Bölüm | 4 Yağmur Altı Sokakları

1709 Words
                                                                       | Yağmur Altı Sokakları |        Kendini sakinleştirmek için elinden geleni yaparken, asansörün bir anda çalışmaya başladığını ve giriş katına indiğini gördü. Süratle merdivenlerden aşağı uçar misali indi ve giriş katında asansörün kapısına yapıştı. Ne olacağını düşünmeksizin, kapıyı açtı. Geri doğru bir iki adım atarken, bu manzarayla hiç beklememişti. Şaşkınlıktan hafif aşağı düşen ağzını toparlamaya çalışırken, korkudan ölmek üzere olduğunu anlatan bakışlarını zorlukla düzeltmeyi denedi.       Furkan tam karşısında ve sapa sağlam ayaktaydı. Kocaman kahverengi gözleriyle kendisine öfkeyle bakıyordu. O kadar sinirlenmişti ki, yüzü ve yanakları kıp kırmızıydı. Kendisini bir kaşık suda boğabilirdi.      Onun domatese andıran halini  umursamadan önce derin bir nefes aldı. Kendine geldiğinde gözlerini huzur içinde yumarak, derin bir iç geçirdi. Ne kadar başı belada olsa da suçluluk duygusundan kurtulduğu ve Furkan sapa sağlam karşısında bulduğu için mutluydu.       Gözlerini açtığında Furkan'ın değişmemiş olan pozisyonuyla karşılaştı. Çok öfkeli görünüyordu. Gerçekten korkması gerektiğini düşündü. Furkan için endişelenmeyi bırakıp, kendi içine endişelense iyi olurdu. Başı büyük dertteydi.       Hareketlenip dışarı kaçmaya yönelemeden, Furkan asansörden hızla çıkıp uzun saçlarına yapışmıştı. Acı içinde yüzünü buruşturdu. Hiç çekmediği kadar sert ve acı biçimde saçlarını çekiyordu. Güzel gözlerini yerden kaldırarak, Furkan'ın öfke dolu yüzüne baktı. Onu daha önce hiç böyle görmemişti. Karşısında duran bedenin şuan ki ruh hali onu fazlasıyla korkutmuştu. Kendi içinde anlık alevlenerek, büyüyen öfkesini bastırmayı demedi ve acı çekmesinin verdiği sıkıntıyla ses tonu yüksek çıktı.      "Madem o kadar sinirlendin. Oyunu bitirsene aptal!"      Furkan, Cansu'nun sözlerinin ardından neye uğradığını şaşırarak, afalladı. Yüzüne dikkatle bakınca gözlerindeki korkuyu gördü. Bu sefer gerçekten çok ileri gitmiş, korkularıyla onu sınamıştı. Şimdiyse bedelini ödüyordu. Dakikalarca daracık bir asansörün içinde hapis kalmıştı. Yine de Cansu'yu bu kadar korkutmasının doğru olmadığını düşündü. Nede olsa kendisi içerideyken korkudan defalarca asansörü yumruklamış ve adını söylemişti. Ufacık bir öfkesiyle 6 yıldır tıkırında giderek, süren bir oyunu kaybedemezdi.       İnatçıydı ve yenmiş olmanın vereceği hazzı Cansu'ya yaşatmayacaktı.      Düşünceleriyle ve yapması gerekenlerle içten içe boğuşurken ayağında keskin bir acı hissetti ve acısıyla baş etmeye çalışırken Cansu'nun çektiği saçını bıraktı. Hissettiği acı gözlerinin istemsizce kapanmasına sebep olmuştu. Göz kapakları acısının bir nebze azalmasıyla açıldığında, karşısında duran cadının sertçe ayağına bastığını anladı.      Cansu, Furkan'ın elinden kendini kurtarmış olmanın ardından hızla merdivenlerden aşağı inerek apartman çıkışına ulaştı. Bu kadar korkmuş olmanın ardından, şiddetle her yeri inleten gök gürültüsü kulakları doldurduğunda ödü koptu. Bir anda duraksayıp kendine gelmeye çalışırken, hızla peşinden gelerek merdivenlerden inen Furkan'ı fark etti.       Gök gürültüsünün verdiği korkuyu ve endişeyi  bir kenara bırakarak, şiddetle yağan yağmurda hızla koşmaya başladı. Sitenin çıkışına doğru koşuyordu. Furkan oldukça hızlı koşardı. Bu yüzden arayı açarak izini kaybettirmeliydi. Başarması pek mümkün olmasa da elinden geleni deneyecekti.       Beynini son sürat koşmaya odaklarken havanın ne kadar soğuk olduğunu fark etti.  İçine çekerek aldığı derin nefesleri  dışarı verdiğinde havada adeta sigara dumanları gibi yayılıyordu.       Siteden çıkışına ulaştığında, Furkan'ın arkasından yüksek sesle bağırdığını işitti.      "Nereye kadar kaçacağını sanıyorsun? Eninde sonunda seni yakalayacağım!"      Cansu, soluksuz koşmaya devam ederken sitenin çevresindeki yoldan sola saptı. Bağırarak arkasından gelen ukala çocuğa cevap verdi.      "Altı üstü seni bir kaç dakika asansöre kapattım abartma!" Furkan, Cansu'yu sinir eden sırıtışını yüzüne yayarken, bütün sinirinin uçup gittiğini fark etti. Hayatında Cansu kadar inatçı bir kız görmemişti. Asansör kapısına vurarak çığlık çığlığa bağıran kızdan hiçbir iz kalmamış,  şimdi ise kendisinden kaçmaya çalışırken altı üstü asansöre kapattım diyerek laf yetiştiriyordu.      Kadifemsi ve yumuşak sesini sertleştirmeye çalışarak konuşunca ortaya komik bir ses tonu çıktı.      "Neden koşmayı bırakıp durmuyorsun? Böylece bunu konuşuruz."      Furkan'ın gülmekli çıkan sesini duyan Cansu arkasına dönerek kendisine yaklaşmakta olan Furkan'a baktı. Yüz ifadesini görünce dayanamayıp, gülümseme dudaklarına yayıldı.       Furkan içten içe gülüyordu. Yine de ciddi durabilmek için fazlasıyla çaba sarf etmişti ama nafileydi. Hiç bir işe yaramamıştı. Cansu gülmekten yayılmış olan dudaklarını bir araya getirerek zorlukla konuştu.      "Zorlama Furkan. Ciddi olamıyorsun. Beceremiyorsun."      Ardından ufak bir kahkaha atarak, Furkan'ın koşarak kapattığı arayı sür'atle açtı.       Furkan iliklerine kadar ıslanmış, üstünde mont yoktu. Tişörtü vücuduna yapışmıştı. Önünde hızla koşan Cansu'ya tekrardan bağırdı.      "Tamam işte. Sinirim geçti. Dur da konuşalım."      Cansu gülerek arkasındaki Furkan'a bilmiş tavrını takındı ve laf yetiştirmeyi eksik etmedi.      "Nereden bileyim? Ya asansördeki gibi numara yapıp saçıma yapışırsan?"      Furkan çarpık gülümsemesini toplamaya çalıştı.      "Yani. İlla gel beni yakala diyorsun."      Derin bir nefes aldı. Eskisinden daha hızlı koşarak Cansu'yu yakalamaya odaklandı. Geçen bir kaç saniyenin ardından, Cansu'yu sağ kolundan tutarak sertçe kendine döndürdü. Bir anda sertçe durdurulunca afallamış,  şaşkın bakışlarını Furkan'ın sırıtmasına dikti. Bu gevşek ve umursamaz sırıtmasının ne kadar sinirini bozduğunu hatırladı.       Gülmemek için kendini zor tutuyordu lakin ciddi durması lazımdı. Ses tonunu korumaya çalışarak konuşmayı denedi. Nafileydi. Sesi gülmesi arasında karışık, komik ve bir o kadarda sevinçli çıkmıştı.      "Öf. Bıraksana kolumu. Eve döneceğim ben."      Kolunu Furkan'ın elinden kurtararak, ters yöne doğru yürümeye başladı. Yağmur bir hayli şiddetli, sırılsıklam olmuşlardı. Tek isteği eve gidip ısınmaktı. Peşinden gelen ayak seslerinden Furkan'ın kendisini takip ettiğini anladı. Koşmak için kendini hazırlamıştı ki; Furkan kendisini tutarak tekrardan sertçe kendine çevirdi. Aynı sırıtışı son bulmaksızın yüzündeydi.       Cansu yavaş, yavaş gülmesinin kaybolduğunu ve ciddileşmeye başladığını hissetti.      "Bıraksana beni. Eve gideceğim."      Furkan'ın elinden kurtulmak için, kendisini ters yöne çevirerek ilerlerken Furkan'ın elinden kolunu kurtaramamıştı. Dönerek öfkeyle ona baktı.      "Bıraksana!"      Furkan'ın yüzündeki gülümsemesi hafif ciddileşirken, bıkmış tavırla konuştu.      "Çok inatçısın."      Cansu, tekrardan ters yöne dönerek kolunu kurtarmak için sertçe savurdu. Sert savurduğunu fark etmesi fazla geç sürmedi ve anbean kendini ıslak asfaltın üstünde bulması bir oldu. Acı nidaları içinde boğulurken, Furkan'ın kahkahası boş olan sokakta yankılandı.       Gülerek, Cansu'nun yüzüne bakınca aslında onun hiçte gülmediğini fark etti. Sinirli bir biçimde kendisini süzüyordu. Gözlerini Cansu'nun elini tuttuğu dizine devirdi. Dizi kanıyordu. Furkan bir anda ciddileşerek yere çömeldi ve ne olduğunu anlamaya çalıştı.      "Ne oldu? Neden dizin kanıyor?"      Cansu acı içinde dişlerini sıkarken zorlukla cevap verdi.      "Taşa çarptım galiba."      Furkan kaşlarını çatarak ciddi tavrıyla Cansu'nun dizine daha dikkatli baktı.      "Sakarsın."      Öfkeli bakışlarıyla Furkan'ı esir altına alırken, iki elini omuzlarına götürerek sertçe ittirdi. Furkan kalçalarının üstüne düşerken, içinden savurduğu küfür dışarı ses olarak çıkmasa da, yüzünden ne demek istediği açık biçimde anlaşılıyordu. Anlamsız bakışlarını, karşısındaki mavi gözlere diktiğinde, Cansu'nun isyan dolu sesi kulaklarını doldurdu.       "Senin suçun! Eğer beni çekiştirmeseydin yere düşmezdim!"      Ağır hareketlerle ayağa kalkarken yerde oturan, Cansu'nun haline gülmekle yetindi. Islak vücudunu dikleştirerek,  konuştu.      "Artık eve dönmeliyiz."      Furkan sözünü tamamlamasının ardından, elini yerde oturmakta olan inatçı kıza uzattı. Cansu, onu göz hapsine alarak, gözlerini gözlerine kenetledi. Yavaşça düştüğü yerden hareketlenirken, sağ elini havaya kaldırarak Furkan'ın kendisine uzatmış olduğu elini tuttu. Sert bir biçimde kendisini yukarı çeken el ile birlikte ayaktaydı. Furkan'ı anlayamıyordu neden kendisine yardım ediyordu? Onu asansöre kapatmıştı. Siniri ne kadarda çabuk geçmişti? Erkekleri anlamak kendisi için bazen dünyadaki en zor şeyler listesinin, ilk sıraları haline geliyordu.      Furkan, sessizce ayakta dikilen Cansu'ya dönerek, konuştu.      "Yürüyebilir misin?"      İfadesiz bakışlarını Furkan'a dikti.       "Neden yürü yemeyeyim? Tabi ki yürüye bilirim."       Sakin ve ağır hareketle  ilk adımını atarken, yüz mimikleri kırışarak, buruştu. anıyor olsa da sesini çıkartmıyordu. Daha beterlerini görmüştü ve bunun için mızlanmayacaktı. Bakışlarını çevrede gezindirdi. Ne kadar koştuklarına emin olamıyordu lakin, site oldukça uzaktaydı. İç çekti. Acıyan diziyle oraya kadar yürümek zorundaydı. Başka çaresi yoktu.      Belli zaman dilimi kenarda durup, acısının azalmasını da bekleyemezdi. Havanın soğukluğu keskin bıçak misali vücudunda etki bırakırken, hasta olmama ihtimalinin yüzdeleri en üst rakamı zorlardı. Bahar ayına yeni girmişlerdi. Bilinmeyen kış soğuğunun neye borçlu olduğunu kavrayamıyordu. Düşüncelerinin anlamsız ve boş olduğunu var sayarak, bakışlarını hemen yanında yürüyen ukala çocuğa çevirdi.      Eve kadar sessizce yürümek taraftarıydı lakin Furkan'ın konuşmaya başlaması bu kararını ortadan kaldırdı.      "Bir şey soracağım. Cansu biz neden böyleyiz?"      Bakışlarını yoldan çevirmeksizin konuştu.      "Nasılız?"      "Devamlı kavga halinde. Ne zaman yan yana gelsek, acaba başımıza ne gelecek düşüncesi oluşuyor kafamızda."      Başını sağa çevirerek Furkan'a baktı. Ardından gülümsemesini yüzüne yayarken, imalı şekilde cevap verdi.      "Eğer oyun bitti dersen kafamızda hiç bir düşünce oluşmaz."      Furkan ciddi tavrından kurtulurken, sinir bozucu sırıtışını yüzüne yaydı.      "Daha çok beklersin Cansu Hanım."      Ve tekrar ciddi haline bürünerek devam etti.       "Neden arkadaş olmuyoruz?"      Cansu rüzgârda savrularak, önüne gelen saçlarını sağ eliyle geriye savurdu. Yüzündeki ciddiyet bir anlık eksilmedi.      "Çünkü sana güvenmiyorum."      "Neden?"      "Sen bana güveniyor musun?"      Furkan sessiz kalmakla yetindi. Haklıydı. Kendisi Cansu'ya güveniyor muydu? Elbette güvenmiyordu. Çünkü ne olursa her fırsatta bunu avantaja çevirerek kullanıyordu. Kendisi de öyleydi. Bu soruyu ona sorana kadar belki de ilk adımı önce kendisi atmalıydı. Arkadaş olabilirlerdi. Küçük bir ihtimalde olsa şansları vardı. Hiç denememişlerdi. Altı yılı aşkın süredir Cansu'yla tanışıyordu lakin onu gerçekten tanımıyordu. Neyi sever? Hobisi neler? Sohbeti ya da arkadaşlığı nasıl?       Kafasında binlerce soru dolaşırken hepsini bir kenara bıraktı. Bunları öğrenmenin tek yolu vardı. Düşünceleri arkadaşlığa açılacak kapı olan bir sırrını vermekle açılıyordu. Uzun zamandır istediği ve olmasını dilediği şeyi, bu uğurda tehlikeye atacaktı lakin Cansu'yu tanımanın ve ona güven vermenin başka yolu yoktu.       Düşüncelerinden sıyrılarak sessizliğini bozdu.      "Bana güvenmen için şans verirsem?"       "Nasıl olacak o?" dedi merakla, ses tonu oldukça şaşkınlık barındırıyordu.       "Şimdi çok istediğim bir şeyi sana anlatsam. Bir arkadaş gibi?"       Cansu'nun gözlerindeki şaşkınlık, on metre öteden okunabilirdi.      "Nasıl yani? Güvenebilip,  güvenemeyeceğini öğrenmek uğruna olmasını dilediğin bir şeyi tehlikeye mi atacaksın?"      "Başka çaresi var mı?"      "Ya bunu bir fırsat olarak değerlendirirsem?"       "Risk olmadan bazı şeyleri anlayabilir miyiz sence?"      Hayır anlamında başını iki yana salladı. Kafası karışmış, Furkan'ın bu ani ve olumlu çıkışı fazla beklenmedikti. Neden bunca yıl sonra denemek istiyordu? Daha doğrusu neden deneyecekti? Aklından binlerce soru geçiyordu. Belki de buda yeni bir oyun başlangıcının parçasıydı.  Kafasının içinde at gibi tepinen, düşüncelerini kenara bıraktı. Zaman neler olacağını gösterecekti.Her şeyi bir kenara bıraktı bekleyip neler olacağını görecekti.       Furkan kendisine bakarak, ses tonundaki sakinliğini korudu.      "O halde söyleyeceklerimi fırsata çevirmeyeceğine ve oyunun parçası haline getirmeyeceğin konusunda bana  söz vereceksin."      "Söz." dedi Cansu gözlerinin içine bakarak.      Furkan aklından geçen düşüncelere ve kendisine inanamıyordu. Bir yanı bunu yapmayı istemese de, içinde bilemediği ve sesini bastıramadığı taraf söylemedi için onu dürtüklüyordu.       "Futbol takımına girme ihtimalim var. İyi futbol oynuyorum biliyorsun fakat grubun kaptanı Bilal. Çocuk gıcığın teki ve takımda açık var. Konuştum kabul etmedi. Başkalarını gözden geçirecekmiş. Bu iş olursa, okullar arası futbol maçlarında bende oynayacağım."      Cansu inanıp inanmamakta kararsızken, söylediklerinin ne kadar doğru olduğu tartışılırdı. Kendi ile ilgili böylesine önemli konuyu, paylaştığına inanamıyordu. Bilal ismi kulaklarında yankı etkisi bırakmasıyla, uzun süredir tanıdığını ve arkadaşı olan Bilal'den bahsediyor olması büyük bir ihtimaldi. Son sınıflarda olan tek Bilal vardı oda yakın dostu olan Bilal'di.       Altıncı sınıf sonunda yapılan büyük bir yıl sonu projesinde beraber yer almışlar ve bu sayede birbirlerini tanıma fırsatları olmuştu. Tarif edilemez ve anlaşılamaz biçimde aralarında samimi ve sıcak bir arkadaşlık bağı oluşmuştu. O zamandan bu zamana arkadaşlıklarını kadar sağlam biçimde devam ettirmişlerdi.        İşin kısası Furkan yalan söylüyorsa bunu öğrenmesi çokta uzun sürmeyecekti.      
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD