Delal
Aklım karışmış halde yatma vakti odaya döndüğümde Onur’un uyanık olduğunu gördüm. Gözleri beni bulduğunda bakışlarımı kaçırdım.
Nerde uyuyacağımı bile bilmiyordum. Dolabı açarak alt üst bir pijama takımı aldım. Eskimiş pijamaya bakarken aklıma Ayşe Gül ablanın dedikleri geldi.
Peri’nin bana aldıklarının etiketi bile üstündeydi. Ne var ne yok tam bilmiyordum ama Peri’nin her şeyden aldığını söylediğini hatırlıyorum.
“Piştt… O dolaba bakıp meditasyon falan mı yapıyorsun? Yoksa deli misin?”
Bu adama kendimi beğendirmek istemediğimi fark ettim. Aptal ergen… Kesinlikle bu söz tam ona göre.
Eski pijama takımımı alıp dolabı kapattım. “Raporlu deliyim. Gece seni boğarsam falan, hapse bile atılmam.”
Onur beni ciddiye alarak yanındaki bardağı eline alarak bir silah gibi kavradı. “Tek kolum kırık ama senden yine de güçlüyüm. Hem köyün delisiyle mi beni evlendirdiler? Abimi çağır, seninle aynı odada kalamam. Ben daha yolun başındayım… Yok gerçi orta yaşa yaklaştım. Yine de canım kıymetli. Bir deliyle aynı odada kalmam. Gerçi deli olmasan bile senin gibi kadınla hayatta aynı ortamda bile olmam. Şu yataktan kalktığım gibi seni kovacağım. Ya da gururun varsa benim kovmamı beklemeden hayatımdan çeker gidersin.”
Onur’un sözleri mideme oturan bir taş gibi ağırdı. Beni kovarsa babam bana neler eder kim bilir… Kendi isteğimle de bu evden gidemezdim. “Biz Berdel olduk Onur. Keyfimden burda kalmadım. Berdel’i bozmak istiyorsan barışın bozulmasını da göze alacaksın.”
Oysa ki Yekta Bey burdan gidebilmem için elinden geleni yapmıştı ama babam kabul etmemişti.
Şimdiyse aklımda delice bir düşünce vardı. Çetin abimi arasam, gel beni burdan al desem… Ya sonra? Babam peşimi bırakır mı? Hadi peşimi bıraktı diyelim, abim Saruhan’larla uğraşmaya devam ederse ne olacak?
“Hangi devirdeyiz Deli Delal, berdel bahane yakışıklı koca şahane tabi. Bu kılıkla başka kim seni alırdı ki? Hoş lafta evlisin. Sen bu kılıkla anca yokluklaki adamların dikkatini çekersin. Ayıptır söylemesi, okuldaki tüm kızlar peşimde. Yani sana dönüp bakmam.”
İçim sıkılmıştı. İncinen gururumu ise yok sayarak Onur’a yaklaştım. “Hangi okuldaki kızlar peşinde Onur? Karı koca olmadığımıza göre yaşına hürmeten abi demem daha hoş olur bu arada. Çünkü büyüklere saygılı olmak lazım.”
Onur’un yüzü bozardı. “Ben mi abiyim?”
“Eee yani, benden en az 10 yaş büyük duruyorsun.”
“Sen kaç yaşındasın ki? 7 mi?”
“Yok, 20 ama hatırlatayım sen 17 değil yakında 27 oluyorsun Onur abi!”
“Sokayım böyle işe! Ömrümün en verimli dönemini unutmuşum. Kim bilir ne canlar yaktım. Ne fanteziler yaşadım… Ulan be… Şimdi abla diyeceğim kız bana abi diyor amına koyayım!”
Onur’un tavrına sinir oldum. Yanımda rahatça ağzını bozuyordu. Oysa ki aramızda öyle bir yakınlık yoktu.
Hafızasını kaybetmeseydi keşke. Odayı terk etmek, başka bir yere gitmek en iyisi olacak.
“Ben misafir salonunda yatacağım. Sen de rahat rahat uyu.”
“Hiçbir yere gitmiyorsun. Hastayım, bana bakacaksın. Zaten annemde yok.”
“Çocuk musun sen?”
“Ruhen evet. Abla şefkatine ihtiyacım var belki,” diyerek dalga geçti.
“Bana ne neye ihtiyacın varsa var.”
“Off tamam Deli Delal, bak yastığım kaymış. Tek elle düzeltemem. Hem ayakta kırık, öyle tek başıma ne yapacağım ki bu odada? Sıkılırım bir kere.”
Çocuk gibi mızmızlanan adam benden 7 yaş büyüktü. Şimdi çıkıp gitsem bu odaya dönemezdim. Sonra, Onur beni kovarsa haklı olacaktı. O yüzden gitmekten vazgeçtim. “Tamam. Kalacağım ama artık dalga geçmeyeceksin.”
“Doğruları söyledim. Dalga geçmedim.”
“Düşüncelerini kendine sakla.”
Yıllarca kapısını kapatıp kendimi dış dünyadan soyutladığım, kendi içimde acılarımla baş başa kaldığım bu oda benim sığınağımdı. Şimdi, istemediğim halde Onur’la bu alanı paylaşmak zorunda kalmak beni huzursuz ediyordu.
Kendimi toparladım ve pijamalarımı giymek için banyoya girdim. Eski ve solmuş pijamamın üzerine bakarken, her şeyin nasıl da basitçe yüzeye çıkabileceğini düşündüm. Onur'un küçümsemeleri, bana her şeyi yeniden hatırlatıyordu. İçimdeki kırgınlıklar, alay ettiği her kelimeyle yeniden canlanıyordu.
Banyodan çıkarken Onur’un gözleri yine üzerimdeydi. Sanki sürekli beni yargılıyor, kusurlarımı arıyordu. Başka bir yerde olmayı ne kadar çok isterdim. Mesela bir köyde öğretmen olmaktı hayalim… Ama bu odadan, bu hayattan kaçışım yoktu.
"Kendi pijaman mı bu? Yoksa yine köyden mi getirdin?" diye sordu, sesi yine alaycıydı.
“Kendi pijamam. Beğenmedin mi?" dedim, sesimde en ufak bir kırılganlık belirtisi göstermemeye çalışarak.
"Beğenmek mi? Şaka yapıyorsun sanırım," dedi. “Bu pijamaları satan firma iflas etmiştir. Erkeklerin cinsel isteğini öldüren pijama falan mı adı?”
Gözlerimi devirdim, sinirlerimi kontrol etmek için derin bir nefes aldım ve koltuğa geçip oturdum.
“Yatak geniş, yanıma gel de yat,” dedi.
“İstemez, böyle yatarım istek öldüren pijamamla rahat rahat!”
“O küçük koltukta yatacak kadar küçük değilsin. Hem kardeş kardeş yat işte. Haa üstüme atlamaktan korkuyorsan o ayrı. Sonuçta yıllar içinde yakışıklı bir adama dönmüşüm.”
“Seni altın tepside sunsalar yine de dönüp bakmam.”
“O halde çekineceğin bir şey yok. Önce yastığımı düzelt Deli Delal.”
“Deli demeye devam edersen cidden seni boğazlarım.”
“İyi be sustum.”
Yanına eğilip yastığını düzelttim. Keşke kazada aklı gideceğine dili tutulsaydı. Tövbe ya Rabbi. Beddua yerine geçmesin şimdi, diyerek sözümü geri aldım.
Onur rahat edince yatağın boş tarafına geçtim. Kendimi ona olabildiğince uzak tutmaya çalışarak yatağın sağ tarafına iyice çekilip yüzümü duvara döndüm.
Onur’un uyumasıyla birlikte rahatlamıştım. İçimdeki acı, öfke ve hayal kırıklığıyla gözlerimi kapadım. Her ne kadar hatırlamasa da, onun varlığı bana sadece acı veriyordu. İki yılın ardından şimdi burdaydı… İki yıldır gidememiştim… Bir ömür de gidemezdim. Çünkü kader, beni bu yatağa ve bu evliliğe mahkum etmişti.
Onur ile aynı yatakta rahat edemeyip yere bir battaniye attım. Yastığımı da üstüne koyarak yere yattım. Sert zeminde daha rahat etmiştim. Çünkü bana ait olmayan bir adamın yatağında da yerim yoktu.
***
Sabah olduğunu kafamın üstüne boşalan suyla fark ettim. Çığlık atarak yerden fırladım. Etrafa baktım. Onur’un elinde bir sürahi su, bana gülüyordu.
“Amacın ne ya senin!”
“Ruhun ölmüş kızım senin! 20 yaşında olduğuna emin misin? 80 yaşındaki nenem bile senden daha eğlenceli.”
“Senin nenen mi var?”
“Var tabi. Yani 10 yıl önce vardı… Ö.. öldü mü yoksa?”
“Bilmiyorum ama iki yıldır bu yalıda babandan daha yaşlısını görmedim.”
“Oyyy nenemmm…” diye feryat etti avaz avaz.
Bir anda kapı açıldı. Boran Bey, “Ne oluyor!” diyerek panikle eşikten bize bakmamaya çalışarak cevap bekliyordu.
Üstüme bornoz benzeri bir hırka aldım aceleyle. Gerçi bu giydiğimin açık tarafı yoktu ama adı pijama işte.
“Boran Bey, buyrun,” dedim.
Onur ağlayarak “Nenem öldü mü abi?” diye sordu.
“Öleli 8 yıl oldu. 8 yıl önce de böyle ağlamıştın. Bir insan hiç mi değişmez…” diye söylendi.
“Oyyy nenem nenem garibem… Şimdi bana kim arka çıkacak… Kim babamın hakkından gelecek… Hem babam nerde?” diye sordu Onur. “Nenem ölmüş babam ortada yok.”
“Lan oğlum kadın öleli 8 yıl oldu dedim ya! Hadi sus artık. Kendini rezil etme karının yanında!”
“Karım değil ki, bak iyileştiğimde bu meseleyi de konuşalım abi. Beni güzel bir kızla niye evlendirmediniz? Ben bu gelini beğenmedim. Değişim hakkımız yok mu bu berdelde?”
“Ne verelim abime?”
“Sarışın, ince belli, uzun bacaklı, çıtır ve bakımlı olsun. Tercihen sıfır beden hatta yeşil gözlü olursa iyi olur.”
“O giden beynine tüküreyim Onur!” dedi Boran Bey.
O sırada Zerya geldi. Beni korumayı vazife bilerek “Aman sana Delal çok bile. Delal gibi güzeli mi var? Bulmuşta bunuyor!” dedi.
“Sen hangi yengesin?”
“Yengeyim işte, ne fark eder.”
“Seni sevmedim de. Abim seni bu çeneyle nasıl sevmiş hayret!”
“Ben de sevilecek bir şey varmış demek ki. Ya senin sevilecek tek bir şeyin var mı Onur? Öyle hafızamı kaybettim bahanesine de sığınma. İki yıldır bu kıza yaptıklarından sonra şimdi gelip böyle hakaret edemezsin!”
“Nenemin acısını yaşayacağım ya, beni rahat bırak!”
Boran Bey, kardeşine ters ters bakıp “Karımla düzgün konuş yoksa sağlam uzuvlarını da ben kırarım!” dedi net bir tavırla.
“İyi sustum. Nenemin fotoğrafı var mı?”
“Ya sabır…” çekti Boran Bey. Ardından odadaki kasayı açtı. İçinden bir albüm çıkardı. “Senle nenenin fotoğrafları…” dedi.
Onur gerçekten de nenesine çok düşkünmüş demek ki. Buna oldukça şaşırmıştım.
Tam Boran ile Zerya çıkarken Mustafa Bey yanında genç bir kadınla kapıda belirdi.
“Selamlar,” dedi.
“Hanımefendi kim baba?”
“Sevgilim. Ve kızı Müge,” dedi.
Onur’un elinden albüm düştü. Yanımda çekinmeden ıslık çaldı kıza. “Demin bahsettiğim buydu işte…” diye mırıldandı.
Evet, sarışın uzun bacaklı, ince belli bir çıtır. Resmen kocamın hayalindeki eşin vücut bulmuş hali karşımdaydı.
Bir Müge’ye baktım bir de kendime… Gerçekten de Onur ıslık çalmakta haklı diyecek noktaya gelmiştim.
***