Bölüm 1: İlk Ayin

1554 Words
Kadın uzun süredir hissetmediği güneşi hissetmek için sahile inmişti. Kumsaldaki bir palmiye ağacının altına serdiği havluya uzanmış, denize giren kızını izliyordu. Kızı masumdu. Bu masumiyet ne zamana kadar devam edecekti? Ailsa’nın aklındaki en korkutucu soru buydu işte. Kızı da ileride Arthur gibi bir canavara dönüşecek miydi? Tek suçu Ailsa’nın aptallık edip bir canavarla evlenmesi sonucu dünyaya gelmesiydi. Fakir bir aileden geliyordu. Arthur ile karşılaştıklarında modellikten yeni yeni para kazanmaya, adını duyurmaya başlamıştı. Gözü yükseklerdeydi. Ailesi gibi sefalet içinde geçecek bir ömre asla razı değildi. Onun hedefi zengin olmak, asla kimseye muhtaç olmamak ve açlık çekmemekti. Bir defilede onu izleyen Arthur ile görüşmeye başladığı günü dün gibi hatırlıyordu. Arthur’un bir elmas madeni vardı. İnsanların bir tanesini almak için kendilerini satmaya hazır olduğu nadide elmasların bulunduğu bir maden. Ve bu madenleri işleyip kesen, parlatan bir fabrikası. Ve bu parlak taşları tasarım mücevherlere dönüştüren bir markası… Arthur, hesabına bile aklının yetmeyeceği kadar zengindi ayrıca elindekiyle asla yetinmeyecek kadar da hırslıydı. Ailsa, adamın yakışıklı çehresi, zenginliği ve gücü ile öylesine büyülenmişti ki onu çok da uğraştırmadan, görüşmeye başladıkları ayın sonunda onunla nikah masasına oturuvermişti. Şimdi, gelinliği, takıları ve kocaman evi gördüğünde hissettiği mutluluğu anımsayınca ölecek gibi oluyordu. Gözlerindeki hüzün acı bir nefrete dönüşmüştü. Onu doğumdan hemen sonra öldürmeyi planlayan, henüz doğmamış kızını oğluna yem etmeyi düşünen akıl hastası kocasından kaçmayı zor da olsa başarmıştı. Doğum yaptığı gece aklına geldiğinde yeniden delirecek gibi oluyordu. Arthur’a yakalanmamak için o zaman yerleştiği evini terk etmek zorunda kalmıştı. Yağmur altında, soğukta çamurların, pisliğin içinde kendi kendine doğum yapmıştı. Zor bir doğumdu. Ne yardım alabilmiş ne de acısına katlanamadığında çığlık atabilmişti. Dudaklarını ısırmaktan parçalamış, tırnaklarını yere bastırmaktan kırmıştı ama katlandığı acı saatler boyunca devam etmişti. Kızının masum ve güzel yüzünü, o berrak beyaz tenini, mavi gözlerini gördüğünde ise asıl ıstırabı başlamıştı. O günden beri onu gözünün önünden ayırmıyor, hareketlerini takip ediyor, bir insana mı yoksa caniye mi dönüştüğünü sıkı sıkıya gözlüyordu. Kızı Wendy, henüz yürümeye başlamıştı. Aylardır durmadan yer değiştiriyordu. Kaç kez isim değiştirdiğini ise bilmiyordu. Arthur sayesinde bir çevre edinmiş, parayla satın alınabilecek en sadık dostları satın almış, parayla satın alamayacağı insanları ise bir şekilde kendine bağlamayı başarmıştı. Onlar sayesinde hayatta kalıyordu. Nereye giderse gitsin, ne kadar saklanırsa saklansın Arthur’un adamları hep peşindeydi. Ama yakalanmamaya kararlıydı. Kızına seslenip yakınına çağırdıktan sonra onu da yanına uzattı. Uyuyana kadar bekledi ve sonra aceleyle kitabına döndü. Okumayı severdi. Ancak bileklerini ağrıtacak kadar kalın olan kitabı okuyor olmasının bambaşka nedenleri vardı. Kitabı uzun araştırmaları sonucu bulmuştu ve ele geçirebilmek için de bir servet harcamıştı. Deriden yapılmış siyah kapağını nazikçe çevirdi. Kitabın sararıp yıpranmış sayfalarını dağıtmamaya özen göstererek kaldığı kısmı açtı. Bir ayinden bahsediyordu. Bu ayin kanla, kurbanlar vererek yapılan karanlık satanist ayinlerden çok da farklı görünmüyordu ilk bakışta. Ama yazılmış olan kelimeler, işlenmiş olan motifler ve şekiller daha önce görmediği kadar farklıydı. Önce yere bir şekil çizmeliydi. Sonra da içinde olduğu odanın zeminine. Dört bir yandaki duvarlara ise farlı şekiller çizmesi gerekiyordu. Hepsini de kanla yapmalıydı. Kızının bağlantısı olduğu ruhu uyandıracak olan bu tuhaf ayini iki kez yapması gerekiyordu. Biri şimdi, biri ise 19 sene sonra… İlk ayin, derin bir uykuda olan ruhu uyandırmak içindi. Arthur ve diğerlerini ele geçiren ruhlar bir görev için kendiliğinden uyanmıştı. Ve uyanmak için haklı bir sebepleri de vardı. Adamın geçmişini araştıran Ailsa, onun geçirdiği değişimi ve hayatta kalmak için yapmak zorunda kaldığı iğrençlikleri öğrendiğinde günlerce bir şey yiyememişti. Kocası olarak bildiği adamın aslında bir insan bile olmadığını öğrenmek, özellikle insan yediğini bilmek onu mahvetmişti. “On dokuz yıl…” diye mırıldandı. “Çok uzun bir süre…” O kadar süre hayatta kalacaklarından emin değildi. Ama Arthur ve diğerlerine kafa tutacaksa bunu yapmak zorundaydı. Kitabı okudukça kızının aslında Arthur’dan çok kendisine benzediğini öğrenince sevgiyle saçlarını okşadı. Sonra yaptığı şey sonucu neye dönüşeceğini fark edince kendi kendine ağladı. Gözlerinde yaş kalmayana kadar günlerce ağlayıp başka bir çözüm düşündü. Gidebileceği, yardım isteyebileceği kimse yoktu. Kimsenin gücü Arthur’u durdurmaya, ona meydan okumaya yetmezdi. Adam, devletlerin önünde diz çöktüğü bir süper güç haline gelmişti. Ve bu bile onu tatmin etmeye yetmiyordu. Kendisi gibi güçlü olan diğer aileleri ortadan kaldırmak adına planlar yapıyor, uyumuyor, sürekli düşünüyordu. Ve uzun düşüncelerinden sonra bir gece ne yapması gerektiğini keşfetmişti. Ailsa, buna bizzat tanıklık etmişti. Kızı kendisi gibiydi ancak oğlu, babasının kopyasıydı. Onların birlikte ava çıkmalarını, üstünün başının kan içinde olarak geri dönmelerini kaç kez izlemişti… O zamanlar bilmediği şey, insan avladıklarıydı. Kızı acıktığı için uyanana kadar ağlaya ağlaya sayfaları çevirdi. Başka bir çıkar yol aradı. Bulamadı. Sonra bağlantılarını kullanarak Arthur’un onu bulmak üzere olduğunu öğrendi. Fazla zamanı da kalmamıştı. Kızını aracın arka koltuğuna yatırdıktan sonra yola çıktı. Bilmediği ama onlar için fazla sıcak olan şehirleri tercih ediyordu. Akrabalarına gitmeyi aklının ucundan dahi geçirmemişti ve buna rağmen, şimdi yine Arthur sayesinde hiç akrabası kalmamıştı. Pislik, tüm tanıdıklarını, arkadaşlarını ve ailesinden geriye kalan herkesi sistematik bir şekilde katletmişti. Yolda giderken tuhaf büyü malzemeleri satan bir dükkânda durdu. Pelerini yüzünden yüzü görünmeyen, yaşlı ve çirkin bir kadından gerekli malzemelerin hepsini, kurban etmesi gereken canlı kargaları bile aldıktan sonra yola devam etti. Eski bir motel buldu. Kayıt için kimlik sormayan moteldeki pis ve bakımsız odaya yerleştiğinde saat epeyce ilerlemişti. Kızının ayin sırasında uyanmaması için yine kadından aldığı ilacı sütüne kattı. Karnını doyurdu. O uyuyana kadar bekledi ve kitabı yatağın üzerine koyup kendisi için gerekli olan sayfayı açtı. İçi acıya acıya kargalardan birinin kafasını kopararak başladı işe. Yere şekli çizmesi bile yarım saatten fazla zaman aldı. Kargadan akan kan bittiğinde bir başkasını eline aldı. Ağlayarak gözlerini kapadı ve titreyen elleriyle onu da başını çekip kopartmak suretiyle öldürdü. Tavana çizmesi gereken şekli tamamlaması çok daha zor oldu. Bir yandan şekli doğru çizmeye çalışıyor bir yandan kusmamak için kendini kasıyor bir yandan da yüzüne, elbisesine damlayan kana tahammül etmeye çalışıyordu. Üçüncü kargayla camlara ve duvarlara çizdiği şekli tamamladı. Sonra kızını alıp yerdeki şeklin tam ortasına yatırdı. Kollarını iki yana açtı. Ölü karga bedenlerini iki avucuna yerleştirdi. Üçüncüyü ise tam kalbinin üstüne. Tüm bunları yaparken kitapta yazan duaları okuyor, hiçbir kelimeyi yanlış telaffuz etmemek için özeniyordu. Dördüncü karganın kanıyla, yine ağlaya ağlaya kızının vücudunu kırmızıya boyadı. Bir yanı hemen vazgeçmesini haykırsa da diğer yanı onun hayatta kalması, o canavarın kendilerine yaşattıklarının intikamını alması için devam etmesini söylüyordu. Duraklasa da devam etti. Son duayı defalarca okudu. Önce hiçbir şey olmadı. Sonra odanın kapıları ve pencereleri duvara çarparak şiddetle açıldı. Ve kızı yerden bir metre kadar havaya yükseldi. Ve rüzgâr fısıldadı. “Adağını kabul ettik. Bize sunduğun bedeni kabul ettik,” diye fısıldadı rüzgâr. Sesi odada defalarca yankılandı. Sonra kızı havada asılı olmasına rağmen dik konuma geldi. Gözleri hala kapalı, başı öne düşmüş küçük beden, kendi etrafında rüzgâr tarafından defalarca döndürüldü. Odadaki eşyaları havaya uçuşturan esinti kulakları sağır edecek kadar yüksek bir ses çıkarıyordu. Gürültü azalırken rüzgâr yeniden fısıldadı. “Şimdi bedeni bizim için pek küçük. Güçsüz. İşimize yaramaz,” dedi. Nefesi kesilmiş olan kadın gelen şeyin kızını öldüreceğinden çekindiği için düşünmeden konuştu. “Ama büyüyecek!” “Evet, büyüyecek… Ve biz, vaat edileni almak için geleceğiz. Soğukta bekle… geleceğiz. Şimdi gücümüz onun, kalbi bizimdir. Söz verildi, anlaşma yapıldı, bedel ödendi.” Ruh giderken son söyledikleri odada çınlayıp duruyordu. Kapı ve pencereler yeniden kapandığında pencereden odaya düşen ay ışığı yerleri ve duvarları aydınlattı. Kanla çizilmiş şekiller, ölü kargalar rüzgarla birlikte yok olmuştu. Kızının hala derin bir uykuda olan bedeni ise yerdeydi. Üzerindeki kan, diğerleriyle birlikte gitmişti. “Aman tanrım,” diye inledi kadın. Kızını kucakladığı gibi yatağa çöktü. “Ben ne yaptım böyle! Neyi uyandırdım?” Sabaha kadar kızını inceledi. Düşündü. Bir ara kendini, neredeyse yaşadığı şeylerin bir hayal olduğuna bile inandırdı. Bir şeyler yapmalı ve bu işi düzeltmeliydi. Bir çılgınlık anında saçma bir karar vermişti, bedelinin kızıyla ödemeye ise hiç niyeti yoktu. Sabaha karşı ay silinip gün aydınlanırken kızına sarılmış bir şekilde uykuya daldı. Odada kopan sesle birlikte panikle uyandı. Gözleri hemen kucağında yatmakta olan kızını aradı. Onu yerinde göremeyince yataktan hızla doğruldu. Ve gördükleri karşısında donmuş gibi kalakaldı. Kanı çekilmiş, bedeni buz tutmuş gibi hissediyordu. Tatlı küçük Wendy, kafeste kalan son kargayı eline almış, zavallı hayvanı öldürmüş ve tüyleriyle birlikte az sayıda dişinin olduğu minik ağzına sokmaya çalışmıştı. Elbisesi, yüzü, boynu ve yerler siyah parlak tüyler ve kanla kaplıydı. Üzerinde fazla düşünmeden saçma bir işe kalkışmıştı, tatlı kızını kendi elleriyle bir canavara dönüştürmüştü. Kızın elindeki ölü kuşu almak için uzandı, o vermeye yanaşmayınca zorla çekip almaya çalıştı. Küçük kız elinin bir darbesiyle kadını kendinden bir metre öteye savurduktan sonra kuşu kemirmeye devam etti. Yerde oturup kalmış kadın gözleri yaşlarla dolu bir şekilde oturup kalmıştı. Bir saat kadar kızının ölü kuşu kemirmesini izledi, ağladı ve aklına lanetler etti. Sonra toparlanıp kızını güzel bir banyoya soktu. Ona yine şarkılar mırıldandı, uyuttu. Kızı farklıydı. Bedeni buz kesmiş, kanı donmuş gibiydi. Onun teninin de her zamankinden solgun olduğunu fark eden kadın bir kez daha ağlamaya başladı. O uyurken yeniden yola koyuldu ve bu işi nasıl düzelteceğini araştırmaya başladı. Önünde uzun bir zaman vardı. Tozu dumana katarak hızla yol alıyor, kızının kalbindeki değişimden habersiz, bu uzun zamanda hayatta kalmayı başarıp yaptığı ayini tersine çevirecek bir şeyler bulmayı umuyordu. Hiçbir şey beklediği gibi gitmeyecekti. İstemeden başkalarını büyük planlarına dahil olduğunun farkında bile değildi. Yaşlı kadın onların arkasından bakarken keyifle gülümsedi. Çarpık ellerini pelerinin içine gizleyerek arabanın havaya kaldırdığı tozun arasına karıştı ve gözden kayboldu. Onun da intikam almak istediği biri vardı. Küçük kız büyüdüğünde sonunda bu isteğine kavuşacaktı. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Sabırlıydı. Bekleyecekti. Beklemek yaptığı en kolay şeylerden biriydi. Ne de olsa tüm zamana sahipti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD