Konuşamıyordu. Daha da kötüsü, kıpırdayamıyordu. Hareket özgürlüğü kısıtlanmış bir vaziyette boylu boyunca üzerine oturmuş karabasının altında yatıyordu. Gecenin karanlığında gördüğü öfkeli yüz ve dehşet verici ürkünç bakışların menzil noktası olarak, hareketsizce yattığı yerde farkında olmaksızın soluklarını tutmuştu. Ağırlığını vermeden üzerinde oturan iri adam dudaklarını kapatan elini hafifçe gevşeterek nefes alabileceğine dair bir izin çıkardı. Yarı çıplak göğsü titreyerek heyecanlı bir soluk alıp yükselirken, saçları iki yanına düşen koca adam yüzünü yüzüne yaklaştırmıştı. Gözleri doldu Sima'nın. Burada olmaması gerekiyordu. Nezarethane ya da başka bir yerde olmalıydı. Kesinlikle burada değil. Ah zavallı Sima. Yine yanılmıştı. Yine... Onu tuzağa düşürebildiğine nasıl