Baran ve Fırat herkese kola , çekirdek ve cips almıştı. Poşetleri elinden alıp dağıtmaya başladım.
' Ooo mideler bayram ediyor bugün. '
Evren ' Banada at.' dediğinde poşette bir tane cips kaldığını gördüm..
' Kardeşinle paylaş. ' diyerek son kalan cipsi Baran' a uzattım. Büyük paketlerdi zaten bir tanesi bir kişiye fazla gelirdi. Baran' ın ya parası yetmemişti ya da kimsenin yüzüne bakmadığı için sayıyı bilmiyordu.
' Arkadaşa ver. ' dedi. Bende paketi Evren' e attım. Gülistan' daki paketi açtım. Arada Baran' a uzattım ama almıyordu. Sonunda içinden bir tane cips alıp Baran' ın ağzına tıktım.
' Sen evin ya tek oğlu ya da en küçüğüsün herhalde. '
' İkisi de değil ama nereden çıktı bu?'
' Nazlısın çünkü. Annen kaşıkla kovalıyordu kesin yemek yedirmek için. '
' Yanlış tahmin. Annemin yememle pek ilgilendiğini hatırlamıyorum. İki abim iki ablam var bir kardeşim. Sanırım sıra bana gelene kadar yorulmuştu. '
' Anneler yorulmaz gerçi ama maşallah altı çocuk zor tabii. '
' Aslında biraz karışık durum. '
' Anlatmak istemezsen...'
' Bizim oralar sizin buralara pek benzemez. '
' Memleketin çok güzel. Bir iki kez gitme fırsatım oldu. Gerçi kalmadım ama yine de gezdim.'
' Buradan oraya gidip kalmadan geri mi döndün? Ürküttü mü yoksa seni?'
' Sen cidden gıcık birisin. Ürkütmedi. Neden ürkütsün. Buradan gitmedim. Daha önce Ankara' da okuyordum. Oradan bir tanıdıkla gittim. İşi bitince de mecburen onunla geri döndük. '
Tanıdık dediğim Tuğkan' dı. Yasaklı madde satıyordu ve bazen beni de almaya gittiği yerlere ya da satmaya gittiği yerlere peşinden sürüklüyordu. Gözünün önünden ayırdığında kaçmaya çalıştığımı bildiği için bunu çözüm olarak bulmuştu. Sayesinde ülkenin yarısından fazlasını gezmiştim. Her kötü şeyin iyi yanları vardı elbette. Yakalanmaktan korkmamıştım çünkü kadın ve erkek aynı cezaevinde kalmadığı için bu bile kurtuluş geliyordu. Bagaj doluyken bile gamsız gamsız oturur hatta durduran polislerle sohbet ederdim. Doğu' ya giderken kimlik soruyorlardı. Defalarca ' Arama yapacak mısınız?' dediğim bile olmuştu ama hiç yapılmamıştı.
' Anladım. Bir gün gelirsen gezdiririm seni. Bizim oraları öyle gezmekle anlayamazsın. Mesela benim iki annem vardı. Biri vefat etti. '
' Başın sağolsun. İki annem vardı derken ayrı ayrı mı aynı zamanda mı? Burada Ceyhan adında bir arkadaşım var benim. İleride oturuyor. Onun üç annesi var. Tam 40 kardeşler. Yanlış anlama yani ondan sordum..'
' Sağol. Babam evlenmiş. İki ablam olmuş. Sonra işte annemi almış kuma olarak. Annem üç erkek doğurmuş. İlk eşi epey üzülmüş bu duruma. Sonra hamile kalmış. Bir oğlu olmuş ama daha küçükken oğlu vefat etti. '
' Üzüldüm. Aslında cinsiyet kadına bağlı değil erkeğe bağlı ama hala oluyor demek ki böyle şeyler. '
' Artık kalmadı sayılır aslında. '
' Bak buna sevindim işte. Zor çünkü. İki kadın içinde zor. '
Baran' ın birebir daha fazla konuştuğunu kendini daha rahat açtığını fark etmiştim. Genel sohbete pek girmiyordu. O sırada Gülistan dürttü.
' Seninki geliyor. '
' Şöyle deme.'
' Ne var kızım çok yakışıklı. Üstelik çevik kuvvet. Hem sözlün sayılır. ' dediğinde sinirle kalktım.
Gülistan Kuzey' le beni yakıştırmaktan vazgeçmiyordu. Bundan ne kadar rahatsız olduğumu bilmesine rağmen. Koşup Kuzey ' e sarıldım. Rahat temas ettiğim nadir erkeklerden biriydi. Sonuçta çocukluk arkadaşımdı. Kuzey gelince herkese selam verdi. Baran' ın kalkıp gittiğini gördüm. Onları tanıştırmak istiyordum ama olmamıştı. Kuzey' le grubun biraz uzağına oturduk. Ailesi beni yarın yemeğe çağırıyordu. Onu söylemek için gelmişti. Üzerinde hala üniforma vardı.
' Seçil ne yapıyor?'
' İyi. Selamı var. '
' Sende selam söyle. Özledim. '
Seçil Kuzey ' in sevgilisiydi ama kimse bilmiyordu. Kuzey' le evlenmem çok küçük yaştan beri konuşulan bir konuydu. Beşik kertmesi falan değildik tabii ki ama Kuzey' in babası takıntılı biriydi. Gelinin tamamen Türk kanı taşıması gerektiğine inanıyordu. Annesi babası onların ailesi ve onların ailesi. En az üç göbek. Seçil bu düzene uymuyordu. Anneannesi Mardin ' liydi. Bence onun ellerinden bir kaburga dolması yemiş olsaydılar karar değiştirirlerdi. Yaşına rağmen dirayetli ve hamarattı. Seçil' in ona benzediğini düşünüyordum. Onun gibi iri güzel gözleri vardı ve güçlü bir kızdı. Her kızın harcı değildi böyle bir aşkı yaşamak. Üstelik bana hiç ters bile bakmamıştı. Gerçi baksa saçma olurdu. Kuzey' le birbirimize kardeş gözüyle bakıyorduk ama durum bu ailemin beni evlendirmek istediği kız noktasına geliyordu. Bunu kaldırmak kolay olmayabilirdi. Kuzey ondan hiçbir şey saklamamıştı. Kuzey ' e kalsa bugün evlenirdi. Ailesinin onu evlatlıktan reddetmesi kesin olduğu halde. Tek çocuktu ve kesinlikle taviz vermeden büyütülmüştü. Seçil böyle evlenmeyi kabul etmiyordu. Bu durumda hem Kuzey' in hem kendi ailesinin üzüleceğini düşünüyordu. Anneannesi bunu ona hep nasihat ediyordu. Köylerine gelen öğretmene aşık olmuştu. Kaçarak evlenmişti. Ailesi asla affetmemiş eşinin ailesi de asla tam olarak benimsememiş sevmemişti. Sevilmediği bir aileye gelin gitsin istemiyordu. Seçil anneannesinin bunu kaldıramayacağını düşünüyordu. Annesi ve babası çalıştığı için anneannesinin emeği büyüktü üzerinde.
Biz Kuzey' le sohbete dalınca herkes yavaş yavaş dağıldı. Kuzey' de gidince Fırat' ların kapısını açtım. Bahçe kapıları kilitli olmuyordu genelde bu mahallede. Kapıyı açtığımda Baran Kürtçe bir şarkı söylüyordu. Sesi çok güzeldi. Beni fark edince sustu.
' Neden sustun? Çok güzel söylüyordun. '
' Sen Kürtçe bilmiyorsun ki. '
' Müzik evrensel bir dildir. Anlamak için bilmeme gerek yok. Çok içli söylüyordun. Aşk acısı mı çekiyorsun?'
' Hayır. ' deyip kestirip attı. Fırat hemen ayağa kalkmış bana bir sandalye getirmişti. Oturdum. Fırat ' İçer misin?' diye sordu.
' Böyle kuru kuru içilir mi ya?'
' Annemden meze isteyelim istersen. Sonra bizi sopayla kovalasın. Evden peynir yürüttüm işte annem uyuyor diye. Git içeri de kendine çatal getir. '
' Anlaşıldı siz bu gece alem yapacaksınız. Beni bekleyin birazdan geliyorum. Sarhoş olmayın ben gelinceye kadar. '
Eve gittim. Hemen patlıcan közledim. Dövmeç , patlıcan söğürme ve patlıcan salatası yaptım. Bir kavanoz acılı ezme ile bir kavanoz şakşuka açtım. Haydaride yaptım. Benim en sevdiğim mezeydi. Hepsini saklama kaplarına koydum. Kapları üst üste koyup evden çıktım. Önceden haber verselerdi daha fazla şey hazırlardım ama yarım saatte anca bu kadar oluyordu. Fırat ' ların mutfağa gidip tabaklara koydum. Masaya yerleştirdim. Oturdum.
' Doldur be saki. ' dedim gülerek. Baran masaya bakıyordu.
' Sen evde meze mi bulunduruyorsun?'
' Acılı ezme ile şakşukayı yazdan yapmıştım. Diğerleri yeni. '
' Sen mi yaptın?'
' Evet. Niye inanmamış gibi bakıyorsun?'
' Neyse sonuçta arkadaşların var. Öğretmişlerdir. '
' Hayda! Onlar meze yapmayı bilmez bir kere. Yemek yapmayı da pek bildikleri söylenemez. '
Patlıcan söğürmeyi işaret etti.
' Bu bizim oraların mezesi o yüzden şaşırdım. '
' Urfa. O yüzden Gülistan öğretti diye düşündün ama bu Antep usulü. Ayrıca bak bu da dövmeç Adıyaman' da yapılır daha çok ama Adıyamanlı arkadaşım yok henüz kısmetse olur. '
Fırat gülmeye başladı..
' Elif hamarattır. Bizde bayılarak içtiğin tarhanayı da o yaptı. Konservelere turşulara da o yardım etti. Kız kardeşimden fazla yardım etmiştir anneme. '
' Ah ya. Bak aklıma gelmedi. Turşu getirmedim. Durun getireyim. '
Baran ayağa kalkarken kolumu tuttu.
' Bu kadar yeter. Çok şey yapmışsın zaten. Eline sağlık. '
Oturdum. Rakıdan bir yudum alacaktım ki Baran' ın şaşkın baktığını gördüm.
' Ne oldu?'
' Bira alsaydık sana. Ağır gelmesin şimdi. '
' İyi olurdu aslında rakı kokusu sevmiyorum. Rakı dışında her şey olabilirdi ama başka sefere artık. '
' Dokunursa. '
' Dokunmaz. '
Tuğkan' ın hayatıma çöktüğü iki yıla tahammül edebilmek için kolonya içmeye başlamadıysam tek nedeni Tuğkan' ın zengin olması ve evin içki dolu olmasıydı. Yoksa ayık kafayla kaldırılacak bir hayat yaşamamıştım. Döndükten sonra azaltmıştım epey. Arkadaş ortamında denk gelmediği sürece özellikle içmek gibi bir derdim olmuyordu. Rakının kokusunu aldığımda zihnim geçmişe yolculuk yapmıştı.
İki sene önce....
Elif' in anlatımı...
Tuğkan , Alper ve ben bir 70' lik votka içmiştik. Tuğkan ayağa kalktı. Dolabı açtı. Şişeyi alıp masaya getirdi.
' Aslan sütü gibisi yok. '
Kafam hafif güzel olmuştu. Tuğkan' a baktım.
' Rakıyı adamlar içer derler. Bence sana ağır gelir adamlıkta rakıda. ' dedim.
Tuğkan gülümseyerek baktı. Uzanıp yanağımı öptü..
' Sarhoş mu oluyorsun sevgilim? Esprinin dozunu ayarlayamaz oldun. Git bir elini yüzü yıka. '
' İyiyim ben sarhoş falan değilim. '
Tuğkan Alper' e döndü.
' Gözleri de kızardı bunun. Kafayı buldu kesin. Başka zaman devam edelim kanka. ' dediğinde Alper kalkıp gitti. O gider gitmez Tuğkan öfkeyle bakmaya başladı. Rakı şişesini aldı. Kafasına dikip biraz içtikten sonra masaya vurarak kırdı. Üzerime gelmeye başladı.
' Ben sana arkadaşlarım yanında en ufak bir saygısızlık bir imada bulunmayacaksın demedim mi?'
Öylece duruyordum. Saçlarımı avuçladı. Kafamı geriye yatırıp şişe parçasını boğazıma dayadı.
' Ne yaparsın? Öldürür müsün beni? Yapsana Tuğkan. Ne duruyorsun yapsana. '
' Seni öldürmem Elif. Kimin yanında imada bulunursan onu öldürürüm. '
' Onlar senin arkadaşın benim değil. '
' O zaman dene Elif. Bir daha söylemeyi dene. Bakalım kaç kişinin ölümüne neden olmayı kaldıracaksın.'
Ben bunu kesinlikle kaldıramazdım. Bir daha olmazdı. Bir daha yapamazdım. Sessiz kaldım. Tuğkan elindeki şişeyi fırlattı. Kafamı kaldırıp sertçe öpmeye başladı. Onu itmeye çalışıyordum. Dudağımı ısırdı. Sonra bıraktı. Beni masaya fırlattı. Masadan tabaklar düştü. Tuğkan tekrar yakalayıp bu kez duvara fırlattı. Boğazımı tuttu. Duvara yasladı. Sıkmaya başladı. Öylece gözlerine bakıyordum ama bir süre sonra bedenim ben istemesem de çırpınmaya başladı. Tuğkan elini çekti. Ben nefes almaya çalışırken o boynuma baktı.
' Beni delirtme Elif. Her defasında sen zararlı çıkıyorsun. Şu haline bak. Bana ne yaptırdığına bak. Sana zarar vermekten nefret ediyorum ama beni buna zorluyorsun. '
Sürekli bunu diyordu ama aksine bana zarar vermekten keyif aldığını gözlerinden anlıyordum. İstediği şey beni sindirmekti. Tuğkan' ın dudakları boynumu buldu. Emmeye başladı. Onu itmeye uğraştım. Sonunda kendi geri çekildi..
' Şimdi sanki sevişirken olmuş gibi görünüyor. '
Boğazımda kalan parmak izlerini bu şekilde kamufile etmişti.
....
Şimdiki zaman...
Kadehi diktim. Masaya vurdum. Yenisini doldurmak için uzanırken Baran şişeyi aldı. Kendine doldurdu. Bana biraz doldurdu.
' Cimri misin sen? Bu ne ya!'
' Şarkı söylememi ister misin? '
' Söylemezsin ki sen. Ketum herifin tekisin. '
' Söyleyeceğim ama sarhoş olursan hatırlamazsın. '
' Hatırlarım. '
Keşke sarhoş olunca unutmak diye bir şey gerçek olsaydı ama değildi.
' Yarın sorarım ama. '
' Sor. ' diyerek bardağı doldurdum. Sonra içimden tekrar ettim.
' Kimse bilmiyor Elif. Kimse görmedi. Kimse bilmiyor. '
Baran şarkıya başladı. Ahmet Kaya. Acılara tutunmak.
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere
Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncağı
Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye bir şey varmış
Sevmek diye bir şey yokmuş
Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta
Deprem kargaşasında
Yaşadım birkaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de
Acılardan arta kalan
İşte bu bakışlarmış
Buğu diye gözlerinde
Gün batımı bulutlarmış
Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış
Ayrı yörüngelerde
O kadar güzel ve içli söylüyordu ki. Sanki yaralıydı sesi. O söyledi. Ben gülümsedim. Kalbim kanadı. Gözümden akmayan yaş kalbimden aktı. Sesi içimde çok derinde bir yere dokundu. Elim kadehe gitmedi. Sadece onu dinledim.