

1862 Words
OKAN… ‘’Yarım saat kala mı haber verilir?’’ diyerek sekreterime baktım. Randevularımı takip etmek onun işiydi o zaman edecekti. Unutamazdı! ‘’Özür dilerim Okan Bey.’’ dediğinde sakin kalmaya çalışıyordum. ‘’Muhasebeye git tazminatını al ve çıkışını yaptır. Sorumsuz insanlarla asla çalışmam.’’ Gözleri dolu dolu yanımdan ayrıldı. Ayten bu ay kovduğum üçüncü sekreterdi. Neden işlerini doğru düzgün yapmıyorlardı ki! Odadan çıktığımda hem yardımcım hem dostum Taha kapıda belirdi. ‘’Taha, bana sekreter bul.’’ dediğimde yüzüme bıkkınlıkla baktı. ‘’Yine mi?’’ dediğinde gözlerine gözlerimi diktim. ‘’Tamam, yarın sabaha birini ayarlamış olurum. Şoför dışarıda bekliyor.’’ Asansöre doğru adımlarken korumalar arkamda bitti. Nefret ediyordum koruma ordusuyla gezmeye de babam sağ olsun nerede büyük iş var oraya el atıyordu sonra bizim başımız ağrıyordu. Asansöre binmeden tuvaletlerin olduğu tarafa ilerledim. İçeri girecekken arkamdan geldiklerinde geri döndüm. ‘’Ulan tuvalete de birlikte mi gireceğiz? Bekleyin işte dışarıda.’’ diyerek kapıyı suratlarına kapattım. Rahatlayıp dışarı çıktığımda yeni evli çiftler gibi asansöre hep beraber bindik. Kuma almıştım zaten hepsini üzerime. Arabaya bindiğimde biri ön tarafa bindi diğerleri arkadan ayrı bir arabayla takibe başladı. ‘’Kemal Bey’in evine gideceğiz.’’ dedim şoföre. Yola çıktığımızda tabletten çizim yapmaya devam ediyordum. Bu seriyi büyük fuara kadar yetiştirip güzel bir defileyle sunmam gerekiyordu. Yol bittiğinde yarım kalan çizimi kaydedip tableti kapattım ve açılan kapıdan indim. Kumalarım yine peşimde eve girdim. Diğerlerinin yanına geldiğimizde elimi kaldırıp durmalarını sağladım. Biraz rahat nefes almak istiyordum. Tanıdıklarla sohbete daldığımda yanımdan geçen garsonun elinden içki bardağını aldım. Normalde dikkat etmezdim ama bakışlarım tekrar garsona kaydı. Pembe saçlı mıydı o? Bir garson için fazla tuhaf gelmişti. Tipi biraz hippilere benziyordu. Karşımdakinin sorduğu soruya gülerek cevap verdim. Elimdeki içkiden minik bir yudum aldım. İçki sevmezdim ama davetlerde mecbur alıyordum elime. Sonra da o tek bardak bütün gece benimle elimde geziyordu. Sigara da içmezdim. Sağlığına dikkat eden tiplerdendim. Sohbete dalmışken Mehtap Hanım gülerek yaklaştı. ‘’Okan’cığım.’’ dediğinde elini tuttum ve üzerinden zarifçe öptüm. ‘’Her zamanki gibi çok genç ve güzelsiniz.’’ dedim annem yaşındaki kadına. Böyle konuşulmasını seviyorlarsa ben ne yapabilirdim ki? ‘’Çok hoşsun.’’ diyerek güldü. ‘’Bizim yeni güzellikler nerede kaldı? Vallahi sıkıldım aynılarını takmaktan.’’ ‘’Fuarda tanıtımını yapacağız.’’ diye cevap verdim. ‘’En iyisini bana ayır sonra bozuşuruz.’’ ‘’Zaten sizden başkasına yakışmaz.’’ dediğimde yüzünde yine aynı tatmin olmuş gülümseme belirdi. Bu sözleri kaç kişiye söylüyordum acaba? Suç bende değildi sadece istediklerini veriyordum. Biraz daha konuştuktan sonra yanımdan ayrıldı. Bakışlarım yine pembeli garsona kaydı. Bizim Necati’ye içki veriyordu da o pislik rahat durmaz diye düşünmeme kalmadan elini kızın kalçasına attı. Kız bozuntuya vermeden uzaklaştı ama rahatsız olduğu tavırlarından belliydi. Aradan bir on beş dakika geçmişti ki Necati’nin diğer tarafa yürüdüğünü gördüm. Pembeli garson yanından geçerken öyle bir ayak hareketi yaptı ki Necati yere postu serdi. Dikkat ediyor olmasaydım hayatta anlamazdım ve bunu yaptığı an o kadar normal bir şekilde yürüyüp uzaklaşmıştı ki onun yaptığını Necati’de dahil kimse anlamamıştı. Kahkaha atmak istesem de kendimi tuttum. Her kuşun eti yenmiyormuş demek ki! Geceyi daha fazla uzatmamak için ev sahibinden izin isteyip davetten ayrıldım. Yolda babam arayıp çağırınca kendi evim yerine ailemin evine geldim. Çalışma odasına geçtiğimde bilgisayardan bir alışveriş merkezinin üç boyutlu yapılmış projesini açtı. ‘’Fikir almak istiyorum.’’ dedi. Benden mi? Babamın işlerine karışmazdım ki? ‘’Ne fikri?’’ ‘’Şehrin batı bölgesinde bir alışveriş merkezi yaptırıyorum. Sıradan bir alışveriş merkezi olmasını istemiyorum. En üst katını her yıl büyük davetlere ev sahipliği yapacak bir fuar alanı olarak düzenlemek istiyorum. Ayriyeten büyük bir otelle birleşik olacak. Gelenler orada kalacak, alışverişlerini yapacak ve fuarda sergilenmek istenenler sergilenecek.’’ ‘’İnsanları tek bir yerde toplayıp parayı üçe katlayacaksın yani.’’ dedim. ‘’Evet. İşinden dolayı sürekli fuarlara katılıp duruyorsun. Alan sence nasıl olmalı? Gittiğin yerlerin eksileri artıları neler? Diğerlerinden bir farkımız olsun.’’ ‘’Baba, böyle bir binayı inşa edecek kadar büyük arsayı nasıl buldun?’’ Babamın işlerine bazen akıl yürütemiyordum. Her şeyi bir anda hop diye hallediyordu. ‘’Gecekondularla dolu bir mahalleydi. Ellerine kendilerine ev alabilecekleri parayı verince çıkıp gittiler. Tapu işini de devletle hallettik.’’ ‘’Emin misin?’’ dedim. Bir defasında otel yapmak için orman yaktığını öğrenmiştim ve şiddetli bir kavgaya girmiştik. İmalı bakışlarımdan düşüncemi anlamıştı. ‘’Sen beni ne sanıyorsun? Tamam zamanında bir ormanı yakmış olabilirim ama insanlara zarar verecek değilim. Ayrıca oranın tapusunu zaten almıştım da çevreciyim diye geçinenler greve başlayınca müdahale etmek zorunda kalmıştık.’’ ‘’Demedik bir şey celallenme hemen.’’ Öfkesi kabarmak için yer arıyordu. Yaşlanmıştı işte. ‘’O ormanın yerine kaç yere ağaçlandırma yaptırdık ve herkesi memnun ettik. Söylediğim yerdeki insanlarda zaten eski, gecekondu evlerinde yaşıyordu. Verdiğimiz parayla kendilerine daha iyi evler alıp tapulu ev sahibi olacaklar işte.’’ ‘’İyi.’’ dedim. Ne diye bu kadar uzatıyordu ki? İnsanı konuşacağına pişman ediyordu. ‘’Ben sana bir liste yapar mail atarım. Ona göre düzenleme yaptırırsın.’’ ‘’Tamam.’’ dediğinde çalışma odasından çıktım. Salona annemin yanına geçtim ve yanağından bir makas aldım. ‘’Ne haber çıtır?’’ dediğimde elime vurdu. ‘’Bana bir gelin getir de çıtır diye onu sev.’’ Eyvah, başladı yine evlilik mevzusu. Evlen de torun ver diye başımın etini yiyordu. ‘’Bulamadım senden çıtırını ki evleneyim.’’ ‘’Sen iste yarın sana en az on farklı gelin adayı bulayım.’’ Sözleriyle işi biraz alaya vurdum. ‘’Öyle ısmarlama gelin oluyor muymuş?’’ dedim gülerek. ‘’O zaman çıtkırıldım olmasın. Şöyle yumruğu masaya vurdumu evi titretsin. Kavga ettiğimizde sesi benden çok çıksın ki sonrasında şöyle ateşli saatler geçirelim.’’ deyince kafama şaplağı yedim. ‘’Terbiyesiz seni. Annenle düzgün konuş. Kaç yaşına geldin hâlâ dalga geçiyorsun. Ben sana manken gibi kız bulurum da yumruğuyla evi titreteni ne yapacaksın? Senin öfken ortada birbirinizi boğazlarsınız sonra.’’ ‘’Ben kızınca sessiz kalanı ne yapayım? Bana benim gibisi lazım ki hakkımdan gelsin. Öylesi de daha anasının karnından doğmamış. O yüzden bir süre daha bekârım. Sen torun olarak İpek’i sevmeye devam et.’’ Gözlerinde bir parıltı oluştu. ‘’Ay, İpek demişken Özlem bir ay sonra gelecekmiş. Burnumda tütüyorlar valla. Oğluma evlen derim evlenmez. Kızım desen on sekiz yaşında evlendi gitti azıcık evde bekar kalsaydı keşke.’’ ‘’Sen de ne onu beğenirsin ne bunu be anne. Her şeye şikayet vallahi.’’ Gülerek yanından kalktım. ‘’Neyse ben artık gideyim. Çalışmam gerek.’’ Yanağından öpüp evden ayrıldım ve kumalarımla birlikte evime döndüm. Çalışma odasına çıktığımda geç saatlere kadar çizim yaptım. Sabah geniş yatağımda uyandığımda yüzümü yıkayıp eşofmanlarımı giydim ve sabah koşusu için evden çıktım. Kumalarım koşu yolunu kapatırken bir saate yakın koştum ve eve geri döndüm. Banyoya girip soğuk suyla duş alıp giyinme odasına geçtim. Lacivert takımımı giyip saat koleksiyonumdan saatlere bakıp bugünlük hangisini takacağıma karar verdim. Pek kravat insanı değildim. Yaka iğnesi kullanmayı tercih ederdim. Tabi çoğunu da kendim tasarlardım. Hep kadınlara çalışacak değildim sonuçta. Ayakkabıları da ayağıma geçirdim. Saçlarıma şekil verdiğimde hazırdım. Yemek odasına indiğimde kahvaltım beni bekliyordu. Yumurta ve taze sıkılmış portakal suyu olmazsa olmazımdı. Kahvaltımı yaparken de sabah haberlerini okurdum. Kahvaltımı bitirdiğimde işe gitmek için hazırdım. Bahçenin girişinde bekleyen arabaya ilerlediğimde kumalarım yine etrafımı sarmıştı. Şirketin önünde durduğumuzda açılan kapıdan indim. Kumalarım yanımda merdivenleri çıkarken bir ses duydum. Arkamı döndüğümde adamın biri elinde silahla bağırıyordu. Korumalarım etrafımı sarıp beni şirkete sokmak için çekiştirirken sadece biri geride kalmıştı ve o anda silahın patlamasını duydum. Adam kaçıp gittiğinde korumam yerde kanlar içinde yatıyordu. ‘’Bırakın beni de arkadaşınıza bakın.’’ diye bağırdım. Şirketin güvenliğiyle birlikte korumalarımdan ikisi yerde yaralı yatana ilerledi. Beni de apar topar ofisime çıkarmışlardı. Yaklaşık bir saat sonra Taha yanıma geldi. ‘’Nasıl durumu öğrendin mi?’’ dedim. ‘’Öldü.’’ dedi. ‘’Babamın işlerinden dolayı mı?’’ diye sordum. Başını olumsuz yönde salladı. ‘’Yok vuranı yakaladılar. Aralarında kan davası varmış. Hedefi zaten korumanız İsmail’miş. Sizinle hiç ilgisi yok.’’ ‘’Ulan, bunları işe alırken hiç mi araştırmıyorsunuz? Kan davalı birinin koruma olarak yanımda işi ne?’’ ‘’Sorarız hesabını.’’ dediğinde derin bir nefes alıp koltuğuma oturdum. ‘’Ailesine yüklü miktar tazminat ödeyin mağdur olmasınlar. Yeni korumamın da öncesinde dosyasını istiyorum. Kim olduğunu bileceğim ve şu ankileri tekrar araştırın.’’ ‘’Tamam.’’ dedikten sonra yanımdan ayrıldı. İşlere geri döndüğümde çizimlere dalmışken kapı tıklatıldı ve içeri bir kadın girdi. “Merhaba Okan Bey, ben Buket yeni sekreterinizim.” dediğinde sadece başımla onayladım. Çizime devam ederken konuşmaya devam etti. “Yarım saat sonra toplantınız başlayacak. Fuar için takıları taşıyacak mankenlerle ilgili. Sonrasında bir toplantınız daha var ama burada değil. O da yine fuardaki organizasyon ile ilgili bu yüzden yerinde görmeniz gerekiyor.” Elindeki dosyayı öneme bıraktı. “Bunu toplantı öncesi incelemeniz için gönderdiler. Öğlen arası yemek davetiniz var. En eski müşteriniz Filiz Hanım ile. Sizinle özel görüşmek istediğinde yemek yermişsiniz Taha Bey’in onayladığı bir restoranda yer ayırtıldı.” diye bütün gün yapacaklarımı tek tek saydı. Allah'ım tam istediğim sekreter umarım böyle devam eder. Leb demeden leblebiyi anlayan insanları çok severim. O kadar yoğun çalışıyorum ki buna ayak uydurabilen birini şimdiye kadar bulamadım. Bocaladıkları an ben de sinirlenip kovuyordum işte. “Buket Hanım.” dediğimde konuşmayı bıraktı. “Çalışmaya bu şekilde devam edelim ve lütfen bana programları saat yaklaşınca tekrar hatırlatın. Özellikle bir toplantı uzadıysa diğer toplantı saatlerini hiç sormadan yeniden ayarlayın.” “Tamam Okan Bey.” dediğinde yanımdan ayrıldı. Çizimleri bırakıp biraz önümdeki dosyaya baktım. Toplantı odasına gitmek üzereyken Taha içeri girdi. “Okan Bey, yeni koruma için seçilen kişinin dosyası. Bir de insan kaynaklarından dediler ki; korumaların kökünü kuruttunuz. Sekreter gibi kolayca bulunmuyor. Azıcık idareli kullanın.” Sözlerle ikimizde güldük. “Tamam toplantıdan sonra inceleyeyim.” dedim ama anında itiraz etti. “Vallahi olmaz sonra diğer toplantı için dışarı çıkacaksınız. Eksik korumayla giderseniz babanız azrail gibi çöker üzerime. Hemen bakın ona göre arayıp çağıralım.” Dosyayı açıp bakmaya başladım. Ahsen Şeker. Şeker? Şeker diye soyisim mi varmış? Garip! Tekvando, karate ve judo da siyah kuşak sahibi diyor. Bu iyiydi. Çalıştığı yer çok değildi ama neyse. Babası Arınç Şeker diye neden özellikle belirtilmişti? “Babası neden özellikle yazılmış?” dediğimde Taha hemen açıkladı. “Adam tam bir efsane. Ülkeye altın madalya getiren birçok milli sporcuyu o yetiştirmiştir. Kendisi de dövüş sanatları ustası ama bir kazada eşiyle hayatını kaybetmişti. Yalan yok görünce bir heyecanlandım ölmeden önce hayranlarından biriydim. Kızıyla tanışmak isterim.” Kızı? Ahsen kız mıydı? Erkek falandır diye düşünmüştüm. Hiç kadın korumam olmamıştı. “Kendimizi bir kıza mı emanet edeceğiz.” “Öyle demeyin babası kendisi gibi yetiştirdiyse on erkeğe bedeldir.” Sayfayı çevirdiğinde resmini görünce öylece kaldım. Bu oydu! Pembe saçlı garsondu. Madem bu kadar yetenekliydi neden garsonluk yapıyordu? Gerçi buraya iş için öz geçmişini bıraktıysa gerçekten bir işe ihtiyacı var demekti. Ayrıca o gün yaptığı ayak hareketinin kökeni de şimdi anlaşılmıştı. “Başka ailesi yok mu?” diye sordum. Bugünkü kan davası olayından sonra bilmek gerekirdi. “Bizim çocuklar biraz araştırmışlar. Yaşlı ninesi, dedesi varmış bir de kardeşi. Onları da bir süre önce yangında kaybetmiş.” Bütün ailesi bir kazaya kurban gitmiş yani? Fazla acı verici olmalı! “En azından peşinde kan davalıları yok iyi çağırın gelsin. Beğenmezsek de işine son veririz.” Oturduğum yerden kalktığımda kapıdan çıkmadan Taha’ya döndüm. “Bana bak ailesi kazada, yangında ölmüş falan. Altından sıkıntı çıkmasın! Bu kadar kazalı ölüm normal mi?” “Çocuklar raporlara falan baktılar. Kaza yağmurdan dolayı araçlar kayınca olmuş, yangında mutfak tüpü patladığı için ama içim rahat etmez derseniz Hamit Bey’in ekibine paslayalım onlar da araştırsın. Elleri kolları bizden daha uzundur bilirsiniz.” Bir koruma için babamı rahatsız edecek değildim sonra kurtulamazdım dilinden. Zaten kumalarıma da onun yüzünden katlanıyordum. Gidip rakiplerinin ellerindeki işi alıyordu sonra onlarda intikam diye biraz silah çekiyorlardı. “Gerek yok.” diyerek odadan çıktım ve toplantı odasına doğru ilerledim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD