Onur
Müge ilik gibi hatundu. Hem de çok güzeldi. O rujlu dudakları dağıta dağıta öpmek vardı da şimdi işte yatağa bağlıyım.
Babamın manita yapmasını bile hemen kabullenme sebebim Müge’nin fiziğiydi. İçim nasıl temizse hemen istediğim kız karşıma dikilmişti.
Babam, manitasına “Oğlum Onur ve eşi Delal,” diye tanıtınca yüzüm asıldı. Bu adamın bana garezi mi var?
“Babacım eş derken? Delal’in soyadı Saruhan değil diye biliyorum.”
Müge merakla, “Aaa nikahsız eşi mi?” diye sordu.
Babam ortamı toparlayarak “Müge’ciğim, ben sonra annenle sana anlatırım,” dedi.
Manitası ise babama sırnaşarak “Aşkım, bu kadar çağdaş bir baba olman çok hoş. Sonuçta gençlerin önce birbirlerini iyice tanıması sonra evlenmesi çok daha doğru olur,” dedi. “Mesela Müge ilerde evlenmek isterse sevgilisiyle bir süre aynı evi paylaşmasını isterim. Ben de zaten bu yüzden burdayım.”
“Haklısın çiçeğim. Ama seni gerçekten takdir ediyorum. Müge’nin öz annesi olsan ancak bu kadar anlayışlı olabilirdin.”
Ben o an şaşırdım. “Öz annesi değil mi? Ama kızı demiştin.”
“Çiçek, 30 yaşında oğlum. Müge ise 19 yaşında. Nasıl öz annesi olsun ki?”
Kafamda bi hesap yaptım. 11 yaşında doğurmadıysa ya da Çiçek dediği kadın yaşını küçültmediyse bu durumda evlatlık mı?
“Evlat mı alınmış?”
Çiçek gülümsedi. “Ahh evet. 20 yaşındayken ilk evliliğimi yapmıştım. Rahmetli kocamın 8 9 yaşlarında yetim kalan bir yeğeni vardı. Müge yani, onu yanımıza aldık. Aile olduk.”
“İşte benim sevgilim böyle sevgi dolu bir kadındır. Hadi çiçeğim, seni oğlum Yekta ile de tanıştırayım. Sonuçta bir süre burda ailemi tanımak istedin. Vaktimizi iyi değerlendirelim.”
“Haklısın aşkım. Hadi, gidelim.”
Annem burda olsa Çiçeği bir kaşık sevgiyle boğardı ya neyse ki ev hapsinde. Duysa da çıkıp gelemez.
Müge, babam gille salına salına giderken Delal arkadan kapıyı kapatıp bana döndü. O nemrut suratını iyice asarak “Hiç utanmıyorsun değil mi?” diye sordu.
“Neyden utanmalıyım?”
“Kızı gözlerinle yedin. Ne kadar pisliksin ya! Yanımda yapma bari!”
“Yatağa bağlı olduğum için yanındayım, bunu unutma. Yani öyle boş kıskançlık triplerine girme, komik duruma düşüyorsun.”
“Kocamsın Onur! Sen beni beğenmesen de dinen evliyiz. Bu evliliği bitirmeden de bu şekilde davranamazsın.”
“Boşayacağım zaten seni. Yalnız dini evlilikte boşanma nasıl oluyor?”
Delal’in rengi soldu. Geri bastı. Basar tabi. Yok öyle ben karınım diye dırdır yapmak. İki yıl yüzünü bile görmemişim, kaza yapıp eve döndüm diye öyle üstümde hak iddia edemez. Ederse de kapı orda.
“Boşol demen yeter. Ama boşol dedikten sonra iki aile birbirine girer. Bunu da düşün Onur.”
“Ondan önce tuvalete nasıl gideceğim bunu söyle,” dedim. “Altıma edicem şimdi ya!”
Delal yanıma yanaştı. “Başının çaresine eminim ki bakabilirsin.”
Sonrada odadan çıkıp gitti. Ulan! “Yektaaa! Borannn! Çişimmmmmm!” diye bağırdım.
Bu yaştan sonra altıma kaçırmaktan korkuyordum. Sonra Yekta abimle Boran abim koşarak odaya daldılar. “Noluyor lan?” diye sordu Boran.
“Çişim geliyor.”
Yekta ile Boran beni kaldırıp tuvalete taşırken “Açsanıza ya! Tek elle nasıl açayım!” dedim.
“Karın nerde lan oğlum? Senin bamyanı görmek zorunda mıyız?”
“Bamya mı? Küçük mü yani?” dedim hüsrana uğrayarak.
Klozete oturunca gözlerimi açmaya korktum. Ya hiç büyümemişse. Ya küçükse… Yakışıklı yüzüm ziyan olur.
“Ohh be küçük değilmiş…” Yekta abim salak diyerek kafama vurdu. “Vurma be acıyor,” dedim.
“Hafızan yerine gelir belki. Ergen halin hiç ama hiç çekilmiyor. Eskisinden daha beter haldesin.”
Tuvaletten beni çıkarırlarken keşke bir de gaz salsaydım da abimleri zehirleseydim diye düşündüm.
“Sen eskiden de gıcıktın Yekta, şimdi daha gıcıksın. Hem nenem ölmüş ben depresyondayım.”
“Hadi len ordan.”
“Müge gitti mi yoksa burda mı?” diye sordum.
“Sana ne oğlum Müge’den? Evlisin sen bak sakın o kıza yaklaşma!” dedi Boran abi.
“Ben boşayacağım o deliyi. Biletini de alın, köyüne yollayın.”
“Lan gerizekalı sen iki yıldır yokken bu kız keyfinden mi burda kaldı?”
“Ya bana ne arkadaş! Gitsin, istemiyorum ben Delal falan!”
“Babasıyla iki yıl önce konuştum. Durumunu anlattım, davamızdan da vazgeçtiğimizi söyledim ama adam kızını geri istemedi. O Çetin itine de güvenip kızı o ibneye teslim edemedik. Bu kızın sorumluluğu bizde… Sen boşasan ne olacak? Babası gelinlikle giden kefeniyle döner diyor. Ya kızı öldürürse için rahat eder mi? Ya da o Çetin itinin düzüştüğü adamlar bacısına kötülük ederse… O kıza yazık günah Onur. Zaten resmi nikah yap diyen yok. Aklın yerine gelince siktirip gidersin. O kızın burda rahatı yerinde. Boşuna ortalığı karıştırma.”
Yekta abim anlatırken iyice köşeye sıkıştım. “İyi birkaç haftaya zaten iyileşip giderim. Evimin adresini biliyor musunuz? Sonuçta iki yıl sokakta kalmadım herhalde.”
“Gitmek istediğinde seni elimle götürürüm merak etme. Şimdilik o kıza iyi davran. Hem belki seversin. O yüzden seni eski odana koyduk.”
“Yok be ne sevmesi. Sokaktaki dilenci daha güzel o kızdan.”
“Ne kazma adamsın be, iki güzel giyinse Müge’yi cebinden çıkarır. Sen hakikaten biraz aptalsın,” dedi Boran.
“Giyinsin de görelim. Malzeme yok bir kere…” Tahta gibiydi. Gerçi elbiseleri hep boldu. Boran haklı olabilir mi?
***
Tekerlekli sandalyeyle beni dışarı çıkaran babamdı. Manitayla üvey kızını aradı gözlerim.
Bahçede mangal partisi vardı. Herkes bahçedeydi. Ben düğmeye basarak doğruca Müge’ye yaklaştım.
“Selam Müge, nasılsın?”
“İyiyim Onur abi, sen nasılsın?”
“Abi mi? Yaşıt sayılırız…”
Müge gülümsedi. “Pekala, Onur diyeyim.”
“Üniversiteye gidiyor musun Müge?”
“Hı hı, oyunculuk eğitimi alıyorum.”
“Yaa şimdiden bir hayran kazandın.”
Delal’in bize doğru geldiğini gördüm. Müge’yi tam tavlayacakken resmen ayrık otu gibi burnumun dibinde bitti.
“Müge, annen hatıra fotoğrafı çektirmek istiyor. Bi bak istersen,” dedi.
“Bakayım.”
Müge giderken Delal’e sinirle baktım. Diğerlerine biraz uzaktık. “Ya ne yapıyorsun sen kızım! Görmüyor musun kızı tavlamaya çalışıyordum!”
“Gerçekten de utanmaz bir çocuktan farkın yok. Hadi beni geç o kız senin üvey kardeşin olabilir, nasıl kıza göz koyarsın?”
“Manevi kızıymış. Hem seni ilgilendirmez. Müge’nin de bende gönlü var, yakında yengen olur. Ona göre kızın yanında kocanmışım gibi davranma.”
Delal bana dolu gözlerle bakarken sandalyenin düğmesine basarak ondan hızla uzaklaştım. Müge varken Delal’i kim ne yapsın!