Bölüm | 3 Klostrofobi

2316 Words
                                                                               | Klostrofobi |       Cansu gülümseyerek önünde dikilen Furkan'a cevap verdi.        "Adın gibi emin olabilirsin."      "Ben Emin değil, Furkan."      Yüzünü buruşturarak Furkan'a baktı. Yüzündeki her mimik kasılarak kırışmıştı. Ne biçim bir espri anlayışı vardı bunun? Kendini komik falan mı zannediyordu?      "Espri miydi bu şimdi? Çekil önümden. Ceren ve Fulya gelecek. Onlara yemek hazırlamam gerek."      Önünde duran Furkan'ı ittirerek içeri girdi. Adımları mutfağa ulaştığında, dolaba yöneldi ve orta boy, derin tencere çıkarttı. Çeşmeden su doldurdu. Ocağın üstüne koyarak, altını yaktı.       Mutfak kapısında dikilen ukala çocuk, kendisine hala direnmeye devam ediyordu. Cevap verme gereği bile duymadı. Annesi Derya Hanım'ın haberi olduğunu için rahattı. Arasa bile olay sıkıntı doğuracak konumdan çok uzaktı.      Furkan düşüncelerini okumuş gibi dokunmatik, siyah telefonunu ön cebinden çıkarttı ve annesini aradı.      "Anne, bu Cansu şahsiyeti bizim eve daldı."      Bay ukalanın ve Derya Hanım'ın konuşmasını duyamıyordu fakat Furkan'ın annesine verdiği cevaplardan az çok söylediklerini tahmin edebiliyordu.      "Niye bu kız bizim eve yemek yapmaya geliyor? Zehirlenmemizi mi istiyorsun?"      Az önce çekmeceden eline aldığı tahta kaşığı Furkan'a fırlatmaya yeltendi fakat bir güç buna engel oldu. Nasıl bu kadar aptal olabilirdi? Furkan başından aşağı bir litre süt boşalttığında, alnına kül tabla fırlatmıştı.       Yüzüne dikkatli bakınca,  sağ kaşının üst tarafında oluşmuş ufak bir morluk fark ediliyordu. İşin daha kötüsü de vardı. Furkan, kendisine karşılık vermeden onu asansöre kapatamazdı.       Oyun kurallarına aykırıydı.      Furkan, annesiyle yaptığı kısa telefon görüşmesini bitirerek Cansu'ya döndü. Kendisini göz hapsine alırken, sağ dirseğini mutfak tezgâhına yasladı. Fazlasıyla rahat görünüyordu. Evindeyken onu delirtmek için her türlü yola başvuracağı kesindi. Bildiği ve tanıdığı Furkan bu fırsatı geri tepmezdi.      "Evet Cansu Hanım. Bizi zehirlemek için aklınızda hangi yemek çeşidi var?" diye takıldı.      Oyuna gelmeyecek kadar akıllıydı. Soğukkanlılığını korurken, derin nefes alarak havayı içine çekti. Bakışlarını ocakta kaynayan sudan çekerek, koyulaşmış olan mavi gözlerini Furkan'a dikti. Yüzüne sahte gülümsemesini yerleştirdi ve sadece yapacağı yemeğin adını söylemekle yetindi.      "Domatesli makarna."      "Yemek yapacağım dediğinde domatesli makarna mıydı? Boşuna zahmet etmişsin onu bende yapardım."      Cansu, sahte gülümsemesini aslına döndürürken, kadifemsi ses tonuyla cevap verdi.      "Öyle mi? Tamam. Sen ocağın başına geç. Bende Ceren ve Fulya'yı okuldan almaya gideyim. Nasıl olur?"      Furkan bir an için dona kaldı. Son cümlesini lafın gelişi söylemişti. Yemeklerle zerre kadar alakası yoktu. Hatta elma soymayı bile becerdiğinden emin değildi. Tükürdüğünü yalamamak için bu seferlik alttan alma girişiminde bulundu.      "Yemek kız işidir. Ayrıca anneler seni görevlendirmiş. Yemekle uğraşamam. Hadi ben odamdayım."      Odasına gitmek için arkasını döndü ve yavaş adımlarla mutfaktan çıkarken, eklemesi gereken bir kaç şey olduğunu hatırladı.      "Ceren ve Fulya çocuk değil. Okuldan kendileri gelebilirler."      Arka cebindeki telefonu çıkarttı ve ona doğru uzattı.      "Bunu neden annene söylemiyorsun?"      "Gerek yok kalsın."      Gülümseyerek, dolaptan makarnanın bulunduğu poşeti açtı ve yüksek ateşte kaynamış olan, sıcak suyun içine attı.     "İyi. O halde 20 dakika sonra kardeşlerimizi almaya gidersen iyi olur."     "Tamam, 20 dakika sonra giderim."     Furkan,  arkasını döndü ve mutfaktan çıktı. Kısa bir sürenin ardından oda kapısının kapanma sesi evin içinde yankılandı.      Cansu, parmak ucunda yürüyerek mutfak kapısından dışarı kafasını uzatarak hole baktı. Furkan'ın kapısı kapalıydı artık planını uygulama aşamasına geçebilirdi. Ses çıkartmamaya özen göstererek, parmak ucunda yürümeye devam etti. Holde bulunan dolabın önüne geldiğinde durdu.      Sessizce dolabın kapağını açarak, anahtarların olduğu yukarı bölmeye uzandı. Bir sürü anahtar vardı. Fazla vakti yoktu. Doğru anahtarı bulup, Elif'e anahtarı teslim etmeliydi. Aksi takdir de bu planı uzun süre yatardı. Anahtarları sessizce, kısa bir incelemenin ardından, doğru anahtarı bulmuştu. Yavaşça eline alarak avucunun içinde sıktı. Aynı sessizliğini koruyarak dolabın kapaklarını kapattı ve parmaklarının ucunda mutfağa geri döndü. Tezgâhın üstündeki telefonu eline alarak Elif'i aradı. Telefon kısa süre çalışın ardından, açıldı.    "Elif hemen gel aldım."     "Eğer yakalanırsak başımız belaya girecek, biliyorsun değil mi?"     "Şimdi bunun tartışmanın sırası değil. Bu işi yapmak için on beş dakikamız var. Hemen evden çık ve bizim apartmana gel. Sakın dördüncü katın ziline basma. Anahtarı gazete kutusunun içine bırakıyorum. Başarabileceğine emin misin?"      "Tabi ki Cansuy. İlk kez yapmıyoruz bu işi. Bundan önce iki defa daha yaptım."     "Tamam, ben kapatıyorum. Hadi çabuk ol. Anahtarı alınca bana mesaj at. Ben seni arayacağım. Tamam kes dediğimde elektriği kesersin."     "Tamam Cansu kapat telefonu iyicene suçlu moduna girdik."     Elif, telefonu Cansu'nun yüzüne kapatıp evden çıkmak için bilgisayarın başından kalkarken, Cansu domatesli makarnayı hazırlamak için buzdolabına yöneldi. Alt kısmından dört tane domates çıkarttı ve tezgâhın üstüne koydu. Güzelce domatesleri yıkadı, kabuklarını hızlı bir biçimde soydu ve ufak bir şekilde doğradı. Domatesleri bir tavada kavururken, pişmiş olan makarnanın suyunu süzdü ve tavada kavurduğu domatesleri üstüne döktü.      Makarna son kez güzelce karıştırmanın ardından  hazırdı. Masaya tabakları dizdi.  Kulaklarına dolan hafifçe dış kapının tıklanma sesiyle irkildi. Elini alnına götürerek ovuşturdu. Anahtarı gazeteliğe koymayı nasılda unutmuştu?      Dış kapının yanına giderek yavaşça kapıyı açığında Elif'in kızgın bakışlarıyla karşılaştı. Haklıydı. Kızı bir işe sokmuş, kendi koyduğu kurallara kendi itaat etmiyordu. Anahtarı yavaşça Elif'e uzatırken alçak ses tonuyla fısıldadı.      "Af edersin. Makarnayla uğraşırken unutmuşum. Hadi aşağı in sen."      Elif, tek kelime etmeden merdivenlerde aşağı inmeye başladı. Cansu arkasından yavaşça dış kapıyı kapattığında, Furkan'ın oda kapısının açılmasıyla irkildi. İrkilmenin ve yakalanmış olmanın verdiği tedirginlikle ayakları bir kaç adım geriye gitti.     Furkan, gözlerini kendisine dikti ve  uzun koridordan hızla yürüyerek, Cansu'nun hemen önünde durdu. Sorusunu yöneltirken kaşının teki istemsizce havaya kalkmıştı.     "Ne arıyorsun burada?"     Ne diyeceğini bilemezken içten içe kızardığını hissediyordu. Ne olursa olsun bir şeyler uydurması ve şüpheli durumdan kendini kurtarması gerekti. Sessiz kalamazdı ve öylede yaptı.     "Mutfak sıcak oldu.  Hava alıyordum."     "Neyse ben kızları almaya gidiyorum."      Furkan dış kapıyı açtı. Kapının önünde duran siyah spor ayakkabılarını sakince ayağına geçirdi ve bağcıklarını başlamaya koyuldu. Cansu arkadan onu izliyor bir yandan da, dikkat çekmemeye özen göstererek arka cebindeki telefona ulaştı. Elif'in numarasının üzerine dokunduğunda aranıyor yazısı gözlerine takıldı. Telefon açıldı. Elif telefonun diğer ucundan Cansu'nun talimatını bekliyordu.      Furkan, bağcıklarını ağlayarak, evin kapısını kapatmak için arkasını döndü ve Cansu'yu sinir eden gülümsemesini yüzüne yaydı.      Cansu, bir an için başında büyük bir acı hissetti. Zonkluyordu. Neden canının yandığını anlamazken yüzünü buruşturdu. İstemsizce kapatmış olduğu gözlerini açtığında, Furkan'ın saçını çekmekte oluğunu gördü.       Sertçe eline vurup saçını bırakmasını sağladı. Geri çekilmesiyle yüzündeki sırıtması daha da genişlemişti. Furkan hızla asansöre yöneldiğinde, Cansu'nun öfkeyle yükselen sesi Furkan'a daha zevk verdi.      "Aptal! Sen göreceksin! Altında kalır mıyım sanıyorsun?"      Asansöre binmesinin ardından kapısı kapanmış ve asansör çalışmıştı. Cansu elinde tuttuğu telefonu hızla kulağına götürerek, heyecan verici sesiyle konuştu.      "Elif kes hemen. Şimdi!"      Cansu, Elif'e haber vermesinin ardından salise geçmemişti ki; holdeki ışığın bir anda söndüğünü gördü. Zafer gülümsemesini dudaklarına yayarken, gözlerini kısarak ışığa baktı.      "İşte bu kadar!"      Ardından birinin merdivenleri çıkarken, apartmanda yankılanan ayak sesleri kulağına ilişti. Cansu, karşısında Elif'i görünce rahatlamıştı. Merakla sorusunu yöneltti.       "Ne oldu başardık mı?"      "Evet. Furkan asansörü yumrukluyor."      Cansu kahkaha atarak gülmesine engel olmadı. Bir kaç saattir bu anı bekliyordu ve başarmış olma duygusunu hissetmek, iliklerine kadar mutluluğun her zerresine ulaştırıyordu. Elif'e bakarken, gülerek konuştu.      "Asansörde kalsın da aklı başına gelsin Furkan Beyin.  Kapalı alan fobisi var. Bakalım ne yapacak?"      Elif gözlerini kocaman açtı ve şaşkın bakışlarını Cansu'ya dikti.      "Kızım fobisi var diyorsun. Ya bayılırsa?"      "Saçmalama Elif. Bir şey olmaz ona. Olmaz dimi?"      "Nereden bileyim? Ya gerçekten korkusu ileri düzeydeyse?"      Cansu bir an durgunlaşarak, elini şakaklarına götürdü. Elif aklını karıştırmıştı. Furkan'ın asansöre karşı bir korkusu olduğunu biliyordu lakin kendisi hiç bu açıdan düşünmemişti. Üste çıkayım derken bencillik mi yapmıştı? Bilmiyordu.       Bildiği tek şey Furkan'a asansörde bir şey olursa kendini suçlayacaktı. Bir anda düşüncelerinden sıyrılarak, şuanda yapması gereken daha önemli iş olduğunu fark etti. Ceren ve Fulya'yı okuldan almalıydı. Kapıdaki anahtarı alarak cebine koydu ve Elif'e dönerek konuştu.      "Kızları okuldan almam gerek. Sen içeri geç ben hemen alır gelirim. Beraber bir şeyler atıştırırız."      Merdivenleri ikişer üçer atlarken, Elif arkasından seslendi.      "Hava buz gibi, üstüne mont al."     Cansu Elif'in uyarısını gözden geçirdi. Nede olsa evlerinin olduğu katta duruyordu. Hızla diğer cebinden kendi evlerinin anahtarını çıkartarak kapının deliğine soktu ve çevirdi. Klik sesi kulaklarından yankılanırken, kapıyı ardına kadar iterek açılmasını sağladı.      Kapının hemen yanında duran askılıktan ceketini aldı. Ardına kadar itmiş olan kapıyı, kirli ayakkabıları ile eve basmamaya özen göstererek uzandı ve kulpundan yakalayarak kendisin çekti ve kapattı. Anahtarı cebine koydu ve ceketini üzerine giydi.       Merdivenlerden aşağı inerek, girişe son bir kata ulaşmıştı ki; asansörden gelen yumruklanma sesleri kulaklarını doldurdu. Muhtemelen birinci katta elektrikler kesilmişti.       Cansu yavaş adımlarını asansöre doğru yönlendirdi ve dibinde durdu. Furkan ile aralarında sadece kapalı ve kilitli asansör kapısı vardı. Duyabilmesi için yüksek sesle konuştu.      "Nasıl Furkan Bey? Yaptığının hiçte altında kalmadım değil mi?"      Asansörün içinde kapana kısılmış olan Furkan sinirden delirmek üzereydi. Yüksek sesle gürleyerek kendisini alaya alan Cansu'ya cevap verdi.      "Hemen çıkar beni buradan! Görürsün sen, görürsün! Cansu! Hemen aç şu kapıyı!"      Cansu, kıkırdamamak için eliyle ağzını sımsıkı kapattı. İçindeki gülme hissinin yok olup gittiğine emin olduğunda, ağzından elini çekerek, asansörü kapı kulpundan tuttu ve çekti.  Ardından alaylı ses tonuyla Furkan'a cevap verdi.      "Maalesef elektrik kesilmiş. Açmaya çalıştım ama olmuyor."      Furkan, Cansu'nun alaycı sesi kulalarına ulaştığında daha da deliriyordu. İçinde volkan misali büyüyen öfkesi ve siniriyle duramayarak asansörün kapısına sertçe yumruk savurdu.      "Elektrikleri nasıl kapattıysan geri getir! Birileri fark edip güvenliğe haber vermeden önce bu kapıyı sen açmazsan, buradan çıktığımda seni çok kötü pataklarım! Duydun mu beni!"      Cansu gülümsemesini ciddileştirdi, sakin ses tonuyla konuştu.      "Neyse canım, sen orada kal. Benim kardeşlerimizle ilgilenmem gerek. Hadi görüşürüz."       Cansu, son merdiveni de hızla inerken, ardından tek duyduğu asansörden gelen yumruk sesleriydi. Hızla apartmanın dış kapısını açtı. Ceren ve Fulya'nın kapının önünde dikildiklerini gördü. Ceren ablasına sert biçimde bakış attı.       "Sabahtan beri kapıda dikiliyoruz, neden kapıyı açmıyorsun?"        Cansu karşısında mızmızlanan, kardeşine sakince cevap verdi.         "Keyfimizden açmadık değil. Elektrikler gitmiş, doğal olarak ziller de çalışmıyor. Yeterince net bir açıklama oldu mu? Bence olmuştur. İkiniz doğruca dördüncü kata çıkıyorsunuz."        "Bugün Furkan abilerde miyiz?"        "Evet, doğru yukarı."        Ceren ve Fulya koşarak merdivenlerden çıkmaya başladı. Ayakkabı sesleri adeta bütün apartmanda yankılanarak, kulak zarlarını rahatsız eden sesler bırakıyordu. Cansu kızları takip etti ve peşlerinden yukarı çıktı.         Fulya evin kapısını sakince tıklattı. Kapıyı Elif'in açmasıyla Fulya'nın gözleri kocaman oldu. Fulya, arkasında duran Cansu'ya dönerek şaşkınca konuştu.        "Cansu abla, abim nerede ve bu kız kim?"         Cansu, derin bir nefes aldı. Furkan'ın asansörü yumruklamalarını duymamaları için çabuk cevap verip onları içeri sokmalıydı.         "Abinin nerede olduğunu bilmiyorum Fulya'cım. Elif benim arkadaşım ve abininde sınıf arkadaşı. Annen size gelip yemek yapmamı ve herkesin karnını doyurmamı istedi."          Ceren, hızla bütün sorulara cevap veren ablasına döndü.         "Bir nefes alsaydın."         "Hadi kızlar hemen eve girin. Doğru elinizi yıkayın ve sofraya geçelim."         Ceren ve Fulya ayakkabılarını çıkartarak içeri girmelerinin ardından, Cansu da ayakkabılarını çıkararak içeri geçti. Sakince kapıyı kapattı. Üstündeki ceketi çıkararak köşedeki askılığa astı. Mutfakta sofraya oturmuş olan Elif'in yanına geçerek sakince oturdu.         Aklı Furkan'da kalmıştı. Yaptığı ne kadar doğruydu bilmiyordu. Furkan'ı orada fazla tutamazdı. Asansörün içi küçüktü ve bir süre sonra içi havasızlaşabilirdi.         Elif'in kendisini dürtmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.        "Cansu sana sesleniyorum, beni duymuyor musun?"        "Pardon dalmışım Elif."        Elif sakin tavrını koruyarak konuştu. "Aklın Furkan'da değil mi?"        "Evet, asansör küçük. Belli bir süre sonra havasızlaşabilir. Ayrıca fobisi var."         Elif Cansu'ya bakarak kaşlarını çattı.         "Abartma asansörün havası bitmez. Ayrıca madem bu kadar pişman olacaktın, yapmasaydın."         Cansu düşünceli bakışlarıyla Elif'e baktı. Ardından elini alnına götürerek ovuşturdu.         "Yemekten sonra Furkan'ı asansörden çıkartalım."        Ceren ve Fulya mutfağa girmiş, sandalyelerine oturarak yerlerini almışlardı. Cansu tencereye yönelirken, Fulya Cansu'dan hızlı davranarak tencerenin kapağını açtı. İçindeki kaşığı eline aldı ve gülümseyerek Cansu'ya cevap verdi.        "Yemek Cansu abladan, serviste benden olsun."        Cansu Fulya'ya gülümseyerek bakmakla yetindi. Sakin tavrıyla makarnaları tabaklara koyuyordu. Sakin yapılı olmasının yanında çokta akıllı bir kızdı. Yaşı ufak olabilirdi yine de bu bir şeyleri başarmasına engel değildi.        Fulya tabaklara makarnayı eşit dağıtmanın ardından oturarak önünde duran tabağa yöneldi. Sofradaki eksikliği fark eden Ceren; yerinden kalkarak tezgâhın üstündeki meyve suyuna uzandı. Ağzını açarak bardaklara doldurdu ve oturarak makarnasını yemeye koyuldu. Elif ve Cansu'da sakince makarnalarını yiyorlardı.         Tabağın dibini gören Fulya son kaşığını da ağzına götürdükten sonra, Cansu'ya dönerek gülümsedi. Ağzındaki yemeğin bitmesiyle konuştu.       "Ellerine sağlık Cansu abla senin şu domatesli makarnanın bir başka oluyor."       Cansu Fulya'ya bakarak gülümsedi. Fulya'nın bu kibarlığını karşılıksız bırakmadı.       "Teşekkür ederim canım. Siz isteyin her zaman yaparım."        Tabağını yeni bitirmiş olan Elif'te söze karışarak konuştu.       "Hakikatten, bu yaşta bu lezzet. Ellerine sağlık."       Fulya, tabak ve bardağını eline alarak tezgâhın üstüne koydu. Sağ taraftaki bulaşık makinasını açarak, kenardaki bulaşıkları makinaya yerleştirdi. Arkasına dönerek, sofrada oturan Elif ve Cansu'ya bakarak konuştu.        "Siz uğraşmayın ben buraları toplarım."         Cansu, itiraz etmek için ağzını açacaktı, fakat Ceren araya girerek konuştu.         "Evet biz toplarız. Hadi siz işinize bakın."         Cansu, ufaklıkların bu ısrarcılığına şaşırırken, itiraz etme gereğinde bulunmadı. Nede olsa işi çoktu. Asansörden çıkartılması gereken bir ukala vardı. Mutfaktan çıkarak banyoya yöneldi. Güzelce elini ağzını yıkarak, kuruladı. Banyodan çıkıp holde olan montunu üstüne giydi.         Sakince dolaba dayanarak, Elif'in banyodan çıkmasını bekledi. Elif'in banyodan çıktığını görünce dış kapıyı açarak, bağcıklı ayakkabılarını giydi ve usanmış tavırla bağladı. Elif'te kendisini takip ederek ayakkabılarını giydi. Hiç konuşmadan hızla merdivenlerden indiler ve ilk katta durdular. Elif anlamsız bakışlarını Cansu'ya yönelterek baktı.        "Cansu, hiç ses soluk çıkmıyor."         Cansu içindeki endişesini bastırmaya çalışarak, Elif'e döndü. Ciddi bakışlarıyla onu göz hapsine aldı, tedirginlik göz irislerine yansıyordu.          "Asansörü yumruklamaktan yorulmuştur."         Adım atarak asansöre yaklaştı. Elini asansör kapısına yönlendirdi ve kapıyı tıklatarak konuştu.        "Furkan."         Apartmandan sessizliğe gömülü mezara andırıyordu. Furkan asansörün içinden çıt çıkartmamıştı. En ufak bir tepki belirtisi yoktu. Cansu tekrardan asansörün kapısını tıklatarak konuştu.          "Furkan. Ses versene."          Cansu, derin nefes aldı. Sakin görünse de içinde büyük bir savaş kopuyordu. Asansörden yine çıt çıkmamıştı. Furkan'ın şimdiye kadar kapıya sertçe yumruklar atması ve tekmelemesi gerekliydi. Ters giden bir şeyler vardı. Elif ellerini ovuştururken, tedirgin çıkan sesiyle Cansu'ya cevap verdi.         "Cansu korkudan bayılmış olabilir mi? Ya da havasızlıktan?"         Cansu gözünün önüne gelen saçlarını geriye doğru atarken, kızarmış olan yüzü ortaya çıktı.        "Hemen aşağı in. Elektrikleri aç. Hemen!"        Elif hızla merdivenlerden inerken, Cansu sertçe asansörün kapısını yumrukladı.       "Furkan cevap ver!"       Cansu, içindeki korkuya yenik düşerek, kapıyı sertçe yumruklamaya devam etti. Üste çıkayım derken bu sefer gerçekten abartmıştı. Bunu yapmaya hakkı yoktu ne olursa olsun bir insanın korkularıyla oynamak bu akıl almazdı. Ayrıca asansör dardı bir süre sonra hava bitebilirdi. Bir oyun uğruna Furkan'ı tehlikeye atmaya hiç hakkı yoktu. Defalarca kapıyı yumruklamıştı. Asansörün içinden çıt çıkmıyordu. Boğazına sanki kocaman bir yumru oturmuş nefes almasını zorlaştırıyordu. Dolmuş olan gözleri ağlaması için adeta baskı yapıyordu. Cansu elini yumruk yaparak sertçe sıktı.         Ne olursa olsun yine de son ana kadar kendini tutacaktı.        
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD