EMRECAN

1270 Words
Alev' in anlatımı... O geceyi ucuz bile atlattığımı anlamam uzun sürmedi. Sözde balayımız bitti. Ve sözde Fırat' ın doktorası için ülkeden ayrıldık. Ama ülke ülke geziyorduk. Lübnan ,Suriye, Filistin, İsrail , Irak , Amerika sonunda İsrail' de aylarca kaldık. Fırat silah işindeydi. Ama sadece satıcı değil aynı zamanda üreticiydi. Abimin dosyasından; ona tuzak kuran adama silah satarken haberi olmuştu. Ve beni tehdit etmek kopyalatmıştı. Fırat' ın bana karşı zerre kadar sevgisi yoktu. Tamamen hırs ve öfke taşıyordu. Gecelerce dayak yerken sormuştum. Benden bu kadar nefret ederken niye benimle evlenmek istediğini. ' Aslında ilk zamanlar reddettiğin için istemiştim. Sana teklif ettiğimde hamile olduğunu söyledin. Beni değilde üç kuruşluk adamı tercih etmen şu an maruz kaldığın nefreti doğurdu. Ne çekiyorsan mimarı kendinsin ' demişti. Reddedilmekten nefret ediyordu. Narsizmin zirvesinde bir adamdı. Sürekli olarak ' Bizde boşanma yok.' diyordu. 'Sana yaşarken benden kurtuluş yok. ' Ona göre bir kadının onun ailesinden birini istememek gibi bir hakkı yoktu. Onun kadınla anlaşamayıp boşanmak istemesi de bir kadını bile adam edememiş demekti. Yani ne kendi isteğiyle ne de kadının isteğiyle boşanmayı kabul edecek gibi durmuyordu. İkisinide ailesine leke sayıyordu. Bir kadın kimdi ki ; Kozluca ailesi onu adam edemeyecekti. Ama durum o kadarla da sınırlı değildi. Fırat ruh hastasıydı. Bir keresinde ' İyi ki seninle evlendim' demişti. ' Yoksa her istediğimi yapamayacaktım eşime. Seninle evlenmeseydim sıradan kusursuz görünen bir evlilik hayatım olacaktı. Ama sen kimseye beni şikayet edemezsin. Bütün iplerin elimde. O dosya asla zaman aşımına uğramayacak. En ufak bir yanlışında bütün ailen ile birlikte cezaevinde bulursun kendini. Ve emin ol içerde önce o çok sevdiğin Ayris ile Soneyr in piçini öldürtüp size aylarca eziyet ettiririm. ' Beni evliliğede böyle ikna etmişti. Soner verdiği sözü tutmamıştı. Bensiz ölmüştü. Karnımda bir canla beni yaşamak, bütün bunlara katlanmak zorunda bırakarak. Fırat' ın kadınlara yapmaktan hoşlandığı şeyler iğrençti. Bazılarını hatırlamayı bile midem almıyordu. Ona göre Fırat Kozluca' nın kirli çorapları bile Soner den daha kaliteliydi. Oysa Soner 'in saçının teli bile etmezdi bütün Kozluca ailesini toplasan. Çok seks düşkünü değildi. Eziyet düşkünüydü. Ben acıdan çığlık atarken bana elini bile değdirmeden boşaldığına defalarca şahit olmuştum. Sonunda birinde kanamam oldu. Hastaneye gittik. Neyse ki kızıma bir şey olmamıştı. Kızıma bir şey olursa onu uykusunda öldüreceğimi söylemiştim. Aslında bunu çok daha önce yapmayı düşünmüştüm. Ama ona bir şey yapmayı denersem bile dosyanın anında savcılığa gitmesi için talimat vermişti. Ama kızıma bir şey olursa onu öldüreceğime inanmış olmalı ki bütün eziyetleri bıçak gibi kesildi. Kızıma bir şey olursa hapse girmeyi de, ölmeyi de önemsemeyeceğimin farkındaydı. Kızım dünyaya geldikten sonrada Alin' in sesinden şikayet edip evden gidiyordu. Anladığım kadarıyla yaptıklarını çeken bir kadın bulmuştu. Bir kaç kez konuşmalarına şahit oldum ama duymazdan geldim. İngilizce konuşuyorlardı. Demek ki Türk değildi. Umrumda da değildi. Hatta tek umudum o kadındı. Boşanmasa bile en azından eve gelmezdi. Geldiği her saniye bile gözüme batıyordu. .... Ertesi gün.. Soner' in anlatımı... Sonunda köye ulaşmıştık. Kimsede hal kalmamıştı. Komutanının çantasını da taşıyan Emrecan' ın durumuysa içler acısıydı. Ama Yaşamayanlar şikayette etmezdi. Yaman Komutan' ın herkesi sinir eden meşhur sözüydü bu. Bir keresinde Berke yemek sırasında kalkıp lavaboya giden Yaman komutanın arkasından ' Yaşamayanlar tuvaletede gidemez, kendi de yaşamıyordu hani. ' demişti. Nasıl olduğunu anlamadığımız bir şekilde Yaman Komutan döndüğünde bir gün tuvalete gitmeme cezası verdi Berke 'ye. Altına işemek bile yasaktı. ' İstersen ucuna ip bağla. Beni ilgilendirmez. ' demişti. Berke bütün gün suyu yalayarak içmişti korkusundan. Yine de dayanamadı tabii. Hiçbirimiz gülmedik. Çünkü başımıza ne gelebileceğini tahmin edemiyorduk. Yaman Komutan cezalar konusunda doğal bir yeteneğe sahipti. Köy meydanında karşılanmıştık. Herkes birilerini kolundan tutmuş evine davet ediyordu. Kerem bu durumu şaşkınca izliyordu. Böyle karşılanmayı beklemediği kesindi. Ama Yaman Komutan programın gerisinde kaldığımızı söyleyerek kabul etmedi. Sadece çay içmemize izin verdi. Baran kaçak çay bulduğu için gözleri ışıl ışıl bardağa bakıyordu. İkinci bardağı içmesine izin verilip verilmeyeceğini bilmediği için bitirmeye kıyamıyordu. Yaman Komutan' a baktım. Gözüyle onayladı. Sonuçta ortada kocaman semaverler yanıyordu. İsteyenin çay alabileceğini söyledim. ' İkinci komutanınıza teşekkür edin. Bana kalsa yağmurlu havada su vermem size görev tamamlanmadan.' Hiçbir iyiliği üzerine almıyordu. Kendini kötü göstermeyi seviyor gibiydi. Baran ikinci çayı su içer gibi içtikten sonra üçüncü bardağı doldurdu. Yaman çocukları hazırlamalarını bizim için soğukta beklememelerini söyledi. Herkes evlere girmemiz için ısrar etse de, Yaman' ın kabul etmeyeceğinden emindim. Geldiğimizden daha uzun bir yolu, üstelik çocuklarla birlikte yürüyecektik. Kıyafetlerimiz ne kadar soğuğa uygun olursa olsun sıcak ortam şu an bize fayda değil zarardı. Fazla yükümüzü köy meydanında bıraktık. Buraya geri dönecek, buradan başka köye geçecektik. Kalan eşyaların başınada Emrecan' ı bıraktı. 'Bunların başından bir an bile ayrılırsan anlarım.' demişti. Yola çıktık. ...... Akşam... Köye geri döndüğümüzde hava kararmaya başlamıştı. Çocukları götürmek sandığımızdan zor olmuştu. Tabii ki uygun kıyafetleri yoktu. Evet aileleri kalın giydirmişti ama kar her şeyi ıslatıyordu. Nerdeyse bütün yol kucağımızda taşımış, bulduğumuz her oyukta mola vermiştik. Dönüş ise başlayan tipi nedeniyle zorlu olmuştu. Yolda Kerem' le sohbet etme fırsatı buldum. İnsanların nerede doğdukları ile iyi veya kötü olmaları arasında bir bağlantı olmadığını öğrenmek için daha yolu vardı. Ama en azından kafası karışmıştı. Çünkü saf bir düşmanlık ile karşılaşacağını düşünüyordu. Ama ne zorluklarla kaynattığı yemeğini paylaşmak isteyen insanlarla karşılaşmıştı. Geri döndüğümüzde Emrecan yoktu. Bıraktıklarımızın başında korucu olarak bilinen bir kaç kişi vardı. Meydanda ateş yakılmış üzerinde kuzu çevriliyordu. Masalar konmuştu. Çorbalar yemekler yapılıyordu. ' Yine evlere girmezseniz diye yemeği burada hazırlayalım dedik' ' Askerim nerede? ' ' Fidan bacı yedi aylık gebeydi. Daha vardı zamanı aslında. Köyün ebesi çığ düşünce diğer köyde mahsur kaldı. Daha önce baktığında zorlu olacak doğumu bunun demişti. Fidan bacının sancıları tutunca oğlu koştu geldi habere. Aklı çıkmış çocuğun. Sizin asker kızağa yatırdı. İlçeye hastaneye götürmek için yola çıktı. ' Fidan' ın oğluydu sanırım. Bir çocuk içini çeke çeke ağlıyordu. Gözlerinde korku vardı. Endişe vardı. ' Ne zaman? ' ' İki üç saat oluyor. İnşallah Allah' ın izniyle varmış olmalılar. Muhtarlığın numarasını verdik varınca ara dedik bizim çocuk telefonun başında bekliyor. Ama hala ses çıkmadı. Eli kulağındadır arar. ' Yaman 'la gözgöze geldik. Yorgunduk ama duramazdık. ' Herkesin gitmesine gerek yok Soner. Kendine bir kaç kişilik ekip kur. Gece görüş gözlüğü alın. Karanlık çökmek üzere. ' ' Kimler benimle gelmek istiyor?' dediğimde herkes bir adım öne çıktı. Yaman' ın gurur dolu bakışlarını kaçırdığını fark ettim. ' Herkesin gelmesine gerek yok. Engin, Görkem , Baran , Kerem, Mert. ' Melek öne atıldı. ' Bende geleyim Komutanım. Eğer bir sorun olduysa... ' Yaman itiraz edecek oldu ama haklı olduğunu biliyordu. Eğer ilçeye ulaşamadılarsa kadının ne durumda olduğu belli olmazdı. Yola çıktık. .... Üç saattir arıyorduk. Tipi tekrar başlamıştı. Daha önce yağan tipi kızağın izlerini kapattığı için her yeri mümkün olduğunca tarayarak ilerliyorduk. Telefonun çektiği bir tepeye tırmandık. Emrecan 'ın telefonu çekmiyordu. İlçeye ulaşmış olsaydı, her şeyi unutsa telefonuna şarj bulmayı unutmazdı. Dağda mahsur kaldıklarından nerdeyse emindik. ' Komutanım dağın yamacından ilerleyelim. Tipiye yakalanınca belki kuytuya saklanmışlardır. ' Baran haklıydı. Onun dediğini yaptık. Yarım saat sonra bir bebek ağlaması duyup oraya ilerledik. Parkayı fark ettiğimizde adımlarımızı hızlandırdık. Ama gördüğümüz manzara ile donup kaldık. Kadın kızakta yatıyordu. Emrecan parkasını bacak kısımlarına kazağını üzerine örtmüştü. Kadının yanında Emrecan' ın pantolonunun içinde paçaları üzerine sıkıca sarılmış minicik bir kafa ağlıyordu. Kadın yaşıyordu ama kendinde değildi. Dağın yamacına kızağı yanaştırmış diğer üç tarafına karla bloklar yapmıştı Emrecan. Karda kardan bir ev hayat kurtarırdı. Üzerini kapatamamıştı çünkü bu epey zorlu bir işlemdi. Sert kar tabakaları bulması gerekirdi. Kadın doğum yaparken bu kadarını başarmıştı. Kar bloğunun yanında elinde silah öylece duruyordu. Büyük ihtimalle kan kokusuna gelecek vahşi hayvanlar için nöbet tutuyordu. Kadının çok kanaması olmuştu. Üzerinde sadece içlik ve tişört kalmıştı. Eldivenleri bile yoktu. Yanyana dizilip selam durduk. İçimizde asker olmak istemiyorum diyen tek kişi ilk şehidimiz olmuştu. Birbirimize baktık. Aynı anda ciğerimizi yırtıp acıyı içinden çıkarmak istercesine gür bir sesle. ' Vatan Sağ Olsun!'
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD