5 - " Çaresiz karar "

1656 Words
13 yıl önce - "Geçmiş zaman" Leyla "Kızım emin misin? Bak korkutma beni," dedi annem. Abimin okulda ya da evde olduğuna inanmak istiyordu. Çünkü şu zamana kadar hiçbir yere annemden habersiz gitmemişti. Durumu böyle görünce annemin müdürü ona erken izin verdi ve ikimiz birlikte koşar adım eve gittik. Ama dediğim gibi abim evde yoktu. Çantamı da evde bırakıp abimi aramaya başladık. Abim evde olmadığında, annemin elleri titremeye başlamıştı. Çantamı evde bırakırken, abimin yatağının boş oluşu gözümün önünden gitmiyordu. Akşam olmak üzereydi ama hâlâ abimden bir haber yoktu. Gece yarısı olunca ben üşümeye başladım. Hal böyle olunca annem mecbur benimle birlikte eve geldi. Eğer ben olmasam aramaya devam ederdi fakat ben vardım. Benim de başıma bir şey gelmesini istemiyordu. Abim daha 13 yaşındaydı. Gecenin soğuğunda ne yapardı dışarıda? Ya da belki babam onu alıp götürmüştür. Tabi ben daha küçüktüm o zamanlar. Abimden 6 yaş küçüktüm. Kafam fazla basmıyordu ama abim evde olmadığı için üzülüyor ve onu özlüyordum. Annem düşündükçe düşünüyor ve bir çare bulamıyordu. Endişeli hâli ise yıllar geçse de aynı günkü gibi gözlerimin önündeydi. Komşumuz İsmet teyze, abimin eve gelmediğini bildiği için gece bizimle kalmış, annemin gözyaşlarını dindirmesi ve iyi düşünmesi için onu teselli etmeye gelmişti. İsmet teyzenin varlığı bir nebze olsun annemin endişesini hafifletiyordu ama ben abim için çok endişeleniyordum. "Abim üşür mü acaba?" diye düşündüm, uykuya dalarken. Annemse sabaha kadar uykusuzdu, çaresizlik içinde kıvranıyordu. Bir ara beni uyku tuttu ve uyudum. Sabah annemin neşeli çığlıklarıyla uyandım. Yüreğimde bir umut kıpırdadı, sanki beklediğimiz o güzel haber olmuştu. Yatağımdan fırlayıp sesin geldiği yöne doğru koştum. Kapıya vardığımda gözlerime inanamadım; abimle annem sımsıkı sarılmışlardı. Abim gelmişti! Geceden beri gözlerine gram uyku girmeyen, umutsuzca ağlayan annem, şimdi de ağlıyordu, ama bu defa mutluluktan. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, sanki tüm ev sevinçten titriyordu. O an, içimdeki korkuların yerini büyük bir rahatlama aldı. Hemen koşar adım kendimi annemle abimin yanına yetiştirdim. Kalbim sevinçle çarparken, beni gören annem, gözlerindeki yaşlara rağmen gülümseyerek kollarını açtı ve beni de abimle birlikte sımsıkı sardı. O an, dünyada hiçbir şeyin bizi ayıramayacağını hissettim. Ama yanılmıştım. Bu kucaklaşma, tüm korkularımızı ve endişelerimizi silip süpürüyordu. Fakat biraz zaman geçip mutfağa geçtiğimizde, annemin gözyaşlarının yerini, onun endişeyle dolu sert sözleri aldı. Tüm gün yaşadığı gerilim, abimi sonunda bulmuş olmanın getirdiği rahatlamayla yerini kızgınlığa ve endişeye bırakmıştı. Annem abimi nerede olduğu, neden gelmediği için sorguya tutmuştu. Aslında o zamanlar anneme içerlemiştim kendimce. Çünkü abim daha eve yeni gelmiş, oysa abimi azarlamakla meşguldü. Ama büyüyünce anladım. Annem sadece abim için korkutuğundan, başına bir şey gelir korkusuyla onu azarlamıştı. " Neredeydin oğlum? Neden gelmedin?" diye sordu annem, sesindeki titremeyi bastırmaya çalışarak. Gözlerine dolan yaşları geri itmeye çalışıyordu ama onları bizden saklayamazdı. Abim ise annemin bu soruları karşısında başını öne eğdi, sessizce durdu. Cebine elini atıp, mikdarını bilmediğim bir miktar parayı çıkarıp annemin avucuna koydu. " Nedir bu oğlum?" dedi annem, şaşkınlıkla elindeki paraya bakarak. O an, annemin merakı ve şaşkınlığı, bir anlığına sessizliği bozdu. " Ben kazandım," dedi abim, gözlerinde ilk defa gördüğüm bir gurur parıltısıyla. İlk defa kendi kazandığı paranın mutluluğunu yaşayan abimin o anki hali, yıllar geçse de gözlerimin önünden gitmedi. Ama annem bu sözlerine abim kadar mutlu olmamıştı. "Nasıl kazandın?" dedi annem merakla. Şimdiye kadar hiç bir yerde çalışmamış bir çocuktu o. Aniden bu kadar para annemde merak uyandırmıştı. Gözlerindeki endişe, sorularını daha da yoğunlaştırıyordu. "Çalıştım," diye yanıtladı abim, fakat bu basit cevabın ardında saklı olan gerçeği annem kolayca anlayabilirdi. "Nasıl çalıştın, Ali?" dediğinde annemin sinirlendiğini anlamak zor değildi. Sesindeki gerginlik, abimin huzursuzca kıpırdanmasına neden oldu. "Bir restoranda getir götür işi yapıp çalıştım. Oranın müdürü bana bu paraları verdi ve bu akşam da gelmemi söyledi," dedi abim, gözlerini kaçırarak. O an, annemin yüzü tamamen karardı. " Neresiymiş bu restoran?" diye sordu, adeta fırtına öncesi sessizliği andıran bir tonla. "Yıldız gazinosu," dedi abim, ve o anda annem elindeki paraları aniden götürüp yanan sobanın içine attı. Aklım ermiyordu neresi olduğuna ama annem biliyordu. Gazinonun adını duyar duymaz, annemin tüm endişeleri gerçeğe dönüşmüş gibiydi. "Gitmeyeceksin bir daha oraya. Bizim haram paraya ihtiyacımız yok, oğlum. Onlar iyi adamlar değil. Hem ben size kötü mü bakıyorum da sen çalışmak istiyorsun?" dedi annem, sesi sonlara doğru ağlamaklı çıkmıştı. Gözlerindeki yaşlar, kendini tutamadığını gösteriyordu. Abim hemen annemin yanına gelip ona sarıldı. "Hayır anne, ama ben sana yardım etmek istedim," dedi abim, annemin omzuna başını yaslayarak. Onun bu sözlerinde, aslında annemi koruma ve ona destek olma isteği vardı, ama annemin cevabı sert ve kesin oldu. "Yardım etmek istiyorsan okuyup adam olacaksın. Ben iki çocuğuma da bakarım," dedi annem, gözlerinde hem endişe hem de kararlılık vardı. O an, abim annemin bu isteğini ikiletmeden kabul etti. Bir daha o gazinoya gitmeyeceğine dair söz verdi. Ama kader, bizi bambaşka yollara sürükleyecekti. Aradan geçen iki yıl sonrasında, işten dönerken sarhoşun biri arabayla anneme çarpıp kaçmış ve annemi kanlar içinde sokak ortasında bırakmıştı. O gece, sokak lambalarının altında akan kan, sadece annemi değil, bizim de dünyamızı kararttı. Bulduklarında annem çoktan Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu ama annemin katili olacak adam hiç bulunamadı. Annem öldüğünde abimin 15, benim ise 9 yaşım vardı. Ve böylece annemin abim için hayal ettiği "okuyup adam olacaksın" sözü, hayal olup uçtu; yerini, ikimizi korumaya çalışan birine bıraktı. Ama yine olan olmuştu. Abim, annemin ölümünden sonra bir çıkış yolu ararken, hiç bir yerde iş bulamayınca o gazinoya geri döndü. Müdür olacak adam onu hemen işe aldı, çünkü abim 15 yaşında olmasına rağmen yaşından büyük görünürdü. Uzun boyu, esmer teni ve teni gibi kahve rengi gözleriyle her zaman dikkat çekmişti. Ama o gece, abim çocukluğunu kaybetti ve hayatta kalabilmek için mücadele etmeye başladı. ***** Günümüz... Çakırdan duyduklarımla dünyam başıma yıkılmıştı. Sanki kalbime bıçak saplanmış gibi hissettim, ama bu acıdan bile beterdi. Duyduklarımdan sonra tek bir kelime bile söyleyemedim; boğazımda düğümlenen kelimeler sadece acının daha da derinleşmesine yol açtı. İçimdeki öfke, hayal kırıklığıyla birleşince, onu evden dışarı attım. Bence onu dışarı atmam da bir cevaptı, hatta en net cevaptı. O da buna göre hareket etse iyi olurdu. Ama hayır, işler asla bu kadar basit olmadı. Ne zaman "daha kötüsü olamaz" desem, hayat bana inat, daha da kötü bir şey çıkarıyordu karşıma. Beni kirletmesi yetmiyormuş gibi, bir de utanmadan bana kirli işlerini temizletecekmiş. Ha bu da yetmezmiş gibi, sevgilisine hizmet etmemi mi istedi? Aklımı kaybetmek üzereydim. Oysa ben, hayatında sadece ben varım diye düşünmüştüm. Bu düşünceyle kendimi avutmuş, ona olan güvencimi korumaya çalışmıştım. Ama şimdi öğrendiğim gerçekler, içimdeki tüm ışığı söndürdü. Karanlığa gözlerimi kapattım, çünkü gerçeklerle yüzleşmek istemiyordum. Çalışmayacaktım yanında, bunu asla kabul edemezdim. Beni oyuncağı gibi kullandığını fark etmiştim; gözlerimin içine baka baka, yaptığı her şeyi adeta bana göstermek için çabalıyordu. Bu kadar kör değildim. Ama beni aldatıyormuş... Ya da o kadını aldatıp benimle eğleniyormuş. Belki de o kadın beni biliyordu ve bu oyunun bir parçasıydı. Düşündükçe, kafam daha da karışıyor, aklımda dönüp duran sorularla boğuluyordum. O kadar düşündüm ki artık zihnim, algılaması gereken şeyleri bile reddeder hale geldi. Ama onun dediğini yapmayacaktım. Boşamazsa boşamasın, mecbur olup elbet boşanırdı benden. Zaten ömür boyu evli kalacak değildik ya. Her şeyin sahte olduğu bu ilişkide, bu adamın nikahı neden resmiydi ki? Onu da sahte yapsaydı, tam olurdu ya! Ama onun dediğini yapmayacaktım. İnatla direnecektim. Evlendiğim için işten de çıkmıştım. Çakır ısrarla çıkmamı istemişti, “Karımın daha fazla çalışmasına gerek yok,” demişti. O an, ona inanmış ve iki gün önce işten ayrılmıştım. Şimdi düşününce, onun bu isteği ne kadar bencilceydi, ama o zaman gözüm kördü. O yüzden bugün evdeydim. Aslında iyi ki de çıkmışım, çünkü bu kafayla çalışacak halim yoktu. Kafam karmakarışıktı, düşüncelerim bir an olsun durulmuyordu. Kendime başka bir iş bulurdum, bulmasam bile geçinecek kadar param vardı. İstanbul’a geldiğimden beri çalıştığım için hep maaşımla idare etmiştim, getirdiğim paraya fazla dokunmamıştım. Ama o paranın da bir gün tükeneceğini düşünmek, içimdeki huzursuzluğu arttırıyordu. Tüm gün ya odamda uzanmış, boş boş tavana bakmış, ya da salona gelip televizyon izlemiştim. Ama izlediğim hiçbir şey beni içine çekmiyordu, her şey anlamsızdı. Zihnim sürekli olarak Çakır’la olan son konuşmamı tekrar ediyordu. Ona karşı duyduğum öfke, kalbimde giderek büyüyen bir yara gibiydi. Yarım abimle konuşacaktım. Belki onun sesi, biraz olsun rahatlamama yardımcı olurdu. Tabii ki ona gerçekleri anlatmak gibi bir niyetim yoktu; nasıl anlatabilirdim ki? Ama en azından iyi olduğunu duyarsam, ben de bir nebze iyi olurdum. Onun bana vereceği birkaç cesaret verici söz, belki de kaybettiğim umudumu yeniden bulmama yardımcı olurdu. ***** Sabah olduğunda abimin beni aramasını bekledim ama telefon bir türlü çalmadı. İçimde büyüyen huzursuzluk, her saniye daha da katlanılmaz bir hal alıyordu. Ben de dayanamayarak abimin hep aradığı numarayı defalarca çevirdim, fakat her seferinde telefon çalmadan kapandı ya da kimse açmadı. Kalbim hızla atıyor, zihnimde Çakır'ın tehditkâr sözleri yankılanıyordu. Bu kadar kısa sürede abime bir şey yapmış olamazdı, değil mi? Yoksa gerçekten bu kadar acımasız olabilir miydi? Dayanamadım ve hemen Ahmet abiyi aradım. O, abimden mutlaka bir haber almış olmalıydı. Telefonu açtığında sormadan edemedim, “Abimden bir haber var mı?” Ahmet abinin sesi her zamankinden daha ciddi ve soğuktu. Aldığım cevapla dünyam başıma yıkıldı: Abim karın boşluğundan bıçaklanmış ve şu an hastanede yatıyormuş. Kanım donmuştu, gözlerim istemsizce doldu. Artık emindim, bunu Çakır yaptırmıştı. O pislik, benim ona boyun eğmemi sağlamak için abimi hedef almıştı. İçimdeki öfke, beni boğacak gibi oldu. Bir an bile düşünmeden Çakır’ın numarasını tuşladım ve arama düğmesine bastım. Telefonu açtığında, nefesimi bile tutmadan, “Kabul ediyorum,” dedim, sesim öfkeyle titriyordu. Çakır’ın cevabı ise beklediğimden farklıydı. Telefonun diğer ucunda, bana küstahça gülüyordu. Ancak o an, arka plandan gelen bir kadın sesi her şeyi alt üst etti. “Kim o, aşkım?” diye sordu kadın, sesi şımarık ve sahiplenici çıkıyordu. Kalbim sıkıştı, bir an bile nefes alamadım. Bu, hiç beklemediğim bir darbe olmuştu. Çakır, alaycı bir tonla, “Hiç kimse, bebeğim. Önemsiz biri,” dedi. Sanki ben bir hiçmişim gibi, sanki onun hayatında hiçbir anlamım yokmuş gibi. Ve sonra, telefon kapanmadan önce, son bir darbe daha vurdu; bana acımasızca güldü ve ardından telefon yüzüme kapandı. Elim telefonun ekranında kalakaldı, titriyordum. Şimdi tek bir düşünce vardı zihnimde: Onun oyununa boyun eğsem de, intikamımı almak için asla durmayacaktım. Bu, sadece bir başlangıçtı. Artık ben de onunla aynı oyunu oynayacaktım, ama bu kez kazanan ben olacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD