İstikameti hastane olan kızın tek duası kurtardığı kadının iyi olmasıydı. Değilse o oksijen israfını bir kez daha benzetebilirdi. Veysel'den hangi hastanede olduğunu öğrendiği için işi kolaydı. Çok sürmeden büyük hastanenin bahçesine girip otoparka motoru bıraktığında hemen giriş kapısından içeri daldı.
Danışmadaki kıza soğuk kanlılıkla “Sabah getirilen bir hastanın durumunu öğrenecektim. Süveyda Rüzgar. Şiddet gördüğü için buradaydı.” derken alacağı cevap içten içe korkmadan da edemiyordu. Genç çalışan “Tabi hemen bakıyorum” dedikten sonra bir süre bilgisayar ekranında isimleri kontrol etti ve bulduğu bilgilerle cevapladı.
“Süveyda Hanım şu an ameliyattan çıkmış ve yoğun bakıma alınmış. Ikinci katta doktoru Samet Arda ile görüşebilirsiniz.”
Başını sallayan kız hemen yan taraftaki asansörlere ilerlerken üzerinde hala sabah yataktan kalkıp da koştuğu eşofmanı vardı. Yer yer kan damlaları olsa da umursamıyordu çünkü daha önemli işleri vardı. Asansörün kapısı açılıp içeri girdiğinde kabinde olan iki doktora ve sırtı dönük adama hiç bakmadan ikinci katın numarasına bastı. Ineceği kata gelip kapılar açılırken doktorlar değil ama sırtı dönük adam da onunla inmişti.
Hemşire bankosundan doktorun odasını öğrenirken izlendiğini hissetse de kafasının dalgınlığı dikkat etmesine engeldi. Sonunda doktorun odasının önüne geldiğinde derin bir nefes alıp “Ya bismillah” değip kapıyı tıklattı ve içeriden gelen onay sesiyle içeri girdi. Doktor çıktığı zorlu ameliyat sonrası koltuğuna oturmuş kupasındaki çayını içerken gördüğü kız ile kaşlarını çattı.
“Buyurun?” derken kelimesi soru niteliğindeydi.
“Ben Süveyda Rüzgar hakkında bilgi alacaktım. Kendisi kısmen ablam olur. Son durumu nedir?”
Kupasını masaya bırakan adam ameliyatına girdiği kadının sonunda bir yakınının gelmesine sevinmişti. Eli ile masanın diğer tarafındaki tek kişilik koltuklardan birini gösterdi ve oturmasını istedi. Nar gerginlikten damarlarının gerildiğini hissediyordu.
“Öncelikle geçmiş olsun. Hastamız geldiğinde durumu kritikti. Aslında şu an bünyesi o kadar zayıf ki girmesi gereken ameliyatlar varken biz uyutmayı tercih ediyoruz çünkü masada kalır. Iki ameliyatı risk alarak yeni bitirdik. Biri yırtılan anal bölge ve zarar gören bağırsaklarla ilgili. Şiddet gördüğü an boyunca bir de anal bölgeden tecavüze uğramış ve aşırı zorlanma sonucu yırtıklarla bağırsaklarda ciddi hasarlar meydana gelmişti. Dalağı patlamıştı onu almak zorunda kaldık. Şu an beyin kanaması mevcut ama uyutarak kanamanın büyümesini engellemeye çalışıyoruz. Kırık ve çatlak kemikleri çok fazla. Şunu söyleyebilirim ki işkenceye maruz kalmış resmen.”
Duydukları sinir kat sayılarını yükseltirken içinden elinde kalan adama küfürler sıralıyor lanetler ediyordu.
“Kurtulacak ama değil mi? Yani iyileşecek?”
Doktor Samet ne dese bilmiyordu. Kadının hali ölümle danstı adeta ve ‘Evet kurtulacak’ derse yalan söylemiş olacaktı. Yine de mucizelere inanan bir insan da olmasından ötürü “Bakın size yüzde yüz ya da yüzde elli kurtulur demeği çok istesem de çok çok düşük bir ihtimal. Doktorluk hayatım boyunca birkaç hastanın buna yakın durumlardan kurtulup ayağa kalktığını görsem de siz kendinizi her şeye hazırlamalısınız. Şundan emin olun ki elimizden gelenin fazlası için çabalıyoruz. Sizden başka yakınları varsa eğer haber vermenizde ve gelmelerinde fayda var.”
Gözleri kucağında yumruk olmuş ellerinde sabitlenirken çene kasları dişlerini sıktığı için acıyordu. Duydukları katil olma düşüncesini kamçılarken tırnakları avuç içlerini yara yapmaya başlamıştı. Kendi kendine konuşur şekilde çıkıyordu sesi.
“Oğlu var bu kadının. Bildim bileli koca denen şerefsizden eziyetin babasını görüyor. Dövdüğü yetmemiş bir de tecavüz mü etmiş? Selim, annesine bir şey olursa o çocuğa ne olacak?”
Doktor mırıldanan kıza bakarken “İyi misiniz?” dedi. Sesle irkilen Nar ise omuzlarını dikleştirip başını ‘Bir şey yok’ dercesine salladı. Odadan çıktığında ilk durağı yoğun bakım katıydı. Camın ardından yatakta kablolarla çevrelenmiş kadına bakarken çaresiz kalmak kadar kötü bir şeyin olmadığını iyi biliyordu. Kendi annesi de onu kollarında uyutup sonrasında sabahına can vermemiş miydi. Nasıl da yıkılmış ciğerinde bitmeyen bir ateş bırakmıştı mis kokulusunun gidişi. Hissedememişti anacığının göğsündeki kalbin küçük çırpınışlarını. Çok yorulmuştu. Ikizlerin ve hasta annesinin karnını doyurmak evi geçindirmek için birkaç saatlik uyku ile birden fazla işte çalışır babasının yokluğunu belli etmemeye kendini şartlamıştı.
Yine geç geldiği bir gece hasta annesi onu koynunda uyutmuştu. “Sadece birkaç saat” demişti. “Dinlen kızım, yükün çok ben razıyım senden Allah da razı olsun. Biliyorum baban olsaydı o da seninle gurur duyardı. Kardeşlerinin veli toplantısı var yarın gitmeyi unutma emi evladım” dedikten sonra sevdiği siyah saçlarını okşamıştı. Sabahına günlerin uykusuzluğu ile kalkamayan genç kız ikizlerden Selim’in seslenmesiyle uyanmış ve annesinin beyazlayan yüzü moraran dudakları ve göz altları ile karşı karşıya kalmıştı. Gözlerini kapadı. O an beyninde yeniden ve yine canlanırken kardeşleri korkmasın diye içine içine ağladığı anlar yüreğinin ortasında koca bir yaraydı.
Selim'i düşündü. Onun da daha bu yaşta annesi kalma ihtimali vicdanına insanlığına inmiş bir darbe gibiydi. Zaten babadan yana yüzü gülmemişti. Sıkıntılı nefesler çekerken seslerin birbirine girdiği kafasının içinde savaş veriyordu. Ellerini cama yaslayıp “Dayan abla, oğlun için kendi hayatın için nefes al ne olur. Bundan sonrası için her şey daha iyi olacak sana Nar sözü veriyorum ama gitmeyi düşünme sakın” dedi ve gözlerini yeniden kapatıp açarak ilk durağını belirledi.
Geri dönüp koridoru geçti asansörü beklemeden merdivenleri inerken yanından geçtiği adam bir an gözüne tanıdık gelse de yolundan dönmedi. Hastaneden çıkıp otoparka geçerken arkasından onu izleyen adamın gözlerindeki beğeni hayranlıktan geliyordu. Nar yola çıktığında hemen peşinden çıkan Doğu arabasına atlayıp kızı takibe alırken telefonu hoparlöre aldı ve Kuzey’i aradı. Birkaç çalıştan sonra açan arkadaşına bilgi verirken kıvrak manevralar yapıp trafikten sıyrılan kıza söylenmeden edemiyordu.
“Şimdi abi durum şundan ibaret; kadın ölümle cebelleşiyor. Durumu bizim düşündüğümüzden de ağır. Nar bu kadının kocasını dövdü ya eline sağlık daha beter etseymiş keşke ki hem karısını dövmüş hem de tövbe ya sinirlerim zıpladı anla işte ırzına zorla geçmiş. Nar geldi doktorla görüştü sonra da hastaneden çıkıp bir yere gitmeye başladı. Peşindeyim çünkü başka bir araç onu takip ediyor. Gittiğimiz yere göre konum atarım. Şimdi kapamam lazım zalımın kızı motoru asfaltta yağ kaydırıyor kaybetmek üzereyim.”
Duyduklarının ağırlığı ile dişlerini sıkan adam “Tamam, sen de dikkatli ol. Kıza göz kulak olurken tufaya düşme. Attığın konuma göre Feyyaz’ı da yollarım.” dedi ve kapadı. Genç kızsa birkaç sene önce geldiği evin sokağını hatırlamaya çalışırken gördüğü küçük bakkal ile direksiyonu o yöne kırdı. Sokağa girip bahçesi olan tek katlı evin kaldırım kıyısında dururken anlık gözü kararsa da kendini topladı. Hala kahvaltı yapmamıştı ve sigara içmemişti. Buradan çıktıktan sonra eve geçince iki lokma da olsa atıştırmayı aklına not etti ve motorundan inip kaskını arkadaki aparata yerleştirdi. Bahçeye girdiğinde küçük taş basamakları çıkıp çelik kapıya ulaştı. Birkaç çalış sonrası sakin kalmaya çalışıp bekleyemeye başladı.
Ayak sesleri kulağına dolarken kapının aralandığını ama tam açılmadığını fark etti. Bakışları aralıktan ona bakan ve korkulu gözlerle arkasına dönen kadına çıkarken “Git buradan” sözleriyle kaşlarını çattı.
“Ne?”
“Git buradan. Niye geldin biliyorum ama kocam evde sorun çıkaracak. Git ve bir daha gelme. Biz Süveyda’dan haber falan istemiyoruz.”
Dişlerini sıkan Nar kadının sözlerini umursamadan kapıya güç uygulayıp içeri girerken ayakkabılarını çıkarmayı düşünmemişti. Küçük koridordan geçip salona ulaştığında koltukta oturmuş televizyon izleyen adamla karşı karşıya kaldı.
“Sen ne hakla evime girersin lan” diye kükreyen adam ayaklanırken arkasında duran kadın “Ben git dedim gitmedi zorla girdi” deyip kocasının yanına geçti.
Nar sertçe çatılmış kaşlarıyla “Siz benim buraya niye geldiğimi biliyorsunuz ama bile bile geri yollayıp haber almak istemiyoruz diyorsunuz öyle mi?” dediğinde üzerine yürüyen adam “Defol evimden. Seni de o namussuz orospudan getireceğin haberi de umursamıyoruz anladın mı? Isterse gebersin piçiyle umurumda değil” dedi ve kızı itti. Bir adım geri giden kız öfkeyle yanan yeşillerini adama dikerken ağzından dökülenler zehir zemberekti.
“Allah keşke sizi ana baba yapacağına evlat isteyip de kavuşamayan birine verseydi Süveyda ablayı ama o da sizin imtihanınız. Sınıfta kaldığınız imtihan hem de. Sen kendi kızına kötü kadınlığı torununa da piçliği yakıştırıyorsun ama senin hatta sizin gibilerin düşüncesi de konuşması da anca domuz homurtusu gibi oluyor. O kız senin verdiğin pezevengin elinde bu hale geldi. Şimdi hastanede ölümle cebelleşiyor. Ama tabi siz bunları biliyorsunuz. Tüh sizin ana babalığınıza da olmayan insanlık ve vicdanınıza. Şu yaşıma kadar çok şerefsiz ve karaktersiz varlık gördüm ama siz ilk sıradasınız. Bir kez daha kendi anne babama şükrettim. Çok şükür ki insan evladıyım. Süveyda ablamsa bir çift yaratıktan olmuş ama insanlığını kaybetmemiş. Tek bir şey söyleyeceğim, o kadının ve çocuğunun ahı ile inleye inleye can vereceksiniz.”
Hemen yanında bulunan büyük vazoya elini savurduğu gibi ikilinin önüne düşmesini ve parçalanmasını sağlarken arkasını dönüp geldiği gibi evden çıktı ve motorun yanına geldi. Tüm bedeni sinirden zangır zangır titrerken kaldırımın kenarındaki eski top parçasına sinirle tekme attı. Aklı almıyordu. Süveyda ablasını bilmese çok kötü bir şey yaptığını ailesinin de düşman olduğunu düşünürdü ama kadının her şeyine şahitti. Karnı burnunda geldiği bu evden nasıl da tartaklanıp babası tarafından kapı dışarı atıldığının da şahidiydi. Doğduktan sonra Selim’i bir kez görmediklerinin de. Dertleri ise damat diye kızlarını ayık gördükleri şerefsizin çıkardığı dedikodulardı. Aslında kim ne derse desin evlat avlattı. Ne yaparsa yapsın son nefesinde dahi yanında olur elini tutardı az biraz bedeninde vicdan barındıran ama gördüğü bu iki yaratıkta vicdanın esamesi yoktu.
Sağa sola döndü. Sinirini biraz olsun atıp motora binmek istedi ama içini saran alevler hiç de az uz bir şey değildi. Iki dakika kadar nefesler aldı. Ellerini sertçe açıp kapadı, kaldırma tekme atmak istedi ama acıyan canıyla hırsla bağırdı. Sonunda kaskını başına takıp gazı köklediğinde arkasından Doğu onun ardından da diğer siyah araç da hareket etmişti. Eve gitmeden evvel deniz kenarına motorunu çeken kız banka bedenini bırakırken titreyen ellerine lanet etmeden duramıyordu. Yarım saat kadar soğuk havanın tüm bedenini dondurmasına izin verirken yanına oturan beden ile başını çevirip kim olduğuna baktı. Doğu ise sevimli olduğunu düşündüğü bir sırıtışla ona bakarken tek kaşı kalkan kız neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Karakoldan çıktığında karşısında Kuzey ve barda gördüğü adamlardan biri vardı. Şimdi ise o adamlardan yine biri yanında oturuyordu.