Tanıtım
“Hüma, yeni hayatının ilk gününe hazır mısın?”
Hiç olmadığım kadar hazırdım. Artık gerçek hayata karışmak istiyordum. İntikam ateşiyle kavrulan bedenime, bu küçücük hastane odası artık dar geliyordu. Son iki senedir bu hastanedeydim. Girmediğim ameliyat, çekmediğim acı kalmamıştı.
Ağlayışlarım, haykırışlarım… Hepsine şahit olan bu odayı hayatımın son gününe kadar asla unutmayacaktım. Unutmam mümkün değildi. Benim hayatımı mahvetmişler ve bu odaya mahkûm etmişlerdi.
Benim hayatım, karnıma saplanan ve bebeğimin hayatına mal olan bıçak, içine canlı canlı atıldığım alevler yüzünden paramparça olmuştu. Halam beni elleriyle o yangının içinden çıkarttığında ölmek üzereydim.
Beni hastaneye yetiştirdiğinde üçüncü dereceden yanıklar bütün vücudumu kaplamıştı. En önemlisi bebeğimi kaybetmiştim. Yanıklar bile onun kadar acıtmamıştı. Herkes beni o yangında öldü olarak bilirken bir dizi ameliyatla eski halime dönmeye çalışıyordum.
Bu uğurda kendimden bile vazgeçmek zorunda kalmıştım çünkü yok etmişlerdi. Eskiyi bana hatırlatan hiçbir şey artık yoktu. Sadece günden güne körüklenen intikam duygum vardı. Düşüncelerime halamın omzuma yavaşça dokunmasıyla ara verdim. Benden bir cevap bekliyordu.
“Hazırım, hala. Artık kendimle tanışmak istiyorum.”
“Emin ol böylesi daha iyi olacak. Buradan çıktığında eskisinden daha güçlü olacaksın. Sen hala Alptuğ Karadağ’ın kızısın. Onun olan bütün güç senin olacak! Herkese sen hükmedeceksin! Aileni canlı canlı o yangında yakan Dağtekinlerden intikamını alacaksın!” dediğinde kafamı salladım.
Her olumsuzluğa kapıldığımda halam bana bunları söyleyip beni motive ederdi. “Evet, onlar beni öldü zannederken ben onlardan hakkım olan intikamı alacağım!”
İçimdeki intikam duygusu daha da artarken içeriye doktorum girdi. Gülümseyerek bana sordu.
“Hüma kendini nasıl hissediyorsun? Hazır mısın? Az sonra yeni kendinle tanışacaksın.”
“Heyecanlıyım,” diyebilidim.
Nihayet beklenen gün gelmişti. Vücudumdaki sargılardan kurtulma vaktiydi. Derin bir soluk aldım.
Doktor “O zaman başlayalım!” dedi.
İçeriye birkaç hemşire girdi. Bütün vücudumu çevreleyen sargıları çıkartmaya başladılar. Kalbim ağzımda atarken altı ay önce yaşadıklarım aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyordu.
Bütün sargılardan kurtulduğumda halam elimden tutup kaldırdı. Bir hemşire bana boy aynasını çevirdiğinde kendime bakakaldım. Yüz hatlarım tamamen değişmişti. Artık daha düzgün bir burna ve şişkin dudaklara sahiptim. Gözlerim, eskiden yuvarlakken artık badem şeklindeydi.
Aynada göz göze geldiğim kişi ben değildim. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Kalbim acıyarak aynadaki görüntüye bakıyordu. Güçlü olmak zorundaydım. Beni bu duruma mecbur bırakanların yanına bırakamazdım.
Tişörtümü yukarıya sıyırdım. Oradaki izi görünce istemsiz okşadım. Bebeğim… Onun ölümüne sebep olan o iz… Onu gördükçe daha fazla kinlendim. Gözlerimden bir damla yaş elime doğru aktı. Son kez aktı. Bundan sonra kimse benim gözyaşlarımı akıtmayacaktı. Aksine ben akıtacaktım.
Halamla göz göze geldiğimde bana gülümseyerek bakıyordu. Ben de burukça ona baktım. “Çok güzel olmuşsun.”
Doktorum, son kontrolleri yaparken birkaç uyarıda bulundu. Halam onu pür dikkat dinlerken benim aklımda olanlar çok başkaydı. Doktor, odadan çıkınca halamla baş başa kaldım.
“Hala şimdi ne yapacağız?”
Benim kafam karmakarışıktı. Halam olmasaydı zaten şimdi gerçekten ölmüştüm.
“Şimdi evimize gideceğiz. Sonra da sana ait olan her şeyi geri alacaksın Hüma!”
Aynadaki kişi Hüma değildi. O artık gerçekten de ölmüştü. Yeni bene bakarken ağzımdan şu sözler çıktı.
“Ben artık Hüma Karadağ değilim, ben Umay Keskin’im! Benim, bebeğimin ve ailemin intikamını Atalay Dağtekin’den alacağım!”