3. Hayal kırıklığı

1944 Words
Taksiden önce evin önüne gelen ve motoru durduran Nar kaldırımda bir sağa bir sola yürüyor saç diplerini dahi karıncalaştıran sinirini biraz olsun söndürmeye çalışıyordu. Cebinden paketini çıkarıp bir dal sigara yakmak istediğinde çakmağının olmadığını fark etti. Kaşlarını çatıp tüm ceplerini yoklasa da bulamayışı daha da delirmesine neden oldu. “Yav geldiniz mi teke tek gelin de benim nevirlerim tersine düzüne şekil değiştirmesin. Gitti özel yaptırdığım çakmak.” Homurdanırken yüzüne vuran ışıkla başını kaldırıp gelen araca baktı. Elindeki sigarasını paketine koyarken yanaşan taksinin yanına doğru yürüdü. Eğilip ön camdan adama tutan miktarı verdi. Sonra da arka kapıyı açıp birbirine yaslanmış kardeşlerine bakıp sabır dilercesine gözlerini kapayıp açtı. Uzanıp önce Selin’i çıkardı. Mini elbisesi topuklu ayakkabısıyla sendeleyen ve midesi bulanan kız iki büklüm eğilip yere kusarken bunu ablasının botuna yaptığını bilmiyordu. Taksici kıza yardım etmek için Selim’e yardım etmeye başladı. Nar ise yüzünün kızardığını hissediyordu. Batan botuna ya da cırtlak sesiyle bağıran erkek kardeşine değil içip bu hale düşmelerine deli gibi sinirleniyordu. Taksicinin yardımı ile eve soktuktan sonra odalarına homurdanarak götürdü. Yatağa öylece atıp üzerlerine yorgan örtüp ışıklarını kapadı. Evleri iki oda bir salon ve mutfaktan oluşuyordu. Tuvalet banyoları küçük ama ayrıydı. Kendisi iki odayı kardeşlerine vermiş salondaki üç kişilik çekyat da ona kalmıştı. Giysileri genelde gece yattığı gündüz oturmak için kullandığı çekyatın altına koyardı. Zaten belli başlı şeyleri olurdu. Fazlası için alışverişe gitmezdi. Kot pantolonları, tişörtleri, triko kazakları, iç çamaşırları, olmazsa olmaz armalı atlet ve eşofmanları, bir iki tane deri ceketi ona yeterdi. Salona geçip tüm ışıkları kapattığında nefesini bırakıp şöyle bir çekyata kendini bıraktı. Başını geri yaslayıp gözlerini kapatırken düştüğü hallerin saçmalığı karşısında dişlerini sıkmaktan çenesi acımıştı. Üstelik şakalarından vurmaya başlayan ağrı ona kendini zehirlemesi için sinyaller veriyordu. Sigara onun için hem tutunacak bir dal hem de zehirdi. Yerinden kalkıp televizyon sehpasının yanına gitti ve çekmeceyi açıp diğer çakmağının aldı. Camın kıyısına geçmeden evvel mutfağa gidip kendine bir kupa kahve yaptı. Süt tozu koymadan simsiyah yaptığı içeceği eline alıp yerine geçti. Perdeyi biraz aralayıp camı açtı. Içeri sızan hava artık serin değil baya soğuk bir hal almıştı. Cebinden paketi çıkarıp bir dal aldı ve dudaklarına yerleştirdi. Bırakmayı istiyordu ama yıllardır içince zordu. Hem de çok zordu. Sinirlerini bir böyle yatıştırabiliyordu. Asla tasvip etmiyor ama bırakmaya da çalışmıyordu. Böylesine asi iki kardeşi varken nasıl yeltenebilirdi ki. Her nefeste ciğerlerine dolan duman zihnini de doldurmaya başlıyordu. Sokak lambasından gelen ışık altında gözleri boş sokakta dolandı durdu. Nerede hata yaptığını düşündü. Her eksiklerini gidermek eşek gibi çalışıyordu. Bugün ki gibi birçok hırt herifin hakaretine maruz kalıyor yine de pes etmiyordu. Okul için ne gerekliyse karşılıyor gidilecek geziler için bile onları sıkmıyor gönderiyordu. Çoğu akşam ödevlerinde bir yardımcı olmaya çalışıyor, hafta sonları alıp dışarıda dolaşmaya bile çıkardı. Biliyordu anne baba gibi olmuyordu ama ağladıklarında omuz dertleri olduğunda sığınacakları limandı. Sertti kabul ediyordu ama sevgisini de göstermeyi her zaman dikkatle yapıyordu. Hiçbir şeyden eksik olmasınlar istiyordu en büyük eksikleri şefkat dolu bir anne ekmek kokan babayken. Gözlerini kapayıp beynindeki uğultuyu dinledi. Uyuşturucu kullanan kızın yerinde kendi kardeşinin olduğunu düşündü. Kanı dondu. Onlar varken sigara dahi içmeyen kızdı o ama şimdi içine kuşku düşmüştü. Selim sigara dumanından bile aşırı rahatsız olurken ve daha mülayim bir tipken bile Selin ile zir zurna sarhoş yatağında uyuyordu. Selin ise asiydi. Ona ne söyleniyorsa tersini yapmak için programlanmış gibiydi. Defalarca okulun rehberlik öğretmeni ile iletişime geçmiş aldığı önerilerle ılımlı davranmaya çalışmıştı ama nafileydi. Kardeşi onu resmen düşmanı olarak görüyor, gezip tozmayı, rahatça para harcamayı arkadaşları gibi sokaklarda serserilik yapmayı istiyordu. Gizlice evden kaçıyor ardından ikizini de sürüklüyordu. Son yudum kahvesini alıp sıkıntı ile nefesini verirken saatten habersizdi. Küllüğünde üçüncü dalın izmariti duruyor dördüncüsü dudakları arasında yer buluyordu. Gözleri yarı yarıya karanlık salonun duvarında asılı duran fotoğrafa takıldı yeşilleri. Anne babasının vesikalık resimlerini büyüttürmüş duvara asmıştı. Gözleri buğulanırken mırıltı şeklinde konuşmaya başladı. Derdini bir onlar dinliyordu. Içindeki eksikliği ve de boşluğu bir onlar anlıyordu. “Olmuyor değil mi? Beceremiyorum. Onları sizin beni yetiştirdiğiniz gibi iyi yolda yürütemiyorum. Nerede hata yapıyorum bilmiyorum ama ikisi de bu defa sınırı çok aştı. Başlarına bir şey gelecek diye ömrümden ömür gitti. Sarhoş hallerini görünce kan beynime sıçradı. Ben ne yapayım şimdi nasıl davranayım? Selim yine sakin tavırlı o kadar zorlamıyor ama Selin dur durak bilmiyor. Sanki ona dur dediğimde etinden et koparıyorum.” Sigarasından bir nefes daha çekti. Aldığı her soluk iliklerini titretmeye yetiyordu. Zehir her yerindeydi. “Sabah uyanınca ne desem yine ben suçlu olacağım. Sanki koştuğu tekerleğin içinde hapsedilmiş hamster gibiyim. Bir yere varamıyorum. Dönüp dolanıp aynı yerde kalıyorum. Yoruldum be baba çok yoruldum. Koca koca taşları sırtladım da bitmeyen yollarda yürüyorum. Ya sen anne? Bana bakıp da kızıyor musun öyle mi yapılır diye? Sen gibi olmuyor işte. Siz gibi olamıyorum.” Son izmaritini de söndürdü. Diğer duvardaki saate baktığında gözlerinin neden yandığını anladı. Saat gece üçtü ve tüm kemikleri kasları ağrıyordu. Çekyatı kaldırıp altından gri eşofman takımını çıkardı. Bardağını mutfağa bırakıp lavaboya gitti ve elini yüzünü ayağını yıkayıp geri döndü. Yatmak için hazırlanıp çekyatı yatak konumuna getirdi. Çarşafını serdi. Ince ama sıcak tutan yorganını üzerine örterken serin ev ile odun ile kömür işini ertelememeyi aklına not etti. Birkaç saatte olsa dinlenmek adına gözlerini kapadığında uyku bir tülü gelmek bilmedi. Sabah ezanı okunurken bile kapalın göz kapaklarına rağmen tavşan uykusundaydı. Şiddetli bir baş ağrısı ile gözlerini zor açan Selin üzerindeki yorganı iterken resmen tüm sinir uçları zonkluyordu. Bulanan midesi ile ayağa kalksa da adım attığı an beyni kafatası içinde sağa sola çarpıyor gibiydi. Kendini lavaboya attığında mide asidine varana kadar çıkarmaya rahatlamaya çalışıyordu. Selim ile yattığı yerde kıvranıyor bulanan midesi yüzünden sanki öldüğünü düşünüyordu. Iki kardeş sonunda ayaklanıp savaştan çıkmış gibi salona geçtiklerinde uyuyan ablalarını görünce duraksamadan edemediler. Ikisi de hayal meyal bar da ablalarını gördüklerini hatırlıyor gözleri büyümeden edemiyorlardı. Selim “Eğer bizi ablam eve getirdiyse sıçtık demektir.” derken göz deviren Selin “Aptal aptal konuşma. Uçarak gelmedik ya kesin o getirdi. Of kesin Behiye yumurtladı her şeyi. Başım çatlıyor bir de onun tatavasını dinleyeceğim. Yeminle gittiğime gideceğime pişman edecek ya” diyerek ofladı. Selim kardeşine inanamıyordu. Ona büyümüş gözlerle bakarken “Sana inanamıyorum. Ben bize çok kızmasın diye dua ediyorum sen tutmuş hala atar derdindesin. Utanıyorum hem kendimden hem de senden. Bu kız bize bakmak için ne şekillerde çalışıyor biliyorsun. Neyimiz eksik de böyle asisin ya.” diyerek kızdı. Sesleri alçak olsa da Nar hepsini duyuyor sonunun nereye varacağını bekliyordu. Sesi sertleşen Selin “Konuştu abla yalakası dört göz. Ya ben mi diyorum çalış diye. Banane banane. Bıktım bu kümesten de başımda azrail gibi olan abladan da. Verdiği üç kuruş para onu da durup dinlenip başımıza kakıyor.” derken üzerinden yorganı bir çırpıda atan genç kız ayağa kalktığı gibi karşısında dikildi. “Devam et. Hadi biraz daha dök bakalım içindekileri. Utanman yoksa aç ağzını bekliyorum.” “Abl-” diye konuşmaya çalışan Selim’e sus dercesine elini kaldırdı. “Sen karışma Selim. Selin hanımın derdi ne ya da gizlice kaçıp torbacıların iş tuttuğu barda ne bok yediğini kendi anlatsın. Çok merak ediyorum yine neyi bahane edecek.” Selin kuyruğu dik tutmak adına elini göğsünde kavuşturdu ve gözlerini ablasına dikip dikine dikine konuşmaya başladı. “Biraz olsun eğlenmek istedik suç mu? Onun içinde senden izin mi alacağız.” Dişlerini sıkan genç kız karşısındaki kardeşinin göğsüne işaret parmağı ile baskı yaparken dişleri arasından “Alacaksın. On sekiz yaşına kadar benden bu kapıdan çıkarken dahi izin alacaksın. Boğazından geçen lokmayı bu eve ben sokuyorsam, akşam olduğunda sıcacık uyuduğun yatak benim çalıştığım parayla alındıysa, millete hava attığın telefonun bilgisayarın benim kartlarımdan ödendiyse eşşek gibi de izin alacaksın. Gittiğin yeri söyleyeceksin. Benden cebine harçlık alıyorsan bu evin kurallarına uyacaksın. Anladın mı beni küçük hanım.” diye hırlarken sonuna doğru ses tonu yükselmişti. Devam etti. El kaldırmak istemediği için en azından ses tonu ile sinirini atmak istemişti. “Siz aklınızı mı kaçırdınız? Daha on yedi yaşına yeni girdiniz barda işiniz ne? Lan sizi sınıftaki kızın biri dün gece gözümün önünde torbacıdan hap aldı be hap. Bir gün sokağın köşesinde geberip gitmek mi istiyorsunuz. Neyinizi eksik ediyorum söyleyin bana. Kafeye gitmek istediniz cebinize harçlık koyup gönderdim. Okul gezisi dediniz uludağa, peri bacalarına kadar yolladım. Ben daha şehirden çıkmadım gittiğiniz kursla karadeniz turu yaptınız. Bir de geçmiş karşıma hanım efendi benden izin mi alacakmış onun atarını yapıyor. Bana bak kızım senin yaptığın atar hayatıma anca renk katar bende sizin renklerinizi söndürürüm. Bitti. Bundan böyle ihtiyacınız mı var çalışıp kazanıp harcayacaksınız. Okuldan sonra çalışıp akşamları da dersleri halledeceksiniz. Benden size zırnık işlemez. Canınızı sokakta bulmadım. Ya bu deveyi güdüp adam akıllı hayatınızı kuracaksınız bende sonuna kadar destekçiniz olacağım ya da benim gibi sürünecek hayatın boktan yönünü göreceksiniz.” Selim'in gözleri kocaman olurken Selin dişlerini sıkıyordu. “Bizi parasızlıkla mı tehdit ediyorsun hah tam senlik bir şey.” Sakinleşmek adına gözlerini kapayıp açan Nar ikisinin de kolunu tutarken “Yok siz hala ayılmamışsınız belli. Yoksa yürek yemiş gibi karşımda konuşamazdınız. Az biraz utanmanız vicdanınız olurdu. Girin şuraya gir gir gir.” diyerek doğru lavaboya soktu ve şohpenin altına itti. “Ya dur bırak beni” diye cırlayan kıza “Sus kız kırdırma kafanı” diyerek kaçma girişimini engelledi. Selim ise “Abla boğuluyorum kapa suyu ne olur” derken kafasına fiske atan Nar “Beter ol. Oğlum sen kolonya koklasan kafa buluyorsun içmek neyine.” diye bağırıyordu. Akan suyun altında ikiliye “Dur kız, çarparım oğlum kıpraşma, beni de ıslattınız vallahi araba fırçasıyla ağzınızı yıkarım” dye diye bir güzel ıslattı ve yıkadı. Yarım saat sonra başlarında havlu önlerinde elektrikli soba oturan ikiliye ters ters bakan Nar demlediği çayı sofraya bırakıyordu. “Size ilk işi buldum. Okul sonrası bundan böyle sanayiye gelip benim yıkama bölümünde çalışacaksınız. Okul harçlığınızı öyle kazanacaksınız. Sonrasına akıllanma durumunuza göre bakarız.” Selin surat assa da Selim yavru köpek bakışları ile ablasına bakıp mahcupça “Abla ne desen haklısın. Ben sana bu geceyi yaşattığım merak ettirdiğim ve üzdüğüm için özür dilerim. Hakkını ödeyemem o yüzden üzdüğümde kalbim acıyor” dedi. Onu dürten kız “Yalaka” diye dudaklarını oynatırken omuz silken çocuk dolan gözlerini ablasının yeşillerine dikti. Gülmekle üzülmek arasında kalan kız kalkıp çocuğun başında dikilirken havlu ile saçlarını kurulamaya başladı. “Eşek sıpasısın desem anne babama dokunuyor ucu. A benim gözlüklü şirinim, bir daha aynı hatayı istemiyorum.” dedi. Selin’e de bakarken “İkinizden de istemiyorum. Çünkü gitmeni eğlenmeniz sorun değil. Size uygun olmayan kötü bir ortam olduğu için bu kadar kızıyorum. Bazılarınız ergenlik triplerinden ötürü bunu göremese de canımdan öte olduğunuzu unutmayın.” diyerek işine devam etti. **** Bodrumun zemininde yatan adam nefes alırken acıyan kaburgalarına küfrediyordu. Daha adamlar el sürmemişti ama Nar’dan yediği dayak şimdilik canına okumaya yetmişti. Kuzey diğerleri ile içeri girdiğinde inleyen adamın sesiyle adamlarına döndü. “Dövdünüz mü?” Feyyaz sırıtırken “Yok abi el sürmedik ama bardaki kız fena benzetmiş. Buraya atıldığından beri inim inim inliyor. Helal olsun eli de ağırmış öyle bir yokladım da iki kaburga rahat kırık yani.” dediğinde ona sertçe bakan adam ile ağzına fermuar çekti. Eli cebinde olan Kuzey avucunun içine çakmakla oynarken başıyla işaret verdi. Alacağı bilgiler onun için oldukça kıymetliydi çünkü birileri baş kaldırıp işine çomak sokmak için harekete geçmişti. Adamlar yatan torbacıyı kaldırıp tavandan sarkan zincirlere kilitlerlerken Batı boynunu esnetip işleme başlamak için deri ceketini çıkarıyordu. Güney sakince yanına gelen sandalyeye otururken Doğu Feyyaz ile barda onları değim yerindeyse göt eden kızı konuşuyorlardı. Kuzey bağlı adamın karşısına geçip “Seni kim gönderdi bara?” diye sorunca acı içinde yüzü buruşan torbacı “Siktir git Hancıoğlu. Bu gece çok büyük bir oyun başladı. Siz varsınız da o kız da artık oyunun piyonlarından. Geberip gideceksiniz hepiniz” dedi ve yüzüne inen yumrukla başı yana savruldu. Kuzey kaskatı kesilmişti. Onu kendi mekanın da bir nevi rezil eden ama doğruları da gözüne sokan kız da kanı beş para etmezlerin hedefi olmuştu. Gözleri yanındaki Güney ve Batı’ya bakarken Doğu bile kaşlarını çatmış bayılan adama bakıyordu. Içinden geçense işlerin fena halde karışacağıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD