Geçtiği sokaklardan hızı yüzünden birkaç köpeğin havlamasına neden olsa da sonunda kızın evini önüne gelmişti. Motoru kapatıp anahtarı aldıktan sonra kendi evlerine benzer gecekonduya doğru yürümeye başladı. Esen serin rüzgar son baharın küçük oyunlarından biriydi. Kasım ayı olmasına rağmen kar yağmamıştı. Soğuk olsa da can yakacak kadar keskin değildi. Çelik kapının önünde durup telefonla kızı çaldırdı. Açan kız korkarak “Efendim Nar abla” dediğinde “Kapıdayım güzelim. Ailenle sıkıntı yaşamanı istemiyorum. Uslu uslu kapıyı aç da bizim kaçakların yerini söyle” diyerek omuzunu kapı kanadına yasladı.
Bir dakika kadar sonra içeriden gelen ses ile göz devirmeden edemedi. Yalan bir kez bulaşıldı mı çamur gibi üzerinde iz bırakan bir şeydi. Kapı kilitli olduğu için birkaç anahtar sesinden sonra aralandı ve gözleri irileşmiş kızın yüzünü gördü.
“Nar abla?”
“Behiye, uzatma canım benim de adres ver. Burada olmadıklarını biliyorum.”
Kapıdan dışarı çıkıp ardını kontrol etti ve pes etmiş şekilde omuzlarını düşürdü. Gerçekleri bir bir dökerken bunun arkadaşlarının iyiliği için olduğunu biliyordu.
“Nar abla ben dedim gitmeyin diye. Bizim okuldaki birkaç durumu iyi ama serseri çocukların partisi mi ne varmış. Bara gittiler. Şu barlar sokağındaki meşhur olana. Adı Pusula mı ne. Yaşlarından ötürü giremezsiniz dedim ama kapıdakilere para vereceğiz dediler.”
Gözlerini sinirle kapatan Nar sadece “Tamam kızım sen gir içeri. Bir daha da ben seni aradığımda bana doğruları söyle ki kapına kadar gelmeyelim.” deyip geri motoruna döndü. Kaskını takıp anahtarı kontağa soktuğunda dişlerini sıkıyor beynine sıçrayan kan ile sinirden deliriyordu. Saat ilerlerken yine yollara düştü. Kardeşleri daha on yedi yaşındaydı ve şu an da her türlü işin döndüğü bir yerde belki de başlarını belaya sokuyorlardı. On sekiz yaşından bu yana ikizler için en iyisi için çabalamıştı. Onları yurda vermeği asla düşünmemiş her şeyleri ile anne ve babası gibi ilgilenmeye başlamıştı. Elbette ki bunaltıp sürekli sıkmıyordu ama daha on yedi yaşında da bara gitmelerine üstelik bunu habersiz yapmalarına göz yumacak değildi.
Yirmi dakikanın sonunda barlar sokağına girdiğinde gözleri kaskın içinden etrafında dolandı. Çeşitli isimler, daha bu saatte sarhoş olmuş insanlar, giyim kuşamıyla erkeklerin ağzını sulandıran kadınlar ve paralı olduğu belli herifler pahalı arabalar. Böyle bir ortamın içinde Selim ve Selin’i düşünemiyordu. Biraz daha ilerlediğinde büyük pusula tabelası ile kaldırımın kenarına yanaşıp durdu. Her bir yöne ayrı renkler iniyor sonra geri çıkıyor ortada buluşuyordu. Pusulanın ortasındaki kanatlarını açmış kartal ise siyah beyaz ışıkların ev sahibi olmuştu. Kaskını çıkaran Nar bu detay ile kaşlarını kaldırdı. Koyu Beşiktaş fanatiği olarak küçük ayrıntı hoşuna da gitmişti.
Kaskını çıkarıp motorun arka aparatına koydu. Anahtarını alıp cebine attığında giriş kapısına doğru yürüdü. Kapıda klasik takım giyinmiş kulağında kulaklık olan iki bodyguard vardı. Içinden “Tipik” diye geçirse de sadece baş selamı verip içeri adımladı. Karşısına uzun ince bir koridor çıktı. Duvarlar sağlı sollu olarak büyük taşlarla döşenmişti. Siyah beyaz siyah beyaz. Biraz göz yorsa da hoş bir dizilimi vardı. Ses bu kısımda çok yoğun değildi ama yine de yüz buruşturacak kadar kulak tırmalıyordu. Içki kokusu çoktan genzine dolmuş, sinir uçları uyarılıyordu.
Önüne çıkan geniş kapıdan da içeri girdiği an yüzüne vuran koku ve kulaklarını patlatan müzik kaşlarını çatmasına yemişti. Saat daha dokuzdu ama burası oldukça kalabalıktı. Insanlar sanki buraya gelmek için havanın kararmasını bekliyordu. Etrafındaki insan yığınına dokunmamaya çalışarak ilerlemeye çalıştı. Pistte dans edenler, elinde içki kadehleri sağa sola sallananlar, aç gözlerle avını arayanlar tıpkı kostümlü baloda olanlar gibiydi.
Kendini bar tezgahına attığında yüksek taburelerden birine oturdu. Gözleri etrafı tararken kardeşlerini görmeyi umut ediyor ama dans edenler arasında olmamaları sinirlerini daha da geriyordu. Barmen flörtöz bir tavırla sesini duyurmak için eğildi.
“Selam güzelim ne içmek istersin?”
Nar dişlerini sıksa da bu dövmeli ve yavşak herifin aradığını bulmasına yardım edeceğini tahmin ediyordu. O da tıpkı barmen gibi eğilip “Bana içki değil de daha on sekiz olmamış bir gurup öğrencinin doğum günü kutlamasının yerini söyle.” dediğinde yüzü değişen adam ile doğru yolda olduğunu anladı.
Hemen yüzünü düzelten genç adam “Yok öyle bir şey. Polis misin yoksa?” değince sinsice gülümseyen kız sonrasında kaşlarını çattı.
“Polis değilim kardeşlerini arayan bir ablayım ve inan bana çok sinirliyim. Eğer sorun yaşamak istemiyorsan bana nerede olduklarını söyle yoksa arkandaki içki şişeleri yeri boylayabilir.”
Barmenin gözleri irileşti. Para alıp içeri soktuğu çocukların başına böyle bir dert açacağını tahmin etmemişti. Gözleri bir an etrafı tararken üst kattaki büyük camlı oda da duraksadı. Yutkunmadan edemedi. Barın sahiplerinden büyük olanı Kuzey Hancıoğlu şu an ofisindeydi ve bu kız sorun çıkarırsa başı belaya girebilirdi. Bu nedenle hemen üst kattaki localardan birini işaret edip “Oradalar” dedi. Tek istediği sorun çıkmamasıydı. Nar aldığı bilgi sonrası gözlerini siyah kadife koltukların ağırlıkta olduğu camla ayrılmış kısma çevirirken tek kaşı istemsiz kalktı.
Ayaklanıp yukarı çıkılan demir merdivenlere ilerlerken aklında kardeşlerine vereceği cezaları düşünüyordu. Ama en çok korktuğu başlarına bir iş gelmesiydi. Insanlara çarpa çarpa üst kata çıkıp irisleri etrafını kontrol ederken gördüğü şeyle kan beynine sıçradı. Iri yapılı bir adamın hemen göğsüne kadar anca gelen kıza avucunun içinden verdiği paket korktuğu şeydi. Kızı ışıklar altında tam seçemese de kardeşi Selin’in sınıfından biri olduğunu fark etmişti.
Kız aldığı paket ile hemen diğer tarafa doğru yürüyüp sağa dönerek kayboldu. Karşısındaki camlı yerde ikizleri ve arkadaşlarını görünce yeşil irisleri ateşe düşmüş gibi parladı. Dişlerini sıkarken sarhoş olduğu belli olan Selin kadeh kaldırıp kahkaha atıyordu. Selim ise sarhoştu ama gülmekten başka bir şey yapmıyordu.
Yanından geçen torbacı yeniden dikkatine takılırken gözlerini kapayıp açtı ve adamın kolunu sertçe tuttu. Yüzünden at hırsızı olduğu belli olan adam geri dönüp kaşlarını şaşkınlıkla kaldırarak ‘Hayırdır’ der gibi göz kırptı.
“Sen az önce o kıza ne verdin?”
“Hayırdır neden sordun? Sen de mi istiyorsun yoksa ama pahalıya patlar.”
Nar adamın sözlerinden sonra yüzü beton gibi sertleşirken “Seni bir patlatırım parçanı bulana plaket verirler. Şerefsiz bir de konuşuyor.” değince kolunu çekmeye çalışan torbacı da bakışlarını sertleştirmişti.
“Siktir git lan başımdan.”
“Derdini polise anlatırsın.”
Adam yeniden kolunu silkip kurtulmak isterken küfürler ediyor kızı itip kurtulmayı umuyordu. Nar, gittiği dövüş salondaki hocasına müsait bir zamanda teşekkür etmeyi borç biliyordu. Adam kolunu bir kez daha çekmeye çalıştığında çevik bir hareketle sırtına çevirdi ve arkasında olduğu için diz arkasına tekme atarak yere çökmesine neden oldu. Son darbeyi enseye indirdiğinde adamı yüz üstü düşmesini sağladı.
Onları görenler çığlık atıp kaçışırken tam kendinden geçmeyen adam debelenirken Nar onu durdurmaya uğraşıyor aynı zamanda ona baygın gözlerle bakan kardeşlerine bakıyordu.
Kuzey Hancıoğlu gözleri kameralarda oturduğu koltukta içkisini yudumlarken kopan kargaşayı kaşları çatık izlemeye başladı. Hemen karşısındaki Batı incelediği gider listesini sehpaya bırakıp locaları gösteren kameraya baktı. Doğu telefonunda oyun oynarken Güney elleri cebinde camdan pisti izliyordu. Sağ kolları olan Feyyaz kapıyı çalıp içeri girdiğinde ne diyeceğini bilmez haldeydi.
“Abi şey, bir sorunumuz var.”
“Görüyorum Feyyaz da neden çözmedin de buraya geldin?”
Ensesini kaşıyan adam “Abi biz halletmeye çalışıyoruz ama sorun baya dişli çıktı. Bizden üç kişi şu an pert” derken tek kaşı kalkan adamın dikkatini çektiğini biliyordu. Ayağa kalkan Kuzey ise çıkardığı ceketini giyerken “Şu sorunla bir de biz tanışalım” deyip odadan çıktı. Ardından gelen diğerleri onu takip ederken loca kısmına geçtiği an ayaklarının dibine düşen adam ile duraksadı. Adamın burnundan kan boşalırken gözleri şaşılaşmış bir yandan da belini tutuyordu. Başını kaldırıp bunu yapana baktıklarında hepsinin tepkisi farklıydı.
Batı “Hadi be.” demişti. Güney “Yok artık” derken Doğu sesini tuhaflaştırıp “O neydi gız” dediğinde ona tersçe bakmalarına karşın ellerini teslim olur gibi kaldırdı. Kuzey ise sadece bakıyordu. Kaşları çatılmış, çenesi kasılmış ve elleri cebinde yumruk olmuştu.
Nar ise kafa atıp beline tekme geçirdiği korumayı ileri savurmuş ellerini savunma pozisyonunda tutarken ayağının dibindeki adamın üzerine basarak kımıldamasına engel oluyordu.
Müzik durduğu için konuştukları daha net duyulan genç kız nefes nefese kalmış halde “Bakın amacım sorun çıkarmak değil. Sadece patronunuzu çağırında şu şerefsizi teslim edeyim.” dedi. Sonrasında üzerine koşarak gelen adam ile gözlerini devirip “Hadi ama ben ne anlatıyorum yarım saattir” diyerek yerdeki torbacının üzerindeki ayağının üzerine zıpladı ve gelenin yüzüne tekme atıp yere serilmesini sağladı.
Sağa sola temkinle bakarken onu izleyen adamları görünce kaşlarını çattı.
“Siz de umarım saldırmak için orada durmuyorsunuz?”
“Biz saldırmak için durmuyoruz da umarım senin mekanımda sorun çıkarmak için geçerli nedenlerin vardır küçük hanım?”
Nar'ın duyduğu tabirle yüzü buruştu. “Sensin küçük hanım” dedikten hemen sonra ayağının altındaki herifi işaret edip “Siz mekanınız da dönen dolaplardan ya haberdar değilsiniz ya da haberiniz var kesenize girenleri düşünüyorsunuz.” dedi ve ayağını çekip yere sağlam basarken deri ceketini düzeltti.
“Bak, bunca hasara ve olaya soruna neden oldun. Hala saçma sapan konuşuyorsun. Polis çağırmam an meselesi.”
Sırıtan kız “Bence de çağırmalısın. Hem mekanına on sekiz yaş altı çocukları alıp içki satıyorsun hem de uyuşturucu satan torbacılara göz yumuyorsun” derken kaşları daha da çatılan Kuzey dişleri arasından tıslar gibi konuşurken koltuklarda oturan Selim “Yaşa be ablağ!” diye dili dolanarak bağırıyordu.
“Ne diyorsun sen? Ne uyuşturucusu ve çocuğu?”
Elini beline koyan kız göz devirirken “Hadi ama bilmediğinize de söyleyin tam olsun” dedi ve adamın bakışlarını anlamaya çalıştı. Sonra da nefesini bezgince verip burnunun ucu ile karşı masayı işaret etti.
“Bak oradaki çocukların hepsi ya on altı ya da on yedi yaşında ve hepsi şu an sarhoş. O çocuklardan ikisi benim kardeşlerim. Diğer konuya gelirsek; bu yerdeki şerefsiz az evvel kardeşlerimin sınıfında olan bir kız çocuğuna hap verip para aldı. Büyük ihtimalle kız şu an tuvalette hayatının ağzına sıçıyor. Üstelik ben onu durdururken senin göze yarma işe gelince sarma adamların beni durdurmaya çalışıyor. Sonuç karşı karşıyayız ama benim tek amacım benden izinsiz aleme kaçan ikiliyi alıp gitmek ve canlarını okumak. Telef olan adamlarınız için de kusura bakmayın hak ettiler.”
Kuzey, yan gözle Batı ve Güney’e bakarken gürlercesine “Bu ne demek oluyor lan? Bu mekan da bacak kadar çocukların işi ne? Lan bir de hap diyor bu kız? Hangi dallama cesaret edip de içeri torbacı sokuyor? Gidin bakın lavabodaki kızın durumu ne. Bu pezevengi de alıp bodruma indirin” derken omuzlarını dikleştiren genç kız kardeşlerinin olduğu masaya yürüdü ve birbirinin omuzuna kafasını koyan ikizlerin tepesinde dikildi.
Gözleri baygın bakıyor, yüzlerinde aptal bir gülümseme üzerlerinde onlara ait olmayan kıyafetler vardı. Uzanıp ikisini de kollarından tutarak kaldırdı.
“Sizi eve bir götüreyim bakın neler yapıyorum.”
Doğu sırıtıp yanındaki Feyyaz’a “Bu kız bu çocukları çiğ çiğ yer benden demesi.” derken ona dönen adam “Abi genelde senle pek hem fikir olmayız ama şu tablo içinde bende aynı fikre sahip oldum. Kız resmen van dame’ın Türkiye şubesi.” dedi. Ikilinin konuşmasını sertçe bakarak kesen Kuzey’in gözleri yeniden kardeşlerini kaldıran ve zorla yürüten kızdaydı.
Başı ile Feyyaz’a “Yardım et koçum. Kız resmen ağzımıza sıçtı bıraktı. Kardeşleri de içeri nasıl girdiyse öğren o adamların da biletini kes” dediğinde bunları duyan Nar “Gerek yok. Siz mekanınızı adam gibi işletin kafi gerisini ben hallederim.” diyerek yürümeye devam etti. Lafı yiyip olduğu yerde kalan Kuzey ve adamları kaşları çatık halde dururken merdivenleri zorla indirdiği kardeşlerini önce büyük kapıdan geçiren Nar sonunda barın kapısından da çıkarmıştı. Serin havanın yüzlerine vurmasıyla irkilseler de “Siz durun ya bu ne ki, eve gidelim yapacaklarımın üçte ikisi aklımda yok.” diyerek dişleri arasından konuşan kız kaldırıma yaklaşan taksiye el kaldırdı. Duran aracın arka koltuğunu kardeşlerini bindirdi ve adama evin adresini verdi. Motorla onu takip edeceğini söylediğinde “Tamam abla” diyen adamla motoruna doğru ilerledi ve kaskını alıp başına geçirdi. Ceketinin önünü kapayıp motora bindiğinde anlık gelen bir hisle başını barın girişine çevirdi. Oradaki duran adam ile başını hafifçe selam verir gibi eğip önüne dönerek kontağı çevirdi ve gürleyen motor ile yola koyuldu.
Kuzey ise giden kızın ardından bakarken gri irislerine kazınan görüntüye inanamıyordu. Siyah at kuyruğu yapılan saçlar, yeşil gözler, siyah kot pantolon, lacivert bot, siyah deri ceket. En can alıcı kısım göğsünde kartal arması işlenmiş ince boğazlı kazaktı. Feyyaz hemen arkasından çıkarken elinde tuttuğu şeyi gösterdi.
“Abi kız bunu düşürmüş. Gittiler mi vereyim hemen” dediğinde başını göz önünden kaybolan kızın gittiği yönü gösterip “Motoruna atlayıp gitti. Neyi düşürmüş ki?” dedi. Merak etmişti. Bir kolye ya da bileklik beklerken “Hakiki Beşiktaş armalı zippo çakmak abi” diyen adamla kaşlarını kaldırdı. Zippo çakmak. Hem de Beşiktaş armalı. Değişik bir tip olduğunu düşünse de aklı hemen diğer konuları öne sürdü.
Mekanına giren yeni yetme veletler, hap satan torbacı ve tuvalette yarı baygın bulunan kız. Kuzey Hancıoğlu arkadaşları ile birlikte mekanlarına uyuşturucu sokanların isimlerini almak için torbacıyı konuşturmaya giderken Feyyaz da önce yaşı tutmayanları tespit edip bardan uzaklaştırdı baygın kız için de kendilerine ait küçük klinikte tedavi başlattı.