Yiğit şirkete geldiğinde avukatı hemen peşinden odasına geldi.
"Yiğit Bey üç firma daha ihaleden çekilmiş. Sanırım tehditlere karşı duramamışlar. Biz ne yapacağız?"
Bu soru karşısında Yiğit'in gözleri olabilecek en kara halini aldı. Bir hışımla avukata döndü.
"Tamer Bey şimdiye kadar benim tehditlerden korktuğum görülmüş mü? Kazanacağım ihaleyi kimseye bırakmam. Bir daha karşıma sakın böyle saçma sapan bir soruyla çıkmayın. Eğer siz korkuyorsanız söyleyin yerinize daha cesur birini bulurum. Söyleyeceğiniz başka bir şey yoksa çıkın dışarı"
Adam Yiğit'in hışmından korkarak daha başka bir şey söylemeden odadan çıktı. Kapı kapanmadan Sarp içeri girdi.
"Abi ihaleden çekilen üç firmada ailesi ile tehdit edilmiş. İkisi küçük ama biri büyük firma. Bu herifler abartacak gibi gözüküyor. Nasıl bir taktik izleyelim?"
"Ailemiz olmadığına göre zarar verecekleri benden başka kimse yok. Biz yine de gövde gösterimizi yapalım. Hafta sonu benim evde ufak bir parti vereceğiz. Ortaklarımızı, ihaleye katılan ve çekilen firmaları ayrıca piyasada sözü geçen firma sahiplerini aileleri ile davet edeceğiz. Rahat olduğumuzu görsünler"
"Arı kovanına çomak sokacaksın yani"
Yiğit, Sarp'a yandan bir gülüş attı. Bir insana verilecek en büyük cezanın onu görmezden gelmek olduğunu iyi biliyordu. Kendini tehdit edenler önemsenmediğini görünce harekete geçecek ve sonunda bir hata yapacaklardı. Bu tehlikeli bir oyundu ve Yiğit bu oyunu seviyordu. Sarp'a organizasyon için gerekli talimatları verdi, işine geri döndü.
Bu tür organizasyonlar için her zaman gittikleri restoranın catering firması ile çalışıyorlardı. Sarp telefonda ayarlamaları yapabilirdi ama bizzat kendi gitmeyi tercih etti. Ayşe'den hala cevap alamamıştı. Bu alışık olduğu bir durum değildi. Genellikle kızlara teklifte bulunmasıyla kabul etmeleri bir olurdu. Reddedilme ihtimali onu rahatsız etti.
Restorana gittiğinde önce müdür ile görüştü. Tarih, yer ve zaman belirlendikten sonra menüler değerlendirilip karar verildi. Bu tür organizasyonlarda masraftan asla kaçınmazlardı. Söz konusu Yiğit Çelikkol ise her şey kusursuz olmalıydı. Restoran içinde önemli bir referanstı.
Sarp organizasyon işini çözdükten sonra mutfağa gitti. Mutfakta her zamanki gibi hızlı bir tempo vardı. Tüm personel ciddiyetle elindeki işle uğraşıyordu. Gözü Ayşe'yi aradı ama göremedi. Bugün izin günü olmadığını biliyordu. Yanından geçen bir çocuğu durdurup nerede olduğunu sordu. Çocuk "Arka bahçede molaya çıktı efendim" dedi. Başıyla onayladıktan sonra mutfağın arka kapısından bahçeye çıktı. Ayşe bankta oturmuş elindeki telefona bakıyordu. Yanına gitti.
"Evet yazmak bu kadar zor mu?" Ayşe sesle irkildi ve başını kaldırdı. Düşüncelere o kadar dalmıştı ki geldiğini duymamıştı.
"Söz konusu sen olunca zor oluyor"
Sarp'ın kaşları çatıldı. Beklediği cevap bu değildi.
"Yapma ama neyimi gördün?"
"Görmedim ama duyduklarım var. Ben senin bir gecelik kızlarına benzemem"
Kız konuya oldukça sert girmişti. Sarp onun diğer kızlar gibi olmadığını anlamıştı. Düşüncelerini söyleme konusunda cesur davranmıştı. Onun karşısında güvenilmez gözükmekten rahatsız oldu ve bu durumu düzeltecekti.
"Eğer senin diğer kızlar gibi olduğunu düşünseydim seni kahvaltıya değil başka yere davet ederdim"
"O zaman gözünün üstüne yumruğu yerdin"
Sarp teslim olmuş gibi ellerini havaya kaldırdı.
"Söz veriyorum peynir ekmek yemek dışında bir eylemde bulunmayacağım"
Yüzünde munzur çocuk ifadesi vardı. Ayşe onun bu haline kahkaha attı.
"Tamam o zaman kabul ediyorum"
Sarp zafer kazanmış bir edayla vücudunu dikleştirdi.
"İzin gününde erkenden gelir seni alırım"
Kızın burnundan makas alıp gitti. Ayşe, Sarp'ın ardından koşarak içeri girdi ve Zeynep'i buldu. Zeynep Şeyda'nın ukalalıklarına kızmış hırsla çatalları yerleştiriyordu.
"Zeynep, Zeynep ne oldu biliyor musun?"
"Söylersen öğrenirim ama önce sakin ol"
"Sarp buradaydı. Bana dedi ki diğer kızlar gibi olsaydın seni kahvaltıya değil başka yere davet ederdim dedi sonra bana dokunmayacağına söz verdi. Bende kabul ettim. Sonrada burnumdan makas aldı ve gitti"
"Önce derin bir nefes al sonra git baş aşçıya seni tereyağı niyetine kullansın çünkü erimeye çok müsaitsin"
"Ay evet eridim bile çok mutluyum"
"Delisin kızım sen hadi git şimdi. Kovduracaksın bizi. Nasıl olsa akşam bol bol dinleyeceğim seni"
Ayşe kıkırdayarak mutfağa doğru seke seke gitti. Zeynep arkadaşını mutlu görünce neşesi yerine geldi. Elindeki işi gülerek hızla bitirdi.
******
Partinin yapılacağı gün restoranda ayrı bir koşuşturma vardı. Restoranın günlük düzeni devam ederken partide çalışacak ekibe görev dağılımı yapıldı. Parti öğleden sonra kokteyl ile başlayacak daha sonra yemeğe geçilecek ve geç saate kadar devam edecekti.
Beş kişilik bir yemek ekibi ve masa, sandalyeleri düzenleyecek ayrı bir ekip sabah erkenden gitmişti. Evde hazırlıklar başlamıştı. Zeynep öğlen gidecek gurubun içindeydi. Yiğit'in evini göreceği için içinde hem heyecan hem merak vardı. Ona ait olan bir yerde bulunacak ve onu tanımasına ışık tutacaktı. onu yakından tanıyıp özel hayatını öğrenmek istiyordu. Şimdiye kadar kimsenin dikkatini çekmek için uğraşmamıştı ama Yiğit farklıydı. Kendisine bakacak biri olduğunu düşünmese de keşke demekten kendini alamadı. İçinden 'hayaller ve gerçekler' dedi. Büyük bir ihtimalle adam zengin bir ailenin çocuğuydu ve okulunu bitirdikten sonra şirketin başına geçmişti. Başka bir senaryo aklına gelmiyordu. kendisi yetimhanede büyümüş ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kızdı. 'O Everest Dağı, ben eteklerindeki tavşan' dedi.
Kendi kafasından senaryolar yazıp inandığı sırada yüksek bir sesle ismi bağırıldı. Yerinden sıçradı. Restoran müdürü tüm hiddetiyle karşısında duruyordu.
"Deminden beri sana sesleniyorum, aklın nerede? Çık hayallerden de işinin başına geç"
"Zeynep toparlanıp özür diledi. Gözleri yanmaya başladı. Kimsenin yanında ağlamazdı ve yine ağlamayacaktı. Arkasını döndüğünde bir damla göz yaşı yanaklarına süzüldü. Kimse görmeden elinin tersiyle sildi. Deminden beri kendini aşağılayıp duruyordu. İşittiği azar tuzu biberi oldu"
Bazen haline, tanımadığı onu terk eden ailesine isyan ederdi. Bugünde onlardan biriydi. Ailesini hiç tanımamıştı. Tanımak istemiyordu. Tek merak ettiği onu neden terk ettikleriydi hem de daha bir haftalıkken.
Yurtta kalırken bazı çocukların aileleri vardı. Durumları kötü olduğu için yurtta kalıyorlardı. Hafta sonları ya onlar ailelerinin yanına gider yada aileleri yurda gelirdi. Zeynep yıllarca belki bir gün benim içinde gelirler diye beklemişti. Yedi yaşına gelene kadar bekledi. Sonra gerçeği kabul edip beklemekten vazgeçti.
O dönem okul müdürü Semih öğretmen ne zaman Zeynep'i yalnız görse yanına gider ona ne kadar güçlü olduğunu bu hayatta tek başına ayakta durabilen bir süper kahraman olduğunu söylerdi. Semih öğretmen hayatın zor hele ki bir yalnız bir kadın için daha da zor olduğunu biliyordu. İlk aikido ile onu tanıştıran yine Semih öğretmen oldu. Kendini koruması için bu savunma sporunu ona öğretmişti. Zeynep'te zamanla kendini geliştirmişti. Öğrendiği bir çok şeyin yanında bunu içinde öğretmenine minnettardı.
Zeynep restoran işlerini yaparken bir yandan da geçmişini düşünüyordu. Gözünden yaşlar akmaması için direniyordu. Arkadaşları on beş dakika sonra servisin kalkacağını haber verdi. Soyunma odasına giderek temiz gömleğini giydi. Boynuna siyah fularını taktı, saçlarını at kuyruğu yaptı. Gözlerine siyah çok yoğun olmayan hafif bir makyaj yaptı. Hazırlanıp hızlıca servise gidip oturdu.
Yiğit'in evine geldiklerinde adeta dili tutuldu. Buraya ev diyerek küçümsemek haksızlık olurdu. Kocaman bir villaydı. Önünde büyük bir süs havuzu ve evi çevreleyen kocaman bir bahçesi vardı. Tıpkı filimler de gördüğü gibi üç katlı bir villaydı. Gelen araçlar evin önünden otoparka çekiliyordu. Her köşede güvenlik kameraları vardı. Ev yirmi dört saat kameralarla izleniyor ve korumalarla korunuyordu.
İçeri girdiklerinde büyük bir avlu vardı. Sağ tarafta üst kata çıkan merdiven, karşıda salon vardı. Girişten gördüğü kadarıyla evin içinin aydınlık olduğu belli oluyordu. Evin içine girmeden doğruca sol taraftaki mutfağa yönlendirildiler. Giriş çıkışlar mutfağın bahçeye açılan kapısından yapılacaktı. Ne çalışanların nede misafirlerin eve girişleri engellenmişti. Yiğit bunu özellikle istemişti. Normalde evini bu tür organizasyonlar için kullanmazdı ama bu özel bir durumdu. Partinin özellikle evinde olmasını istemişti. Yine de kimsenin özeline girmesini istemiyordu.
Ön bahçeye bir çok yüksek ayaklı masa yerleştirilmiş ve süslenmişti. Arka bahçeye yuvarlak yemek masaları yerleştirilmiş, özenle masa ve sandalyeler süslenmişti.
Gelen misafirler ön bahçede kokteyle katılacak daha sonra yemek için arka bahçeye alınacaktı. Keman ve viyolonselden oluşan küçük bir orkestra gece boyunca müzik yapacaktı.
Yiğit saat dörtte eve geldi. Hızla bahçe ve mutfağı kontrol ettikten sonra üst kata odasına çıktı. Bu gecenin bir an evvel bitmesini istiyordu. Evinde bir dolu yabancı insan görmeyi sevmiyordu. Onun için özel olan yerler hep özel kalmalıydı. Birlikte olduğu kadınları bile hiç bir zaman evine getirmemişti.
Önce kısa bir duş aldı. Banyodan çıkıp hemen yanındaki giyinme odasına girdi. Beyaz gömleğini ve üzerine tam oturan siyah takım elbisesini giydi. Çekmeceden uygun saat ve kravatını alıp taktı. Parfümünü sıktıktan sonra gece için hazırdı. Kurulandığı havluyu kirli sepetine atarak odadan çıktı.
Saat beş gibi misafirler gelmeye başladı. Herkes özel arabaları ile gelip anahtarlarını görevlilere teslim ediyordu. Güvenlik en üst düzeye çıkartılmıştı. Davete gelenler ülkenin sayılı iş adamları ve aileleriydi. Davet edilmeyen sadece herkese tehditler savuran mafya bozuntusu Ahmet Günay'dı. Ahmet güçlü bir iş adamıydı ama tüm servetini kirli işler yaparak kazanmıştı. Yiğit ile bir çok defa karşı karşıya gelmişlerdi ama hiç biri bu ihale gibi büyük bir iş olmamıştı.
Davetlilerin tamamı gelmiş Yiğit ve Sarp herkesle tek tek ilgileniyordu. Bir ara yalnız kaldılar.
"Sarp basın işini ne yaptın?"
"Söylediğin gibi yazılı bir açıklama yapmadık ama şu meşhur dedikodu dergisi var ya onu editörü Arzu hanımla ufak bir görüşme yaptım. Kadın senin ismini duyunca kurt köpeği gibi kulaklarını dikti. Ağzımdan da daveti kaçırı verdim"
"Oğlum yazılı açıklama yapsan daha iyiydi. Kadın ayaklı dedikodu makinesi gibi"
"Abi kadın karşıdan geliyor, gülümse"
"Birde davet mi ettin?"
Yiğit sinirlenmişti. Magazin basınına hiç tahammülü yoktu.
"Hayır abi, davet etmesen de geliyor"
Kadın salına salına yanlarına geldi. Sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibi davranıyordu.
"Yiğit bey harika bir parti. Bunu bizden saklamayı düşünmüyordunuz herhalde"
Kadın, Yiğit'in elini tutmuş bırakmıyordu. Yiğit ise içinden kadına küfürler yağdırıyordu.
"En kısa zamanda sizden özel bir röportaj istiyorum. Bizzat kendim geleceğim"
"Arzu hanım elimi bırakırsanız misafirlerimle ilgileneceğim. Röportajı Sarp bey ile yapın. Kendisi benden daha renkli bir kişiliktir"
Kadını Sarp'ın başına attıktan sonra yanlarından ayrıldı. Sarp içinden 'ben bunu hak ettim' dedi. Arzu ortada bırakılmış ve kibarca terslenmiş olduğu için huzursuzlandı. Etrafına bakındı. Kimsenin onu bu düştüğü durumda görmesini istemiyordu. Sarp'a gülümseyip içki alma bahanesiyle yanından ayrıldı.
Saat sekizde herkes yemek masalarına geçmişti. Her şey yolunda gidiyor ve tüm davetlilerin keyfi yerindeydi. Bol sohbetli kahkahalı bir yemek geçiyordu.
Ayka holdingin sahibi Erdal Bey'in eşi Nisa Hanım gülümseyerek Yiğit'e baktı.
"Yiğit Çelikkol bu güzel eve ne zaman bir gelin getirecek?"
Kadın orta yaşın üzerinde cemiyet tarafından oldukça sevilen ve sayılan bir kadındı. Bir çok vakıf ve yardım kuruluşunda aktif görev alıyordu. Her hareketinden asaleti belli oluyordu. Yiğit hafifçe gülümsedi.
"Sizin gibi asil ve güzel bir kadın bulduğum zaman ama biliyorsunuz ki sizlerden çok yok"
Bu iltifatlı kaçamak cevaba kadın kahkaha attı.
"Güzel sözlerle beni atlatmaya çalıştığınızın farkındayım ama sizi sıkıştırmayacağım"
Yiğit kadını elini kibarca öptü ve yanlarından ayrıldı. Tüm gece boyunca masa masa gezmiş, herkesle kısa sohbetler yapmıştı. Gelen misafirler ilgiden oldukça memnundu.
Saat gece yarısını gösterirken son davetli de gitmişti. Dışarıdan gelen masalar hızla toplanıp araçlara yerleştiriliyordu. Sarp Yiğit'in yanına geldi.
"Abi bütün gece konsomatris gibi masa masa gezdik. Ben eve gidiyorum. Var mı benden istediğin?"
Yiğit kolunu Sarp'ın omzuna attı.
"Yok teşekkür ederim"
Dönüp Sarp'ın yüzüne baktı ve karnına hafif bir yumruk attı.
"İyi ki yanımdasın lan"
Sarp gelen yumrukla iki büklüm oldu.
"Ayı yavrusunu severek öldürürmüş. Sağ ol abi"
Yiğit gülerek Sarp'ın ensesine tokat atıp eve girdi.
Herkes gidip ev toplandıktan sonra ev yine eski sessiz ve huzurlu haline döndü. Yiğit ceketini çıkartıp gömleğinin kollarını kıvırdı. Yakasını rahatlattıktan sonra derin bir nefes aldı. Tam istediği gibi bir gece olmuştu. Misafirleri evinden teşekkür ederek mutlu ayrılmışlardı.
Elleri cebinde ikinci kattaki salonun camından diş bahçeye bakarak dolaşan güvenliği izledi. Güvenlik normal haline dönmüştü. Başını iç bahçeye çevirdiğinde sandalyenin üzerinde tek başına oturan Zeynep'i gördü. Bahçe ışıkları yandığı için onu tanımıştı.
Tüm ekibin servisle gittiğini biliyordu. Bu kız neden hala burada diye düşündü. Aşağıya inip bahçeye çıktı. Kızın yanına gitti. "Sen neden hala buradasın?". Sesinde kızgınlık yoktu ama sertti. Zeynep oturduğu yerden cevap verdi.
"Servis beni almayı unuttu. Bende buradan eve nasıl giderim diye düşünüyorum"
"Ne demek unuttu? Olur mu öyle saçma şey?"
Bu defa sinirlenmişti. Bir iş yerinin elemanını unutması diye bir saçmalık olamazdı. Bu affedilir bir suç değildi.
"Ben doğduğumdan beri unutulmaya alışkınım, sorun değil"
Ayağa kalkıp Yiğit'in karşısında durdu. Doğruca onun gözlerine baktı. Yiğit duyduğu cümle karşısında afallamıştı. Bu cümle çok ağırdı ama Zeynep o kadar rahat söylemişti ki gerçekten onun için sorun değil gibiydi.
Yiğit yaşadığı şaşkınlığı daha fazla belli etmek istemedi. Arkasını dönüp eve doğru yürümeye başladı.
"Gel içeri, üşüme daha çok"
Kız sessizce onu takip etti. Eve girdiklerinde Yiğit ona döndü.
"Bu gece burada kalabilirsin. Yarın seni istediğin yere bırakırım"
"Ama..."
"Bu saatte seni götürecek kimse yok ve bende çok yorgunum"
Zeynep burnundan nefes verip "peki" dedi.
"Karnın aç mı?"
"Biraz"
"Benim çok aç. Hadi bir şeyler hazırla da yiyelim"
Lafını bitirip salona doğru ilerledi. Zeynep mutfağın kapısında durmuş hayretle ona bakıyordu. Daha bir saat önce evinde yemekli bir parti veren adam nasıl olur da aç olabiliyor diye düşündü.
Mutfağa girip ne yapabilirim diyerek dolabı açtı. Bu saatte yapılabilecek en iyi yemek menemendi. Yurtta kalırken de gece acıktıklarında mutfağa inip menemen yaparlardı. Aklına bu anı gelince gülümsedi. Dolaptan gerekli malzemeleri çıkarttı. Yumurta, domates ve biberi çıkartıp tezgahın üzerine koydu. Etrafı biraz karıştırıp diğer malzemeleri buldu.
Yiğit mutfağa girip masanın başına oturdu. Zeynep'i dikkatle incelemeye başladı. Oldukça düzgün bir vücudu vardı. Hafif yüksek topuklu ayakkabıları bacak kaslarını ortaya çıkartmıştı. Elindeki mutfak aletlerini ustalıkla kullanıyordu. Ocağın altını kapattıktan sonra üst dolaptan zorlukla aldığı tabaklara menemeni paylaştırdı. Ekmek dilimleriyle birlikte bir tabağı Yiğit'in önüne diğerini de kendi önüne koydu.
Yiğit hafifçe eğilip yemeğin kokusunu içine çekti. Özlediği lezzet muhteşem kokusuyla önünde duruyordu. "Çok güzel kokuyor" dedi. Zeynep tüm dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi. "Afiyet olsun".
İkisi de aç olduğu için tabaklarını kısa sürede bitirdiler. Yiğit uzun zamandır özlediği bu lezzeti keyifle yemiş hatta ekmeği biraz fazla kaçırmıştı. Ayağa kalkıp parmağını kıza doğrulttu
"Eline sağlık ama senin yüzünden neredeyse bir ekmek yedim hem de bu saatte"
Zeynep önce yine ona kızdığını sandı ama iyi bir şey söylediğini sonradan anladı. Mutfağı topladıktan sonra tezgahın üstündeki kahve makinesini gördü. Saat geç olsa bile kahve yapmaya karar verdi. Biraz araştırmadan sonra kahveyi ve fincanları bulup bir tane sade kahve yaptı. Tepsiye koyup salona gitti.
Yiğit koltukta oturmuş ayaklarını pufa uzatmıştı. Elindeki telefonla ilgileniyordu. Bir yandan da ayaklarını çocuk gibi sağa sola sallıyordu. Zeynep hafif sırıttı. Onun kendi evinde, özelinde farklı bir adam olduğunu biliyordu. Yanına gidip kahveyi uzattı. Yiğit yan gözle bir ona bir kahveye baktı. Ayaklarını toparlayıp doğruldu.
"Ben bu saatte kahve içmem"
"Bu saatte yemekte yemezsiniz"
Yiğit kaşlarını kaldırıp başıyla onayladı ve kahveyi aldı. Zeynep'te karşısındaki üçlü koltuğa oturdu. Kendini rahat hissetmediği için koltuğun ucuna oturdu. Yiğit kahvesini yudumlarken onun rahatsızlığını gördü.
"Rahat otur lütfen"
Zeynep aldığı komutla geriye doğru oturup arkasına yaslandı.
"Ailene haber verdin mi?"
"Benim bir ailem yok. Sadece Ayşe var. O da bu saatte uyumuştur"
Aralarında başka bir konuşma geçmedi. Yiğit telefonuna bakmaya devam ederken Zeynep koltukta uyuya kaldı. Onun uyuduğunu gören adam üst kattan yastık ve battaniye getirdi. Eğilip önce ayakkabılarını çıkarttı. Bacaklarını koltuğa kaldırıp başını yastığa koymasını sağladı. Yavaşça üstünü örttü.
Koltuğun yanına çömelip onu inceledi. Yüzüne düşen bir tutam saçı geri itti. Bu gece onu kalbini acıtan iki cümle kurmuştu. Biri unutulmak diğeri aile ile ilgili. Söyledikleri çok iyi bildiği, tanıdığı duygulardı. Onun ne yaşadığını merak etti. Her ne yaşadıysa kabullenmiş ve normalleştirmişti. Söylediği kolay hazmedilir duygular değildi. Kendisi bile yıllarca yalnızlığı kabul etmekte zorlanmıştı. Kadınlar duygusaldı, kırılgandı. Buna rağmen karşısında dim dik duran bir kadın vardı. Etkilenmemek mümkün değildi.
Yiğit ilk defa bir kadından etkilenmişti. Hem de hiç tanımadığı bir kadından. Kendi kendine gülümseyip duygularının saçma olduğunu düşündü. Bu gecenin artık bitmesi için üst kata odasına çıktı.