Delal
Onur, beni yok sayarak resmen Müge ile ilişki yaşamak istediğini ve yakında da bunun gerçekleşeceğini ima ettiğinde boğazıma bir yumru oturdu. O gün ilk defa Saruhan ailesiyle bir etkinliğe katıldığıma bile pişman olmuştum. Zerda ile Zerya ısrar etmeseydi kesinlikle oda da oturur, Çiçek hanıma hoşgeldin için yapılan mangal partisin de zaten ne işim vardı ki?
Mustafa Bey genç sevgilisiyle ve Müge ile yakından ilgilenirken ben ise Onur’un söylediklerini hazmetmeye çalışıyordum. Onur yanımdan giderken Zerya yanıma geldi.
“Noldu? Niye öyle dövecek gibi bakıyorsun Onur’a?”
“Çok mu belli ediyorum?”
“Yani, baya!”
“Müge’yle ilgileniyor. Yani nasıl diyeceğimi de bilmiyorum ama, resmen Müge’ye kur yapıyor. Ve bana da ayak altında dolaşmayayım diye ikazda bulundu.”
“Yani Delal, senin baban gili bilmesem çek git derdim. Ama işte denize düşen yılana sarılır,” dedi Zerya.
“Maalesef öyle. Aslında Çetin abim bu evliliği bitirmemi istiyor ama bu defa yine sizinle uğraşıp başını derde sokar diye korkuyorum.”
Zerya başını iki yana salladı. “Sakın o abinin ipiyle kuyuya inme! İki yıl önce Boran beni gelip kurtarmasa grup seks partilerine meze olacaktım! Artık ne kullanıyorsa ya da nasıl bir psikolojik sorunu varsa o eski Çetin falan değil. Onun yanında yaşayamazsın.”
Tüylerim ürperdi. “Abim bana da kötülük yapacak değil ya…”
“Ben de eskisen öyle düşünüp Çetin’e güvenerek buralara geldim. Abin olabilir ama öz kardeşine bile tecavüz eden sapıklarla ilgili haberleri maalesef görüyoruz. Üzgünüm ama abin seni sevse de kayışı kopardığı anlarda ne yapacağını kimse kestiremez.”
O an düşündüm, abim gerçekten de İstanbul’a yerleşince tuhaflaşmaya başlamıştı. Uyuşturucu madde yüzünden mi erkeklerle ilişkiye girdi acaba? Ya hala kullanıyorsa…
Zerya’nın beni korumaya hiçbir mecburiyeti yoktu. Ona rağmen bana dil döküyordu.
“O halde ne yapacağım Zerya? Baksana Onur’un haline… Zaten beni boşayacakmış, kapıya da koyacakmış… O zaman abimden başka kime gideceğim ki?”
“Yok, yok Çetin asla olmaz. O cibilliyetsiz düzgün olsaydı evliliği yıkılmazdı. Şu cici anneyle kızının partisi bi bitsin de ben bir çaresine bakayım. Onur sümsüğüne fazlasın da işte naparsın, berdel sayesinde hakkından fazlasını aldı. Kıymet bildiği de yok.”
Zerya’ya sarılmak istedim ama ona karşı önceden önyargılı davrandığım için bunu yapamadım, içten içe abimin bu hale gelmesinde onu sorumlu tutmuştum. Ama o da abimden çok çekmişti anlaşılan. Beni abime emanet edemeyecek kadar da güvenini yitirmişti. Haksız mı, asla değil… Grup falan. Abim gerçekten de bunu teklif etmişse ben de onunla kalamam.
İçim sıkılırken Boran Bey, uzaktan Zerya’ya seslendi. Zerya apar topar giderken güçlükle teşekkür edecek fırsatı buldum.
Zerda ise bebeğiyle birlikte havuz başında oyalanıyordu. Yekta Bey yanına giderken onların mutluluğuna gıpta ile baktım. Benim de bir gün böyle bir ailem olacak mı?
Sonra Onur’a baktım. Müge ile gülüşüp dururken bana bir kez olsun dönüp bakmadı. Sağlam eliyle Müge’nin elini tutarak konuştu. Kimse de ‘sen ne yapıyorsun’ demiyordu.
Keşke kazada iki kolu birden kırılsaydı. Bu defa dua yerine geçsin. Gözümden uzakta ne ederse etsin ama bu kadarı canımı acıtıyordu. Gururumu kırmasına da alışmak zorunda mıyım?
***
1 HAFTA SONRA
Bahçeye çıktığımda içimde bir sıkıntı vardı. Onur’un davranışları, sürekli beni küçümsemesi, gözlerimin önünde başka bir kadına ilgi göstermesi artık dayanılmaz bir hal almıştı. Ama elimden ne gelirdi? Yalnızca seyretmek, sessizce kabullenmek zorundaydım. Kendi kendime sürekli aynı soruyu soruyordum: Neden buradayım? Neden hâlâ Onur’un yanında duruyorum?
Cevap ise belliydi. Gidecek yerim yoktu. Gidecek yer bulsam babam beni bulur, sonra ne yapacağını kimse bilemez…
Biraz şansım olsaydı erkek doğardım. Hadi erkek doğmadım, ailem beni sevmedi, bari kocam beni sevseydi.
Zerya bir haftadır kendimi değiştirmem gerektiğini anlatıp durmuştu ama Onur’u kazanmak için boyanıp modern giyinmek zoruma gidiyordu. Bir insan başkasını görünüşüne göre mi sever? Karakterin, iyiliğin hiç mi önemi yok? Güzel olmasaydım kocamın beni yok sayması, başka kadınların peşinden koşması hak mı olacaktı?
Onur yakışıklı ama karaktersizdi. Benim onu istememem gerekirken içinde bulunduğum şartlardan dolayı ‘beni boşamasın diye çırpınmam gerekiyordu.’ Ne kadar da acınası bir durum… Düşündükçe mideme kramplar giriyordu.
Onur, benim gözümde hep bir yabancıydı. Evliliğimizin başından beri hiç hayatımda olmamıştı. Hayatıma döndüğünde ise yaptığı tek şey düzenimi bozmak olmuştu.
Zerya’ya göre bu bir fırsattı. Kendimi sevdirmek için Onur’un bu durumunu kullanmam lazımmış. Belki Zerya haklıydı. Aramızdaki mesafeyi biraz olsun kapatmanın tek yolu belki de buydu. Ama ne olursa olsun, onun bana olan tavırları kırıcıydı. Bu şartlarda değişmek ne kadar doğruydu ki?
Onur, bir haftada epeyce düzelmişti. Hala kolu bacağı alçıdaydı ama en azından kendi başına sandalyeye binip ihtiyacını görebiliyordu.
Bir haftadır ben de başka odada kalıyordum. Müge’ye asıldıktan sonra ona göz kulak olmak için bile onunla aynı odada kalmak istemedim. İyice uzaklaşıyorduk.
Bahçeye hava almaya çıktım. Çiçek hanımla Mustafa bey kamelyada kahve içiyordu. Müge yoktu. Belki de odasındaydı.
Bahçede dolanmaya devam ettim.
Bahçenin diğer tarafında bazı sesler duymaya başladım. Kahkahalar, gülüşmeler… Ayaklarım beni istemsizce sese doğru, ağaçların olduğu bölgeye yönlendirdi. Merak duygum beni oraya çekiyordu. Belki de hissetmiştim. Kalbimde bir huzursuzluk vardı. İçimdeki o felaket tellalı olan ses Onur’un orda olduğunu fısıldıyordu.
Yürüdükçe, ağaçların arasında beliren iki insan figürü fark ettim. Ağaçların arasından süzülen güneş ışığı, onların yüzlerine vuruyor, her şeyi net bir şekilde görmemi sağlıyordu. Onur ve Müge... Birbirlerine o kadar yakınlardı ki, bir an için nefesim kesildi.
Müge’nin Onur’un dizinde oturduğunu gördüm. Onur’un sağlam eli Müge’nin belindeydi, yüzü ona dönüktü. Gözlerimin önünde, Müge’nin o kırmızı rujlu dudaklarına yaklaştığını, ardından dudaklarının birleştiğini gördüm.
Kalbimde keskin bir acı hissettim. Gözlerim doldu ama ağlamadım. İçimdeki kırgınlık, yılların getirdiği bir tortuydu ve bu görüntü, o tortunun üzerine son bir darbeydi. Onur’un beni hiçbir zaman sevmeyeceğini zaten biliyordum. Ama bu ihaneti görmek, içimde bir şeylerin kırılmasına sebep oldu. Onur’un gözünde ben hiçbir şeydim. O her zaman başkalarını seçti, başkalarına gitti. Bu evlilik, başından beri bir oyun olmuştu onun için.
Geri çekilmek istedim. O an orada bulunmak istemiyordum. Ama ayaklarım sanki yere çivilenmiş gibiydi. Gözlerim o sahneden ayrılamıyordu. Onur’un beni nasıl yok saydığını, beni hiç düşünmeden nasıl bir başkasına yöneldiğini tüm çıplaklığıyla görmek, bunca zamandır bildiğim her şeyin kanıtıydı. İki yıl boyunca evden uzak ama bana sadık kalmamıştı elbette… Aklı gidik ergen haliyle bile birini bulmuştu.
Müge’nin dudakları Onur’dan ayrıldığında, gülümsemesini gördüm. O kadar mutlu, o kadar rahattı ki… Onur’la birlikte olmaktan hiç rahatsızlık duymuyor muydu? O adam benimle evli diye bağırmak istedim. Ama bunu yapsam eminim ki Onur beni evden atar.
Onur, Müge’nin kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Müge’nin kahkahası yankılandı. İkisi de birlikte olmaktan mutluydu, ben ise sadece fazlalıktım. Onur benim gibi kaderine boyun eğmedi diye onu suçlayamam. Benimle isteyerek evlenip ihanet etmiş değildi ki… Zaten iki yıl boyunca ne arayıp ne de nasıl bir karısı olduğunu merak etmişti. Şimdi ona kızmaya ne hakkım var?
Bir adım geri çekildim, ama yere bastığım dalın kırılmasıyla bir ses çıktı. Onur, hemen bana doğru baktı. Gözlerinde bir anlık şaşkınlık belirdi, ama hemen ardından yüzüne o bildik kibirli ifade geri döndü. Müge ise arkasına dönüp bana baktı. Yüzünde şaşkınlıkla karışık bir endişe vardı, ama ne Onur ne de Müge bu durumdan utanmış gibi görünüyordu.
Onur, sanki hiçbir şey olmamış gibi bana doğru yaklaştı. “Ne yapıyorsun burada?” dedi, sesi soğuk ve umursamazdı.
Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Gördüğüm şeyler zaten beni yeterince sarsmıştı. Onun alaycı tavrına karşı kendimi korumaya çalışırken, gözlerimi kısıp ona baktım. “Gerçekten de bu mu merak ettiğin? Haline bakmadan bana mı hesap soruyorsun,” dedim, sesim titrerken.
Onur, omuzlarını silkerek alaycı bir gülümseme takındı. “Ne bekliyordun Delal? Bizim evliliğimiz zaten başından beri saçmalıktı. Müge’yi seviyorum ve bunu gördüğün bir bakıma iyi oldu. Artık bu çatı altında kalmazsın herhalde.”
Bu sözleri duyduğumda, içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Onur’un beni hiç sevmemiş olduğunu zaten biliyordum, ama beni bir haftadır tanıdığı bir kız için tamamen hayatından çıkarmak istemesi, içimde kalan son umut kırıntılarını da yok etmişti. Gözlerim doldu, ama onun karşısında gözyaşlarımın akmasına izin vermedim. O kıza karşı daha fazla zayıf görünmek istemiyordum.
“İki yıldır zaten hayatına ben yokmuşum gibi devam ettin. Ve şimdi gözümün önünde yapmaya başladın. Müge’yi sevdiğine inansam şu an çeker giderim. Ama senin saçmalıkların yüzünden burdan kendi isteğimle gitmem,” dedim soğuk bir sesle. “Eğer gerçekten bu evden gitmemi istiyorsan önce baban Berdeli bozduğunu aileme haber verecek. Bu evlilik bizim kararımızla başlamadı, biz istedik diye bitmez. Bu kadarına bile kafan basmıyorsa bilemem!”
Onur’un yüzündeki ifade değişti, ama hemen toparlandı. “Kafam her şeye basıyor. Hafızamı kaybettim. Aklım hala yerinde duruyor. Berdel nedir falan iyice araştırdım öğrendim. Gururlu olsan çoktan bir yolunu bulup kaçar giderdin. Burdaki imkanları bulamayacağından korkuyorsun değil mi? Tek derdin rahat etmek...”
“Aptalsın! Gerçekten de aptalsın! Sen de şu kadarcık akıl olsa,” diyerek parmak ucumu gösterdim. “Bu evde rahatım için değil, yaşayabilmek için kaldığımı anlardın! Ama sen herkesi kendin gibi sanıyorsun! Embesilsin! Bu yaşına kadar baba parası yemek dışında yaptığın hiçbir şey olmamış! Sana sadece acıyorum!”
“Sen peki? Koca parası yemek için bu yaşa gelmişsin besbelli. 20 yaşındasın ama ne okudun diye sorsam eminim ki ilkokul terk dersin! O yüzden boş konuşma deli Delal! Sikimde değilsin! Hele Müge’nin karşısında beni asla küçük düşüremezsin! Dua et ki kadınsın yoksa saçlarından sürüye sürüye seni kapıya koyardım!”
İçimdeki acıyı bastırarak ona baktım. “Sen adiliğin vücut bulmuş halisin Onur,” dedim, ardından sessizce iç çektim.
Müge’nin hâlâ Onur’un yanında durup bana bakarken yüzünde beliren o kibirli ifade, içimdeki öfkeyi taşıran son damlaydı. Ne pahasına olursa olsun bu evde, bu hayatın içinde kalmamın bir anlamı olmadığını biliyordum. Onur benim kocam değildi, asla da olmamıştı. Şimdi de olmayacaktı. Bu evlilik, ikimiz içinde sadece bir yükten ibaretti. Ama artık bu yükü taşımaya niyetim yoktu. Tıpkı Onur gibi…