Nöbet yerimde beklerken aklımdakiyle eve doğru ilerledim. Çalışanların kullandığı tuvalete girip klozetin sifonunu bozdum. Evin içinde çalışanlar olduğu için üst kata öylece çıkamazdım bir bahanem olması gerekiyordu.
Etrafı biraz karıştırmak istiyordum. Elde tutulur bir şey var mı bakmalıydım. Tuvaletten çıktığımda bahçeye geri döndüm. Acele etmeden doğru zamanı beklemeliydim.
Geçen saatler sonunda eve gelen ustayı görünce bahçede biraz daha bekleyip eve girdim. Tuvaletin önüne geldiğimde ustanın yanında bekleyen çalışan beni görünce ‘’Üst kattakine çık. Burası bozulmuş.’’ dedi.
Uysalca ‘’Tamam.’’ diyerek üst kata yöneldim.
Basamakların yarısında başka bir çalışan elinde nevresim dolu çamaşır sepetiyle iniyordu. ‘’Yukarı neden çıkıyorsun?’’ diye sordu beni görünce.
‘’Alt kattaki tuvalet bozulmuş. Üst kattakini kullanmamı söylediler.’’
‘’Acele et. Etrafta fazla dolaşma. Bütün aile evde sorun olmasın.’’
Yine ‘’Tamam.’’ dedim ve merdivenleri çıkmaya devam ettim.
Üst kata ulaştığımda koridora baktım. Odaların kapısı kapalıydı. Çalışma odasının hangisi olduğunu biliyordum. Çantanın atıldığı gün girmiştim. Yavaşça ilerledim ve kapıyı araladım. İçerisinin boş olduğunu görünce koridora son bir bakış atıp içeri girdim.
Masanın çekmecelerini karıştırmaya başladığımda hızlı olmaya çalışıyordum. Dışarıdan sesler gelince kulak kabarttım. Gittikçe yaklaşıyordu. Etrafıma bakındım. Pencere tarafında duvarı boydan boya kaplayan koyu renkli bir perde vardı. Hızlıca gidip perdenin arkasına saklandım. Neyseki zayıftım ve perde yerleri süpürecek kadar uzun ve kumaşı kalındı da dışarıdan belli olmuyordum.
Kapı açıldığında nefesimi yavaşlattım. Kalbim oldukça hızlı atıyordu. Burada yakalanırsam işim biterdi.
‘’Nasıl engel olamıyorsun baba? Kaç tane adam bir kişiyi halledemiyor mu?’’ Bu Özlem’in sesiydi.
‘’Söylenip durma zaten sinirliyim.’’ diyen Hamit Kılıçhan’dı.
‘’Sana söyledim. O mahallede oturanların çoğunun tapusu var bizi zorlar. Taşlık mahallesine girelim dedim. Hepsi yıkık dökük gecekondu. Bir evin bile tapusu yok. Kolayca halledilirdi. Şehre de yakın. İnşaat için daha uygundu.’’
Özlem’in konuşmalarını anlamaya çalışıyordum. Babasının işlerini biliyor muydu? İyi de yurtdışında yaşıyordu. Lise mezunu, ev hanımıydı. Sadece gezip para harcıyordu.
‘’Eve kadar gelip attıkları bir çantayla tehdit ediyor. Şirkete pankart asılı dron gönderiyor. İnşaatları yakıp geçiyor. En iyi adamını polise tutuklattırıyor. Kim bu Leyl-ü Nehar bulamıyorsun. Başımıza iş açma da bırakalım şu mahalleyi.’’
Özlem de bu işin içindeydi. Şaşkınlıktan donup kalmıştım. Şu perdenin ardından çıkıp saçlarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum.
‘’Özlem yeter artık. Adamlar araştırıyor. Sen biraz ağabeyinle ilgilen. Şüpheleniyor belli. Gördükleriyle ilgili sürekli soru soruyor. Öğrenirse bırak Leyl-ü Nehar’ı en büyük düşmanım kendi oğlum olur. Orman yangını meselesinden sonra çok zorladı biliyorsun.’’
‘’Ağabeyim kolay. İpek’i yollarım yanına onunla ilgilenmekten bizimle uğraşmaz da şu işi halledelim iki haftaya kocam geliyor sonrasında döneceğiz geri. Uzaktan zor oluyor işlerle ilgilenmek. Mertol’un da hesabını keseceğim daha. Karakoldan çıkarmak için kaç kişiyle görüşmem gerekti ama yine eline yüzüne bulaştırdı.’’
‘’İlhan ilgilenecek onunla.’’ dedi Hamit Kılıçhan. Ben hala duyduklarımı şaşkınlıkla dinliyordum. ‘’Şu yeni kızı gözlemlemeye devam et. İşlere uyum sağlarsa Mertol’un yerine geçiririz. Ondan iyi dövüştüğü belli.’’
Beni mi? Kendimle mi dövüşecektim? Şu an gülebilirdim ama yapmayacaktım.
‘’Kız fazla sessiz.’’ dedi Özlem. ‘’Ne dersem onu yapıyor. Hiç karşı çıktığı olmadı ama güvenmek için henüz erken.’’ Eh Özlem de haklıydı. Biz kadınların en aptalı bile erkeklere göre fazla zeki oluyordu. Demek ki gözüne girmem gereken Hamit Kılıçhan değil kızıydı. Tabi intikam defterime kızını da eklemiştim. Elimden kurtuluşu olmayacaktı.
‘’Baba, alışveriş merkezini yaptığın yerdeki yangın meselesi vardı ya o aileden geriye kalan oldu mu? Leyl-ü Nehar bu olayların üzerine ortaya çıktı. Biz hep Şenlik mahallesindendir diye düşündük ama olmayabilir. Ne derler bilirsin; Birini yok edeceksen ardında kundaktaki bebeğini bile bırakmayacaksın yoksa bir gün intikam için karşına çıkar.’’
Ne kadar rahat konuşuyordu! Sanki bir eşyayı ortadan kaldırıyordu. Hiç mi vicdanı sızlamıyordu? Gözümden akacak yaşa engel olmaya çalıştım. Özlem fazla zekiydi. Düşünceleri doğru yönde ilerliyordu. O susunca Hamit Kılıçhan’ın sesi yükseldi.
‘’Mertol yaşlı aileyi torunlarıyla birlikte hallettiğini söyledi. Ailenin bir tane oğlu var o da yurt dışında yangın sonrası adamlar ulaştı. Görüşmüyorlarmış, küslermiş. Babasından olay öncesi evi satın aldığımızı söyleyip parasını gönderince adam öylece tamam dedi olayı bitirdi. Yangını falan sormamış bile.’’
‘’Sorun çıkaracak biri değilse sıkıntı yok.’’
Neyseki babamdan bahsetmemişlerdi de olanı gözden kaçırıyorlardı. Oğluyla görüşmüyordu ama yanlarında bir torunları vardı. Torunlarının anne ve babasını araştırıp kim olduklarına dikkat edecek olsalardı bana ulaşmaları zor olmazdı. Umarım bu yaptıklarının farkına varmazlardı.
Odadan çıktıklarında rahatlamayla nefes verdim ve bir süre daha bekleyip dikkatlice odadan çıktım. Neyseki kimseye yakalanmadan bahçeye geri dönebilmiştim. Sakin kalmaya çalışıyordum. Olay çıkarma zamanı değildi. Her şeyin bir sırası vardı.
Bahçede Mertol’u gördüm. Morali bozuktu. Yüzünden belliydi. Adımları olduğum yere geldi. ‘’Sen yeni koruma olmalısın.’’ dediğinde yüzüne baktım.
‘’Öyleyim!’’ Sakin kalabilmek için elimi yumruk yapmış sıkabildiğim kadar sıkmıştım.
‘’Neyini övüyorlar hiç anlamadım. Fazla zayıf görünüyorsun.’’
‘’Sen de çok kaba görünüyorsun.’’ dedim tersleyerek.
Keskin bakışlarıma aynı şekilde karşılık verdi. Bir adım atıp daha çok yaklaştı eli kolumu tuttuğunda acıyla dişlerimi sıktım çünkü tam yaranın üzerinden tutmuştu. Yüzümü sabit tutmaya çalışıyordum. Dudakları kulağıma yaklaştı. ‘’Benimle iyi geçin. Burada İlhan’ın değil benim sözüm geçer. Canımı sıkarsan acısını çekersin.’’
Kolumu geri çekmeye çalışınca daha çok sıktı. ‘’Söylediklerimi sakın unutma.’’ Bıraktığında arkasını dönüp gitti.
Tuvalete geldiğimde gömleğimi çıkardım. Dikişler kanamıştı ama neyseki bandajdan tam dışarı çıkmamıştı da eline bulaşma ihtimali yoktu. ‘’Gerizekalı.’’ dediğimde fayans duvara yumruğumu indirdim. Hepsi üst üste gelmişti ve kendime hakim olmakta zorlanıyordum.
‘’Sakin ol Ahsen yoksa bir açık vereceksin. Öfkeni dizginle.’’ Lavabonun kenarına tutunup derin nefesler alıp verdim. Kalp atışlarım normale döndüğünde tuvaletten çıkıp yerime döndüm.
~~~~
Akşam Ümit’in gizli odasına girdiğimizde duvardaki resimlere bakıyorduk. Özlem’in resmine parmağımı koydum. ‘’Babasına yardım eden çocuğu buymuş Okan değil.’’
‘’Hala şaşkınım. Özlem koca parası yiyen ev hanımı gibiydi. Hiçbir açığını bulamamıştım.’’
Ümit’e bugün olanları anlattığımda benim gibi o da çok şaşırmıştı. Bu kadın bizi ters köşeye yatırmıştı. ‘’Aklımda bir plan var.’’ dedim. ‘’Ümit, bu kadın çok zeki, göründüğü gibi biri değil ve Leyl-ü Nehar’ın ben olduğumu anlaması uzun sürmez. Biraz hedef şaşırtıp akıllarını meşgul etmemiz gerek.’’
‘’Planın ne?’’
‘’Bu defa karşılarına Leyl-ü Nehar olarak değil Ahsen Şeker olarak çıkacağım.’’ Aklımdaki planı her detayıyla anlattım. Yüzü şekilden şekile giriyordu.
‘’Ahsen, kendi ayağına mı sıkacaksın? Olanlara engel olmadığın için canına okurlar.’’
Sözlerine gülümsedim. ‘’Evet canıma okuyacaklar ama ikisi de birbirine zıt olacağı için tam olarak ne yapacaklarını bilemeyecekler. Kovmak isteseler kovamazlar, zarar vermek isteseler veremezler. Sadece konuşmakla yetinmek zorunda kalacaklar. Sen yapabilir misin onu söyle?’’
Yumruğunu uzattı. ‘’Hallederiz evelallah.’’
Yumruğuna yumruğumu tokuşturdum.
Evime döndüğümde Okan’ı apartmanın önünde arabasına dayanmış beklerken buldum. Saat geç olmuştu, korumaları yanında değildi. Beni görünce hemen yanıma geldi.
‘’Merhaba.’’ dediğinde cevap vermedim. ‘’Vaktin var mı? Biraz yürüyelim mi?’’ Fazla durgundu. Bir şey mi olmuştu? Önemsemek istemiyordum ama kendime engel olamadım ve başımla onayladım.
Yolun karşı tarafına geçip yayalar için yapılmış yürüme yoluna girdik. Denizin esintisi soğukluğuyla ürpertiyordu. ‘’İyi misin?’’ dedim. İş dışında onu böyle görmeye alışkın değildim.
‘’Bugün…’’ dediğinde sustu. ‘’Sadece yürüsek olur mu?’’
‘’Olur.’’ Yan yana sessizce yürümeye devam ettik. Şakalaşmıyordu, dokunmaya çalışmıyordu. Gözleri uzaklara dalgındı. Bakışlarındaki acı çok tanıdıktı çünkü her gün o bakışları aynada görüyordum.
‘’Kimdi?’’ diyerek sordum.
‘’Dostum.’’ dedi sessizce.
Gözlerindeki bakış yeni değildi. Belli aradan yıllar geçmişti. Bugün ölüm yıldönümü olmalıydı. Böyle bir acıyı bakışlardan tanımak istemezdim ama her yönüyle aşinaydım işte. ‘’Kaç yaşındaydı?’’
‘’On yedi.’’
Demek on yıl olmuştu. Hala yasını tuttuğuna göre gerçekten yakın olmalıydılar. ‘’Kaza mı, hastalık mı?’’
‘’Kalp hastasıydı.’’
O yaşta bir çocuk için zor olmalıydı ama hayat işte ne getireceği belli olmuyordu. Okan’ın ölümün acısını bileceğini hiç düşünmemiştim ama daha gençken tatmıştı. Esen rüzgarla kollarımı göğsümde birleştirip birbirine bağladım. Üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarıma bıraktı. Soğuktan pek etkileniyor gibi değildi ama şu an kalbindeki acının onu sıcak tuttuğunu biliyordum.
‘’Ahsen, kalbindeki onca acıya nasıl dayanıyorsun? Bunun yolunu nasıl buldun?’’
Sözleri tebessüm ettirdi. ‘’Bulamadım. Her gece kabuslarla boğuştuğumu biliyorsun ama o acıyla da olsa yaşıyorsun işte. Zaman o kadar kötü bir yoldaş ki sen acıdan nefes alamıyorum ölüyorum diyorsun sana diyor ki bak çoktan yıllar geçti ve hala yaşıyorsun.’’
‘’Haklısın. Öyle oluyor değil mi?’’ Hızlıca iki adım atıp tam önümde durdu. Uzun boyuyla yukarıdan yüzüme bakıyordu. ‘’Peki hayat bu kadar kısayken ve acılarla doluyken neden mutluluğu kendine yasaklıyorsun?’’
Cevap veremedim. Ne diyecektim ki? Baban ve kardeşin ailemi öldürdü ben de onlardan intikam almak için önce sana sonra ailene yaklaştım mı? Kalbimi bu konuda dinleyemezdim. Bizim için mutluluk olmazdı. Yaşayacağımız tek şey daha fazla acı olurdu.
‘’Olması gereken neyse onu yapıyorum.’’
Daha fazla üstelemedi ve tekrar yanımda yürümeye devam etti. ‘’Haftaya şehir dışına çıkıp yeni bir fuara katılacağım. Senin de benimle gelmeni istiyorum.’’
Dudaklarımdan alaycı bir ses çıktı. ‘’Artık sana çalışmıyorum. Beni kovdun unuttun mu?’’
‘’Uçakla mı gidelim, arabayla mı? Hangisiyle yolculuk etmeyi daha çok seversin?’’
Gülmeye başladım. ‘’Okan, gerçekliğe dön. Ben babanın emrindeyim senin değil.’’
‘’Bence arabayla gidelim. Güzel uzun bir yolculuk yapmış oluruz.’’
‘’Duyma yetini mi kaybettin yoksa söylenenleri algılamakta mı zorlanıyorsun?’’
Kolunu omzuma atıp kendine çektiğinde kaslı bedenine dayandım. Dudakları saçlarıma değdi ve öptü. Neden sevgiliymişiz gibi davranıyordu ki? O böyle yapınca ben de engel olamıyordum. Kalbim beni dinlemeyi bırakıyordu.
‘’Babamın çalışanı olduğunu biliyorum ama takılarımı koruması gerek başkasına emanet edemem dediğimde seni götürmeme izin verir. Son yaşananları bilirken soyadımızın bir skandala karışmasını istemez. Gerçi aynı takılarla katılacağım için sorun olmayacak ama riske atmaz.’’
‘’Gelmek istemiyorum.’’ Yanında gidersem sürekli yaklaşacaktı, ben karşı koymaya çalışacaktım ama bu konuda başarılı olamıyordum.
‘’Sana sormadım ki. Patronun ne emrediyorsa mecbur yapacaksın.’’
Dirseğimi yan tarafına geçirdim. ‘’Pislik.’’ dediğimde omzumdaki kolu daha çok sıkılaştı ve bedenine tamamen dayandım.
‘’Gerçekten gitmemi istesen şu an benimle böyle yürümek yerine çoktan attığın dayakla yerde yatıyor olurdum. Neden sen de sevdiğini kabul edip sevgili olmamıza izin vermiyorsun? Böyle olmayacak yollara senin yüzünden giriyorum.’’
Hep yaptığım gibi sessiz kaldım. Haklıydı ne diyebilirdim ki! Bu durumda olmasak kollarına koşarak giderdim ama yapamazdım.
Geri çekilmek istediğimde izin vermedi. ‘’Yas tutan kalbimin yanında nasıl huzur bulduğunu sana gösterebilsem keşke.’’
Sözleriyle gözümden bir damla yaş aktı. Benim yasım onunkinden kat be kat büyüktü. Aldığım nefes bile yoruyordu ama o yanımdayken rahatça nefes alabiliyordum.
Neden Hamit Kılıçhan’ın oğlu olmak zorundaydı? Neden bu şekilde karşılaşmak zorundaydık? Bu hayatın bana borcu gittikçe artıyordu da hiç ödemesini yapmıyordu.