Story By Funye49
author-avatar

Funye49

ABOUTquote
Yazıyor yazıyoooor! | 29| Beni tüm sosyal mecralarda Funye49 olarak bulabilirsiniz, sohbete de bekleriz :)
bc
KUZENİNİZİ EVLENDİRME SANATI
Updated at Dec 14, 2024, 12:11
Hazal Aymaz, yirmi sekiz yaşında kendine güvenen, tatlı ve başarılı bir yazılımcı. Ve dünyanın en şanslı kadını; yani o öyle olduğunu düşünüyor çünkü onu her koşulda çok seven ve canından çok sevdiği büyük bir ailesi var. Annesi ona iki abi doğurunca teyzesinin gönlü razı gelmemiş olsa gerek ona kardeşi gibi sevebileceği bir kız kuzen ve bonusu Ferhat'ı doğurmuş. Neyse gereksiz Ferhat'a çok takılmayalım şimdi. Hem de aynı senenin içinde birkaç ay arayla doğmuşlar. Bu, kadın doğum uzmanlarını şok edecek bir ikiz doğum hikayesi değilse nedir? Hazal Aymaz demek Nehir Gündüz demek, Nehir Gündüz demek Hazal Aymaz demektir çünkü ve bunu onları tanıyan herkes bilir. Öyle ki aile içinde ikisinin ismini birbirine karıştırmayan, ikisinin toplamının karşısına bir yazmayan yok. Bizim kızların da bu durumdan hiç şikayeti yok, kendilerini bildiklerinden beri bir aradalar ve sahip oldukları her şeyi paylaşıyorlar. Her şeyi derken, pakete aşk acısı da dahil maalesef. Hazal aslında bireysel olarak aşk acısı da çekmiyor, aşkı da aramıyor, evlenmeye de hiç niyeti yok; onun tek istediği çok sevdiği kuzeninin bu saçma sapan aşk acısına son vermek. Hepsi Nehir'in iş arkadaşı ve platonik aşkı Ali Özay'ın suçu aslında. Bir küs bir barışık, bir soğuk bir sıcak olup kuzenini üzmese Hazal uslu uslu yaşayıp gidecekti ne güzel. Ama işte Ali'nin Nehir'i sevmemek için ne gibi bir bahanesi olduğunu yerinde çözmenin ve kolları sıvamanın vakti geldi de geçiyor bile. Nehir ya, bir insan nasıl olur da Nehir'e aşık olmaz? Gözleri görmüyor, kulakları duymuyor, kalbi atmıyor olsa gerek. Sorun gerçekten bunlardan biriyse bir doktor bulmaları gerekecek elbette ama geri kalan her şey için şirketin yeni siber güvenlik mimarisi yazlım uzmanı Hazal Aymaz yeterli olacak. Çünkü kendisi sadece bilgisayarları değil kalpleri de hacklemeyi iyi biliyor. Aklı başında bir insan kuzeninin mutluluğu için ne kadar ileri gidebilir? Hazal, işini değiştirip bu evliliğin temellerini bizzat atmak üzere müstakbel damadın şirketinde işe başladığına göre pek de aklı başında sınıfına dahil edilemez herhalde. O kuzeni ve sevdiği adam mutlu olsun diye şirkette türlü türlü pembe yalanlar sıralar ve mutluluk oyunları kurarken, kaderin onun için planladıklarından haberdar olmaya fırsatı olmayacak. Eh, nasıl olsun? Yapılacaklar listesi öyle kalabalık ki; konserler, futbol turnuvaları, kahvaltılar, sahte sevgililer, tatil planları, yanlış kapıya gelen görücüler... Bir de çalışması gereken yeni işi ve işkolik patronu. Normalde çalışanlarına karşı mesafeli, belki biraz sinirli ama kesinlikle çok güzel mavi gözlere sahip patronu; Ömer Sancaktar. Neyse ki işe girdiği ilk andan itibaren rezil olmayı sürdürdüğü Ömer'in ona deli divane olması için ekstra hiçbir şey yapmasına gerek kalmayacak; sadece kendisi olması ve ne yaptığından habersiz acemi Eros, küçük yeğeni Ege'nin ofise gelmesi yetecek. Bir de gereksiz Uğur var tabi, haddineymiş gibi Ömer Sancaktar'ın sevdiği kadından hoşlanmaya cüret eden finans departmanından Uğur. İki kişinin birbirini sevmesinin mutlu sona yettiği nerede görülmüş? İşler karışacak, şartlar değişecek, aynı şirketin içinde patronun ve çalışanının birbirine aşık olması hiç kolay olmayacak; Hazal Aymaz ava giderken avlanacak. Kuzeninden önce o gelinliği kendisi giyecek, hem de abilerinden birinden habersiz Barselona'da kıyılan ani bir nikahla. Ömer davete katılmamız gerekiyor, beyaz giy derken başına bunların geleceğini nereden bilebilirdi ki? Gerçi bilmeliydi, kuyumcuda evlenme teklifi eden bir adamın hazır ödül törenine gelmişken düğünü de aradan çıkarmasına çok da şaşırmamak gerek. Kendisine de sürpriz olan bu evliliğin bir bedeli olacak elbette, yeni iş arkadaşı Melek'i yengesi yapmak gibi. Planları arasında yer almasa ve abisinin Melek'i üzmesinden korksa da bu duruma dur diyemeyecek; sırf bu iki kuzenle aynı şirkette çalıştığı için zavallı Melek'in de başı yanacak, Hazal'ın deli serseri abisi Emir'e aşık olacak. Hazal'dan sonra şirketin insan kaynakları departmanı evlilik hediyesi vermekten bıkacak. Bu ofiste Aymaz ailesine de Gündüz ailesine de dahil olmadan, tüm eğlenceyi dışarıdan kahkahalarla izleyen ekip arkadaşları Alp olacak. Neyse ki Alp'in şakalarının da durumun komikliğinden aşağı kalır yanı yok, endişe etmeyin onlara gülerken Alp'e gıcık olmaya fırsatınız kalmayacak. Evli bekar, ölü diri, Ömer'li veya Ömer'siz fark etmez, bizim kızın başlayıp da yarım bıraktığı iş yok; amacından sapmayacak, yolundan dönmeyecek. Hazal Aymaz olarak değilse de Hazal Aymaz Sancaktar olarak kuzeninin nikah şahitliğini aslanlar gibi yapmadan bu işin peşini bırakmayacak. O düğün yapılacak, o damatlık giyilecek, Hazal'ın eniştesi olunacak Ali Özay! Hazırlan, tabi bu kadarına hazır olabilmek mümkünse. Gereksiz fedakarlıklar, aldatmalar, babasız bebekler, kötü karakterler, affı zor hatalar, aşk için ölmek yani kısacası kan ve göz yaşı yok. Ama siz yine de sayfaları çevirmeden önce mendillerinizi hazırlayın, gülmekten yaşaran gözlerinizi silmek için ihtiyacınız olabilir
like
bc
Güneşli Günler (Tamamlandı)
Updated at Oct 5, 2024, 13:47
Merhaba, Ben Feryal. Feryal Gündoğdu. Hayatın çoğu alanında cesur bir insan oldum. İlk bakışta pek çaktırmasam da en belirgin ikinci özelliğim bu. İlkini mi sordunuz? Onu en sona sakladım. "Daha kötü ne olabilir ki?", "Olacağı varsa zaten olur.", "Allah yardım eder ya!", "Öleceğiz zaten, eni sonu belli." gibi modern mottolarım sağ olsun. İnsan ilişkilerinde kaybetmekten ve saçma sapan işlere gözü kapalı atlamaktan genelde pek korkmam yani. İnsanları sevip bağlanmadığımdan ya da annemi babamı düşünmediğimden değil, yanlış anlamayın. Gitmek isteyeni tutamazsın sadece ve evlat işte atsan atılmaz tutsan tutulmaz. Ego kasmıyorum, öyle değil. Biraz sabredin, hikayenin çoğunda hep birlikte bana ağlayacağız. Mendiller hazırlansın. Yok be o kadar da ağlamayın. Sonuçta ne demiş Orhan Veli, bizimki biraz da iş olsun diye ve serde de biraz gençlik var işte. Hormonlar tavan, bunlar hep ondan. Neyse ne diyordum? Heh, genel olarak fena sayılmam yani "Ne olacaksa olsun be!" konularında. Bazen biraz elim titriyor, gözüm doluyor ama. Halledemeyeceğimiz şeyler değil onlar da. Oluyordur o kadarı da canım herkeste. Ama birinden -şimdiye kadar bu başıma sadece bir kez geldi ama umuyorum ki son değil, son olmadığına inanmak zorundayım- hoşlandığım zaman. Asla ama asla cesur olamıyorum. Bu konu bende kilit. Bırak söylemeyi falan, bakamıyorum bile ya. Yok yani. Reddedilme korkusu mu denir, yoksa olası bir kalp kırıklığından kendini koruma iç güdüsü mü bilmiyorum? Ya da cevabı zaten biliyor olmak mı? Bile bile lades diyememek mi? Günün sonunda elim göğsümde ben öyle kalakalıyorum. Herkes yoluna bakıyor, benim yüzüme bakan yok. Haykıramıyorum dağlara taşlara sevdiğimi, haykıramıyorum yüzüne gözüne aşkımı. Mesafeden değil, mesafeler bahane. Baktım böyle olmuyor. Böyle olmayacak. Bize her sevdadan geriye bir şey kaldığı yok. Ben de bu sebeple Beşiktaş'ı sevmeye karar verdim. Görünene kanmayın, görünen çoğu zaman aldatır. Gerçek sebep bu. Hep buydu. İlk günden beri. Çünkü Beşiktaş'ta ruh var. Hem de taş gibi. Çarşı ile beraber bağırabiliyorsun mesela yağmurlu bir günde sevdiğini! Ya da ne bileyim daha az yağmurlu bir günde işini hiç sevmediğini, aileni hayal kırıklığını uğrattığını, sigarayı yine bırakamadığını, parasızlığın belini büktüğünü veya olmazın birine abayı yaktığını. Ne bileyim Oğuzhan o topu o kaleye yollayamayınca sövebiliyorsun özgürce. Lan işte kale, işte ayağın, işte top. O Oğuzhan bazen gerçekten topu sokamayan Oğuzhan oluyor, bazen de Ali, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma... Adını sen koy! Nasılsa ses çok yüksek, duyan yok. İnsanlar anlayamıyor çoğu zaman. Şimdi bir de kadınların takım sevgisi şov oldu iyice. Ama olsun be. İnsanlar belki bilmiyor ama bize gerçekten sevdadan geriye bir Beşiktaş kaldı. Yarım kalan bütün sözleri aldık topladık biz de, hepsi Beşiktaş'a emanet. Doya doya bağırıyoruz çünkü babamızın yeri! Oradan devraldık. Yani belki seni seviyorum diyemiyoruz ama işte; "Aynalarda gördüğümsün, ağladığım, güldüğümsün! Aynalarda gördüğümsün. Çözemezler kördüğümsün, seeeen!" diye bağır özgürce. Sen bil sadece. Bağırabilmek çok güzel bir şey. Gerçek sevgilerin ve acıların sese ihtiyacı var galiba. Bir de kocaman bir ruha! O zaman, S İ Y A H !?
like
bc
(Ben) Evlenmeden Olmaz (Tamamlandı)
Updated at Aug 8, 2024, 06:30
Abla olmak kolay değildi. Eş dosttan gördüğüm kadarıyla hele de erkek ablası olmak, daha da zorluydu. Belli bir yaştan sonra yalnızlığın da pek matah bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim ya, hadi o benim seçimim olsun. Ama bekar büyük görümce olmak mı? "Görümce mi? Hııı, evet. Evet, o evlenememiş canım." "Hiç, hiç evlenmemiş." "Zor tabi. Gelinin işi çok zor, Allah kolaylık versin." Yoooo. Yo, yo, yo! Bu kadarına da müsaade edemem. Önümüzdeki yedi ay içerisinde ya evleneceğim, ya evleneceğim! * İlgilisini Hale'nin ve şimdilik adı bende saklı baş erkek kahramanımızın hikayesi Ben Evlenmeden Olmaz'a bekleriz! Sevgiler, saygılar, yaldızlar ve yıldızlar :*
like