3-Yangın

1802 Words
Bazı tercihlerimiz bizi iyiye de kötüye de sevk edebilirdi. Ben şu an sevdiğim adamı seçtiğim için mutluydum ama içimde hala anlam veremediğim bir sıkıntı vardı. Mutlu olmam gerekmiyor muydu? Arabanın şoför koltuğunda oturan adama baktım. Onun bana aşık olduğunu biliyordum, ben de ona aşıktım ama… Devamını getiremiyordum. Atalay elimi tutup dudaklarına götürdü. Uzun bir öpücük kondurup daha da bırakmadı. Babama çektiğim rest sonucu evliliğimize izin vermek zorunda kalmıştı. Artık resmi olarak düğün hazırlıklarımız başlamıştı. Ben Atalay için ölmeyi dahi göze almıştım. O an babam sorun çıkartmaya devam etseydi, gözümü kırpmadan kendimi öldürürdüm. Babamın bana kıyamayacağını biliyordum. Vazgeçmeyeceğimi bildiği için izin vermişti yoksa ölse dahi izin vermezdi. Atalay müziğin sesini kısarak “Her şey tamam mı? Kısa bir kaçamak yapsak baban kızar mı? Zaten iki güne karım olacaksın,” dedi. Zaten babamın bazı istekleri vardı, onları Atalay’a söylemem gerekiyordu yoksa evlensek bile sorun çıkartmaya devam edecekti. “Kaçamak yaptığımızı bilmediği sürece sorun yok,” dediğimde göz kırptı. Babam hala onlara güvenmiyordu. Her an biri, bir şey yapacak diye düşünüyordu. Atalay’ın babası Tayfun Amca bana da iyi bir izlenim vermemişti ama eşimin babası olduğu için ona saygıda kusur etmezdim. Çok nezih bir mekâna geldiğimizde Atalay hemen inip kapımı açtı. Ona gülümseyerek baktım. Bu centilmen halleri beni mutlu etmişti. Otuz iki diş sırıttım. Frikik vermeden indiğimde elini uzattı. Ellerimizi kenetledik. İçeriye girdiğimizde Atalay’ı tanıdıkları için bizi en güzel yere aldılar. Benim oturmama yardım ettikten sonra karşıma geçti. Yemeklerimizi sipariş verdikten sonra Atalay söze başladı. “Sabahtan bu yana bana söylemek istediğin ne var? Kıvranıyorsun sürekli.” Beni bu kadar iyi tanımasına karşılık gülümsedim. “Atalay, babamın bazı istekleri var. İzin verse de hala babana güvenmiyor,” dediğimde dudaklarımı dişledim. Sağ kaşını havaya kaldırıp merakla baktı. “Neymiş?” diye sordu. “Babam, evlendikten sonra senin ailenle görüşmek istemiyor. Sadece seninle görüşmeyi kabul etmedi. Biliyorum, bu biraz zor ama olayları biliyorsun. Ben seni ve aileni suçlamıyorum ama babam…” diye devam edecekken elimi tuttu. “Sen merak etme sevgilim. Senin mutsuz olacağın hiçbir şey olmayacak. Seninkiler ve benimkileri ayrı zamanlarda çağıracağız. Geçmiş bizim hayatımıza sıçrasın istemiyorum. Asla bu ilişkimizi etkilemeyecek. Babana bunu kabul ettiğimi söyleyebilirsin,” dediğinde gülümsedim. O gerçekten bana aşıktı. Bunu görebiliyordum. Benim mutlu olmam için her şeyi yapıyordu. “Teşekkür ederim. Bunu söylemen bile benim için çok önemli.” “Hüma, ben sana çok aşığım. Ben, senden vazgeçemem bu yüzden ne olursa olsun babanın gönlünün rahat olması gerek. Bunun olması için de senin mutlu olman gerek.” Atalay’la karşılaşıp ona aşık olduğum için bir kere daha şükretmiştim. “Ben de sana söz veriyorum sevgilim geçmiş bizim hayatımıza asla sıçramayacak. Ailelerimiz arasındaki mevzu bizi ilgilendirmiyor. Her şeye rağmen Allah bizim karşılaşmamızı istediyse bu bizim kaderimizin bir parçası.” Kaderin bizden yana olduğunu görebiliyordum. “Evet, sevgilim. Geçmiş artık bizim için önemli bir detay değil. Şu anı ve geleceğimizi konuşacağız.” Yemeğimizi yedikten sonra tatlımızı da yedik. Bunları yaparken Atalay’a bakmaktan kendimi alamıyordum. Onun gözleri hep bendeydi. Atalay, kol saatine bakıp “Kalkalım mı? Kayınpederim kızmasın,” dediğinde güldüm. Epey geç olmuştu. Babam kızabilirdi. Restorandan yine el ele çıktık. Eve gidene kadar da elimi asla bırakmadı. Evin önüne geldiğimizde dudaklarına uzandım. Kısa ama etkili bir öpücük olmuştu. “O zaman yarın kınamda görüşürüz.” “Görüşürüz. Ben asıl düğün gecesini bekliyorum. Bir hafta seni yataktan çıkartmayacağım. Çok özledim,” deyip boynuma öpücüklerini sıraladı. Ben de elimi göğsüne koydum. Hafifçe okşarken “Ben de çok özledim ama eve gitmem gerek hem nikah olmadan bana dokunamazsınız bayım!” dediğimde tek kaşını kaldırıp kahkaha attı. Karnımı işaret etti. “Biraz geç kalmadın mı?” diye sordu. Omzuna vurdum. “Ya Atalay!” deyip nazlandım. Son kez dudağımdan bir öpücük çaldı. Ben de inip eve ilerlerken içeriye girene kadar da gitmedi. Sessizce odama çıkarken babamların uyuduğunu fark ettim. Odama geldiğimde sırtımı, kapıya yasladım. Onunla ilk kez tanışıyor gibi hissetmem normal miydi? Yatağıma uzandım. Hamile olduğum için hemen uykum geliyordu. Üzerimdekileri zorlukla çıkartıp pijamalarımı giydim. Hemen yatağımın içine girdim. Bir an önce yarın olmasını istiyordum. Gözlerimi yanık kokusu ve çatır çatır ses çıkartan bir şeyle açtım. Etrafa baktığımda her yer duman olmuştu. Deli gibi öksürmeye başladım. Hemen yataktan kalktım. Başım deli gibi dönüyordu ama buradan hemen çıkmam gerekiyordu. “Anne! Baba!” diye bağırdım ama duyan olmadı. Korumalar neredeydi? “Biri yardım etsin!” diye bağırdım ama kimse beni duymuyordu. Buradan hemen kurtulmam gerekiyordu. Bütün evi büyük ateşler sarmıştı. Annem ve babam neredeydi? Çok korkuyordum ama bebeğim için hemen buradan çıkmam gerekiyordu. Eğer çıkarsam annem ve babama da yardım çağırabilirdim. Hemen bahçe kapısından dışarıya çıktım. Etrafımızda ev olmadığı için kimse göremezdi. “Kimse yok mu?” diye bağırdım. Telefonumu da almamıştım. Ne yapacağımı düşünürken “Bakın burada kim var?” diye soran kişinin sesiyle donup kaldım. Tayfun Amca’ydı. Onun burada ne işi vardı? Ona döndüğümde “Siz!” dedim. “Evet ben!” O yapmıştı. Babam ona güvenmemekte haklıydı. Burada olduğuna göre her şeyi yapan da oydu. Teyit etmek için “Bunu siz mi yaptınız?” diye sordum. Onun yapmamasına ve bana yardım etmesine ihtiyacım vardı. Ben, onun oğlunun çocuğunu taşıyordum. Gerekirse ona yalvaracaktım. Kahkaha attı. “Ne kadar akıllı bir gelinim var ama sonradan geliyor!” O bana asla yardım etmezdi. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. “Bunu neden yaptınız bilmiyorum ama yardım edin, ailemi kurtaralım. Lütfen, siz kendiniz babama yalvardınız. Bizim mutlu olmamız için savaştınız. Şimdi ne değişti?” diye sordum. Elimi, karnıma bastırdım. Korkuyordum. Burada ondan başka kimse yoktu. “Hiçbir şey değişmedi. Hepsi oyunun bir parçasaydı, gelinim. Siz de bir güzel yediniz. Babanın sana kıyamayacağını biliyorduk,” eğlenen bir tonda söylüyordu. Bu adam neler diyordu? Kafamı iki yana salladım. “Atalay nerede? Bu yaptığınızı duyarsa çok kötü olur,” dediğimde daha çok güldü. “Onun haberi zaten vardı Hüma. Bu kadar salak mısın? Atalay da bu oyunun bir parçasıydı. Seninle tanışması tesadüf mü zannediyordun? Kaç aydır bugünü bekliyoruz.” Kafamı şiddetle iki yana salladım. “Yalan söylüyorsunuz! Atalay öyle bir şey yapmaz! Atalay böyle bir şey yapmazdı, değil mi? Bu adama inanmak istemiyordum. Telefonunu çıkarttı ve bana bir ses kaydı dinletti. “Evet, baba istediğin gibi Hüma Karadağ ile tanıştım.” O an başımdan aşağıya kaynar su döküldü. Bunu bana yapmış olamazdı. Atalay beni intikam uğruna kandırmıştı. Dudaklarımdan tek bir söz döküldü. “Bizim bir bebeğimiz olacak!” Bunu çok kısık sesle söylememe rağmen duymuştu. Onayladı. “Evet, bebek plansız oldu ama nasılsa bu gece o da sen ve ailenle beraber ölecek,” dediğinde kaşlarımı çattım. “Bu da ne demek? Bebeğime bir şey yapamazsınız!” diye bağırdım. Tam o anda parlak bir cisim cebinden çıkartıp karnıma sapladı. Acıyla inlerken dizlerimin üzerine çöktüm. “Siz torununuzun katilisiniz! Asla mutlu olamayacaksınız!” Bunu söylerken öyle çok acı çekiyordum ki nefes alamayacak gibi hissediyordum. Karnıma şiddetli bir sancı saplandı. Bebeğimi kaybediyordum. “Siz ölünce hakkım olan her şey benim olacak ve zaten mutlu olacağım Hüma! Babanın yıllarca bana yaptığının bedeli bu!” Bacaklarımdan aşağıya sızan kanı hissediyordum. Elimi, karnıma bastırdım. İçimden dua ediyordum. Bebeğimi kaybetmek istemiyordum. “Ne istiyorsanız alın ama ne olur yardım edin! Babamla bir geçmişiniz var. Hiç mi içiniz acımıyor?” Kafasını iki yana salladı. “Hayır, acımıyor. Benim çektiğim acıların yanında bu ne ki? Kolayca diğer tarafa gidecek. Çoktan gitmişlerdir Hüma.” Bunu söylediğinde hem acıdan hem de ailemin ölümüne ağlamaya başladım. “Allah görüyor! Bu yaptığınızı asla yanınıza koymayacak!” “Ee, yeter be! Kes artık! Ne söylersen söyle! Gebereceksiniz!” diye bağırdı. Bu adamın gözleri hırstan alev alev yanıyordu. Korkutucuydu. “Bakın size yalvarıyorum, ne olur!” diye yalvarmaya devam ettim. Bir umut yalvarıyordum ama bu adamın umurunda bile değildi. Sonra da “Kızın işini bitirin!” diye bağırdı. İki kişi gelip kollarımdan tuttular. Acıdan çığlık atarken ormanda sesim yankılandı. “Sizin Allah’ınız yok mu? Yapmayın!” diye bağırdım ama kimse beni umursamadı. Kendimi birden içeride ateşin başında buldum. “Yalvarıyorum yapmayın!” dedim ama artık çok geçti. 2 Sene Sonra “Hüma, yeni hayatının ilk gününe hazır mısın?” Hiç olmadığım kadar hazırdım. Artık gerçek hayata karışmak istiyordum. İntikam ateşiyle kavrulan bedenime, bu küçücük hastane odası artık dar geliyordu. Son iki senedir bu hastanedeydim. Girmediğim ameliyat, çekmediğim acı kalmamıştı. Ağlayışlarım, haykırışlarım… Hepsine şahit olan bu odayı hayatımın son gününe kadar asla unutmayacaktım. Unutmam mümkün değildi. Benim hayatımı mahvetmişler ve bu odaya mahkûm etmişlerdi. Benim hayatım, karnıma saplanan ve bebeğimin hayatına mal olan bıçak, içine canlı canlı atıldığım alevler yüzünden paramparça olmuştu. Halam beni elleriyle o yangının içinden çıkarttığında ölmek üzereydim. Beni hastaneye yetiştirdiğinde üçüncü dereceden yanıklar bütün vücudumu kaplamıştı. En önemlisi bebeğimi kaybetmiştim. Yanıklar bile onun kadar acıtmamıştı. Herkes beni o yangında öldü olarak bilirken bir dizi ameliyatla eski halime dönmeye çalışıyordum. Bu uğurda kendimden bile vazgeçmek zorunda kalmıştım çünkü yok etmişlerdi. Eskiyi bana hatırlatan hiçbir şey artık yoktu. Sadece günden güne körüklenen intikam duygum vardı. Düşüncelerime halamın omzuma yavaşça dokunmasıyla ara verdim. Benden bir cevap bekliyordu. “Hazırım, hala. Artık kendimle tanışmak istiyorum.” “Emin ol böylesi daha iyi olacak. Buradan çıktığında eskisinden daha güçlü olacaksın. Sen hala Alptuğ Karadağ’ın kızısın. Onun olan bütün güç senin olacak! Herkese sen hükmedeceksin! Aileni canlı canlı o yangında yakan Dağtekinlerden intikamını alacaksın!” dediğinde kafamı salladım. Her olumsuzluğa kapıldığımda halam bana bunları söyleyip beni motive ederdi. “Evet, onlar beni öldü zannederken ben onlardan hakkım olan intikamı alacağım!” İçimdeki intikam duygusu daha da artarken içeriye doktorum girdi. Gülümseyerek bana sordu. “Hüma kendini nasıl hissediyorsun? Hazır mısın? Az sonra yeni kendinle tanışacaksın.” “Heyecanlıyım,” diyebilidim. Nihayet beklenen gün gelmişti. Vücudumdaki sargılardan kurtulma vaktiydi. Derin bir soluk aldım. Doktor “O zaman başlayalım!” dedi. İçeriye birkaç hemşire girdi. Bütün vücudumu çevreleyen sargıları çıkartmaya başladılar. Kalbim ağzımda atarken altı ay önce yaşadıklarım aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyordu. Bütün sargılardan kurtulduğumda halam elimden tutup kaldırdı. Bir hemşire bana boy aynasını çevirdiğinde kendime bakakaldım. Yüz hatlarım tamamen değişmişti. Artık daha düzgün bir burna ve şişkin dudaklara sahiptim. Gözlerim, eskiden yuvarlakken artık badem şeklindeydi. Aynada göz göze geldiğim kişi ben değildim. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Kalbim acıyarak aynadaki görüntüye bakıyordu. Güçlü olmak zorundaydım. Beni bu duruma mecbur bırakanların yanına bırakamazdım. Tişörtümü yukarıya sıyırdım. Oradaki izi görünce istemsiz okşadım. Bebeğim… Onun ölümüne sebep olan o iz… Onu gördükçe daha fazla kinlendim. Gözlerimden bir damla yaş elime doğru aktı. Son kez aktı. Bundan sonra kimse benim gözyaşlarımı akıtmayacaktı. Aksine ben akıtacaktım. Halamla göz göze geldiğimde bana gülümseyerek bakıyordu. Ben de burukça ona baktım. “Çok güzel olmuşsun.” Doktorum, son kontrolleri yaparken birkaç uyarıda bulundu. Halam onu pür dikkat dinlerken benim aklımda olanlar çok başkaydı. Doktor, odadan çıkınca halamla baş başa kaldım. “Hala şimdi ne yapacağız?” Benim kafam karmakarışıktı. Halam olmasaydı zaten şimdi gerçekten ölmüştüm. “Şimdi evimize gideceğiz. Sonra da sana ait olan her şeyi geri alacaksın Hüma!” Aynadaki kişi Hüma değildi. O artık gerçekten de ölmüştü. Yeni bene bakarken ağzımdan şu sözler çıktı. “Ben artık Hüma Karadağ değilim, ben Umay Keskin’im! Benim, bebeğimin ve ailemin intikamını Atalay Dağtekin’den alacağım!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD