17

1623 Words
Sabaha kadar bölük pörçük yarım bir uyku çekmiştim. Uyandığımda toparlanıp odadan çıktım ve mutfağa indim. Saat henüz erkendi ama çalışanlar çoktan iş başı yapmıştı. “Günaydın.” dediğimde kadın gülerek yüzüme baktı. Orta yaşlardaydı. Boyu bana göre kısaydı. Göğüs hizama geliyordu. “Günaydın.” “İsmin Aynur’du değil mi? Yanlış hatırlamıyorum.” “Evet ve siz de meşhur Ahsen Hanım’sınız.” Sözleriyle güldüm. “Hanımlığı kim kaybetmiş ki biz bulalım! Sadece Ahsen de.” “Ağız alışkanlığı.” dedi yine gülerek. “Sert bir kahveye ihtiyacım var. Sen beni görmezden gel olur mu?” diyerek dolapları karıştırmaya başladım. Biraz ötedeki dolabı açıp kahve dolu kavanozu tezgaha bıraktı ve bardakların yerini gösterdi. Ben kahveyi yaparken o da portakal suyu sıkıyordu. “Portakal suyu mu? Evde hasta, hamile falan mı var?” Sözlerimle kahkaha atmak ister gibiydi ama kendini tutuyordu. “Okan Bey beslenmesine dikkat eder.” Adam resmen disiplin kelimesiyle doğmuştu. Yapacağı her şey belli bir kural çerçevesindeydi. Yemek yemekte dahil! Böyle hayatın tadı mı çıkardı? “Merak ettim kahvaltıda ne yiyor?” “Haşlanmış yumurta, peynir, zeytin, yanında da yeşillik. Ekmek zaten kolay kolay tüketmez. Bir de dilimlenmiş muz üzerine çekilmiş ceviz ve balı çok sever.” “Sabahları yaptığı koşudan sonra bu kadarıyla nasıl doyuyor acaba?” dedim. Bir de kasları vardı o kaslar bu beslenmeyle nasıl öyle şişkin duruyordu? Gerçi o gün mantıyı yerken hiç de seçici değildi! Kahve demlenirken ben de buzdolabından malzeme çıkardım. “Yemek yemek en büyük hobimizdir.” dedim. “Hele kahvaltıda bol soğanlı menemene ekmek banılmaz mı?” “Valla banılır.” Aynur Okan Bey’inin kuş kahvaltısını hazırlarken ben de menemeni yapıyordum. Bir yandan da kahvemi içiyordum. Menemen olduğunda tavayı ocaktan aldım. “Kahvaltı yapmamışsındır umarım.” dediğimde bakışları yüzüme çevrildi. “Sabah yapmıştım size afiyet olsun ama burada değil yemek odasında yiyin. Geçici de olsa misafirsiniz çalışan değil.” Okan ile aynı masaya oturmak gibi bir düşüncem yoktu ama sonra bundan vazgeçtim. Madem hakkında bilgi edinmek istiyordum neden yakın durmayacaktım? Menemeni, ekmeği, çayı bir tepsiye yerleştirip yemek odasına çıktım. Aynur da benimle gelmiş Okan’ın kahvaltısını getirmişti. Beyefendi henüz ortalarda yoktu. Kendi kahvaltımı masaya yerleştirip sandalyeye oturdum. Ekmekten kopardığım büyük bir parçayı menemene banıp ağzıma attım. Gelen tatla aşk yaşarken Okan içeri girdi. Adam pazar günü bile cilalı kıyafetlerini giymiş, saçlarını yapmıştı. Ben ise onun aksine tayt ve tişört dolaşıyordum. Gerçi makyajsız durmazdım da yüzümdeki şişlikler, morluklar engel oluyordu. Beni iştahla yerken görünce yüzünde bir gülümsemeyle karşıma oturdu. “Gece başkasın gündüz başka. Hangisi sensin ayırt edemiyorum.” dediğinde biraz gerilmiştim. O dalga geçiyor olsa da ben yaptıklarımı biliyordum. “Ne görüyorsanız oyum.” dedim geçiştirmek için. Kahvaltısına başladığında bir yandan da haberleri okuyordu ama arada gözü bana kayıyordu. “Neden bir şey söylemek istiyormuşsunuz gibi geliyor?” “Sadece yemek yemene bakıyordum. Fazla iştahlısın.” Sözlerine burun kıvırdım ki bu biraz canımı acıttı. “Sizin kahvaltı diye yediklerinizi fareye versem doymaz.” Sözlerimle kahkaha attı. “Buna sağlıklı olmak deniyor.” Bu defa ben kahkaha attım. “Yaşadığımız hayatlara bakınca muhtemelen bir gün yediğimiz bir kurşunla öleceğiz. Sağlıklı kalmak kurtaramayacak.” “İşte ben ölmemek için sizi yanımda gezdiriyorum.” Sözleri alaycıydı. Önümdeki tavayı kendine çekti ve elimdeki ekmeği de alıp tavaya banarak ağzına attı. “Bunu kesinlikle sen yapmışsın. Aynur’un el tadından farklı.” Paşam el tadını da ayırt edebiliyor demek ki! “Yiyeceğimi ona yaptıracak değilim. Burada kalıyor olabilirim ama kimseye emir verecek pozisyonda değilim.” Tavayı önünden geri çektim. “Ve bir an önce güçlenip iyileşeyim ki sizin yerinize ölebileyim.” Mezar diye sizi ailecek hapse sokacağım ne de olsa. Ölüp de kurtulamazsınız elimden. “Renkli kızsın Şeker.” dedi gülerek. Neden tanıştığım herkesin ağzından anlaşmışlar gibi bu Şeker ismi çıkıyordu? Ahsen demek çok mu zordu? Cevap vermeme fırsat kalmadan telefonu çaldı. O konuşurken ben de menemenimin dibini sıyırmakla meşguldüm. Son lokmayı yemek üzereyken elimden çekip kendi ağzına attı. Öfkeyle yüzüne baktığımda göz kırpıp telefonda konuşmaya devam etti. Konuşması bitince “Aynur Hanım.” diye seslendi. Aynur içeri geldi. “Buyurun Okan Bey.” “Öğlen yemeğine beş kişi gelecek. Hazırlığınızı ona göre yapın.” “Tamam Efendim.” Aynur gittiğinde oturduğum yerden kalktım ve yediklerimi toplamaya başladım. “Misafirleriniz ne zaman gider? Odaya kendimi ne kadar süre kapatmam gerek?” “Neden odaya kapanıyorsun ki?” Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. “İş konusunda disiplinli biri olabilirim ama şu an çalışmıyorsun biraz rahat ol.” Portakal suyunun son yudumunu içti. “Ahsen, sen fuar günü bir yıllık emeğimi korudun. Yaptığın şey senin işin evet ama diğer korumalar gibi kendini düşünüp kaçabilirdin. Onun yerine hepsine karşı koydun. Bırak karşılığını vereyim.” Biraz düşünceli ve duygusal bir konuşma olmuştu. Babasının yaptıklarını biliyorsa çok iyi bir oyuncu demektir. Elbet çözeceğim aranızdaki ilişkiyi. “İyi, takılırım kafaya göre.” dedim ve tepsiyi alıp yanından uzaklaştım. Mutfakta Aynur çoktan koşuşturma içindeydi. Yanında yardım edenlerde vardı. Kendi bulaşıklarımı temizleyip makineye yerleştirdim. “Size yardım edebileceğim bir iş var mı?” dediğimde hayır diyerek mutfaktan kış kışladılar. Odaya çıkıp ağrı kesici içtim ve sonrasında bir kahve daha alıp bahçeye geçtim. Bahçenin bir köşesinde rengarenk çiçeklerle çevrili bir alan vardı ve ortasında oturma yerleri yapılmıştı. Hemen yanıbaşında da çocuk kaydırağı, salıncağı vardı. Yeğeni için miydi? Olabilirdi. Neyse alanı çok beğenmiştim bu yüzden burada oturmaya karar verdim. Kahvemi içerken telefonum çaldı. Yabancı bir numara arıyordu. Cevapladığımda kalın bir erkek sesi duyuldu. “Ahsen Şeker ile görüşecektim.” “Benim, buyurun.” “Ben Keskin Holdingten Cemil Aydın.” Keskin Holding? Pazar günü rüyalarında mı görmüşlerdi? “Yüksel Bey sizinle özel olarak görüşmemizi istedi.” “Özür dilerim ama pazar günü ne görüşmesi? Sizin işyerinizle bir bağım da yok.” “Haklısınız ama çalışma saatlerinizi tam bilmiyorum ve haftaiçi yoğun bir tempoda çalışıyor olabileceğinizi düşündüğüm için görüşmeyi aceleye getirmek istemedim.” diyerek konuşmaya devam etti. Yüksel Keskin beni özel koruması yapmak istiyormuş ki teklif ettiği para da buradan aldığımın üç katıydı ama ben para kazanacağım iş peşinde değildim intikam için bu ailenin yanına girmiştim. Telefondakinin sesi susunca “İlgilenmiyorum.” dedim tek kelimeyle. “Maaşınızı tekrar konuşabiliriz.” “Cemil Bey, patronunuz yüzünden tam iki kez ölümden döndüm şimdi gelip onu mu koruyacağım? Güldürmeyin beni.” “O durumlar sizinle olan şahsi bir mesele değildi. Hiç yaşanmamış saysak? Kararınızı değiştirmek için ne yapmam gerekiyor?” “Bedenimde adamlarınızdan kalan morluklar ve ağrılarda sizin gibi düşünebilse keşke.” Sesim fazla alaycı çıkmıştı. “Teşekkür ederim ama gerçekten ilgilenmiyorum.” “Kararınızı değiştirirseniz bu numaradan bana ulaşın lütfen.” “Olur. İyi günler.” Telefonu kapatıp kahvemi içmeye geri döndüm. Oturduğum yeri çok sevmiştim. Çiçekler rengarenkti ve etrafımı sarmıştı. Ben çiçeklerle aşk yaşarken ayak seslerini duydum ve Okan’ı gördüm. Üzerindeki kıyafetleri spor kıyafetlerle değişmişti ve elinde bazı malzemeleri tutuyordu. Olduğum yere geldiğinde yüzünde bir gülümseme vardı. “Yerimi beğenmişsin.” dedi. “Yerin?” diyerek sordum. “Şu an içinde olduğun bu bahçe. Çiçekleri ben ekip, büyüttüm. Bir tür hobi işte.” Çiçeklerin yanında diz çöküp altlarındaki otları söküp çapa yapmaya başladı. Bu adam beni sürekli şaşırtıyordu. Elindeki minik kazmayı gösterdi. “Yapmak ister misin?” Kahve bardağını yere bırakıp yanına gittim ve diz çöktüm. “Daha önce hiç yapmadım.” dedim. “Çiçeklerin köklerine zarar vermemen yeterli. Sadece toprağı havalandıracaksın ve otları temizleyeceksin.” Minik kazmayı aldım ve toprağa uzandım. Okan otları temizlemeye devam ediyordu ki her daim cilalanmış gibi gezen bu adam ellerinin kirlenmesine aldırış ediyor gibi değildi. Kazmayı iki kez toprağa vurdum üçüncüyü vuracağımda elimi tutup engel oldu. “Adam dövmüyorsun Şeker biraz yumuşak davran yoksa çiçeklerin köklerini sökeceksin.” Eli elimi tamamen kavramıştı. Sıcaktı ama yumuşaktı. Güçlüydü ama can yakmıyordu. Elinin üzerinde morluk vardı. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki elini hızla geri çekti. Düşüncelerimi dağıtmak için tekrar toprağı kazmaya geri döndüm. Söylediği gibi yumuşak davranmaya çalışıyordum. Garip bir şekilde uyum içinde yapıyorduk. Aynı yerle ilgileniyorduk ama birbimize engel olmuyorduk. “Yüksel Bey'in iş teklif edeceğini nereden biliyordunuz?” diyerek sessizliği bozdum. Yüzü bana çevrildi. “Fuar gecesi kendi söyledi. Aradılar mı?” “Evet.” Sessiz kaldık. Kabul edip etmediğimi sormuyordu. Otları yolmaya geri döndü. “Kabul etmedim.” dedim sorulmamış soruyu cevaplayarak. “Neden? İyi bir maaş teklif ettiğine eminim.” Çünkü intikam almak istediğim kişi senin baban onun değil. “Her şey para değil. Adam başkasının emeğini çalmak isteyecek ve bu uğurda bir çok masum insanı öldürecek kadar şerefsiz biri. Onun kanlı parasına ihtiyacım yok.” ”Her yönden çok farklı birisin.” “Bunu iltifat olarak kabul edeceğim.” dedim toprakla uğraşırken. Bu adamla sohbet etmek neden bu kadar kolaydı? İçimdeki nefretin engel olması gerekmez miydi? Dikkatimi yaptığım işe vermeye çalıştım. “Okan Bey misafirleriniz geldi.” diyen sesle gelen çalışana baktım. Yanımdaki “İçeri alın lütfen. Üzerimi değişip geliyorum.” dediğinde elindeki otu diğer yığının üzerine bıraktı ve kalkıp gitti. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Yanlarına gitmeli miydim? Uzak mı kalmalıydım? Konuşmalarından öğrenebileceğim bir şey olur muydu? Okan’ı hep çalışanlarıyla görmüştüm ama arkadaş ortamında nasıldı? Gerçek kimliğini ortaya sererdi muhtemelen. Şu ana kadar tanıdığım Okan’ın babasıyla pek ilgisi yok gibiydi ama yanılıyor da olabilirdim. Temkinli olmak iyiydi. Elimdeki kazmayı bırakıp ayağa kalktım ve ellerimi birbirine sürterek temizledim. Neyse ki üzerime toprak falan bulaşmamıştı. Eve girdiğimde salondan gülme sesleri geliyordu. Doğrudan merdivenlere yöneldim. Birkaç basamak çıktığımda Okan ile çarpışmaktan son anda kurtuldum. Yine cilalı kıyafetlerini üzerine çekmişti. Erkeksi parfümü buram buram kokuyordu ama güzel bir kokuydu. Geçebilmek için yana doğru bir adım attığımda o da aynı anda yana adım attı bu defa diğer tarafa adım atınca o da attı. İkimizde yol vereceğiz derken birbirimizi engelleyip duruyorduk. Güçlü elleri omzuma kondu. ‘’Şeker, sabit dur.’’ dedi. Adımlarım durduğunda gülerek yanımdan geçip gitti. Üst kata odaya çıkıp banyoya girdim. Ellerimi yıkayıp temizledim. Yüzümdeki morluklarla insan içine pek çıkmak istemiyordum ama Okan’ı tanımak için mecburdum. Alt kata indiğimde salonun girişinde durdum. Siktir! Onun ne işi vardı burada? İşte şimdi hapı yutmuştum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD