FERHAD
“Daha iyi misin?” Elinde tepsiyle odaya giren yengemle yataktan doğruldum.
“İyiyim. Sofraya gelirdim.”
“Yok sen burada ye. Zaten sofrada görmek isteyeceğin kimse yok. Onlar gece çıktı,” dedi laf sokar bir şekilde. Verdiği bilgiyi sindirmeye uğraşırken bir şey belli etmemeye çalıştım. İki ailenin içinde de beni anlayan bir Allah’ın kulu yoktu.
Yengem tepsiyi bırakıp “afiyet olsun,” diyerek odadan çıktı. Berfin’in bu her şeyi bilirim, benden kaçmaz tavrı beni bazen deli ediyordu. Bazen de konuşmak istememe sebep oluyordu ama konuşamıyordum.
Dün geceki Leylan’ın hali bir türlü çıkmıyordu aklımdan. İçimdeki her şeyi haykırmak gelse de daha o hastaneye gelmeden gelen mesaj afallamama sebep olmuştu. Mesaj geldikten sadece birkaç dakika sonra odaya giren Leylan ile bir kez daha neye uğradığımı şaşırmıştım. Hesap sorması karşısında diyecek bir şey bulamamıştım. Ben daha gelen mesajı sindirememiştim. Hoş, sindirsem ne diyecektim. Elimi kolumu öyle bir bağlamışlardı ki ruhum daralıyordu.
Hele dışarıda ağladığını duyduğumda keşke ölseydim diye dilemiştim. Ölürsem iki gün ağlar, unuturdu değil mi? Oysa unutmasını bile istemeyecek kadar bencil bir adamdım. Bir gün bu olayları çözdüğümde onun gözyaşlarının dökülmesine sebep olan herkesten intikamımı alacaktım.
Bir tehdit bir insanın tüm hayatını nasıl etkileyebilirdi? Ve ben buna nasıl izin veriyordum, anlamak güç. Fakat her yerdeydiler. Telefonumun ucunda, konağımın içinde ve çözemediğim bir şekilde peşimde. Attığım her bir adımın dahi farkındaydılar. Bunu yapan kimdi bilmiyorum. Aylardır uğraşıyor ve resmen bir hayaleti kovalıyordum. Hem her yerdeydiler hem de hiçbir yerde. Denemelerim boşa bir çabaydı.
Her şeyden vazgeçip Leylan’a gitmeyi denemiş onun canıyla tehdit edilmiştim. Ne zaman Leylan yakınıma gelecek olsa bir tehdit mesajıyla karşılaşmıştım. Biriyle konuştuğum anda bunun farkında olacaklarını, ben daha harekete geçmeden icabına bakacaklarını söylüyorlardı.
Önüm, arkam, sağım ve solum... Dört duvar arasına tek başına sıkışmış olan, bir derbeder gibiydim. Her denediğim yol beni tehdidin içine çekmişti. Fakat hala anlayamıyordum. Ne abim gibi bir ağa, ne de Leylan’ın abisi Şahin gibi karanlık bir tarafım vardı. Kim neden bizim bir araya gelmemizi istemiyordu anlamıyordum.
Dile kolay bir buçuk yıl olmuştu. Onu gördüğüm günden bu yana geçen bir buçuk yıl... Gözlerini gördüğüm ilk anda fal ve rüya aklıma gelmiş o yüzden uzak durmuştum ve sonrasında başlamıştı tehdit mesajları. Yanından uzaklaşır uzaklaşmaz ilk mesajı almıştım. Ve o günden sonra hayatım, bir daha kendi istediğim yöne doğru asla gitmemişti.
***
Yanıma geldiğinde yüreğim ona doğru koşmak, hatta mümkün olsa uçmak istiyordu. Ama ben koşmayı geçtim ona doğru adım bile atamıyordum.
İçim isyan etse de her şeye onun için katlanıyordum ve bu çaresizliğim kimse tarafından görülmüyordu bile. Ben de zaman içinde yok saymayı seçmiştim. Yeter ki nefes alsın, benimle değilse de yaşamaya devam etsin diye düşünüyordum. Bu ikimiz içinde en hayırlısı gibi görünüyordu.
Berfin’in getirdiği kahvaltılıklardan birer ikişer ağzıma attım. Eğer tabak olduğu gibi geri giderse bir de çenesini çekmek vardı. Ve son günlerde kimsenin çenesi ile uğraşacak gücüm yoktu. Hem yorulmuş, hem de bıkmıştım.
***
Öğlene doğru odamdan çıktım.
“Şahin dün akşam haberi gelen kızı kaçırmış,” diyen Acar enişte öfkeli bir şekilde odanın içinde volta atıyordu. Hele hele! Bana ahkam kesen adama da bakın hele!
“Hem de nereden? Bizim otelden! Bu adam ne işler çeviriyor ya?”
Konu yeteri kadar ilgimi çekince yavaşça bir köşeye oturdum. Abim de, eniştem kadar şaşırmış görünüyordu. Doğruyu söylemek gerekirse ben de şaşırmıştım. Nişanlı adamın başka bir kadını kaçırması ne demekti? Eğer nişanlısının mensup olduğu aşiret duyarsa kan davası çıkardı.
Bulaştığı olayın başına açacağı işler konusunda bir fikri olup olmadığını merak ettim. Kesin vardı. Üç erkek kardeşe baktığım zaman içlerinde en zeki görüneni bana her zaman Şahin gelirdi. Eğer kardeşine olan ilgimin farkında olan biri varsa o da Berfin yengemden sonra Şahin’di ve bana olan öfkesinin sebebinin bundan dolayı olduğunu düşünüyordum.
Zamanında beni köşeye sıkıştırıp bir derdim olup olmadığını sormuş, ben de yok demiştim. Biraz daha üstüme gelince de kardeşini sevmek zorunda mıyım diye ahkam kesmiştim. O gün bugündür Şahin ile yıldızlarımız barışmıyordu. Beni korkak olmakla suçlayıp çekip gitmişti. Herkes belinde silahla gezmiyordu onun gibi fakat onun bunu anladığını sanmıyordum. Söylemek istesem de beni engelleyen şeyler vardı. Tehditler gözümü yeterince korkutmuştu. Bu topraklarda şahit olduğum onca olaydan sonra Leylan’ın hayatı üzerine bir kumar oynayamazdım ve bu korkaklıksa, evet korkaktım.
Acar enişte daha fazla kalmak istemeyerek Berçem ve Rüzgar’ı da alıp Mardin’e gitmek üzere ayrıldı. Keşke ben de onun gibi Mardin’e gidebilmek için özgür olabilseydim. İşte o zaman kanat çırpa çırpa, uça uça giderdim sevdiğim kadına. Şimdiyse uzaktan izlemekle yetiniyor ve her geçen zaman daha da dayanamaz bir hale geliyordum. Bu tehdit işini çözecektim ama onu da hala başarabilmiş değildim.
***
AYLAR ÖNCE
İnsanın hayatı bir cümleyle değişir miydi? Ben hayatımın bir cümleyle değiştiğini hissediyordum. Fallara inanmazdım, altıncı his diye bir şey de yoktu bana göre. Ama bir şiir, bir cümle değiştirmişti tüm hayatımı.
“Kehribar bir taş, yakar içini
Sevda yolu her daim dikenli
Tutmaya kalkma sakın o eli
Yaklaşırsan ölecek kalbindeki kişi
***
İlk gözlerini görmüştüm. Bir çift göze ömür adanır mıydı? Adanır demişti içimdeki ses. Ta ki boynundaki kehribar taşlı kolyeyi görene kadar.
Yolumu değiştirmiş, hızla uzaklaşmıştım. Oysa artık kaçamadığım bir gerçek olacaktı hayatımda. Ne demişti kadın yakar içini. Yakmıştı. Hem de öyle bir yakmıştı ki hala için için yanmaya devam ediyordum. Nefesim bile zulüm geliyordu.
Daha fazla dayanamadığım bir an, düşünüp taşınıp bir falın, bir sözün, bir şiirin peşine takılarak daha ilk anda yüreğime vurgun olan kadından uzak kalmak istememiştim. Vurgunu olduğum kehribar gözlere doya doya özgürce bakmak istemiştim.
Urfa’dan Mardin’e yolu nasıl arşınlamıştım hatırlamıyorum bile . Birkaç gün uzaktan izlemiş, sonunda cesaret edip yanına gitmeye karar vermiştim.
Tam ona yaklaşırken önce telefonum çaldı, ardından Leylan’ın göğsünün üzerinde kırmızı bir nokta belirdi. Kalbimin durduğunu, nefesimin kesildiğini hissettim. Ayaklarım olduğu yerde dondu kaldı, adım atamadım.
“Uzaktan yaşadığını bilmek mi? Yoksa yaklaşıp ölmesini izlemek mi? İyi düşün doktor?” Sürekli izleniyor muydum yani? Peki neden?
***
Bir kararın eşiğindeydim. Neden olduğunu bilmiyordum. Neden tehdit edildiğimi bilmiyordum. Yaklaşsam Leylan neden ölecekti anlamıyordum. Fakat sorgulama şansım yoktu. Bir adım atsam patlayacak mıydı silah, deneme şansım yoktu.
“Tamam,” dedim çaresiz bir sesle. “Tamam.”
“Ferhad Bicanlı, eğer birine tek kelime edersen ölen yalnızca Leylan Ömerli olmaz.”
***
Bizim hikayemiz bir çift göz, bir çift söz, bir cümle tehdit ile başlamıştı. Ve bunun sonu bir türlü gelmiyordu. Nereye kadar dayanacaktım bilmiyordum. Sürekli izleniyor hissine dayanamıyordum ama denemeye de cesaret edemiyordum. O hatayı bir kez yapmıştım ve korkusu bana uzun bir süredir yetiyordu.