Leyla
Aslında kapım ilk çalındığında gelen kişinin Çakır olduğunu düşünmüştüm. Kalbim hızla çarpmış, korku ve öfkenin birbirine karıştığı o anlarda nefesim daralmıştı. Fakat yanılmıştım. Gelen, 3 aydır tanıdığım ve arkadaş olarak adlandırabileceğim Atakan’dı. Tabi ki dert ortağım değildi, ama diğerleri gibi sahte de değildi. Gerçekten istediği için benim yanımdaydı. Hatta sevgilisi bile çok iyi kızdı. Onunla da münasebetim iyiydi. Fakat Atakan geldikten sonra onunla sohbet etmek bana iyi gelmişti. Kısa süre için olsa da gecenin yorgunluğunu unutmuş gibiydim. Ama Atakan'ın kapı çalmasıyla gitmesi üzerine gelen kişinin Çakır olabileceği ihtimalini yok saymıştım.
Lanet olsun, yine gereğinden fazla yakışıklıydı. Zaten aşırı yakışıklı olması yüzünden girmemiş miydim bu bataklığa? Şimdiyse çıkmaya çalışıyor ama başaramıyordum. Bataklığa giren kim çıkmayı başarmıştır ki? Tabii o adam yalnız değilse... Benim de abim yanımda olsa tüm bunlar olmazdı belki. Belki biz daha iyi bir hayat yaşamış olurduk.
Üstüne bir de bana neden burada olduğumu soruyordu. Sanki bilmiyormuş gibi. Gece başıma açtığı oyunlar azmış gibi, yeniden benim sinirlerimle oynamaya çalışıyordu anlaşılan. Çakır’ın gür sesi, adımı söyledikçe beynimde yankılanıyordu.
"Leyla…"
Önceden adımı dudaklarından işitmek öyle güzel bir melodi gibi kulaklarıma dolardı ki, maalesef şimdi sesini duymak bir yana, yüzünü bile görmek istemiyordum. Ben ondan kaçmak, bir daha hayatıma girmemesini isterken, gereksiz yerde çıkan ot gibi şimdi karşımda, gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Ah, bu gözler, bu gözler yüzünden sana kandım, sana tutuldum, aklımı başımdan aldın.
"Kendine gel Leyla. Dün yaşadıklarını unuttun galiba," dedim içimden, ve zihnime dolan ağlama sesimle kendime geldim. Ama o an, onu seyrederken, içinde bulunduğum dehşeti neredeyse unutacak kadar büyülenmiştim.
"Ne Çakır, ne?" diyerek üzerine bağırdım. Atakan’ın şu an aramızda geçen hiçbir şeyden haberi yoktu. Ama olmaması en iyisiydi. Pek sinirleri yerinde biri değil Çakır beyimiz. Durduk yere Atakan zarar görsün istemezdim.
Tabi, Atakan buraya kadar fazla sessiz kalmıştı ve sonunda ortalığa girdi. Çünkü bu kadar bakışma ve imalı, anlamsız sorularla bir yere gidemeyeceğimizin o da farkına varmıştı.
"Arkadaşınla beni tanıştırmayacak mısın, Leyla?" diye sordu. Ne diye tanıştırmam gerekiyordu ki? Aslında evlenmeden önce Atakan’a her şeyi anlatmak bile istemiştim. Fakat iyi ki söylememişim diye düşündüm. Çünkü böyle bir adamı kocam diye tanıttıracak değildim. Bu kas yığını adamdan bana ne köy, ne de kasaba olurdu çünkü. Uzak bir akrabam diye tanıtsam nasıl olur acaba diye düşünmeye başladım. Ama beklemediğim bir şey oldu. Çakır yanıma gelip elini belime koyup beni dibine kadar çekerek beni karısı olarak tanıttı.
"Ben Leyla’nın kocası Çakır Bozdoğan. Tanıştığımıza memnun oldum," dedi ve belimi sıkmaya başladı. Dilinde memnun olan bir ifade olsa da ben hiç memnun değildim. Hayatımı mahvetmesi yetmiyor, bir de kocam olduğunu iddia ediyor paşam. Bu kadar yetkisi varmış gibi, üzerimdeki hakimiyetini göstermek istercesine bana bir de sahip çıkıyormuş gibi davranıyordu.
Atakan’ın gözlerindeki şaşkınlık ve sorgulayıcı bakışlar ise durumu daha da karmaşıklaştırıyordu.
"Bu sahneye bir son vermek zorundayım," diye düşündüm. Ama bunu yaparken Atakan'ı da bu girdabın içine çekmek istemiyordum
Belimi sıkan eli canımı acıttıkça içimdeki acı ve öfke dalga dalga yayılıyordu. Çakır’ın bu şovunu görmek beni daha da mahvediyordu. Sevdiğim adam, bana zorla sahip olmuş, sonra da beni bu hale sokmuştu. Şimdi de, sanki hiçbir şey olmamış gibi benimle evliymişiz gibi davranıyordu. Kendimi çaresiz hissediyordum, ama bu çaresizlik içinde bile bir çıkış yolu arıyordum. Bu adamdan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım, yoksa bu batalıktan çıkamayacak ve daha da dibe batacaktım.
"Sen evli miydin? Hiç haberim yoktu. Neden söylemedin ki?" diye sordu Atakan, şaşkınlığını hala gizleyemiyordu. Ben bile bu ani durum karşısında ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ne cevap verecektim ben şimdi bu adama?
"Biz boşanacağız. O yüzden söylemedim. Zaten kendisi de boşanma evrakları için geldi," dedim, Çakır’ın elini belimden zorla koparmaya çalışarak. Nihayet kurtulmuştum. Şimdi Çakır’ın fiziksel ağırlığından kurtulmuştum ama zihnime yüklediği duygusal ağırlığından sıyrılamamıştım.
Söylediklerime şaşıran her iki erkek de gözlerini üzerime dikmişti. Çakır da bunu beklemiyordu galiba; bana öfkeyle bakmaya başlamıştı.
"Ne ara evlendin, ne ara boşanıyorsun kızım? Söylemesen hiçbirinden haberim olmayacaktı," diyen Atakan, şaşkınlığını sürdürüyor, Çakır ise sinirden köpürüyordu. Ama konuşmuyordu, bu iyiydi. Çünkü Çakır konuşmaya başladığında, ortalık genelde daha da karışırdı. Az önce olduğu gibi.
"Oldu bir ara. Ama yanlış yaptığımızı anladık. O yüzden anlaşmalı olarak boşanma kararı aldık. Kendisi de o yüzden geldi," dedim sakin bir sesle, sanki her şey tamamen normalmiş gibi. Yalanlar adeta ağzımdan dökülüyordu, ama başka çarem yoktu. Gerçekte de Atakan gittikten sonra Çakır’la ciddi bir konuşma yapmayı ve gerçekten anlaşmalı olarak boşanma kararı almayı planlıyordum. Artık bu yalanın ağırlığını daha fazla taşımak istemiyordum. Hiç bir maddi, manevi bir talebim de yoktu. Sadece boşansın ve beni yalnız bıraksın.
Çakır’ın bakışlarından, bu durumun onun gururunu kırdığını hissedebiliyordum. Bu adamla aramızdaki bağ ne kadar karanlık ve dolambaçlı olursa olsun, onun kontrolü kaybetmesi fikri, onu çıldırtıyordu. Ama ben de kararımı vermiştim: Ya bu çıkmazı çözmek için adım atacak ya da bu girdapta sonsuza dek kaybolacaktım. Ama ben kaybolmak istemiyordum.
"Ben gideyim o zaman. Siz de konuşmanızı yapın," dedi Atakan, kapıya doğru yönelirken. Zaten bir süredir kapının eşiğinde kalmıştık, öne doğru bir adım attığında kendini hemen dışarıda buldu. Ancak gitmeden önce beni dışarı çağırdı.
"Bir şeye ihtiyacın olursa beni ara. Her boşanma öyle kolay olmaz. Bir çağrına, mesajına gelirim," dedi, gözlerinde samimi bir endişeyle. Ona minnetle sarıldım, çünkü Ali'min hapishaneye düşmesinden sonra Atakan’ın arkadaşlığı, bana gerçekten iyi gelmişti. Aynı yaşta olmamıza rağmen, bana hep bir abi gibi davranması, bu gibi zor zamanlarda bana güç veriyordu. Ama ona her şeyi anlatamazdım. Çakır, onun hayatını mahvedebilirdi; dün geceki dehşetten, az daha beni öldürmeye çalışmasından sonra bunun ne kadar gerçek olduğunu çok iyi biliyordum.
Atakan’a zarar gelmemesi için yalanlar söylemeye, onu bu tehlikeli oyundan uzak tutmaya kararlıydım.
*****
Dışarıda önce derin bir nefes alıp sonra aralık bıraktığı kapıyı açarak içeri girdi ve karşısında durmuş ona bakan adamla karşılaştı. Leyla derin bir nefes daha aldı, ne de olsa bu adamla her nefes alışverişi bir savaş gibi geliyordu ona.
" Davetiye mi bekliyorsun? Geç içeri konuşmamız gerek," dedi sinirle. Çünkü onunla aynı odada olma fikri aniden Leyla’yı sinirlendirmişti. Yine gece ona söylediği pis sözler ve ahlaksız biri gibi görüp de yaptıkları gözünün önüne gelmişti. O yüzden aynı odada olma fikri hiç cazip gelmemişti. Fakat mecburdu. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır değil mi? Eğer karşındaki insansa tabi. Ama Çakır'ın gözlerindeki karanlık, onunla anlaşmanın imkansız olduğunu fısıldıyordu.
" Ayakkabını da çıkar," dedi Leyla, Çakır’ın ayakkabıyla içeri girmek istediğini görünce. Çakır uslu bir çocuk gibi tüm söylenenleri yapmış ve Leyla’nın arkasından salona gelmişti. Koltukta izin istemeden sanki yıllardır burası onun yeriymiş gibi rahat rahat oturdu. Onun bu rahat tavrı Leyla’yı hepten sinirlendirmeye başlamıştı. Ve yaptıklarından hiçbir pişmanlığı yoktu, öyle görünüyordu. Çakır’ın yüzündeki o sinsice gülümseme, Leyla’nın sinirlerini iyice germişti.
" Bence bugün konuşup her şeyi bitirelim. Fazla uzatmaya gerek yok," diyerek söze başladı Leyla.
" Buyur, seni dinliyorum," diyen Çakır ise elindeki kol saatini çevirip onunla oynuyordu. Onu dikkate almayan tavrına sinirlense de Leyla devam etti.
" İntikam almak istemişsin. Ve aldın. Bunun için seni kutlayacak değilim. Hemen bugün veya yarın boşanma işlemlerini başlatalım ve anlaşmalı olarak boşanalım. Senden hiçbir şey istemiyorum."
" Sonra?"
" Sonra hayatımdan tamamen çık git. İntikamını aldın, hayatımdan da defol git," demesi üzerine Çakır oturduğu koltuktan kalkıp Leyla’nın oturduğu kanepeye gelip başında oturdu. Bir tarafında Leyla, diğer tarafında Çakır. Terazi gibi durmuşlardı. Hangisi daha ağır basarsa artık.
" Burada emirleri sen değil ben veririm. Bu bir. İkincisi burası benim çöplüğüm, senin çöplüğün Ankara’da kaldı, pavyon güzeli. Üçüncüsü ise ben boşanmıyorum. Eğer boşanmak istersen şartımı kabul etmen gerek," dedi Leyla’ya doğru parmak sallayarak. Yine ona pavyon güzeli demişti.
" Pavyonda çalışmış olabilirim. Ama namussuz bir iş yapmadım. Sadece bulaşık yıkardım. Hepsi bu. Ve bundan da utanmıyorum," dedi Leyla. Sinirden küplere binmişti. Ona böyle seslenmesinden nefret ediyordu. Ona zorla sahip olduğu an hep gözü önüne geliyordu, ona pavyon güzeli dediğinde. Ancak nefreti ne kadar büyükse, acısı da o kadar derindi.
" Boşanmak istemiyorsan bana hava hoş," dedi Çakır kanapeye sırtını yasladı.
"Şartını söyle Allah’ın cezası," bıkkın şekilde Leyla konuştu. Çünkü bir dakika daha bu ikiyüzlü adamı görmek istemiyordu. Üç aydır tanıdığı, ona aşık adam gitmiş, yerine kaba saba biri gelmişti. Ama her şeyden önemlisi, Leyla bu adamla aynı odada nefes bile paylaşmak istemiyordu.
Duyduğu ile yüzü güldü Çakır’ın. Çünkü onu boşanana kadar hayatından bezdirecekti. Leyla’nın sabrı test edilmek üzereydi.
" Kolay, merak etme. İki yıl boyunca benim evimde hizmetçilik yapacak, bana yemek yapacak, bulaşıklarımı yıkayacak, misafirlerime hizmet edecek, kısacası evimin ve benim her ihtiyacımı karşılayacaksın."
" Başka arzun kaldıysa söyle," dedi Leyla. Duyduklarının getirdiği sinirle gülmeye başlamıştı artık.
" Hayır. Olursa yeni şart belirtirim."
" Sen delirdin galiba. İki yıl daha senin yüzünü görmek istemiyorum ben."
" Boşanmak istiyorsan kabul edeceksin. Yoksa abin o hapishanede geberip gider. Sence öldüremez miyim onu?"
" Yapamazsın." dedi Leyla. Başını sağa sola döndürüp. Abisine bir şey olursa yaşamanın ne anlamı kalırdı ki.
" Dene de gör. Ha bir de unuttum. Ben yalnız yaşamıyorum."
" Bana ne kimle yaşıyorsun. Ayılarla yaşa sen. Dağ ayısı."
" Yok. Ayı değil. Güzel biri. Sevgilimle yaşıyorum. Yani ikimize de hizmet edeceksin."