15

1363 Words
OKAN… Fuarın yapıldığı binaya geri girdiğimde Selim ve diğer korumalar bir adım arkamdaydı. “Selim!” dediğimde hemen arayı kapatıp yanıma geldi. “Buyurun Okan Bey!” “Takıları al satışın yapılacağı yere güvenle ulaştır. İnsanlara sergilendiği için Yüksel artık sorun oluşturmaz.” “Peki Okan Bey.” “Çocukların hepsi fazlasıyla çalıştı hafta sonuna giriyoruz zaten işe gitmeyeceğim onlar da iki gün izin yapsınlar. İyice dinlensinler.” İşe gitmeyeceğim için iki gün evde takılırdım kimseyi zorlamaya gerek yoktu. “Anladım Okan Bey.” Uzun koridorda yürürken karşıdan gelenle göz göze geldik. İkimiz de yürümeye devam ettik. Birbirimize yaklaştığımızda yüz yüze durduk. “Seni mi tebrik etmeliyim yoksa korumanı mı?” diyen Yüksel ile sakinliğimi korumayı başardım. “Sana emeğimi alamayacaksın demiştim.” Yüzünde bir gülümseme oluştu. Elleri cebindeydi. “Emeğini alamadım evet ama senden almak istediğim bir şey daha var ve bence iyi bir teklifle onu alabilirim.” Neden bahsediyordu? Onu alabilirim? Yok artık! Adam bu defa da Ahsen’e mi kafayı takmıştı? Bakışlarımdan düşüncelerimi anlamış olacak ki gülümsemesi daha da genişledi. “Tam da aklından geçen kişiden bahsediyorum. Öyle birini bulmak kolay değil şanslısın ama sonuçta maaşlı çalışanın ve iyi bir teklife neden hayır desin ki?” Düşüncelerimi kendime sakladım. Bozuntuya vermedim. “İstediğin teklifi sun gelmek isterse gelir. Bilirsin çalışanlarımı kovmakla meşhurum yani kimseye bağlanmam, yanımda kalsın diye çabalamam.” Omzuna çarpıp yanından geçerek yürümeye devam ettim. Gerçekten gider miydi? Neden önemsiyordum ki? Zaten günün stresi, koşuşturması yeterince yormuştu. Aklım da eve gönderdiğim Ahsen’deydi. Ayakta duracak hali yoktu. Fena dayak yemişti. Şu an nasıldı? İyi miydi? Kızı resmen tek başına Yüksel’in adamlarının önüne atmıştım. Son işleri hızlıca hallettim ve gazetecilerin sorularına yine hızlıca cevap verdim. Eve gitmek için arabaya bindiğimde Selim yanımdaydı. “Okan Bey, aracın kamerasından görüntüleri telefona aktardım. Olan biten her şey burada.” Telefonu uzattığında elinden alıp görüntülere baktım. Bu kız kaç kişiye karşı dövüşmüştü? Yedi mi, sekiz mi? Sayıları çok fazlaydı. Taha elinde takılarla geldiğinde Ahsen arabayla uzaklaştırıyor demişti. O yüzden o anlarda çok üzerinde durmamıştım. Bir yerde atlatır gelir diye düşünmüştüm. Telefonu geri uzattım. “Selim, bugün Yüksel’in yüzünden kazada ölen korumaların ailelelerine her türlü desteği sağlayın mağdur olmasınlar. Polis falanda halledin işte. Gerçi o şerefsiz almıştır önlemini ama yine de kontrol edin.” “Polise giden bir durum yok. Kontrol ettik. Diğer söylediğinizi de yaparız.” “Diğer korumalara da iyi bir ikramiye verin. Bugünkü çalışmalarıyla hepsi fazlasıyla hak etti ama Ahsen’e torpil geçmek istersen serbestsin.” Sanırım yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. “Ahsen hepimizi şaşırttı. Yalan yok Okan Bey, işe ilk başladığında kadın hâliyle ne anlar koruma işinden diye düşünmüştüm ama tek başına on kişiye bedel. İkramiye konusunda diğerlerine nazaran kesinlikle torpil geçeceğim.” Daha fazla konuşmadık. Eve geldiğimde Taha karşıladı. “Durumu nasıl?” diye sordum doğrudan. “Doktor baktı. Travma, kırık falan yok ama iyi dayak yemiş her yeri morarmış. Pansuman yaptı, açık yaralara dikiş attı. Ağrıları için de ilaç yaptı. Misafir odasında uyuyor şu an.” Başımı salladım. “Senin yaraların nasıl?” Arabadan atladığında biraz yaralanmıştı. “Ben iyiyim. Ufak sıyrıklar işte ciddi bir şey yok.” “Hadi sen de git artık evine dinlen. Fazlasıyla yorucu bir gün oldu.” “Pazartesi görüşürüz.” diyerek yanımdan uzaklaştı. Doğrudan misafir odasına girdim. Odamın hemen yanındaki odayı ayarlamışlardı. Başka odalarda vardı ama kesin Taha kıyamamıştı Ahsen'e. Zaten babasından dolayı hayranlığını açıkça belli ediyordu. Oyuncuların filmdeki karakterlerine aşık olan ergenler gibiydi bu konuda. Sırtüstü yatmış uyuyordu. Yüzünde şişlikler, morluklar oluşmuştu. Alnının üst tarafında bandajla kapatılmış bir yara vardı. Muhtemelen dikiş atılmıştı. Üzerindeki örtüden bedenini göremiyordum ama kolunun biri dışarıdaydı ve kıyafetinden dolayı açıktı. Morlukları göz kırpıyordu. Dövüşürken olan görüntüler zihnimde canlandı. O kadar adamın arasından iyi kurtulmuştu. Şiş burnundaki piercingi dikkatimi çekti. Neden çıkarmamışlardı ki? Bu şekilde zarar verirdi. Uyandırmamaya dikkat ederek yanına yaklaştım. Halka şeklindeki piercingine uzanıp dikkatlice çıkardım. Doktorun verdiği ilaçtan olmalı uykusu derindi. Yüzü bu haliyle bile çok güzeldi. Manken olmak istese havada kapacak ajanslar tanıyordum ama onun yerine adam dövmekle uğraşıyordu. Dışarıdaki kolunu örtünün altına aldım ve sessiz adımlarla odadan çıktım. Hemen yan taraftaki odama girdiğimde banyoya girip üzerimi hızlıca çıkardım. Ahsen bedenime dayandığında gömleğime kan bulaşmıştı ama neyse ki ceketim yanımdaydı da üzerini kapatabilmiştim. Ilık suyun altına girdim ve iyice temizlenip çıktım. Pijamalarımı üzerime geçirip dinlenebilmek için yatağa yattım. Uykuya dalmak üzereyken çığlık sesiyle gözlerimi açtım. Ses gelmeye devam ederken ne olduğunu anlamak için yataktan kalktım. Kapıyı açtığımda ses daha da belirginleşti. Yan odadan geliyordu. Kapısını tıklattım ama cevap vermek yerine çığlıklar devam etti. Uygunsuz bir durum görmemeyi umarak içeri girdim. Yatağındaydı, uyuyordu ama bağırıp duruyordu. “Ahsen!” diyerek yanına yürüdüm. Ter içinde kalmıştı. Söyledikleri hep aynıydı. “Geldim. Buradayım. Bırakmayın beni. Hayır. Gitmeyin.” Hepsini tek defa da söylemiyordu. Attığı çığlıklar arasında birer kelime olarak konuşuyordu. Çığlıkları ağlamasıyla karışmıştı. Yüzünü avucumun içine aldım. “Ahsen, kabus görüyorsun. Uyan.” Defalarca seslenip uyandırmaya çalıştım ama ilaçtan mıydı bilmem bir türlü uyanmadı. Hıçkırarak ağlamaya, gitmeyin, bırakmayın diye bağırmaya devam etti. Ailesini kaybetmişti. Onunla ilgili bir kabus muydu? Yangında var mıydı bilmiyorum ama trafik kazasındaki halini izlediğim videodan görmüştüm. O yaşta bir çocukta travması oluşmuş olmalıydı. “Ahsen!” diye bir kez daha seslendiğimde eli elimi sıkıca tuttu. O kadar terlemişti ki yattığı yatak bile ıslanmıştı. Elimi geri çekmek istedim ama çok sıkı tutuyordu. “Baba, özür dilerim.” dediğinde ağlamaya devam ediyordu. “Kardeşimi koruyamadım. Özür dilerim.” Kardeşi? Yangında kaybettiği kardeşinden bahsediyor olmalıydı. Bunun için suçluluk mu duyuyordu? Haberleri düşündüm. Kardeşi özel bir çocuktu. Ailesi ölünce sorumluluğunu hissetmiş olmalıydı. Onu da kazada kaybedince suçlulukla dolmuştu tabi. Yatakta oturduğum yerde biraz daha yaklaştım. Elimi tutan eline karşılık verdim. Diğer elim yüzünü, saçlarını okşuyordu. “Geçti. Ben buradayım.” dedim sanki işe yarayacakmış gibi. Şu an ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Uyanmıyordu ama gördüğü kabusla hıçkırıklara boğulmuş sayıklayıp duruyordu. Tuttuğu elimi yanağına bastırdığında gözyaşlarının sıcaklığını hissettim. “Özür dilerim. Size layık evlat olamadım, Şekerlerimi koruyamadım. Özür dilerim.” Şekerlerim? Ailesine böyle mi sesleniyordu? Sonuçta soyadıydı. Şu an tam olarak hangi yaşadığının etkisindeydi? Biraz daha ağlamaya devam ederse o acıyı hissetmeme az kalmıştı. Feryatları zaten kendi acısını açıkça saçıyordu etrafa. Nasıl olduğunu anlamadım ama bir anda başı göğsüme kondu. Ne yapacağımı şaşırmış halde kaldım. Uyandırmak için sarsayım mı? Böylece bırakıp odadan çıkayım mı? Yoksa sarıp sarmalayayım mı? Ah be Şeker! Ne diye karıştırıp duruyorsun aklımı? Bir elimi eline hapsetmişti zaten. Gücü de yerindeydi morartmasına az kalmıştı. Boştaki kolum emrimi bile beklemeden omzuna sarıldı ve göğsümdeki başı biraz daha kendime çektim. Kulağına doğru fısıltıyla konuştum. “Güvendesin. Yanındayım.” Çenem başına dayanmıştı nefeslerim pembe saçlarına çarpıyordu. Ben konuşmaya devam ettikçe onun hıçkırıkları gittikçe sessizliğe büründü ve sonunda sakin bir uykuya geçiş yaptı. Bırakmak istedim ama elimi tutuşu çok sıkıydı. Daha fazla zorlamadan yatağın başlığına yarı oturur pozisyonda uzandım. Şeker hala göğsüme yatıyordu. Bugüne kadar sevgilim olmamıştı. Bedensel olarak birlikte olduğum kadınlar olmuştu ama duygusal olarak kimseye karşı hislerim olmamıştı da şimdi neden aklım karışıyordu? Günün yorgunluğundan ben de daha fazla dayanamadım. Gözlerimi kapattım. Kıpırdanmayla gözlerimi açtığımda dün gece yattığım pozisyondaydım. Ahsen, uyanmaya başlamıştı. Eli hala elimi tutuyordu. Gözlerini açtığında ve olduğumuz durumu fark ettiğinde fırlarcasına yataktan çıkıp benden uzaklaştı. “Ben.” dediğinde bakışları odada gezindi sonra bana baktı. “Özür dilerim. Buraya nasıl geldim bilmiyorum. Çok özür dilerim. Hemen gidiyorum.” Odadan çıkacakken kalkıp ardından gittim ve kolundan tutup durdurdum. “Dün akşam seni biz getirdik buraya. Kötü durumdaydın.” Gözlerinde birçok duygu dans ediyordu. “Hatırlamıyorum. Ben, siz, yani burada.” Söylemek istediğini anlamıştım. Yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu. “Gece sanırım kabus gördün. Uyandırmaya çalıştım ama uyanmadın. Olan sadece bu. Yanlış anlaşılma olmasın.” Benden bir adım uzaklaştı. “Özür dilerim Okan Bey. Doğrudur bazen kabuslar görüyorum. Sizi zor durumda bırakacak bir şey yaptıysam…” “Yapmadın.” dedim hızlıca. “Zor durumda olan tek kişi sendin.” “Daha fazla rahatsızlık vermeden evime dönerim.” “İyileşmeden eve dönmeyi unut. İtiraz edersen diye söylüyorum bu bir rica değil emir.” Cevap vermesine fırsat tanımadan odadan çıkıp kendi odama döndüm. Banyoya girdiğimde yüzüme soğuk su çarptım. “Kendine gel Okan.” dedim defalarca. “Çalışanlarını ne zaman önemsemeye başladın?” Bakışlarım ağrıyan elime kaydı. Cidden sıkarak morartmıştı. Uykuda bile bu ne güç Şeker? Ayıkken eline düşsem yandım demek ki! Allah'tan korumamsın da düşmanım değilsin. Yoksa elinden kurtuluşum olmazdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD