Sabah erkenden Sarp Ayşe ile buluşmak için evden çıktı. Saat dokuzda Ayşe'nin kapısındaydı. Kapıyı Zeynep açtı.
"Günaydın Sarp"
"Günaydın sokak kedisi. Görüşmeyeli nasılsın?"
"Bu benzetmeyi duyana kadar iyiydim. İçeri gel Ayşe birazdan hazır olur"
Beraber salona geçtiler. Sarp dikkatle evi inceledi. Küçük şirin bir evdi. Tam aile evi denilecek bir tarza sahipti. Minik biblolar, fotoğraf çerçeveleri evi süslüyordu. Sarp'ın içi kıpır kıpırdı.
"Sen ne yapacaksın? Bizimle gelmek ister misin?"
"Tabii ki hayır. Siz baş başa kalın. Benim özel işlerim var"
Ayşe sarı beyaz çiçekli elbisesiyle salona geldi. Sarp gözlerini ayırmadan yüzünde gördüğünden memnun bir gülüşle karşısındaki güzelliğin tadını çıkarttı. Ayşe ne oldu der gibi baktı.
"Çok güzel olmuşsun. Gözümü doyuruyorum"
"Peynir ekmek sözünüzü unutmayın Sarp Bey"
"Merak etmeyin Ayşe hanım biz tuttuğumuz sözlerle ün yaptık"
Kolunu uzattı. Ayşe gülümseyerek koluna girdi. Evden çıkıp arabaya bindiler. Yolda giderken Sarp'ın lüks mü, rahat mı? sorusuna Ayşe Rahat yanıtını verdi. Bu cevap Sarp'ın istediği ve onu mutlu eden cevaptı. Arabayı sahile doğru sürdü.
Kumsala yakın baraka gibi bir yapının yanına arabasını park etti. Ayşe'nin kapısını açtı. Ayşe şaşkınca etrafı inceledi.
"Görünüşe aldanma içeride harika lezzetler var"
Barakaya girdiklerinde Ayşe içerisinin dışarıdan daha bakımlı olduğunu gördü. Beyaz masaların yanında renkli sandalyeler vardı. Her masa taze kır çiçekleri ile renklenmişti. İçerisi biraz nostaljik biraz moderndi. Sarp Ayşe'nin içeriyi incelemesini seyretti. Bugün onu izlemeye doyamayacaktı. Kızın arkasından omuzlarını tuttu. Kulağına eğildi
"Beğendin mi?"
"Bayıldım. Ne kadar güzel bir yer. İnsanın içini ısıtıyor"
Ayşe'de Sarp'ın içini ısıtmaya başlamıştı. Deniz gören masalardan birine oturdular. Genç bir kız çay termosunu ve bardakları getirdi.
"Hoş geldin Sarp abi. Sende hoş geldin abla"
"Hoş bulduk Mavi, nasılsın, her şey yolunda mı?"
"Bildiğinden farklı değil"
Kız yanlarından ayrıldığında Ayşe gülümseyerek Sarp'a bakıyordu.
"Mavi burayı işleten ailenin kızları. Deniz aşığı bir çift oldukları için kızlarına Mavi ismini vermişler. Biz onunla iyi anlaşırız. Bazen beraber kahvaltı yaparız"
"O zaman sık sık buraya geliyorsun"
"Hayır maalesef çok sık gelemiyorum. Bugün buraya gelmeyi çok istedim. Sen rahat bir yer seçince çok mutlu oldum"
"Sormana gerek yoktu"
"Vardı"
Ayşe gülümserken Sarp çayları doldurdu. Biraz sonra Mavi kahvaltılıkları getirdi. Küçük tabaklar içinde bir sürü yiyecek vardı. Yanında da daha dumanları üzerinde, mis gibi kokan kızarmış ekmek. Ayşe'nin gözleri kocaman açıldı.
"Aman tanrım bu görsel bir şölen"
Beklemeden yemeye başladılar. Ayşe'yi mutlu etmek Sarp'ın çok hoşuna gitti. Mutluluğunu gizlemeden doğruca gösteriyordu. Rahattı, kendini beğendirme çabası yoktu, aklından geçeni söylüyordu.
Kahvaltı bittiğinde ikisi de masanın iştah açıcı görüntüsü yüzünden çok yemişti. Sarp sırtını sandalyeye yasladı, derin bir nefes aldı.
"Hadi gel kumsalda yürüyelim. Bu yediklerimizi eritmemiz lazım. Sonra gelir kahve içeriz"
"Harika fikir hadi hemen gidelim"
Kumsala indiklerinde ikisi aynı anda ayakkabılarını çıkartmak için eğildi. Göz göze gelip gülümsediler. Yan yana kumsalda yürümeye başladılar. Kumların yumuşak ve serin taneleri ayaklarını rahatlatmıştı. Ayşe arada ayaklarını suya sokuyordu.
Ayşe hınzır bir sırıtışla Sarp'ın iki adım gerisinde kaldı. Tam ayağıyla Sarp'a su atacaktı ki "Sakın o aklından geçeni yapma" uyarısı ile kaldı. Dudağını büktü "Nereden anladın?" dedi. Sarp elleri cebinde Ayşe'ye döndü "Yüzündeki muzur gülümsemeden küçük hanım. Yaramazlık yapacaksan mimiklerini kullanmaman gerekiyor".
Ayşe gözlerini kısıp dudaklarını kabartınca Sarp kahkaha attı. Yorulmuşlardı. Kumsalın ortasındaki kayaya yan yana oturdular. Kaya küçük olduğu için oldukça yakınlardı.
Ayşe etrafa bakarken Sarp ona bakıyordu. Ayşe başını çevirdiğinde burun buruna geldiler. Sarp'ın gözleri kızın gözleri ve dudakları arasında gidip geliyordu. Nefeslerini hissediyorlardı. Sarp'ın deli gibi onu öpmek istiyordu. Ayşe ise heyecandan neredeyse oturduğu yerden düşecekti. Elleri terlemeye başladı. İçinden onu öpmek gelse de bunu yapıp yapamayacağından emin değildi. Aklına ilk gelen şeyle "sözün" dedi. Sarp'ın sinirle çenesi gerildi. "Ben o söz veren aklıma sıçayım" diyerek deli gibi öpmek istediği dudaklardan uzaklaştı.
"Bundan sonra söz verirken iki kere düşüneceğim. Hele ki sana söz veriyorsam beş kere düşüneceğim"
Ayşe kıkırdamaya başladı. Sarp ona ters bakınca gülmemek için dudaklarını bastırdı ama gizleyemiyordu. Sarp daha fazla oturamadı, ayağa kalktı.
"Hadi kalk gidip kahve içelim. Unutturma benimki zift gibi acı olsun"
Elini tutması için kıza uzattı. Ayşe önce eline sonra Sarp'a baktı.
"Bu da mı sözü bozuyor?"
Ayşe gülümseyerek "hayır" dedi. Geldikleri yolu parmakları birbirine kenetli olarak geri döndüler. Kahvelerini içip sohbet ettiler. Ayşe'nin her gülüşü Sarp'ın ona daha da hayran olmasını sağlıyordu. Menekşe gözlerinden kendini alamıyordu. Ayşe bu bakışlardan arada utansa da hoşuna gitmişti.
Öğleden sonra Sarp onu evine bıraktı.
"Benimle kahvaltı yaptığın için teşekkür ederim"
"Benim için çok özel ve güzel bir gün oldu. Bende teşekkür ederim"
Parmak ucunda uzanarak Sarp'ın dudağının hemen yanından öptü. Sarp derin bir nefes alıp verdi. Yüzündeki çapkın ve oldukça memnun gülüşle arabasına doğru yürüdü. Yürürken bir yandan da kafasına vuruyordu.
Zeynep kapıyı açtı.
"O niye kafasına vuruyor?"
"Anlatırım"
Ayşe kahkahayla eve girdi.
******
Pazartesi sabah kızlar erkenden hazırlanıp evden çıktılar. Soyunma odasında üstlerini değiştirip görev yerlerine dağıldılar.
Zeynep insanlarda bir gariplik sezdi ama ne olduğunu anlayamadı. Herkeste ona karşı bir mesafe ve resmiyet vardı. Masaları kontrol ettiği sırada restoran müdürü onu yanına çağırdı. Sarp adamı sözleriyle bir güzel benzetmişti.
"Zeynep hanım kusura bakmayın çok ciddi bir hata yapmışız. Yaptığımızın özrü olmaz biliyorum ama affetmenizi rica ederim. Yiğit Çelikkol Sarp Bey vasıtasıyla bizi uyardı. Sizin güvenliğinizi onlar sağlamış ve sizi evinize bırakmışlar"
Zeynep adamın söyledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Müdürün bu söyledikleri ne zaman olmuştu. Yiğit onun hakkını savunmuş ve bu adamı karşısında mum etmişti. Akşam onu korumakla kalmamış birde insanların gözünde önemli bir yere oturtturmuştu. Müdürün konuşmayı zoraki yaptığını fark etmesine rağmen bunu önemsemedi.
"Rica ederim müdür bey bir hata oldu Yiğit Bey'de bana yardımcı oldu. Problem kalmadı"
İşinin başına döndüğünde Yiğit'e bir teşekkür borçlu olduğunun bilincindeydi. Sabah ondan teşekkür beklemediğini söylemiş olsa da Zeynep tekrar Yiğit'i görmek için bahane yaratmıştı. Bugün mesaisi erken bitiyordu. Çıkışta şirkete gidip teşekkür edecekti.
Saat beşte işten çıktığı gibi Çelikkol Holding'e gitti. Restoran ile arası uzak olmadığı için kısa sürede varmıştı. Şirketin kapısında Yiğit'in arabası ve yanında bir kaç koruma vardı. Arabanın biraz uzağında bekledi.
Yiğit ve Sarp kısa bir süre sonra kapıdan çıktılar. İki adam tüm ihtişamıyla merdivenlerden indi. Zeynep'i ilk fark eden etrafı sürekli kolaçan ettiği için Sarp oldu.
"Abi birisi seni özlemiş galiba"
"Ne işi var bu kızın burada?"
Yiğit Zeynep'in yanına geldi
"Zeynep?"
"Şey Yiğit bey ben teşekkü..."
Zeynep cümlesini bitiremeden silah sesleri duyulmaya başladı. Yiğit kızı tuttuğu gibi "yere yat" diye bağırdı. Zeynep arabanın yanında yere kıvrılmış, ellerini kulaklarına kapatmış korkuyla titriyor ve ağlıyordu.
Yiğit belinden silahını çıkartmış adamları ile beraber onlara ateş açan arabanın arkasından ateş etmeye başlamıştı.
Saldırgan araba hızla uzaklaştı. Yiğit aramasının berbat olmuş haline bakıp küfretti. Sarp'a polise telefon etmesini söyledi. Zeynep'in yanına gelip eğildi. Bir elinde silahı hala duruyordu.
"Zeynep hadi kalk. Geçti her şey, korkma"
Zeynep gözlerini açtığında Yiğit'in elindeki silahı gördü tekrar gözlerini kapatıp ağlamaya başladı. Yiğit lanet olsun diyerek silahı yerine yerleştirdi.
"Zeynep... Zeynep hadi kalk"
Zeynep hıçkırarak ağlıyordu. Çok korkmuştu ve bir türlü sakinleşemiyordu. Kızın bu hali Yiğit'i çok üzmüştü. Ona sarılıp başını göğsüne yasladı. Sakinleşmesi için saçlarını okşadı.
"Şşt tamam geçti, ağlama artık. Korkma bitti"
Zeynep'in hıçkırıkları yavaş yavaş azaldı. Nefesi biraz düzene girdi. Sarp yanlarına geldiğinde Yiğit oturduğu yerden ona baktı.
"Sarp, Zeynep'i güvenli bir yere götür. Ben polis ile konuşacağım"
"Tamam abi merak etme"
Zeynep'i kolundan tutarak kalkmasına yardımcı oldu
"Gel bakalım bıdık seni korumamız lazım"
Zeynep hiç sesini çıkartmıyordu. O kadar korkmuştu ki ne denirse yapıyordu.
Yiğit'in beklediği olay olmuştu. Saldırı kendisine yapılmıştı ama yanında Zeynep olması canını sıktı. Vurulabilirdi, ölebilirdi. Eğer Zeynep'i fark ettilerse bir sonraki hedef bile olabilirdi. Bu düşünceler Yiğit'in daha çok sinirlenmesine neden oldu. Bu dönemde Zeynep'i çok iyi koruması gerekiyordu. Onun yüzünden masum bir kızın başına bir olay gelmesini istemiyordu.
Arabasının etrafında dönüp inceledi. Arabanın bir çok yerinde kurşun delikleri vardı. Bir kez daha küfretti. Adamlarını yanına çağırıp herkesin iyi olduğuna emin olduktan sonra içi rahat etti. Her ne kadar kendisini korumak için yanında olsalar da onlarında zarar görmesini istemiyordu.
Polis geldiğinde olayı ve önceki tehdit mektuplarını anlattı. Artık işin içine polis karışmıştı. Karşı tarafın hamleleri kısıtlanmıştı. Yine de tedbiri elden bırakmayacaktı. Gündüz şehrin göbeğinde silahlarını kullanmaktan çekinmeyen bu adamlar her an yeni bir kötülükle karşısına çıkabilirlerdi. Bu adamların ne zaman ne yapacağı belli olmazdı.
Polis merkezinde ifadesini verdikten sonra eve doğru yola çıktı. Bu kadar aksiyon ve sinir yormuştu. Bir an önce evine gidip rahatlamak istiyordu. Bir yandan Zeynep'i düşündü. Kızın yaşadığı korku her halinden belli oluyordu. Hıçkırıklarına engel olamayıp çok zor sakinleşmişti. Elindeki silahı gördüğündeki hali gözlerinin önünden gitmedi. Belli ki ilk defa silah görmüştü. Sırf görmekle kalmamış birde neredeyse hedef tahtası olacaktı.
Eve gidip üzerini değiştirdikten sonra onunla ilgilenmeye karar verdi. Nasıl olsa Sarp onu güvenli bir yere götürmüştü. Acele edilecek bir durum yoktu.
Yorgun bir halde eve girdiğinde karşısındaki manzara karşısında donup kaldı.
"Senin ne işin var burada?"
"Sarp getirdi"
"Sarp... O nerede?"
"Salonda"
Yiğit, Zeynep'i pas geçip hızlı adımlarla salona geldi. Sarp'ı yakasından tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. Sarp hiç bir zaman Yiğit'e karşılık vermezdi. Sırtının acısıyla sadece yüzünü buruşturdu.
"Ulan ben sana kızı güvenli bir yere götür dedim. Evime götür mü dedim?"
"Abi bildiğim en güvenli yer burası. Birde polis merkezi. Oraya götüremeyeceğime göre"
"Senin sivri zekana sıçayım"
Yiğit, Sarp'ın yakasını bıraktı ama hala sinirden kuduruyordu. Bunu Sarp değil de başka biri yapmış olsaydı kesin bir yerleri kırılmıştı.
Bu kızı ihaleye kadar koruması gerekiyordu. Duruma bakılırsa bu süre boyunca evinde beraber yaşayacaklardı. Yiğit salonun içinde söylenerek volta atıp duruyordu. Sarp ağzını açıp bir şey söyleyecek oldu ki Yiğit parmağını kaldırıp onun konuşmasına izin vermedi.
"Yarın ilk işin kızın evinden bir kaç parça eşyasını aldırtıp buraya getiriyorsun ve daha fazla sinirimi bozmadan siktir olup gidiyorsun"
Sarp, Yiğit'in sinir düzeyinin farkındaydı, o nedenle sesini çıkartmadan evden ayrıldı. Sarp, Yiğit'in bir hafta Zeynep ile yaşamasının ona iyi geleceğini düşünüyordu. Bir çok güvenli yer olmasına rağmen Zeynep'i özellikle bu eve getirdi. Zeynep'in Yiğit üzerindeki etkisini bilmeyerek.
Zeynep salona geldiğinde Yiğit karşısına oturmasını işaret etti. Yine koltuğun ucuna oturmuştu. Kendini rahat hissetmediği zaman hep bunu yapıyordu. Yiğit bu sefer bu ayrıntıyı önemsemedi.
"İyi misin?"
Bu soru karşısında Zeynep'in gözleri doldu. Bir damla yaş yanağına süzüldü. Yaşadığı korku dolu anları hatırladı. Aslında hiç aklından çıkartamamıştı.
"Ben çok korktum. Hayatımda hiç silah görmemişken ateş arasında kaldım"
Yiğit yüzünü buruşturdu. Yetmiyormuş gibi elindeki silahla burun buruna gelmişti.
"Haklısın. Tüm bunların nedeni haftaya yapılacak olan bir ihale. Bugün yanlışlıkla hedef oldun. Bir daha ki sefere bu kadar şanslı olmayabilirsin. Bu nedenle ihaleye kadar burada benimle yaşayacaksın. Güvenliğin için"
Zeynep oturduğu yere çivilenmiş gibi gözünü kırpmadan duruyordu.
"Ama benim bir işim bir hayatım var. Beni buraya kapatamazsın. Ben çalışmak zorundayım. Sizin ihaleniz beni ilgilendirmez"
"YETER"
Yiğit'in sabrı taşmıştı. Ayağa kalkıp kızın üzerine yürüdü.
"Ben senin hayatını kurtarmaya çalışıyorum sen kalkmış bana aptal işinden söz ediyorsun. Canın mı önemli para mı? Önce buna karar ver. Kapı orada ne istersen onu yap"
Zeynep'in başında adeta kükremişti. Onun gözlerindeki karanlığı gören Zeynep daha fazla bakamayarak başını öne eğdi. Gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Bir gün içinde bu kadar korku çok gelmişti.
Yiğit bağırdıktan sonra yukarı çıktı ve gece boyunca inmedi. Zeynep oturduğu koltukta saatlerce ağladıktan sonra uyuya kaldı.
Yiğit odasına çıktığında odanın içinde dolanıp durdu. Bir türlü siniri geçmiyordu. Zeynep kendisi yüzünden hedef olabilirdi. Bu ihtimal onu delirtmeye yetti. Tek başına savaşmak kolaydı ama yanında bir kadın olması onu zayıflatırdı. Zeynep'in sözünü dinleyip dinlemeyeceğini bile bilmiyordu. Onu tanımıyordu.
Odanın içinde dolanarak rahatlayamayacağını anlayınca duşa girdi. Su ona her zaman iyi gelmişti. Soğuk suyu açıp bir süre akan suyun altında durdu. Gerçekten de vücudunun gevşediğini hissetti.