Sakin kalmak adına aldığı ya da almaya çalıştığı soluklar boğazına dizilirken kulağının dibindeki sıcak nefes etine değen dudakların bıraktığı his ve fısıldayarak kurduğu cümleler ‘Ay yeter bende insanım ya’ diye isyan etmesine neden olacaktı. Yanağının içini ısırırken “Nefes al küçük tanrıça” diyen adamla bacakları titredi. Uysal bir kedi gibi “Hı hı” diyerek dudaklarını araladı. İçeri sızan oksijen ciğerlerine dolarken sevindi. Ne de büyük nimetti rahatça solumak.
Kerem kendini bir kez daha sertçe kıza bastırıp geri çekildi ve kolunu gevşetti. Dengesinin bozulacağını bildiğinden bu kez iki iri avucu belinin yanlarından düşmemesi için sabitleyerek tuttu. Miray hala yaşadığına şükrederek yürümeyi yeni öğrenen buzağılar gibi korka korka adım atmaya başladığında arkasından gelen Kerem’in dudaklarında gülümseme vardı. Hem dolgun kalçaları izlemek ayrı bir keyifti.
Mutfağın önüne geldiklerinde gece personellerinden biri “Kerem Bey bir isteğiniz mi var efendim?” diyerek önlerine çıktığında “Sen mutfakta mı görevlisin?” diye karşılık verdi. Genç delikanlı “Evet efendim” dediğinde “Bize menemen malzemeleri hazırla ve yalnız bırak” deyip elini genç kızın beline koydu ve ilerletti.
Büyük mutfak karşılarına çıktığında Miray korkuyla etrafına baktı. Bir hafta kadar burada çalışma gafletinde bulunmuş ve aşçılardan en aksisinin kendisini kepçe ile kovalamasına neden olmuştu. Tabi o nereden bilebilirdi ki tavanın dibindeki iki kaşıklık şeyin iki bin lira değerinde yemek sosu olduğunu? Hem beğenmediği de yanına kar kalmıştı. Dili üç gün tat alamaz şekilde resmen uyuşmuştu.
Asılı duran büyük kepçe ve kevgirleri görünce yüzü buruştu. Hiç normal bir anısı yoktu. Belki de o normaldi ama çevresi anormallikte çığır aşmıştı. Görevli tezgahın üzerine gerekli malzemeleri koyup dışarı çıkarken Miray’a imalı bir bakış atmıştı. Elbette genç kız bunu fark edemedi çünkü Kerem yakınlarındayken bastığı yeri unutabiliyordu.
Hemen duvar dibinde duran taburelerden biri alıp oturan adam “Hadi bakalım, göster marifetlerini” derken dudaklarına oturmuş tebessüme engel olamıyordu. Sağına soluna yolunu kaybetmiş tavşan gibi bakan Miray battı balık yan gider moduna geçmiş alayına isyan diyerek elbisenin kemerinde bağlı duran fuları çözdü. Saçlarına taç gibi bağlayıp omuzlarını dikleştirdi. Menemen onun en iyi yaptığı şeydi ve kızlar parmaklarını yerdi. Şimdi de aynısını yapacaktı. Ne var canım en fazla koca arap emirinin karşısında yemek yapmak ne kadar zor olabilirdi ki.
Telefonunun yanına gidip şarkı listesinde dolanırken “Kerem Bey müzik açmam da sorun var mı? Daha kolay adapte oluyorum yaptığım işe” dediğinde adam bacak bacak üzerine attı ve omuz silkip dudak bükerken “İstediğin gibi takılabilirsin benlik sorun yok.” deyip olacakları izlemeye başladı.
Birkaç şarkı sonra yine Nil de durdu. Şarkı başlarken önlüğü başından geçirip iplerini bağladı. Mutfakta müzik yankılanmaya başladığında kastığı bedenini gevşetti ve tezgaha geçip domatesleri yıkadı.
Aynı zaman da başını hafifçe sallıyor bedeni şarkıya uyum sağlıyordu. Kerem başını yana eğmiş genç kızı izlerken oldukça eğleniyordu. Elbette sallanan kalçalar ve göğüsler sonra dans eder gibi hareket eden eller ve kıpır kıpır dudaklar işini zorlaştırsa da hiçbir şeye değişmezdi.
Şarkı değişti. Domatesleri rendeleyen kız Edis’in sesini duyunca gülümsedi. Severdi. Kerem’i ise çoktan unutmuştu. Kendini kaptırınca kralı gelse umursamazdı.
Ocağa koyduğu tavada domatesi pişirirken “Hadi bir dudak bir yanak yolla” diye bağırıp bedenini sağa sola sallarken adamın sertçe yutkunuşu kulağına ulaşmamıştı. Onu hemen karşısında izleyen Kerem erkeksi kıkırtısını koyuverirken elindeki kepçeyi mikrofon yapan kız cırtlak sesiyle şarkıya eşlik etti.
Oldukça eğleniyordu ve bunu hemen birkaç adım uzağındaki adamın gözlerinde de görebildiğinde duruldu. Yanakları saçları gibi kızarırken hafifçe öksürüp kasıntı haline geri döndü. Yumurtaları kırıp çırparken yabancı bir ses kendini belli etti. Bir süredir dinleyip sevdiği U nholy parçası ben buradayım derken yarım yamalak mırıltı şeklinde şarkıya eşlik etmeye çalıştı. Kerem, şarkının sözlerini anladığı için gözlerini kısıp kımıldanan bedene daha da odaklandı. Bazı kısımlarında tam da o pozisyonda Miray ile seviştiğini hayal etti. Bu kulağa inanılmaz derece erotik gelmişti.
Menemen tamam olduğunda servis tabaklarına böldü ve tezgahın üzerine bıraktı. Ekmekleri bölüp dilimlediklerini adamın önüne yarım kalanı da kendine ayırdı.
“Kerem Bey hazır.”
Sesi inceden titrese de sakin kalmak adına çok fazla çaba harcıyordu. Genç adam kalktı ve oturduğu tabureyi tezgaha yanaştırdı. Kendi tabağından çatalla tadarken damağına yayılan tat hoşuna gitmişti. Beğendiğini belli edercesine “Güzel olmuş eline sağlık” dedi. Buna sevinen genç kız ise ekmeğinden bir parça kopardı ve çatala gerek duymadan menemenine daldırdı.
Ağzına attığı lokma ile keyifli mırıltılar çıkarırken Kerem’in onu izlediğini fark edememişti. Kapadığı gözlerini araladığında adamın lacivert gözleri ile karşı karşıya kaldı. Kaşları kalkmış olan adam “Ne yapıyorsun?” dediğinde ağzı doluyken “Momomon yoyorom” deyip anlamasını bekledi.
“Ne?”
Eliyle bir dakika işareti yapıp ağzındaki büyük lokmasını çiğnedi. Yutabildiğinde tekrar etti.
“Menemen yiyorum.”
“Çatal?”
“Kerem Bey, öyle çatal bıçakla tadı çıkmıyor. Böyle bana bana yiyince tadı daha başka oluyor. Deneyin isterseniz.”
Genç kız bir parça ekmek daha koparıp tabaktaki yemeğe daldırdı ve damlamasına izin vermeden adamın ağzına soktu. Lokmayı alan adam dudaklarına değen parmakları kızın yeşillerine bakaran resmen emdi ve öyle serbest bıraktı. Miray, “Ama böyle aşkın ızdırabını da ne yaparlar ya” diye homordanmak istedi lakin sadece sertçe yutkunarak tepki verdi. Kerem “Gerçekten de tadı çok farklı oluyormuş. Bir tane daha verir misin?” deyip dudaklarını aralayarak bekledi.
“Bence siz kendiniz yiyebilirsiniz.”
Boğazı kurumuş, parmak uçları o dudakların arasına yeniden girmek için sızlamaya başlamıştı. İçindeki Miray’lar konuşmaya başladı.
“Bırak o yesin.”
“Kızım sen azgın teke misin?”
“Bu gidişle adam değil bizim kız düz duvara tırmanacak.”
“Kız bakma dudaklara bakma bakma.”
“Ay bana bir şeyler oluyor. Bir kere daha mı emse bizi.”
Gözler ona dönünce “Yani parmaklarımızı canım” diyerek toparlamaya çalıştı. En piç olanı ise sırıtıp “Aga şimdi bu herif tutup bizim kızı tezgaha yatırsa, şöyle bacaklarının arasına girip memişleri avuçlasa sıcak sıcak da dudaklardan öptü mü fa faktır cey olur lan. Miray mevta olmazsa bile felç geçirir yeminle.” derken kahkaha atıyordu. Tabi bunların hepsi saniyeler içinde olmuş kilitlenmiş gibi lacivertlere bakan genç kız hipnotize olmuş gibi bir parça koparıp menemene bandırdı ve adama yeniden uzattı.
Kerem, ince parmakları özellikle ağzını büyük açıp ekmekle kıstırdığında hafifçe ısırdı. Arsından diliyle kısacık yoklayıp geri bıraktı.
Şimdi Miray kalkıp adamın dudaklarına yapışsa ne olurdu? Düşündü. Ciddi ciddi düşündü ve sonunun hiç iyi olmayacağının farkına varıp anında vazgeçti. Dakikalarca Kerem kızın elinden hem yemek yedi hem de parmaklarına işkence uyguladı. Ardından kendi tabağındaki yemeği aynı şekilde kıza yedirmek için harekete geçti.
Miray dışarı çıkıp “Bu şahsiyete Kerem Abbas bana bana menemen yedirdi” dese götüyle gülecek çok kişi vardı ama gerçek buydu. O da birkaç kez adamın parmaklarını emer gibi yaptığında yüzünün kasıldığını dişlerinin sıkılı hale geldiğini ve bedeninin gerildiğini fark edince vazgeçti.
Kerem, kendi parmaklarında hissettiği iç gıdıklayıcı baskılarla sertleştiğini hissettiğinde kendini kasmadan duramadı. Çok değil bir kez daha buna maruz kalsaydı onu durdurabilecek hiçbir etken olamazdı. Sarhoşken yaşanan sevişmeyi hemen önündeki tezgahın üzerinde yenileyebilirdi.
Yemek işi karşılıklı erotik hamlelerle biterken ikili mutfaktan çıkıp asansöre doğru ilerlemeye başladı. Tanrı biliyordu ya yemekten çok birbirlerini yeme peşindelerdi. Kabine girdikleri anda gözlerinin önünde farklı sahneler dans ediyordu. Kerem, hemen yanındaki kıza hitaben “Şirket işleri hallolduğunda dil eğitimi için bir öğretmen ayarlanacak ve kurs göreceksin Miray. Sonrasında bilgisayar üzerinde bazı programlar konusunda çalışman gerekecek. Hem otel de hem de genel anlam da asistanım olacaksın.” derken belli belirsiz iç çeken kız “Tamam efendim ama ya yapamazsam.” diyerek tutkudan sıyrılmış telaşlı tonu adamı güldürdü.
Başını çevirip ondan kısa olan kıza bakan Kerem “Bence senin yapamam diyebileceğin bir şey yok” dedikten hemen sonra ekleme yaptı. Bunu söylerken eğlendiğine yemin edebilirdi.
“Şarkı söylemek dışında.”
Gözleri büyüyen genç kız inanamaz şekilde Kerem’e dönerken “O kadar da kötü olamam” dedi fakat yenilmişlikle omuzlarını indirip “Olabilirim” diye kabul etti. Kızı baştan aşağıya süzerken pantolonunun önündeki kabarıklık gözle görülür şekilde ben buradayım diyordu. Odaların olduğu kata çıkan asansörden indiklerinde koridorda yürümeye başladılar. Saç diplerinin acıdığını hisseden Miray saç tokasını saçlarından kurtardığında kızıl bukleler kabarık biçimde omuzlarından aşağıya döküldü ve çikolata kokusunu etrafına yaydı. Hem losyon hem de parfüm olarak çikolata kokulu şeyleri tercih ederdi. Bir keresinde tatlı krizine giren Şule kolunu ısırmış canı yanınca da sevimlice sırıtıp “Kızım koca bir parça tatlı gibi duruyorsun bana kızma” demişti.
Kerem kızdan yayılan kokuyu içine çekerken odaların önüne gelmişlerdi. Miray nefesi sıklaşırken adama dönmüş “İyi geceler efendim” demişti. Genç adam başı ile selam verip “İyi geceler Miray” dedi. Sonuçta gece izleme şansı vardı. Herkes odalarına girdiğinde yaptıkları ilk iş yatak odasına geçip sırt üstü yatağa uzanmak oldu. Tavanla bakışırlarken tenlerindeki ateş ruhlarındaki şehvet ve bedenlerini ele geçiren istek sanki mıknatıs gibiydi. Miray, kalkıp adamın üzerine atlamamak adına hemen üzerini değiştirdi. Yüzünü temizleyip lavaboda işlerini halletti. Ardından yatağa girip telefonundan sosyal medyaya girdi. Gün içinde pasta üflerken çekilen resimlerden koydu.
Ardından aramalardan Kerem Abbas’ı bulup takip isteği yolladı. Alt dudağını dişleyip kabul edip etmeyeceğini merak etti. Gözleri günün yorgunluğu ile kapanırken telefonu çaldı. Kaşları çatılırken kızlardan biri olduğunu düşündü ve bakmadan açtı.
“He yavru.”
“Siktirme lan yavrunu. Aşağıya in.”
Gökmen’in sesiyle gözleri büyürken yatakta bir anda oturur pozisyona geldi. Midesinin bulandığını hissediyordu.
“Git buradan. Polis çağırırım yoksa.”
Daha önce de gelip maaş konusunda kısa bir olay çıkaran adamdan bu konuda çekiniyordu.
“Çağır lan, çağırmazsan ben kemiklerini kırarım. Çok konuşma in aşağıya. Yaptığın artisliğin hesabını vereceksin. Sikecem kızın senin geçmişini. Gel yoksa tüm oteli ayağa kaldırırım.”
Dişlerini sıkan Miray “Tamam bende polisi çağırırım. Olay çıkarırsan atarlar seni içeri bende rahat ederim.” diyor korkutup göndermeye çalışıyordu. Gökmen “Sen istedin orospu!” diye bağırıp otelin hemen önündeki büyük saksılardan birini tekme ile devirdi. Sesi telefondan duyan Miray ise sessizce küfredip “Sakın bir şey daha yapma geliyorum Allah’ın belası” diye söylendi. Kalkıp üzerini giyerken korku bedenini ele geçirmişti. Telefonunu alıp odadan çıkacakken duraksadı. Acaba Kerem’e haber verse miydi yoksa kendi işini kendi mi halletseydi. Saniyeler içinde elin adamının başını ne diye belaya sokmasının saçmalık olduğuna kanaat getirip çıktı ve asansörle lobiye indi.
Lobide bekleme koltuklarında oturan Macit acele ile çıkan genç kızı fark edince gözlerini kıstı. Yanılmadığını düşünüp telefonla Kerem’i aradı. Üçüncü çalışta “Söyle Macit” diyen adam üzerini değiştirmek için giyinme odasına girmişti.
“Efendim Miray Hanım şu an lobideydi ve otelden çıkış yaptı. Telaşlı görünüyordu.”
Kerem tek kelime etmeden telefonu kapadı ve odadan çıktı. Asansörde indiği her kat sanki daha da fazlalaşıyordu.
Miray, dışarı çıktığı an otelin güvenliği çoktan Gökmen’in karşısına geçmişti. Olay çıkması demek belki de yeni işinden bile atılmasını sağlayabilirdi. Hızlı adımlarla karşı karşıya duranların arasına girip “Ben halledebilirim. Lütfen konu büyümesin.” diye güvenliğe ricacı oldu. Adamlardan biri Miray’ı ve Gökmen’i az çok tanıdığı için yanındaki arkadaşına başıyla işaret verdi. Ikili geri çekilirken genç kız kaşları çatık biçimde abisine dönüp “Sen aklını mı kaçırdın? Ne hakla hangi yüzle buraya gelirsin? Bitti anlamıyor musun? Ailenizle bağım kalmadı. Bırakın düşün yakamdan.” derken sesi kısık ama dişleri sıkılıydı.
Gökmen arkadaşı güvenliğe bakıp kıza yaklaştı ve kolunu tuttuğu gibi “Benimle gel ağzına sıçtırma. Nereden geliyor lan bu cesaret. Kırarım kemiklerini çöp gibi sesini çıkarma” diyerek çekiştirmeye başladı.
“Bırak, bak bağırırım bırak diyorum. Hayvan mısın diyeceğim de hayvana hakaret.”
Genç adam hırsla kıza dönüp “Lan ben seni gebertmez miyim?” der demez dağınık olan saçlarına elini daldırdı ve kafa derisini sökmek ister gibi çekti. Anında kolunu tutan elle duraksarken acı içinde çığlık atan kız kendini kurtarmaya çalışıyordu. Aşağıya inmesi hataydı. Direkt polisi araması gerekiyordu. Yine akıl kaçarken değil sıçarken gelmişti. Başını zorlukla kaldırdığında gördüğü kişiyle gözleri büyüdü.
Macit, buz gibi bir ifadeyle Gökmen’in kolunu tutuyor kaşları çatık biçimde gözlerini bir saniye bile kırpmıyordu.
“Bırak” dedi en ölümcül tonuyla.
“Ne o seni mi kapakladı bu orospu?”
“Bir daha söylemeyeceğim bırak.”
“Bırakmazsam ne olur lan? Janti giyindin otellerde sürtüyon diye artistlik mi yapıyon yarram.”
Macit, gözleri dolmuş yüzü acıdan kısılan Miray’a bakış atıp tek kaşını kaldırdı ve tuttuğu bileği bir anda ters çevirdi. Gelen kemik sesi kırıldığının kanıtıydı. Genç kız kurtulup bir adım gerilerken çarptığı bedenle durmak zorunda kaldı. Gökmen ise acı içinde yere düşerken Macit “Bak koçum, ben öyle senin dilinden anlamam. Bana söylediklerini kenara koy kardeşine yaptığının affı kolunun değil boynunun kırılması ya şimdilik uyarı niyetine olsun. Kalk siktir git bir daha da buranın yüz metre yakınına bile yaklaşma.” diyerek omuzlarından tuttuğu gibi kaldırıp kırdığı kolu sıkarak cevap vermesini bekledi.
Nefret dolu gözlerle kıza bakan Gökmen acıyı hafifletmek ve kurtulmak adına hırsla “Tamam” deyip uzaklaştı. Kerem ise ona çarpıp durmak zorunda kalan kızın omuzlarına ellerini koyup adamının yaptıklarını izledi. Giden abinin yüzündeki kini gözlerindeki nefreti görmüştü. Rezil olmanın verdiği hissi sonuna kadar ciddi anlamda yaşayan Miray ise ezilmişliğin o ağır duygusu altında göz yaşlarını saklamak adına başını eğdi. Sesi kısık ve titrek olsa da “Teşekkür ederim. Buna şahit olduğunuz için özür dilerim” der demez öne adım atıp hem Kerem’in tutuşundan hem de Macit’in bakışından kaçarak içeri doğru koşar adım ilerledi.
Kerem “Bu adamı çıktığı yere geri sokmayı unutma. Ama önce bana getir.” deyip kızın arkasından otele girdi. Macit ilk defa Miray adına düşüncelerinin farklılaştığını hissetti. Onun adına üzülmüştü. Adama ise fena derece de ayar olmuştu.
Odasının kapısına gelen Miray kartı okutmaya çalışıyor ama göz yaşlarının doldurduğu gözleri görmüyordu. Birkaç deneme sonunda “Of be açılsana, ne demeye uğraştırıyorsun” diye yakındı.
“Sakin ol.”
Eline uzanan büyük avuçla durdu. Başını kaldırmadı. Titrek nefesleri ciğerlerine dolarken kartı almasına ve kapıyı açmasına izin verdi. Hemen kapının kenarındaki panele yerleştirip ışıkları da yaktığında “Ben yeniden özür dilerim Kerem Bey.” diyerek mırıldandı. Ailesinden utanıyordu. İnsan olamayışlarından ve her defasında zorda bırakmak için ellerinden geleni yapmalarından nefret ediyordu.
“Miray.”
Kapının kartına uzanan iri el bu defa çenesine uzanıp başını kaldırmasını sağladı. Şimdi yağmur ormanlarını anımsatan yeşiller lacivertlerin kıyısına vurmuştu.
“Özür dilenecek bir durum yok. Böyle bir aileye sahip olmak senin suçun değil. Anladın mı?”
Küçük bir kız çocuğu gibi burnunu çeken kız başını salladı. Dudaklarını birbirine bastırırken üzerine eğilen bedenin sıcaklığı altında nefesini tuttu. Kerem bir soluk ötesinde dururken yutkunmak bile o an çok gereksiz geliyordu.