Şu anda 5 Ekim 2010’daydım ve önümde büyük bir fırsat vardı. Babamın ameliyatı iyi geçmiş, ailem rahat bir nefes almıştı ama benim aklımda başka bir plan vardı. Elimdeki 14.600 TL’yi en iyi şekilde değerlendirmem gerekiyordu. Gelecekte Bitcoin’in nasıl yükseleceğini biliyordum ve bu bilgi, bana büyük bir kazanç sağlayacaktı. Fakat bu işin riskli olduğunu da biliyordum. All-in stratejisiyle her şeyi tek bir karta bağlayacaktım. Kazanırsam büyük kazanacaktım, kaybedersem de büyük çuvallayacaktım.
Bir yandan piyasayı kontrol ederken bir yandan kendimi derslere vermem gerekiyordu. Üniversiteyi İzmir’de okuyamazdım. Benim hareketlerimde özgür olmam gerekiyordu. Böyle böyle üç ay geçmişti.
Ocak ayı geldiğinde Bitcoin fiyatları henüz çok düşük seviyelerdeydi. O dönemde Bitcoin başına yaklaşık 0.10 dolar civarındaydı. Elimdeki 14.600 TL'yi bu fiyattan Bitcoin'e yatırmaya karar verdim. Toplamda 196.000 Bitcoin satın aldım. Risk büyüktü, ama geleceği biliyordum. Bu yatırımı yaparken içimde büyük bir heyecan vardı; adeta her şeyin bu noktada başladığını hissediyordum.
Ocak ayında tüm paramı Bitcoin'e yatırdıktan sonra, fiyatların yavaş yavaş yükseldiğini izlemeye başladım. İlk başlarda sabırlı olmam gerekiyordu. Şubat ve Mart aylarında fiyatlarda ufak hareketler oldu, ama hala önemli bir yükseliş görmemiştim. Ancak içimdeki inanç, bu bekleyişin sonunda bana büyük bir kazanç getireceğinden emindi.
Nisan ayı geldiğinde Bitcoin’in fiyatı hızla artmaya başladı. 1 dolara ulaştığında, içimde bir zafer duygusu kabardı. Elimdeki 196.000 Bitcoin’in değeri hızla 196.000 dolara ulaşmıştı. Ancak bu noktada hiçbir satış yapmadım. Haziran ayını bekliyordum, çünkü ilk büyük Bitcoin rallisi daha başlamamıştı.
Haziran ayı geldiğinde Bitcoin inanılmaz bir hızla yükselmişti. Fiyatlar 30 dolara kadar çıkmıştı. Elimdeki 196.000 Bitcoin'in değeri, tam anlamıyla patlama yapmıştı. 30 dolar seviyesine geldiğinde elimde tam 5.880.000 dolar değerinde Bitcoin vardı. Bu, tam anlamıyla bir servetti. Başta elimde olan 14.600 TL’lik yatırım, bu süreçte devasa bir servete dönüşmüştü.
All-in stratejim işe yaramıştı. Risk almıştım ve sabrımın karşılığını almıştım. Artık önümde yeni hedefler vardı. Boğaziçi Ekonomi hayalime daha da yaklaşmıştım, ama bu kazancım sadece bir başlangıçtı. Artık büyük kararlar vermek ve geleceğimi şekillendirmek için gereken maddi güce sahiptim.
Bu büyük bir servetti, ama bu parayı gizli tutmam gerekiyordu. Ailem, böyle bir parayı kabul edemezdi, hele hele nasıl kazandığımı öğrendiklerinde endişelenirlerdi. Bunu kimseyle paylaşmadan, kendi planlarımı yapmalıydım.
Bu noktada, tüm Bitcoin'lerimi satmaya karar verdim. Hepsini sattım ve servetimi nakde çevirdim. Artık elimde büyük bir finansal güç vardı, ama bunu kullanmak için doğru zamanı beklemeliydim. Parayı dikkatli yönetmeli ve büyük hedeflerim doğrultusunda planlar yapmalıydım.
Bu süreçte başka bir mücadele daha veriyordum: Üniversite sınavı. Bitcoin’den elde ettiğim kazanç beni maddi olarak güçlendirmişti, ama geleceğim için eğitim de en az o kadar önemliydi. Hem büyük parayı yönetmek hem de piyasaları analiz etmek için ekonomi eğitimi almak istiyordum. Hedefim Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ydü ve bu hedefe ulaşmak için her şeyimi ortaya koymuştum.
Her sabah erkenden kalkıp sınava hazırlanıyor, geceleri Bitcoin ve piyasalarla ilgili yeni stratejiler öğrenmeye çalışıyordum. Bu yoğun tempoda geçen aylar boyunca hem çalışıp hem de gelecekteki hayatım için büyük planlar yapıyordum. Babamın iyileşmesi beni rahatlatmıştı, ailemin tamamını çekaptan geçirmiş herhangi bir rahatsızlıkları olmadığına emin olmuştum. Artık gönül rahatlığıyla üniversiteye gidebilirdim. Üniversite benim için sadece akademik bir hedef değil, aynı zamanda yeni bir başlangıçtı.
Sınav günü geldiğinde, içimde hem stres hem de büyük bir beklenti vardı. Bu an, tüm çabalarımın karşılığını alacağım andı. Sınavdan çıktığımda kendimi iyi hissediyordum, tüm emeğimin boşa gitmediğini biliyordum.
Sonuçlar açıklandığında ise rüyalarım gerçek oldu. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ne kabul edilmiştim. Hayatımda yeni bir sayfa açılmıştı. Geleceğim artık tamamen benim kontrolümdeydi.
Artık yapmam gereken şey, kazandığım bu parayı ve eğitimi doğru bir şekilde kullanmak, büyümeye devam etmekti. Elimdeki gücü doğru yönlendirmek için önümde yepyeni bir dünya vardı. Ne ailem ne de çevrem, bu kazancın arkasındaki büyük sırrı bileceklerdi.
Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandığım haberini aileme verdiğim an, evde büyük bir sessizlik oldu. Babamın yüzüne bir endişe dalgası yayıldı. İstanbul gibi büyük bir şehirde beni okutmak kolay olmayacaktı, biliyordum. Maddi zorluklar zaten gözlerimizin önündeydi. Babam memur maaşıyla her şeyi idare etmeye çalışsa da, beni İstanbul’da okutmak büyük bir yük olacaktı.
Annem sessizce başını iki yana sallayarak, "Kızım, orası çok pahalı. Nasıl geçineceksin sen orada?" dedi. Babam ise sessiz, ama derin düşünceler içinde gözlerini yere dikti. Onların içindeki endişeyi ve çaresizliği görebiliyordum. Babam, kızını okutmak için elinden geleni yapacağını her zaman söylerdi, ama bu durum onun için de ağırdı.
Bu noktada onlara gerçeği söylemek istedim, ama elimdeki servet hâlâ bir sır olarak kalmalıydı. Babam ne yapar ne eder, yine de bana para göndermeye çalışırdı, ama benim buna ihtiyacım yoktu. O yüzden hızlıca bir çözüm bulmalıydım.
Onları teskin edecek yalanları içimden sıralamaya başladım: “Baba, anne, merak etmeyin.” dedim, gözlerimin içine bakmalarını sağlayarak. "Boğaziçi Üniversitesi başarılı öğrencilere çok güzel burslar veriyor. Ben de o burslardan birini kazanmışım. Bölüme giren ilk 10 kişiye baya dolgun bir burs veriyorlar. Bu burs sayesinde masraflarımı rahatça karşılayabileceğim."
Babamın gözlerinde bir ışık belirdi. Bu haber ona biraz da olsa umut olmuştu, ama devam etmem gerektiğini biliyordum. "Üstelik okul dışında da bir burs var, 'kyk bursu'. O bursada başvurucam. Ayrıca kyk yurdu da çıkarsa deymeyin keyfimize. Yani sizden hiç para almadan geçinebilirim."
Babam önce bir duraksadı, sonra yüzündeki o kararlı ifade geri geldi. “Eğer bu burslar senin tüm masraflarını karşılayacaksa, ne mutlu bize. Kızım ben seni bilirim, bize yük olmamak için sen çırpınıp duracaksın. Ama ben ne yapar ne ederim, elimden geldiğince yardım ederim. Sen bir ihtiyacın olursa söylemekten çekinme” dedi. Bunu duyunca içimden gülümsedim, ama ona ihtiyacım olmadığını söylemedim.
Bu yalanlar ailemi rahatlatmış olsada suçluluk duygumu bastıramamıştı. Babam, kızını okutmak için her şeyini verecekti ve bu beni üzsede maalesef beklemekten başka şansım yoktu. Şimdi İstanbul’a gitmek ve hayatımın en büyük macerasına başlamak için hazırdım.
######
Her şey yolundaydı. Boğaziçi Ekonomi'yi kazanmıştım, ama önümde bir başka mesele vardı. İstanbul’a gitmeden önce ailemi hem maddi anlamda rahatlatmak, hem de onlara gerçek kazancımı açıklamadan bunu yapmam gerekiyordu. Bir çözüm bulmalıydım, hem de inandırıcı bir çözüm.
Bir sabah annemin endişeli bakışlarını görünce kararımı verdim. Piyango… Ailemi maddi olarak rahatlatacak mükemmel bir hikaye olabilirdi. Hem şaşırtıcı hem de gerçekçi bir bahaneydi. Elimdeki serveti doğrudan vermek yerine, piyangodan para kazandığımı söyleyebilirdim. Böylece kimse şüphelenmezdi. Sahte bir piyango bileti yaptırmak biraz zor olabilirdi, ama dijital çağda bunu halletmenin bir yolu olmalıydı.
Biraz araştırma yaptıktan sonra, sahte bir piyango bileti yaptırmanın sandığımdan daha kolay olduğunu fark ettim. Düşük değerli, herkesin kolayca inandığı bir milli piyango biletini düzenlemek, kimsenin şüphelenmeyeceği bir kazanç gibi göründü. Biletin çıktığı tarih, kazanan numaralar ve ödül her şey tutarlı olmalıydı. Ufak bir ikramiye yerine, ailemi gerçekten rahatlatacak bir tutar belirledim: 500.000 TL. Bu para, 2010 yılı için çok büyük bir paraydı. Her türlü sıkıntılarını giderebilirdi.
Piyango biletini hazırladıktan sonra, ailemin karşısına çıkma zamanı gelmişti. Kahvaltı sofrasında otururken, içimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak söze girdim.
"Anne, baba, size söylemem gereken bir şey var," dedim, biraz utangaç bir ses tonuyla. Babam gazeteyi indirdi, annem ise ellerini önlüğüne silerken merakla bana baktı.
"Bir süredir size söylemedim ama geçen ay bir piyango bileti almıştım. Çıkacağını hiç düşünmedim aslında… Ama," dedim, sesi biraz heyecanla yükselterek, "piyangodan küçük bir ikramiye kazandım! Tam 500.000 TL!" diye bağırdım.
Babamın gözleri şaşkınlıkla büyüdü, annem ise bir an afalladı. O anın şokunu izlemek bile bana büyük bir keyif veriyordu. Annem ellerini ağzına götürüp, “Elif, sen ciddi misin? Nasıl yani, gerçekten mi?” diye sordu, ağzı kulaklarında gülerken.
“Evet, gerçekten. İşte bilet, buda banka hesabım. Dün gidip bileti bozdurdum. Biletin arkasında da bozulduğuna dair damga var” dedim, masaya bileti ve hesap defterimi koyarak. Babam bileti eline aldı, dikkatlice baktı. "Başına talih kuşu konmuş kızım. Tebrikler." dedi hafif gülümseyerek.
“Babacığım ben bu paranın sadece 100.000 lirasını alacağım eğitim masraflarım için. Gerisi size kalmış. İstediğiniz gibi kullanabilirsiniz.” dedim gerçekçi olması için.
Tamda babamdan beklendiği gibi hemen itiraz etti. “Kızım bu senin paran biz bunu kabul edemeyiz.” dediğinde annem de başını salladı onaylarcasına. Ailemin bu özverisi beni mutlu etsede bu kadar emekle hazırladığım sahneyi baltalıyordu.
“Baba, anne ne derseniz deyin yarın bankaya gidip bu işi hallediyoruz. Ben bu şekilde olmasını istiyorum. Ayrıca ben para çevirmekten ne anlarım. Birinin benim için bu parayı yönetmesi gerekiyor.” dedim. Ben bile performansıma inanmıştım.
Babam ısrarlarıma dayanamayıp “Peki senin dediğin gibi olsun kızım.” dedi.
Bu paranın nasıl kullanılacağını konuşmaya başladık. Babam her zamanki gibi temkinliydi, paranın büyük kısmını yatırım yapmak için ev alarak değerlendireceğini ve oradan gelen kirayı biriktirmeyi düşünüyordu, küçük bir kısmını acil durumlar için kullanmamız gerektiğini söyledi. Annem ise evde bazı tamir işleri için bir miktar ayırmayı istiyordu.
Ben de bu noktada daha fazlasını söylemedim. Zaten asıl hedefim, onları rahatlatmak ve onların maddi yükünü hafifletmekti. Bu 400.000 TL, İstanbul’a giderken içlerinin rahat etmesini sağlayacaktı. Üstekil bana kalan 100.000 tl ile kimseye hesap vermeden eve çıkabilir ve rahatça üniversiteme devam edebilirdi. Boğaziçi Ekonomi’de okuyup, gelecekte yapacağım yatırımlarla hayatımı şekillendirmeye hazırdım.
Piyango hikayesi sayesinde hem ailemin endişelerini yok etmiştim hem de kazancımı gizli tutmayı başarmıştım. Şimdi önümde bambaşka bir hayat vardı, ama en önemlisi, ailem bu süreçte güvendeydi.