2.Bölüm

3404 Words
Zevki sefa sürmesini bilmedik bu” Vatan” uğruna ant içtik! Can çekişmeyi değil, ” Bayrak” uğruna can almayı öğrendik! Bölüm 2 : Hatanın Ağır Bedeli... ?️ Sarya 48 ay 1460 gün 17548,8 saat.. söylemesi veya hesaplaması ne kadar kolay geliyordu öyle değil mi? Benim için gün gün sayması , hesaplaması ve söylemesi asla kolay olmamıştı , bundan sonra da asla olmazdı.. Çocukluk arkadaşlığından hayat arkadaşlığına uzanan bir hikaye sayılırdı bizimkisi.. ta ki 1 Ağustos 2021 tarihine kadar o saatten sonra hayatımın en kıymetlisi olan insan, en büyük acım, en büyük imtihanım aynı zamanda en büyük gururum oldu. Cihan 'Ne can dedi, ne de canan' onun öncesinde ve sonrasında hep vatan vardı. İşte bu yüzden bir şehit sevdiği olmaktan gurur duyuyorum ve gurur duyacağım. Ben bir kadın teğmenim, ben bir dişi kurtum , bir kara gözümü, Cihan'ımı kaybettim, şimdi ise ona benzeyen küçük bir Cihan yetiştiriyorum. Cihan'ın bıraktığı yerden bu bayrağı o devralacak. Çünkü fıtrat değişmez. Kan aynı kandır." Annesi onun yerine şimdilik bayrağı elinde tutuyor zamanı gelince gururla teslim edecektim.. 4 yıl geçmesi ve hâlâ böyle hisler beslememe rağmen neden bulunduğum timim komutanı olan Üsteğmen Yavuz Akgül ile evlendim değil mi? Aslında buna evlilik asla denemezdi.. çünkü kendi adıma konuşursam ona dair en ufak bir duygu dâhi beslemiyordum, besleyemezdim de... Bir kere şehidime, sevdiğim adama sözüm vardı.. bunu asla yapamazdım.. Kendi istemiş olsa bile.. Evet evet.. kendi isteği olsa bile.. Şehit olduktan kısa bir süre sonra elime bir mektup ulaşmıştı.. Gönderen kısmında onun adı ve soyadını gördüğüm zaman beynimden vurulmuşa dönmüş, olduğum yerde kaskatı kalmıştım. ?️ ' Bu hayatta her anlamda ilklerimi yaşadığım kişiye son kez elveda sözleri kullanmak benim için ne kadar zor bilemezsin Sarya'm.. Gönlüm isterdi ki son görüşmemizden sonra yazmaya başladığım bu mektup senin eline asla ulaşmasın, içinde yazılan veda sözlerini hiç okumayasın ama kader yine en güzel oyununu üzerimize oynamıştı.. En son konuştuğumuz görüntülü aramada baktığım dosyalar sonrasında yüz ifadem değişmişti ama ben sana belli etmemek için uğraşmış olayın üstünü kapatmıştım. Dosyanın içinde gönüllü olarak başvurduğum bir operasyonun sonucu vardı. Operasyonun amacı; K. Irak bölgesinde esir edilmiş öğretmen, doktor ve askerleri uzun zaman sonra ait oldukları topraklara kavuşturmaktı... Bana neden bu operasyondan bahsetmedin diyeceksin, çok haklısın ama izin vermezdin gitmeme..hemde bu sefer yanıma geldiğinde edeceğim evlenme teklifi sonrası asla izin vermez konusunu dâhi açtırmazdın... Bu mektubu okuduğuna göre gönüllü başvurum onaylanmış ve gece operasyona gitmişim ve sana geri dönememişim demektir.. Bu zamana kadar ve son anda birbirimize verdiğimiz sözleri sonsuza kadar tutacağımıza tüm kalbimle inanıyorum ama senden çok zor bir şey isteyeceğim... Biliyorum ki sen dişi kurtsun ve kimse olmadan da dik durur asla eğilmezsin ama benim içim asla rahat etmez. Seni can dostum Üsteğmen Yavuz Akgül'e emanet ediyorum. Onunla evlen.. yani onunla evlenirsen sana kimse başka anlamlarda yaklaşamaz ve seni şehadet şerbeti içmek istediğin meslekten ayıramaz.. Biliyorum bu yazdıklarım mantıksız ve saçma geliyor ama seni bu dünya da bensiz bırakarak çok büyük bir darbe vurdum.. En azından can dostumla evlenerek ona sırtını dayamanı ve herkese karşı kolayca mücadeleni vermeni istiyorum... Çok şey var içimde kalan. Sana söylemek istediklerim ama bir türlü söyleyemediklerim, yapamadıklarımız ve en önemlisi de ortak hayallerimiz. Bunları benim yerime başka biri , güvendiğim biri yapmana asla engel olamam Sarya'm Sana gönderdiğim son mektubun biraz olsun hatırı varsa söylediklerime kulak verir ve kalbimden geçenleri yaparsın güzelim.. ' Okuduğum her cümlede gözlerim daha fazla dolmuş, nefesim kesilmişti. Tanıdığım ve sevdiğim adam ne olursa olsun bunları asla istemezdi.. imkanı yoktu. O zaman nasıl onun yazısına benziyor ve buram buram o kokuyordu bu mektup? Mektubu almama rağmen Yavuz dâhil amacı bu yönde olanlara karşı sıkı bir duvar örmeye çalışmıştım.. ama hamileliğimin yavaş yavaş ilerliyor olması ve askeri personel olmama rağmen şehit olan sevgilimi unutmam için üzerimde olan psikolojik baskıya, tanımadım kişilerle zorla görücü usulü evlendirilme çabalarına karşı tek çıkış yolum.. En son seçmeyeceğim kişi olmuştu.. Yavuz.. Bana yardımcı olmak istediğini, sadece kağıt üstünde evli gözükeceğimizi ve bebeğime baba sevgisini verebileceğini söylemişti. Oysa benim bebeğimin baba sevgisine ihtiyacı olmazdı ki.. annesi ona babasının sevgisini fazlasıyla hissettirirdi... Lakin.. Benim bu baskılardan kurtulmaya , tekrar ayağa kalkıp mesleğime ve bebeğime tutunmam gerekiyordu.. Öyle de yaptım... Aralık 2025/ Hakkari , Cilo Dağı Bot seslerinin yankılandığı Cilo dağında, önde Kıdemli Üsteğmen Yavuz olmak üzere iki tim arka arkaya yürüyordu. Yavuz arkasını dönerek sert sesiyle konuştu. " Teğmen Akgül " düşüncelere dalmış ve tamamen kamufle olmuş olan genç kadın, sert sesle kendine gelmiş ve silahını daha sıkı kavramıştı. Akgül değil, kızlık soyadı olan Ersan ile hitap edilmesini istese de Üsteğmen inadına Akgül diye hitap ediyordu. Ses tonunu düz tutmaya çalışarak, " Emredin komutanım. " demişti. Üsteğmen , omzunun üzerinden cevap veren kadına baktı. Yine hangi saçma düşüncelere daldığını ve üçüncü seslenmesinde onu duyduğunu merak ediyordu. " Mevzi al. İlk senin atışınla kurtarma operasyonuna başlayacağız. " dediğinde genç kadın olumlu anlamda başını sallamıştı. Teğmenin şahin gibi olan gözleri, adamları tek atışta indirebileceği bir nokta aramaya başlamıştı. Gözünü kestirdiği ve aklına yatan tepeye doğru hızlı adımlarla ilerlerken yanına timden üç kişiyi daha almıştı. Herkes yerine geçtiğinde Yavuz , emirlerini sıralamaya başlamıştı. Onu dinleyen Sarya bir yandan da silahının dürbününden etrafı kolaçan ediyordu. Hava'nın buz gibi olması dakika başı dürbün camının buğulanmasına ve temizlenmesine sebep oluyordu. "Görüş bildir Teğmen. " emire karşılık Sarya, derin bir nefes alarak konuşmaya başladı, " 6 kişi mağaranın önünde nöbet tutuyor komutanım. " dedikten sonra silahının kabzasını hareket ettirdi. "2 tanesi saat 3 yönünde " derken dürbünü sol tarafa daha fazla yaklaştırdı, " 3 tanesi ise saat 9 yönünde ve 1 tanesi ise sürekli olduğu yerde hareket halinde. " diyerek sözü komutanına bıraktı. Sarya, kulağındaki kulaklıktan Yavuz'un soğuk ve sert sesini duydu. " Şerefsizleri ablukaya alın, ilk atış sende Teğmen." dediğinde tüm tim hep bir ağızdan, " Emredersiniz Komutanım! " diyerek onayladığında Yavuz'un kulağı uğuldadı. "Yavaş lan, kulağımın zarını patlattınız. " dediğinde kimselerden ses çıkmamıştı. En azından teğmen'in 'Allah Korusun ' vb bir şeyler söylemesini beklemişti. Bu sırada verdiği emri yerine getirmeye başlayan tim , sessizce mağaranın etrafını ablukaya almaya başlamıştı. Herkes Teğmen Sarya'dan gelecek olan başlangıç atışını bekliyordu.. Operasyonun amacı belliydi , kimliği açığa çıkan muhbiri kurtarmak.. " Börçe timi , muhbiri koru .. " Verilen cevap ise fazlasıyla netti.. " Emredersiniz Komutanım! " Teğmen Sarya , nöbet tutan itlerden birini gözüne kestirdi ve dürbünü başına isabet edecek bir şekilde ayarladı. Sol bacağını daha rahat atış yapmak için hafifçe kendine doğru çekti. " Gerilir zorlu bir yay, Oku fırlatmak için; Gece gökte doğar ay ,Yükselip batmak için. " burnunu çekti ve devam etti. " Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ım sen elimi titretme, silahımdan çıkan mermiyi hedefine ulaştır. " dedikten sonra ilk kurşun yuvasından hedefe doğru ilerlemeye başladı. Kılıçkıran lakaplı silahından çıkan kurşun hedefine on ikiden isabet etti. Ne olduğunu anlamayan itler , etrafa çil sürüsü gibi dağılmaya başladı. Sarya, hızını kesmeden hedefine takılan itleri birer birer indirmeye devam etti. Timin diğer üyeleri de muhbiri korumak amaçlı önlerine çıkan itlere teker teker indirmeye devam ediyordu. Muhbiri kesinlikle sağlam almaları gerekiyordu.. Emir büyük yerdendi ve hata kabul etmiyordu. Yavuz dizlerini kırıp silahını ileriye uzatarak muhbire doğru yavaşça ilerlemeye başladığında, arkasını kollaması gereken timin gözünden kaçan teröristi, muhbire yaklaşınca fark etmeleri yüzünden Üsteğmen'in ağzından üst üste küfürler dökülmüştü. " Hay , ben sizin yapacağınız kurtarma operasyonunu sikeyim! Kurtarmamız gereken muhbirin ceseti , karların üzerinde! Şimdi Albaya kim hesap verecek? Ben tabiiki! Lanet olsun! " dediğinde öfkesini dindirmeye çalışsa da bir türlü başaralı olamıyordu Üsteğmen. " Saklandığınız yerlerden kendinizi koruyarak toplanma alanına gelin. Birinizin bile burnu kanar ve dikkatsizlik ettiğini görürsem hepinizin çok fena canını okurum Börçe timi! " sözlerine sadece " Emredersiniz komutanım! " diyerek cevap vermişlerdi.. Börçe timi kurulduğu zamandan bu yana ilk defa bir operasyonda başarısız olmuştu.. oysa bu timi kuran ve efsane tim üyelerini bir araya getiren Cihan Kılıçkıran'dı.. onun olmayışı ile bir çok defa başarısızlığın ucundan dönselerde.. bu sefer fena hâlde çuvallamışlardı.. Bu çuvallamanın bedelini Yavuz Üsteğmen hiç ummadığı bir şekilde ödeyecekti. Ona göre büyük bir bedel olan ceza Sarya'nın ve tim üyelerinin belkide dönüm noktası olucaktı... Muhbiri kurtaramayışın ve operasyonun başarısız olmasının üzerinden 3 ay geçmişti... Nisan 2025 / Dağ ve Komando Tugayı ya da 5. Komando Tugayı Sarya Tek derdi vatana hizmet ise insanın, Elbet yoluna uğrar şehitlik, Gözünde bir zerre ise canın, Nasılsa canına uğrar şehitlik, Hani derler ya yüreği büyük, Bin cefa görse de ah demez insan, Gözü kara, gönlü tok, vatana müptela, Başını namerde eğmez şehitlik, Senin gözünden belliydi Cihan'ım, Derdin derdi idi milletin, Ser verir sır vermezdin, davan çetin, Şehitlik makamın belliydi Cihan'ım. Aynaya bakarak Cihan'a uyarladığım şiiri söylerken boynumda taşıdığım künye ve gümüş yüzükler öpücük bıraktım. Her ne kadar tugay'da bulunan kişilere bu durum absürt gelse de yüzüme karşı bir şey diyemiyorlardı... Aslında onlarda az buçuk haklıydı.. Timinde görev aldığım bir Üsteğmen ile evliydim , 4 yaşında bir oğlum var ama hâlâ şehit olan sevdiğimin eşyalarını üzerimde taşıyorum.. Beni veya gerçeği bilmeyenler için.. mide bulandırıcı bir duruma benziyordu.. peki bu durum , benim ne kadar umrumdaydı? İyi eğitim almış ve teğmen rütbesine gelmiş , anne olan bir kadındım. Başarısızlıklarıma baktıkları kadar başardığım kısımlara da bakmaları gerekirdi.. Geceyi her zaman olduğu gibi kabuslarla bitirmiş, sıçrayarak kan ve ter içinde uyanmıştım. Gecenin 3'nden bu yana oğlumu izlerken , sabah ezanından sonra hazırlanmaya başlamıştım. Bulunduğumuz tugayda ben dahil sadece üç tane kadın subay bulunuyordu. Bu sayının artacağını da sanmıyordum, çünkü bulunduğumuz bölge tehlikeliydi ve buraya sürekli erkek subay ve erler görevlendiriliyordu. Bu durum benden çok ilk defa Yavuz'u fazlasıyla tedirgin etmişti. Nedeni ise üç ay önce yapılan operasyon hatası yüzünden timin başından alınmış yerine görevini iyi bir şekilde yerine getireceğine düşünüldüğü bir yüzbaşı atanmıştı. Daha önce lakabını duymamıştım ama Yavuz'un neden bu kadar tedirgin ve öfkeli olduğunu anlayamıyordum.. Belki de onun tüm öfkesi kendisineydi.. sonuçta tim komutanlığı kaybediyor ve ikinci sıraya düşüyordu.. Bu durumun acısını , Emir'den çıkarmaması için sürekli onu uyarıyor ve oğlumu bir şekilde odasında oyalamaya çalışıyordum.. Beremi başıma geçirip , üniformamı düzelttikten sonra botlarıma da göz ucuyla bakıp kontrol ederken , uykulu ve aşık olduğum sesi duymuştum. " Anne.." diyen oğlum, yumruk yaptığı küçük eliyle gözünün birini ovalarken ,dudaklarını da büzmüştü. Aynanın karşısından ayrılıp ona doğru ilerlemiş, saçlarına küçük öpücükler kondururken kucağıma almış, " Annesinin küçük sevgilisi , günümü aydınlatanım " sözlerini derken aynı zamanda da sıkıca sarılıyordum. Nasıl babası gibi bakıyordu bu çocuk.. Baktıkça içim yanıyordu , baktıkça daha fazla özlüyor , baktıkça çok daha fazla seviyordum... Burnuna bir öpücük daha kondurdum, küçük ellerini yanaklarıma koydu, " Anne.. yine gözlerinden damlalar akıyor.." dedi gözleriminden akan yaşları silmeye çalışırken. Gülümsemeye çalışarak , " belki seni öptüğüm kadar çok beni öper isen gözlerimden akan damlalar durur hm küçük sevgilim? " dediğimde yüzümün her yerine küçük dudaklarıyla öpücükler bırakmaya başlamıştı. Bu hareketine sadece gülümseyebilmiştim. " Gözümden damlalar akmamış gibi görünsün diye yüzüme hafif makyaj yaparken , sende sandalyenin üzerine bıraktım kıyafetleri giyin olur mu? Daha sonra beraber kahvaltıya gidelim küçük sevgilim? " dediğimde burnumun ucuna küçük bir öpücük kondurup ayağa kalkmıştı. " Tamam anne , sen makyaj yaparken bende lavaboya gidip daha sonra üzerimi giyineyim. " demiş odadan koşarak çıkmıştı. Bazen oğlumun 4 yaşında değilde daha büyük bir yaşta sanıyordum. Çoğu yaşıtlarına göre becerisi gelişmiş , olgun bir çocuktu.. aslında fiziksel olduğu kadar karakter olarakta babasını andırıyordu. İkimizde kahvaltı için hazır olduğumuzda kapıdan çıkmadan önce Yavuz'a seslenmiştim. " Cihangir Emir ile yemekhaneye geçiyoruz , sende geliyor musun? " dediğimde soğuk, sert ve yüksek sesle cevap vermişti. " Emir ile sen git. Ben kahvaltıya gelmeyeceğim. " derken Cihangir kısmını yok sayıp, Emir kısmına fazlasıyla vurgu yapmıştı. Sabah sabah kavga çıkmasını ve oğlumun da bu kavgaya şahit olmasını istemedim için bir şey demeden sert bir şekilde kapıyı çarpıp dışarıya çıkmıştık. Adımlarım sertçe yeri dövmeye başladığında , oğlumun da bana ayak uydurmaya çalışan adımlarıyla tebessüm etmiştim. Oğlumun bana ayak uydurmaya çalışması, büyüdüğünde asker olmak istemesi beni gururlandırıyordu. Eminim babasından ve benden çok daha başarılı bir asker olurdu.. Sonuçta; ' Boynuz kulağı geçer ' sözü boşuna söylenmemişti. Yemekhaneye girdiğimizde Cihangir'i timin olduğu masaya doğru yönlendirmiş ikimize de kahvaltı tabağı hazırlayıp masaya doğru ilerledim. Timin bulunduğu masa Cihan'ın Hakkari'ye geldiğinde ve timi kurduklarında oturdukları ilk masaydı. Buraya geldiğim günden bu yana masaya ben ve timim oturuyorduk ve başka birilerin oturmasına da asla müsade etmiyorduk.. "Bana diyor ki : 'Senden başka hiçbir askeri personele dm'den yürümedim diyor. İnanmıyorsan eğer i********:'ımın şifresini vereyim ' diyen Furkan ağzına tıkdığı ekmekle konuştu. " Telefonu hackleyip eski konuştuğu askeri personelleri ifşalamasaydım inanacaktım kızcağıza.." Oğlum dahil hepsinden bir kahkaha koptuğunda Ali zar zor kendini durdurup, " Ulan be kızda söylediği yalanlara ne güzel inandın ve onunla devam edeceksin sanmıştır he, " diye konuşunca hepsi bir kahkaha daha atmıştı. Oğlum dahil timde ki paşaların keyfi fazlasıyla yerindeydi.. Tek sorunu olan Kıdemli Üsteğmendi.. " Ay aşkım , geç cevap verdiğim için özür dilerim. Senden önce yazan seksen ilde bulunan askeri personeller ile konuşuyordum da sana sıra ancak gelebildi.." deyip insanlık dışı hönkürerek gülen Alper'e karşı elimde ki kahvaltı tabağını ve çatalları sertçe masaya bıraktım. Ses gereğinden fazla çıkınca Alper'in yaptığı şakaya gülememişlerdi. Hepsinin kahkahası kesildiğinde pis bir şekilde sırıtıp oğlumun yanında ki boş sandalyeye oturdum. Hepsi kendi tabaklarına gömülürken , oğlum sevimli kedi bakışlarını atmaya devam ediyordu. Oğlumun bakışlarına karşı koyamamış , ona göz kırparken dirseklerimi masaya yaslayıp , ellerimi üst üste kavuşturmuştum. Alper , Furkan ve Ali alttan alttan bana bakışlar atıp benimle arada göz göze geliyor , anında tabaklarına dönüyorlardı. Kocaman sırıtmış ve, " Bazen üniforma düşkünü olan ve başına bela almaktan korkmayan hemcinslerimin cesaretlerine akıl ve sır erdiremiyorum.." diye birden konuşunca hepsinin kafası kalkmıştı. Söylediklerimden dolayı rahatlamış bir şekilde gülümsediler. Batur abi ve Göktürk ise onların bu hallerine sırıtmakla meşguldü. Batur abi ve Göktürk benim sert olmaya çalıştığım tavırlardan etkilenmiyorlar ama fazlasıyla saygı duyuyorlardı. Benim üzerimde ki haklarını yiyemezdim.. tabi oğlumun üzerinde ki haklarını da.. Onların güvenini, saygısını ve sevgisini kazanınca taburda bulunan askerlerde bana karşı daha saygılı ve ciddiydiler. " Anne , bir fıytına gibi ediyorsun daha sonra puff.. eski haline dönüyorsun. " diyen oğluma gülerken ekmeğimden bir parça kopartıp üzerine reçel sürmüş ona uzatıyordum. Furkan konuşmak isteyen Alper'in ağzına lafı tıkmıştı. "Size yüzde yüz katılıyorum komutanım. Sen hangi cesaret seksen ilin ayrı taburlarında bulunan askerler ile konuşuyorsun ki? Elbet bir şekilde ortaya çıkar yani.. Benim canım anam da köyden bir kız öneriyor ama evet ya da hayır demekte fazlasıyla kararsızım. " "Vayyyy annen demek köyden bir kız öneriyor ha Furkan? " dedi Batur abi gülerek. " Oğlum , Yasemin ablana söyleyelim de bizim köyden kız bakarak annene yardımcı olsun. " sözleri sadece alayvari ton bulunuyordu. Batur abinin sözlerine hepimiz aynı andan kahkaha atmıştık. "Canım Batur Komutanım. " dedi Ali araya girerek. " Benim sizden küçük bir isteğim olucaktı.." " Beni yormak yerine , direk isteyeceğin her neyse onu söylemeye geçsene amına koyayım." dedi kaşlarını tedirgin bir şekilde çatarken. " Bazen boş yere beni yoruyor ve strese sokuyorsunuz haberiniz olsun" dedi. "Komutanım yani abi şey.." " Ne şey? Oğlum, söylesene. "Komutanım aman abilerin bitanesi" "Lan desene ne istiyorsun aq. " "Komutanım.." Batur abi kaşlarını daha fazla çatarak," Söyle artık Ali " demişti. " Sen böyle pat diye söyle diyince , nasıl dese- " " Ali , çok sevgili kardeşim şansını daha fazla zorlamadan isteğini söylesen mi artık? " diyen Göktürk dayanamayıp araya girmişti. Zaten onu çok nadir konuşurken görürdük, bu anda onlardan birisiydi. Sadece sniper silahı olan gül goncası ile konuşurken arada denk gelebiliyordum o kadar.. ah bir de kalbinden atamadığı kızın fotoğrafına dağda bile baktığını ve kendi kendine mırıldandığını arada duyardım. Kalbinin üzerinde taşıdığı fotoğrafta ki kız , Mardinli bir aşiretin tek kızıymış haliyle özel kuvvetlerde olan ve her an başına ne halt geleceği belli olmayan çocuk esirgemeden çıkma Göktürk'e kızı vermemişler lakin hâlâ kalbinden söküp atabilmiş değil.. Onu bu durumda en iyi anlayan bendim.. mecburiyetlere ve imkansızlıklara rağmen sevdiğimiz kişileri kalbimizden söküp asla atamıyorduk.. Kafasını salladı Ali hemen Göktürk'e. Daha sonra da Batur abiye döndü. " Ya canım komutan abim , Yasemin ablanın lafı açılmışken aklıma şey geldi de..hani senin biricik baldızın Yıldız var-" Batur abi gergin gergin , " Sakın Ali! O cümleni tamamlama yoksa sana öyle bir eğitim yaptırırım ki gün sonunda kendi adını hatırlamayacak bir durumda olursun! O kızı ben baldız değil kız kardeşim yerine koydum" dedi ve ellerini şakaklarına götürdü. Batur abi dayanamaz gibi , " Bana bakın lan , abinizim diye bazı durumlarda çizginizi fazla aşıyor benide kendi rayımdan çıkartıyorsunuz. Sizle tanışmadan önce daha az küfür ederdim amına koyayım. " Batur abi her ne kadar gergin ve ciddi dursa da Furkan hönkürür şekilde kahkaha atmaya başlamasıyla kendini zor tutan bizler de kendimizi bırakmış ve gülmeye başlamıştık. Oğlumun onları hayranlıkla izlemesini kaşlarımı kaldırmış tebessümle izliyordum. Hayran olmakta çok haklıydı.. nedeni ise beni hayata döndüren ikinci neden bu adamların arasında gerçek ailemi bulmuş olmamdı.. Birimizden biri darda olsak , diğerleri iki elleri kanda bile olsa hızır gibi yetişir fazlasıyla yardımcı ve destek olurlardı. 26 yıllık hayatımda Cihan ve oğlundan sonra gerçek anlamda seven tek kişi onlardı.. Masada ki kahkalar devam ederken sohbete oğlumla birlikte katılmış havadan ve sudan konuşmaya başlamıştık, arada biz susuyor onların komikliklerini dinliyorduk. Oğlumla beraber tabaklarımızı alıp ayağa kalktığımız da er'lerden biri , " Sarya komutanım" diye seslenmişti. İlerleyecekken ona doğru dönünce, "Fetih albayım kahvaltı sonrası tugayın arka bahçesinde toplanmanızı emretti. Bunu Yavuz komutana da bildirmemizi istedi. " deyince kaşlarım çatılmıştı. "Yavuz'a söylemek için bana neden ulaşmamış ? " "Bilmiyorum ,komutanım . " "Tamam , birazdan görüşürüz zaten.." Hepsi bir ağızdan " Emredersiniz komutanım " derken oğlumla birlikte arkamı dönüp tabakları yerine bırakmıştık. Beraber yemekhaneden çıkmış lojmana doğru ilerlerken yabancı birini görmüştüm. Çok fazla bakıp onaylamadan oğlumla beraber ilerlemeye devam ettim. * Sıraya geçen astsubayların önünde Yavuz'la birlikte dikildiğimde Albay ile birlikte yürüyen yüzbaşının bedenine doğru döndüm. Cihangir'i bırakırken gözüme takılan yabancıydı.. Albay ve Yüzbaşı saniyeler sonra önüme dikilince gözlerimi, istemsizce Yüzbaşı'yı incelemeye çevirmiştim. İki metreyi geçmiş gibi duran boyu , bir gözünün üstünde duran siyah göz bandı , yüzünün tamamında bulunan kesik izleri ve çoğunu kapatan kirli sakalı, kumrala dönen kısa saçları vardı. Açıkta olan tek gözüne baktığımda lens kullandığını fark etmiştim. Boyu ve bazı benzerlikleriyle Cihan'ın yaşasaydı olgun haline benziyordu.. tabii sadece bu özellikleri ile değil.. Kalın kaşları, çene kası ve yüzünün şekillenmesine bakarken kaşlarım istemsizce derince çatılmıştı.. Ben yine saçma sapan benzerlikler ortaya çıkartmaya çalışarak kendime işkence ediyordum.. Karşımda duran kişi Cihan olsaydı.. çok önceden gelmez miydi? Ya da şuan bir yabancı gibi bakar mıydı? Ondan gözlerimi ayırdığımda dudaklarında minik, samimiyetsiz ve alaycı bir kıvrım oluşmuştu. Görmemiş gibi bakışlarımı ondan kaçırmıştım. Hazır ol pozisyonunda beklerken Yavuz bir adım öne çıktığında , Albayın elininde alnına götürmesiyle birlikte Üsteğmen, " Börçe timi , dört subay , üç astsubay ile birlikte emir ve görüşlerinize hazırdır , komutanım " diye gür bir sesle bağırmıştı. Albay, " Teşekkür ederim , Üsteğmenim. " "Sağol ol! " diye bağırarak karşılık vermişti Yavuz. "Merhaba Börçe! " diye bağırdı Fetih Albay. "Sağol! " diye bağırdık her birimiz bir ağızdan. Albay, " Yerine geçebilirsin Üsteğmenim " deyince Yavuz hızla yanımda ki yerini almıştı. "İleriye bak! " diye bir kez daha bağırmıştı Albay. " Börçe timi , yaklaşık dört yıldır , hemen hemen her görevi eksiksiz yerine getiren , kurucu şehit olan komutanlarıyla adını duyuran ve korku salan bir timdir. Her türlü göreve tam ve eksiksiz bir biçimde hazır, her türlü şart ve arazi şartlarında görevlerini yerine getirirler. Uzun yıllarda böyle devam edeceğine eminim. " diyen Albayı , Yeni gelen yüzbaşı pür dikkatle dinlemişti. Albayın söylediklerine daha sonra kafasını sallayarak onay vermişti. "Bundan sonra timin başı ve görevlerden sorumlu kişi Yüzbaşınızdır. Herhangi bir huzursuzluk veya sorun istemiyorum. " " Emredersiniz komutanım!" diye bağırdık aynı ağızdan. Albay kafasını bize çevirip, " Göktürk" diye seslendi. Göktürk bir adım ileri atıp elini alnına götürerek, " Üsteğmen Göktürk Demir. Emret komutanım! " Albay, " Batur," diye seslendi. Göktürk bir adım geriye giderken, Batur abi bir adım öne çıkmıştı. " Teğmen Batur Gökalp. Emredin komutanım! " diye bağırdı. " Ali " "Astsubay Üstçavuş Ali Çevikel. Emredin komutanım. " "Furkan " "Astsubay Kıdemli Çavuş Furkan Akman. Emredin komutanım! " "Alper " "Astsubay Çavuş Alper Bozoğlu. Emredin komutanım! " "Sarya " " Tabip Teğmen Sarya Ersan Akgül. Emredin komutanım. " dediğimde istemsizce Yüzbaşı ile göz göze gelmiştik ve bakışı ile neredeyse kanımı donduracaktı. "Yavuz " "Kıdemli Üsteğmen Yavuz Akgül. Emredin komutanım. " En son olarak da yüzbaşının adını söylemişti. "Karabatak " " Yüzbaşı Karabatak. Emredin Komutanım " demişti.. adını veya başka bir isim söylememişti. Karabatak.. "Börçe timi , " diye normal ses tonuyla seslenen Albaya , " Emredin komutanım! " diye bağırdık ve üç kez devam etti. Albay daha sonra rahat emri verince , her birimiz rahata geçmiştik. "Yıllardır beni utandırmadınız. Bundan sonrasında da Allah utandırmasın, çocuklar," dedi Albay başını dikerek. " Tekrardan da yeni komutanınız hayırlı olsun." Albay yüzbaşına dönerek, " Allah utandırmasın ve Hayırlı olsun , Karabatak. " "Sağ olun komutanım. "
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD