Islak saçlarıyla oturduğu yatağın yumuşaklığını fark edemeyecek kadar yorgun, saçlarının havanın sıcağından kuruduğunu hissedemeyecek kadar da bitkindi. Yüreğindeki yara göğsünün üstündekiyle bir bütün olup içindeki sıcaklığı unutturarak sanki atışını durdurmuş gibi teklerken, yanağından akan bir damla yaşı elinin tersiyle sildi. Hangi günahın bedeliydi yaşadıkları, hala çözemiyordu. Üstelik içindeki aşk acısı da ölmeye başlamıştı ki, bu da başka bir acıydı. Oysa Metin'in aşkı uğruna karşı gelmiyor muydu bu adama? Şimdi neden çok başka hissediyordu? Sanki bu fırtınalı yağmurun sebebi Metin değildi. Sanki kendiliğinden çıkmıştı karşısına. Sanki... Peki gençliği? Aşkı arayan, bulduğunu sanan yüreğinin yoksunluğu? Şimdi onlara ne olacaktı? Giden gençliğini kim verecekti? Ya annesi,