Amelia okula girip sıraya oturmuştu. Önünde her öğrenci için önceden oraya konulmuş 2 tane kalem ve silgi vardı. Sınav vakti geldiğinde herkes gibi o da sayfaları önündeki kitapçığın ilk sayfasını çevirmişti. Sınav a girmeden önceki ruh halinin iyi olmamasının a rağmen sınavı beklediğinden epey iyi geçmişti. Bu yüzden çakırkeyif bir şekilde sınavını bitirdikten sonra kitapçığını orada ki görevliye vererek okulun bahçesinde diğer sınıf arkadaşlarını bekledi. Onlar da peş peşe çıktıktan sonra hepsi beraber okulun kapısından sevinç nameleri ile çıktılar. Yaklaşık olarak 20 kişi kadardılar ve her birinin elinde farklı şeyler getirmiştiler lakin bardak getirmeyi unutmuştular yada o kadar heyecanlıydılar ki direk şişeleri aldıkları gibi ağızlarına götürüp yanındaki arkadaşına veriyorlardı. Hava kararmaya başlayınca aynı şekilde soğumaya da başladı. Bu yüzden zar zorda olsa sarhoş kafayla büyük bir kamp ateşi yaktılar. Amelia ise ateşin dibinde yüksek bir ağaç kavuğuna çıkmış bağıra bağıra şarkı söylüyor ve sesine uyacak derecede saçma hareketler yapıp diğerlerini eğlendiriyordu. Derken diğer sarhoş olan sınıfındaki erkekler Amelia ya diğerlerinden daha da fazla yaklaşıp onu huzursuz etmeye başlayınca Amelia daha fazla bağırıp:
-EH AMA! NE SİZİN DERDİNİZ BE AYYAŞ HERİFLER!
Bu ses hemen onların bulunduğu parkın üst tarafında henüz arkadaşlarıyla bara gitmek üzere olan William' a kadar geldi. Sesi tabiki hemen tanıdı. Çünkü Amelia genelde ona hep bu ses düzeyinde konuşurdu sinirlendiğinde.
Arkadaşlarını bırakıp hemen aşağı yola doğru koştu. bir de ne görsün ki az ilerdeki bir düzlükte 20 kadar genç birbirlerine girmiş kimse kime vurup kaçtığını bilmeden hareket ediyor şişeler havada uçuşuyor. O kalabalığın arasında Amelia yı gördüğü gibi hemen yanına doğru koştu ve ona doğru hamle eden 4 kişiyi elinden geçirdi. Wiiliam ın gelişiyle ortalık birden sessizleşti.
-Benim ile geliyorsun!, diye Amelia yı elinden tuttuğu gibi götürdü. Aslında sürükledi demek daha doğru olurdu çünkü Amelia kimin gelip elinden tuttuğunu fark edemeyecek kadar kendinde değildi. William'ın ceketini omuzlarındaydı. Baya bir sessizlik içinde yürüdüler. Sonunda sessizliği Amelia bozdu ona yaslanarak yürür halde:
- hani çıkmayacaktın bir daha karşıma?
- Ben değil sen benim karşıma çıktın.
- Tamam işte bırakıp gitseydin beni ya.
- ...
- William neden böyle yapıyorsun?, diye sessiz sessiz ağlamaya başladı.
- Ne yapıyorum?
- ...
- Çok sarhoşsun Amelia lütfen konuşma olur mu?
-Beni eve mi bırakacaksın?
-Evet eve bırakacağım ki baban da görsün bu rezilliğini.
-Hayır eve gitmeyeceğimi babama da söyledim zaten.
- Ne dedin? Babacım ben akşam zil zurna sarhoş olup ortalığı ayağa kaldıracam ve sokakta kalıcam mı dedin?
-Joseph lerde kalıcam dedim.
William koca bir kahkaha attı. Sonra durdular.
-Senin kahkahanı duymayı özlemişim William
William Amelia nın suratını avucunun arasına aldı ve ay ışığı ile parlayan gözlerinin içine bakarak:
- Sevdam o çocuk gözlerinden uyku gibi akıyor Amelia.
Bunu duyan Amelia 6 ay önce ki olsaydı hemen inkar etmeye bağırıp çağırmaya hatta kaçmaya çalışırdı. Lakin o hiç bir şey yapmadı, sadece ona baktı ve gözleriyle onayladığını anlatmaya çalıştı. Sonunda yol boyunca yürüdüler ve Amelia biraz daha açılmaya başladı. Artık eve yaklaşmışlardı. Sonunda bahçenin kapısına geldiklerinde Ameli ona yalvarır gibi baktı eve gitmek istemiyordu. William bunu anlamış olacak ki başını 2 yana salladı ve ardından
-İyi geceler, dedi
Bir kaç saniye sonra Amelia tekrara arkasına dönüp onun yanına geldi ve
-Babama anlatacak mısın?
-Neyi?
-Biliyorsun işte!
-Yok anlatmam lakin yanlışlıkla ağzımdan kaçırırsam eğer tabi kötü olur.
Amelia ona bıkmış gözlerle bakıyordu.
-Ne istiyorsun?
-Zamanı geldiğinde öğrenirsin, tekrardan iyi geceler!
Amelia hala yerinde sabit kalınca onu kolundan tutup malikanenin kapısına kadar götürdü. Amelia ayılmıştı ama tam olarak değil. Şimdi William onu orda bırakıp gitseydi Amelia da eve girmemiş olsaydı sıkıntı olurdu. En iyisi işi garantiye almaktı. Kapıya kadar geldiler ve William zile bastı. Kapıyı açan hizmetçi:
-Bay Thomas ta hep sizi soruyordu. Buyurun içeriye geçin de haber vereyim.
ve beraber içeriye girdiler. Amelia William ın babasına bir şeyleri söyleyeceğinden korkuyordu. Sessizce yanına gelip kolunu arkadan kavradı ve:
-Tamam ne istiyorsan yapıcam yeter ki babama anlatma.
-Ne istersem mi?
-Evet Allah'ın cezası ne istersen.
-Harika o zaman benim burada başka bir işim kalmadı.
hizmetçinin biri kapıların birinden çıkıp:
-Bay Thomas sizi bekliyor efendim, dedi
sonra William da Amelia ya dönüp :
- Merak etme ağzımdan hiç bir şey kaçırmıycam sadece hal hatır sormak için. Malum ne kadar zaman oldu görüşmeyeli.
....................................................
Ertesi gün güneş doğmuştu. Amelia uyandığında kendini çok yorgun hissediyordu. Hala dünün yorgunluğunu atamamıştı üzerinden. Dün akşam hoş şeyler yaşanmamıştı aslında aklında o zamana dair hiç bir şey yok lakin kötü geçtiğini hatırlıyordu. Hatırladığı tek şey William'ın onu alıp götürdüğü zamandı. Onun ceketini almıştı ve eve gelince de vermeyi unutmuştu şimdi hala sırtındaydı. Onunla beraber uyumuştu.
-Ah vermeyi unutmuşum ,dedi aynadan kendine bakınca yatağından.
-Neyse bir daha ki geldiğinde veririm dedi kendi kendine. Sonuçta artık aylarca gelmemezlik yapmaz herhalde. Arada bir kırgınlık kalmadı diye düşününce dün geceye dair bir ayrıntıyı hatırladı birden bire
-Sevdam o çocuk gözlerinden uyku gibi akıyor Amelia.
bu söylediği lafın anlamını şuan idrak ediyordu. Onu sevdiğimi mi düşünüyor? yoksa haklı mı? ben onu gerçekten seviyor muyum? o yüzden mi gelmediği süre zarfı içerisinde bu kadar mutsuzdum? ve en önemlisi de William o bu lafına hiçbir olumsuz tepki vermediğimi gördükten sonra eve geldi yani bir nevi ona seni seviyorum demiş mi demek oluyor bu?
Amelia bir yandan kıyafetlerini giyinirken bir yandan da bunları düşünüyordu
...............................
Amelia sınava gireli 1 ay olmuştu sonuçların açıklanacağı gün ise bugündü. Bütün arkadaşları bugünü beklerken kendisi için sıradan bir günden ayıran hiçbir özelliği yoktu. Çünkü isterse en iyi öğretmenlik okulunu kazansa bile gidemeyeceğini biliyordu. Babası onun muallim olup çalışmasını istemiyordu. Ömür boyu bir evde 4 duvar arasında kalıp çocuk büyütmesini ve kocasını beklemesini istiyordu sanki. Geçen gün babasından gizli bir üniversite listesi yaptı diye kavga ettiler ve babası ona:
- Bu senin hayatın değil bu kararları sen veremezsin!, diye onun suratına baka baka böğürdü. Bu nasıl bir cümleydi böyle. Ne demek senin hayatın değil!
- Ben kendim dışında kimse için yaşayamam ki. Bu çok ağır bir şey, diye söylendi kendi kendine.
Bugünde Amelia William ın ceketini götürmek için kaldığı yatılı okula gidecekti. Aslında ilk defa böyle bir şey yapcaktı. Hem belki onunla biraz konuşunca morali yerine gelirdi. Bu yüzden kahvaltıdan sonra arabacıya okulun adını söyledi ve oraya doğru gitmeye başladılar.
William'ın her hafta içi kaldığı okul yurdu geniş bir arazi üzerindeydi. Bina uzun katlı değil ama genişlemesine büyüktü. Ve okulun dışında öğrencilerin antrenmanlarını yapacağı şekilde dizayn edilmişti. Aslında çok karanlık gelmişti Amelia ya okulun içine girip gördüğü ilk görevliye ziyaretçi olduğunu ve William'ı nasıl görebileceğini sordu. Görevli onu hemen ziyaretçi bekleme odasına aldı ve biraz beklemesi gerektiğini söyledi. Okulun içi de dışı kadar iç karartıcıydı. Gerçekten burada mı yaşıyordular diye düşündü getirdiği şeyleri oda daki masaya bırakırken. Babası onun William'ı ziyaret edeceğini öğrendiğinde onun için önceden hazırlattığı askeri kıyafeti de verdi. Sanırım yemin törenlerinde falan giyecek diye düşündü. Ayrıyeten kendisi de onun için onun en sevdiği kıymalı börekleri mutfaktan aşırıp bir kaba koyarak getirdi.
Bir süre daha bekledikten sonra da William kapıdan içeri girdi. Biraz şaşkın ve hüzün karışımı bir duygu vardı ifadesinde.
-Hoş geldin.
-Hoş bulduk.
Amelia şaşırmıştı biraz onu ilk defa bu kadar resmi görüyordu. Evet aslında hoş geldin lafının resmi bir yanı yoktu lakin William söyleyince biraz öyle durdu. Normalde asla kibar veya resmi davranmazdı Amelia ya( attan düşmediği durumlar hariç). kısa bir sessizliğin ardından William lafa başladı.
-Niye geldin? Bir şey mi oldu?
- Hayır bir şey olmadı. Gelemez miyim?
- Hayır gel tabi ki de.
gülüştüler.
- Ceketini vermeyi unutmuşum. Onu getirdim, birde babam senin için yeni bir takım diktirmişti.
- Teşekkür ederim.
- Bide bence en önemlisi , dedi ve kabı yukarda tutup allamaya başladı:
- KIYMALI BÖREK1, Bu davranışı bulunduğu ciddi ortamda biraz saçma durdu keşke yapmasaydım diye düşündü fakat William' ın her zaman ki gibi güldüğünü görünce rahatladı.
-En bi çok sevdiğim ( bu laf aslında Amelia ya aitti)
-Evet en bi çok.
- Karşılıklı sandalyelere oturdular:
- Buraya gelmemde bir sakınca mı var?
- Hayır hatta sık sık gel. Beğendin mi burayı?
- Ne yalan şöyleyim çok iç karartıcı bence. Yani ne biliyim bahçede çiçek yok safi kocaman kocaman ağaçlar, insanlar gülmüyor, herkes silah taşıyor, odanın içinde kendini görebilmen için bir ayna bile yok...
orda durdu. çünkü bu söylediklerinin kabalık olduğunu şuan anlamıştı.
- Niye durdun?
- Kusura bakma benim dilimin kemiği yok.
- hayır aslında benim hoşuma gitmişti.
- Hoşuna mı?
- evet, ikimizin de ne kadar farklı dünyadan olduğumuzu gördüm bir kere daha.
- hayır öyle değil!
- öyle Amelia. Ben burada olmaya mecburum.
Amelia ayağa kalktı ellerini bağdaştırıp kaşlarını çatarak ona baktı.
- Ben o sarayda bir esir gibi yaşamaktansa, bu zindanda kendi kaderini yazan kişi olmayı isterdim.
William bir süre ona bakıp acı acı gülümsedi, Amelia birden oturduğu yere tekrar kendini bırakıp başını kucağına indirerek:
- Asla bir muallim olamayacağım.
William onun bu halini görünce oturduğu yerden kalkıp Amelia nın yanına geldi ve eli omzuna atıp onun kendisine bakmasını sağladı.
- Ne oldu ? diye sordu William.
-Babam okul seçmeme izin vermiyor. İhtiyacın yok seni saçma bir hayal için o kadar uzaklara götürmem. Bunu benim iyiliğim için istiyormuş ben üzüleyim diye değilmişmiş.
-ŞŞŞ tamam diye onu teskin etti William aynı zamanda başını çenesinin altına koyup kendisine yasladı.
- Ben babanla konuşurum.
- Bunun hiç bir faydası olmaz.
- Baban benim lafıma senin lafından çok daha fazla itibar ediyor. Üzgünüm ama böyle .Diyerek onu biraz rahatlatmaya çalıştı lakin Amelia:
- Bu öyle bir konu değil işte.
-Amelia, sen 18 yaşına geldiğinde evelenip hemen peş peşe 3 çocuk doğurup evde ki tek amacı kedi gibi aynı kaderi paylaşacak çocuklar yetiştirecek bir kadın değilsin. Sen özgür olmayı hak ediyorsun. bu kadar kolay pes etme.
-Başka ne yapabilirim ki?
- bu nu sen mi söylüyorsun? Sen ki girdiği her bataktan alnının teriyle kurtulmuş zeki ve hırslı bir kızsın. Bundanda kurtulacaksın tabi ki.
-Ama başka bir çıkış yolu bulamıyorum ki. Hem ...
- Evlen benimle!
-?!?!
- Evet Amelia buldum işte. Evlen benimle. İstediğin bir evde yaşarız, hem babanda karışamaz artık o zaman, ben senin üniversite okumanı sağlarım, hem sadece senin istediğin kadar çocuk yaparız.
- yok artık William! ben de seni ciddiye alıp dinliyorum.
- Ama neden?!
- Nedeni şu ki: erkekler seni terk eder lakin kariyerin asla!
- Gene mi şu konu Amelia sana yüz kere anlattım...
-Ben gidiyorum sana hoşça kal.
Dedi ve çıktı Amelia. William ise arkasından baktı ve
- Evet gene normale dönebildik sonunda dedi.
........................................................
Yaz artık yavaş yavaş İngiltere'yi terk ediyordu. Sıcacık güneşli havalar artık yerini gitgide artan soğuk havaya ve poyraza veriyordu. geceler daha bir uzun gündüzler daha bir kısaydı. Ağaçlar yavaş yavaş yaprak dökmeye başlamıştı bile. sokakta satılan dondurmalar yerine artık sıcak çay satılmaya başlanacaktı bir kaç gün sonra. Ormanda öten kuşlar ın cinsi bile artık değişmiş olacaktı. Tüm bunlar bir çok insana kötüymüş gibi gelse de Amelia nın en bir çok sevdiği şeylerdi. Kışın şömineyi yakar sallanan sandalyenin üstünde elinde kahve kitap okumak şu hayattan en çok zevk aldığı şeydi. Yazın çok sıcak olduğundan bunu yapması imkansızdı. Neyse ki İngiltere'nin yazları kısa sürüyordu. Gene bir kış sabahı Amelia yorganlarının üstünden atabildiği bir gün kahvaltıya hazırlanıyordu. Hayatında hiç bir şey değişmemişti. Her şey tam da tahmin ettiği gibi gidiyordu. Babası ile eskisi gibi samimi değildi. Okul mevzusundan sonra onunla iletişimi mümkün mertebe kesmiş aynı ilgiyi William' a vermişti. Artık 22 yaşındaydı. Artık bir şeyleri daha iyi görüp kavrıyordu. Kime nasıl davranacağını kime inanıp inanmayacağını artık biliyordu. kısacası çocukluğu bırakmış biraz büyümüştü. ama sakın bundan William'a pay çıkar mayın . William ile ilişkisi aslında pek değişmedi onun yanında hep çocuk kalıyordu. William da durumdan şikayetçi değildi. O nu bu denli cıvıl cıvıl görmek mutlu ediyordu.
William da artık 24 yaşındaydı. askerlik görevine başlamış ve artık eskisi kadar sık gelemiyordu Jones ların malikanesine. Lakin iletişimleri gene aynı samimiyette devam ediyordu. O şehir dışındayken Amelia ile mektuplaşıyorlardı. Bazen Amelia nın sinirlenip William a olan mektuplarını kestiği oluyordu. Yani uzak mesafede bile devam ediyordu bu naz kaprisleri. Bay Thomas ise her zaman William dan övgüyle ve gururla bahsederdi. Askerlik mesleğini bırakmış olmasına rağmen hala bağlarını bazı yerlerde devam ettirmekte ve William ı onlarla tanıştırmaktaydı.
Gene bir pazar sabahı kahvaltı masasında Amelia babasından hiç beklemediği bir haber aldı:
-William seni bu akşam katılacağı bir baloya davet etmek istediğini söyledi.
Amelia ağzına götürmekte olduğu portakal suyunu ağzından ve burnundan püskürttü ve öksürerek:
-WİLLİAM BURADA MI?! diye sordu.