Necmettin Esra kucağındayken ablasının peşi sıra eve girmeye çalışıyordu. Kapıda dikilmiş onuz izleyen Celal’i görünce kaşlarını çattı. “Ne bekliyorsun?” derken yüzü sirke satıyordu. Celal, “Çağırdınız geldik,” deyip ters ters amcasının kucağına baktı. “O kucağındaki ceset değildir umarım!” Esra, elini örtünün altından çıkarıp “Siktir git küçük Avan,” dedi. Orta parmağı yerine işaret parmağını göstermişti. Celal, sinirle gülerek “Lan o bana hareket mi çekti?” dedi. “Bir de yanlış parmakla…” Durdu. “Kim o?” Esra, yeniden susunca Necmettin sinirle bir mimik yaptı. “Laf sokmak için ayılıp sonra bayılıp duran bir keş,” diyerek kapıya geldi. “Aç şunu!” Celal, kapıyı aralamadan önce örtüyü çekiştirip Esra’yı görünce eli yanmış gibi örtüyü geri bıraktı. “Vay bayın çanağına,” dedi. “Cin çarp